• limon, amerikan argosunda ikinci el piyasada satin alinan ve sonra ciddi sorunlari oldugu anlasilan otomobil anlamindadir. ikinci el oto almak isteyen biri, otonun durumunu dogru olarak degerlendiremez ve ortalama bir fiyat* teklif eder. satici ise otonun gercek durumunu bilir ve gercek fiyatini ister. bu durumda iyi arabalarin satisi sinirlanir.
    yani asimetrik bilgi sonucunda ters secim yapilir. boylece ortalama fiyattan, kotu (limon) arabalar daha cok satilacaktir.
    yeni keynesci yaklasim, menkul degerler piyasalarini kullanilmis araba piyasasina benzetir. sonucta iyi kagit arz edenler piyasayi terk ederken, kotu kagitlardan sinirli satis gerceklesecektir.
  • ek$i bir problemdir. ters secim problemi (adverse selection) olarak da bilinir. taraflar arasindaki bilgi asimetrisi sebebiyle ticareti yapilan mallarin ortalama kalitesindeki düsüse isaret etmektedir. bir tür negatif dissallik olarak da nitelendirilebilir. bu problemi teknik bir makalede (the market for lemons, 1970) ilk defa incelemis kisi, 2001 nobel ekonomi ödülü sahibi george akerlof'dur.

    "limon problemi"nin yasandigi bir baska durum da sigorta policeleriyle ilgilidir. sigorta sirketi, kendisini sigortalatmak isteyen müsterisinin riskleri hakkinda müsteriye göre daha az bilgi sahibidir. eger sirket, müsterinin tam olarak ne kadar riskli oldugunu bilebilseydi sigorta primi onun risk seviyesine uygun bir sekilde belirlenebilirdi. ancak böyle bir seffaflik söz konusu olmadigi icin sirket ortalama bir prim talep edecektir. bu "ortalama" prim, risk seviyesi düsük, "kaliteli" müsteriler tarafindan fazla pahali bulunacagi icin sigorta policeleri daha cok risk seviyesi yüksek, "kalitesiz" müsteriler tarafindan satin alinacaktir. bunun farkinda olan sigorta sirketi primleri yükseltmeye kalkarsa sorun daha da fenalasir, yani müsteri profili hem gittikce daha limonilesir hem de piyasanin hacmi kücülür.

    sigorta sirketleri, müsterilerini ayirt etmek icin söyle bir yönteme basvurabilirler: müsteriye iki farkli police sunulur. ilk policenin primi düsüktür ama olay zararinin belli bir kismini müsteri ödemekle yükümlüdür. ikinci policenin primi ise daha yüksektir, ancak zarar aninda police sahibinin yükümlülügü daha hafiftir. bu secenekler sunuldugu takdirde daha az riskli müsteri birinci policeyi, nispeten daha riskli müsteri ise ikinci policeyi tercih edecektir. böylece müsteriyle sirket arasindaki bilgi asimetrisi muhtemelen azalacak; ödenen prim müsterinin riskine göre ayarlanabilecektir.

    (bkz: kötü para iyi parayi kovar)
    (bkz: gresham kanunu)
  • basitçe göstermek gerekirse:
    2. el araba piyasasındaki bütün arabaların satıcılar gözünde ederlerinin tekdüze dağılım(uniform distribution) ile 10.000 tl ile 20.000 tl arasında olduğunu varsayalım. piyasadaki alıcılarınsa bir arabanın kalitesini bildiği durumda satıcının belirlediği değerden 500 tl fazla vermeye razı olduğunu varsayalım.
    simetrik bilgi durumunda bu piyasadaki bütün arabalar satılacak ve hem alıcı hem de satıcının yüzü gülecektir.
    asimetrik bilgi durumunda arabanın kalitesi bilinemeyeceği için tipik bir alıcı, almak üzere olduğu arabanın beklenen değerini hesaplar, bunun üzerine fazladan vermeye razı olduğu 500 tl'yi koyar.
    varsayalım piyasada oluşacak olan 2. el araba fiyatı p olsun:
    bunun üzerine alıcılar arabasına p'den fazla değer biçen satıcıların arabalarını piyasadan çekeceğini bilir bu yüzden:
    ((p+10.000)/2)+500=p hesabını yapar, buradan p=11.000 bulunur.
    sonuç olarak asimetrik bilgi durumunda en kötü kalitedeki %10'luk arabalar satılır.
    gerçek hayat asimetrik bilgi durumuna uyduğu için bir yıllık kullanılmış araba piyasasındaki arabaların büyük çoğunluğunun "limon" olduğu sonucuna varabiliriz.
  • george akerlof 'un kalite belirsizliği'ne ilişkin modeli:
    akerlof, bir malın satıcısının alıcısına göre o malın kalitesine ilişkin daha fazla bilgiye sahip olduğunu söyler. alıcı ile satıcı arasındaki bu enformasyon asimetrisi nedeniyle alıcıların mallar için bir ayrım yapmadan tümü için tek bir fiyat belirleyeceğini ve bu fiyattan sadece kötü mal sahiplerinin mallarını satmayı kabul edeceklerini, bu nedenle de piyasada sadece kalitesiz malların kalacağını söyler.
    (bkz: #5892188)
  • akerlof, michael spence ve joseph stiglitz'e 2001 yılında nobel kazandıran, bilgi asimetrisi temelli problematik. bilginin alıcı ve satıcılar arasında eksiksik ve bedava dağıldığını varsayan tam rekabet piyasasına karşı geliştirilmiştir. aslında keynesyen bir içgüdü ile yapıldığı belli olan bu çalışmalardan çıkarılan sonuçların en önemlisi şudur; devlet ekonomide aktif rol almalıdır. zaten stiglitz'in daha sonra yazdığı kitaplarda, "küreselleşme karşısında devlet neden gereklidir?" sorusuna hep bilgi asimetrisi çerçevesinde cevap vermiştir. kanımca, son dönemde ütopik tam rekabet piyasası masalına en büyük tahribatı veren çalışmalardır.

    (bkz: making globalization work)
    (bkz: globalization and its discontents)
  • doğrudan ilgili değilse de çıkarılacak sonuçlardan biri deneyim yenilen kazıkların bileşkesidir de olabilir sanırım.

    (ekonomi, iktisat vs okumuş değilim. yazılanlardan bunu da çıkardım)
  • bir örnek :

    emekliliği gelen bir adam bir firmada hizmet görevlisi olarak çalışmaya başlar, adamı 2 kelime ile şöyle özetlerler : saf ve çok kibar!

    firma sahibi misafiri için, çayına eklesin diye, limon aldırmak ister ve bizim bu amcayı yanına çağırır :

    patron : bakkaldan limon alıp gelir misin?
    bizimki : tabii alırım efendim. limon derken?
    patron : limon abicim işte. limon.
    bizimki : özür dilerim, sıkmak için mi?
    patron : hayır z.kmek için!

    ne güzel.
  • doktordan, bayandan ve garaj arabası gibi terimlerle türkiye pazarında üstesinden gelinmiş olaydır
  • " değer verdik yeteri kadar
    artık herkes ederi kadar"

    " 3 kuruşluk adama 5 kuruşluk değer verirsen aradaki 2 kuruşla seni satar."

    kim bilebilirdi ki bu sözler bir bilim insanına nobeli getirsin. bilgi asimetrisi ve atarlanmak.. hmm..

    daha önceki entarilerde olay genel olarak açıklanmış, ben tekrar üstünden geçmek istiyorum; nedir bu limon problemi. hadi hep birlikte bir araba pazarı düşünelim. bu pazarda iki arabacık olsun biri iyi ve biri kötü olmak üzere, ben müşteri olayım sen de arabaları satmak isteyen sahibi. bu arabalar öyle arabalar ki birbirinden ayırt etmek benim için imkansız, ama sen biliyorsun hangisi iyi hangisi kötü. ben şöyle bir tüketiciyim; iyi arabaya 100 kağıt veririm ama kötü arabaya 5 kuruş vermem, sen de kötüye ne verseler razısın iyiye de 100 kağıt istersin. şimdi ufak bir matematik hesabı yapıyoruz; kaç araba var : 2. ben ikisini de alırsam ne kadarlık fayda elde ederim toplamda : 1*100 + 1.0 = 100. araba başı faydam kaç : 100/2 = 50. yani ben bir müşteri olarak her bir arabaya 50 lira değer biçiyorum ( bu arada ben arabaları ayırt edemesem de piyasadaki iyi kötü araba oranını satıcının arz fonksiyonunu falan biliyorum, o nedenle bu hesapları yapabiliyorum.). şimdi sen satıcı ben bir arabaya 50 lira dersem hangisini satmak istersin? doğru cevap elbette ki kötü olan, kötü olanı satıp 50 lira kar yapmak istersin, iyi olanı satarsan eğer 50 lira zarar edersin. akıllı insan elbette ki kötüyü satar ( herhangi bir pazarlık durumu yada oyun teorisi yok, eğer olsaydı ben sen niye ucuza satıyosun diye düşünürdüm sen de haliyle fiyatları yukarı çekerdin, ben senin böyle düşündüğünü düşünürdüm vs vs. ). şimdi bu küçük ekonomide nasıl bir durum oluştu; kötü araba satıldı, iyi araba satılmadı. şimdi oranları fiyatları araba sayılarını vs vs her şeyi değiştirip hesap yapabilirsiniz.

    asıl konuya gelelim..

    insan piyasasında da bir bilgi asimetrisi mevcut. ufak farklar dışında insanların kendilerini tanıdıklarını fakat başkalarını tanımadıklarını düşünelim. yani herkes kendi ederini biliyor fakat başkalarının ederini bilemiyor. bu durumda araba pazarı örneğinde olduğu gibi ortalama bir müşteride ortalama bir eder seviyesi belirleniyor. bu sanal seviyeye göre insanlar birbirleriyle alışveriş yapmaya çalışıyorlar. kendini tanıyan insanlar alışveriş yaptıkları insanların kendilerine verdikleri değeri öğrendikten sonra, kendilerine verilen değeri kabul etmenin olumlu yada olumsuz olduğu konusunda bir kanıya varıyorlar. yani sen kendi ederinin 10 olduğunu düşünüyorsan fakat karşıdaki insan 5 ile geliyorsa sana yanıtınız " tamam o zaman ben seni akşam ararım oluyor." ama o 5 puan eder seviyesi ile siz 3lük bir insana gittiğinizde aldığınız cevap " akşam bana gelsene film falan izleriz." oluyor. görüldüğü gibi yine ederi az olanlar rağbet görürken delikanlı adamlar çaresiz perişan ve bir şekilde bu bilgi asimetrisini ortadan kaldırma peşinde. sonra herkes kızlar neden efendi adam yerine piç adam tercih ediyor, erkekler hep orospuların peşinde, herkes haddini bilecek, yüz verdim diye sevinme 98sini alırım falan..bunlar hep akerlof'un başının altından çıkma.

    özetle; hayat size limon veriyorsa tuz ve tekila isteyin.
  • makalenin birinde limon problemini okuyunca aklıma hemen türkiye cumhuriyeti vatandaşlarına vize uygulayan ülkeler geldi.

    bir konsolosluk, diyelim ki avrupa'dan frengistan ülkesinin konsolosluğu, kısaca f olsun. f, benim vatandaşıma (bundan sonra kısaca k* diye anılacak) daha önceki tecrübelerden hareketle vize uyguladığı için her başvuruda bir karar vermek zorunda olacak; vize vereyim mi vermeyeyim mi? k başvurusunu yaptığında f tarafından tanınmadığı için ortalama bir prosedüre tabi tutulacak. bu prosedürler f'ye kapağı atıp kaçak olarak yaşamayı amaçlayan birisi için göz ardı edilebilir, sadece turistik gezi planlayan birisi için ise külfet olarak görülecektir.

    bu durumda bir süre sonra "f ülkesinin amına koyim ben b ülkesine gidip karnavalda şiki şiki takılırım." veya "benim cennet vatanımın her köşesi f ulan, bu yaz da akçay'dayım." diye düşünenlerin sayısı artacaktır. başvuran kişinin amacı kötüyse zaten istediğin belgeyi toplar tabi, gerekirse sahte belge hazırlar abi adam baştan "ben piçim" demiş. neticede ters seçim sonucunda f ülkesine vize için başvuranların sayısı hem azalacak, hem de ortalama kaliteleri düşecektir. kaliteli k yerine kalitesiz k prim elde etmiş, turizm baltalanmış olacaktır.

    bir de bu durumun üstüne f ülkesi vize prosedürlerini orta vadede ağırlaştırma kararı alırsa, seyreyle o zaman eğlenceyi. f ülkesinin vatandaşlarında her gelen k için tepki oluşabilir, ve ayrıca diplomatik ilişkiler kopma noktasına gelir, başbakanımız do'dan başlayıp si'ye kadar kalaylar yemin ediyorum.

    farketmeden yeni keynesci olmuşum amk, neyse nobelimi aliyim?
hesabın var mı? giriş yap