*

  • uluslararası istanbul barok festival haftası’nın düzenleyicisi, klavsen sanatçısı.
  • şimdi şurda
  • memleketteki tek klavsen ustasıdır. üç-beş kişi daha var çalan fakat ekseriyetinin asıl çalgısı piyanodur. iklim tamkan geliyor aklıma ilk. her piyanist çalabilir klavseni elbette ama bu ustalık değildir. bir türk azericeyi anlayabilir belki ama bu onun azerice bildiği anlamına gelmez. bu dile aşina olduğunu söyleyebiliriz sadece. dolayısıyla klavsenle uğraşmak niş bir iştir. niş kelimesini mahsus kullandım. dilimizde muadilini bulamadım. biliyorsunuz niş “oyuk, yuva” anlamına geliyor aslında. mimaride de kullanılan bir terim. duvarın içine ufak oyuk açarlar. genelde de burayı tepeye takılan bir spotla ışıklandırırlar ve oyuğa büst, heykel vs. yerleştirirler. yani bir süstür niş. olmasa da olur. fonksiyonu yoktur. erkek memesi gibidir. fakat bir yandan da yuva anlamını taşır. yuva dediğin şey korunaklı yere yapılır. seni ‘dışarı’dan ayıran şeydir yuva. dikkat ederseniz oluğa, kovuğa falan da yuva derler. yuva açmak vs. leyla pınar’ın klavsenle uğraşını tarif etmek için nefis bir kelime. klavsen günümüzde süstür. fonksiyonu yoktur. ölü bir dildir. leyla pınar’ın bu süsle olan uğraşı onu ‘dışarı’dan yalıtan şey olmuş. tanıyanlar, takip edenler bilirler öyle olduğunu. derdi günü klavsendir. mesela trevor pinnock var. meşhur bir klavsenci. belki de en meşhuru. fakat o bu işle ingiltere’de uğraşıyor. orada alıcı bulmak daha kolay. bu pinnock’un yaptığı şeyin değerini düşürmüyor tabii. o başka. sadece onun sınavı daha kolay, bunu söylemek istiyorum. leyla pınar’ın yaptığı ise basbayağı zindanda gökbilimi. bu yazının leyla pınar ile ilgili kısmı bu kadar. bundan sonrasındaki kısım klavsenle ilgilidir.

    klavsenle ilgili hemen herkes aynı şeyi yazmış: “dinamikten yoksun”, “bu çalgıyla nüans yapılmaz”. her ikisi de doğru. bir takım hileleri var nüans vermenin ama konumuz bu değil. klavsen hakikaten de tekdüze şiddetle ifade etmeye yazgılı bir çalgıdır. “klavsenin bu eksikliğini gidermek için piyano icat edilmiştir.” bu çok rağbet gören bir argüman ancak katiyen doğru değildir. iddia ediyorum pek çok müzisyen bu argümanı ezberden söyler. üzerine düşünmemiştir. üzerine düşünmemelerinde garipsenecek taraf yok. neden düşünsün ki? bunu düşünmesi için rönesans ya da barok müziği icrasıyla uğraşmalı. yahut o dönemin çalgılarıyla yatıp kalkmalı ki aklını kurcalasın bu soru. yoksa bir piyanist yahut flütçünün aklına nereden gelecek piyano niye icat edildi? şimdi savunduğum karşı argümanı temellendireyim. efendim o dönemde (1300-1600 arası diyelim kabaca) nüans yahut dinamizm bir ifade biçimi değildi. yani çalgıcılar veya besteciler eserlerine dinamik katmak istiyorlar da onlara çalgılar mani oluyor gibi bir anlam çıkıyor klavsenin eksik olduğu lafından. klavsen tastamam bir çalgıdır. döneminin sesidir. bakınız dönemin diğer aletleri org, lavta, belki viol ve bir de insan sesidir. bu çalgıların hiçbiri (insan sesi hariç) dinamik değildir. teknik olarak buna imkan vermezler. mesela edin karamazov diye bir adam var, açın bakın. lavta çalıyor güya. böyle bir lavta çalımı olmaz. olamaz. bir kere tırnakla lavta çalınmaz. ikincisi lavta dövülmez. böyle abanarak çalınacak bir alet değildir. bu adamın aslında gitarist olduğu belli. lavtayı tanımıyor. o dönemi de o dönemin müziğini de bilmiyor. belli. gördüğünüz gibi lavtaya abanırsanız cazır cuzur bir ses duyarsınız. bu aletle bağıramazsınız yani. ya da violo de gamba. arşeyle çalınıyor biliyorsunuz. aslında nüans vermek mümkün ancak kapasite sınırlı. kapasiteyi zorlayarak elde edilen teknikler de (col legno, richochet vs) son 200-300 yılın teknikleridir. apocalyptica diye berbat bir grup vardı çello tokatlayan. violo de gamba’ya bunu yapamazsınız. olmaz. e org da öyle. geriye bir tek insan sesi kalıyor. bir dinleyin bakalım 1600’den önce fısıldayan ya da bağıran insan var mı? tekdüze, dinamiksiz bir söyleyiş vardır. bunun tek istisnası gesualdo’nun eserleridir. fakat gesualdo zaten her şeyin istisnasıdır. anomalidir. yani demem o ki bu durağan ifade biçimi zorunluluk değil tercihtir. hatta bakın daha ilginç bir şey söyleyeyim, vibrato bile son 300 yılın ifade biçimidir. hatta öyle ki şu an vibratosuz bir ifade biçimi düşünülemiyor. xenakis’i bilirsiniz belki, geçtiğimiz yüzyılın büyük bestecilerindendi. ben müziğini hiç sevmem ama önemi yok. önemi yok çünkü bir fikir adamıdır aynı zamanda xenakis. bir mülakatında metastaseis isimli eserini çaldırmak için kemancı bulamadığını söylüyordu. vibratosuz çaldırabilmek için saçını başını yolmuş. yani bu ifade biçimi öyle yer etmiş ki kurtulamıyorsun. müzisyen okuyucular denesinler bakalım çalabiliyorlar mı vibratosuz. basit bir partisyonu örnek alın. mesela “orada bir köy var uzakta” çalalım. flütle, gitarla, kemanla… vibrato yapmamak için kendinizi zor tutacaksınız. ud gibi perdesiz sazları çalanların macundan kurtulamamasına benzer bu. barok ve rönesans döneminde vibrato kullanılmazdı. zaten tuşlu çalgılarla bunu yapmak imkansız. devrin telli çalgılarını düşünün: lavta, rönesans gitarı, cittern, mandore, mandolin vs. hepsi çift sıra telli çalgılardır. çift sıra telle vibrato yapmak güçtür. güç olması bir yana manasızdır. demek ki neymiş geç barok dönemden evvel vibrato, nüans gibi ifade biçimleri tercih edilmiyormuş. yani durağanlık o dönemin sesidir diyebiliriz. zaten barok ve rönesans dönemi müziklerini dinlerken melodiyi yakalamakta zorlanırsınız. sonsuz bir döngü var gibidir. doruk yoktur. dorukla ilgili daha evvelden yazmıştım (bkz: #107490183). bunun bir batı icadı olduğunu söylemiştim. avrupa müziğinin sanat müziğine dönüşmesinde ve doğu’dan ayrılmasında doruğun icadı -yani geç barok dönem- çok önemli bir buluştur. batı ve doğu müziğinin ayrılmasıyla neyi kast ediyorum? mesela tallis’in (1505-1585) felix namque’sini, hatta bach’ın ricercar’ını falan dinleyin. kaybolursunuz. müthiş bir tekdüzelik vardır. hep aynı melodi dönüyor gibidir. bunu divan müziğinde de görürsünüz. ferahfeza ayinini açın dinleyin. aynı duyguyu yaşarsınız. yutar sizi. takip etmek zordur. biri müziği yatay (doğu) yönde genişletmeye çalışır öteki dikey (batı) yönde. ikisinde de vibrato, dinamizm vs bulamazsınız. işte leyla hanım tüm bunları idrak etmiş ve icrasına yansıtmış büyük bir müzisyendir.

    *edit: memleketteki tek klavsen ustası yazmışım, bu doğru değil. ayşe savaşır hocamızı unutmuşum.
  • dün itibarıyla vefat etmiştir.
hesabın var mı? giriş yap