• 1962 yılında sophia loren'e best actress in a leading role (en iyi kadın oyuncu) oskar'ı getiren film. vittorio de sica filmidir. baş erkek oyuncu jean-paul belmondo'dur hatta. siyah-beyaz, alman italyan ortak yapımı filmin ukte olması izleyip de kimsenin iki satır hakkında bilgi girmemiş olması iyi bir film olmadığı anlamına gelmez elbette. sophia loren'in oyunculuğu açısından da oldukça iyi bir filmdir. loren*, aynı rolle cannes film festivali'nde ve nyfcc award'da en iyi kadın oyuncu ödüllerini de almıştır hatta. 1960 yapımı film, alberto moravia'nın aynı adlı kitabından cesare zavattini tarafından senaryolaştırılmıştır. yapımcı, carlo ponti.

    (bkz: la strada del bosco)
  • la ciociara'da da aynı la vita e bella'da olduğu gibi savaşı sonlandırmak üzere avrupa'ya gelen amerikan tanklarını görüyoruz. ikincisinde bu teşrif ortalığın pastel renklerle bezenmesine, hafif burukluklara rağmen yüzlerde gülücüklerin açmasına yetmişti. tamam kötü şeyler olmuştu ama biraz mizah biraz yaşama sevinci biraz da amerikan askeri savaş atmosferini yumuşatabilmişti. ama ilkinde, savaşı “noktalayanların” yarattığı sevinç ve huzur ortamı ancak saniyeler sürüyor ve öyle gözüküyor ki amerikan tankları de sica'yı “hayatın güzel olduğuna” ikna etmekte yetersiz kalıyor. olanı biteni bir anda unutup umutlu bir final yapma telaşı hiç yok. amerikan tanklarına rağmen yağan bombalar, kilisede tecavüze uğrayan kadınlar ve bunun gibi sahnelerle yakalanan koyu realizm sizi silkeliyor, savaşın ne olduğunu iki saniyeden fazla aklınızdan çıkarmanıza müsaade etmeyerek.

    la ciociara belki en iyi ikinci dünya savaşı filmi değil, belki de sica'nın da en iyi filmi değil; ama işte bu yadırganamayacak katıksız realizmiyle, iki amerikan tankı görünce kaybetmediği hafızasıyla övgüyü hakediyor.
  • bir tür yol hikayesi. filme kötü diyemem ama vittorio de sica hakkındaki görüşlerimi daha da netleştirmişti. dağınıklığı, biraz ondan-biraz şundan mantığı, yüzeysel politik tiratları ve ırkçılığa kayan yaklaşımları vb. eleştiri konusu; elbette her şeyden öte sophia loren, küçük bi çocuğun genç kız/kadın haline dönüşümünün anlatımı, yaban romanındaki gibi savaşın kırsalda nasıl etkiler yaratttığının detayları filmin büyük artıları. ayrıca filmin baş aktörü denilebilecek jean paul belmondo'ya evvelden beri gıcığımdır, nitekim bu filmde de erken dönem woody allen'a refere olabilecek rolü üzerinde sırıtmış.
  • "iki kadın" olarak dilimize çevrilmiştir. vittorio de sica'nın 1961'de çektiği bir filmdir. 2.dünya savaşında geçmektedir. sophia loren,jean paul belmondo'nun oynamıştır.

    --- spoiler ---
    savaş sonunda roma'ya geri dönecek olan ve seyahatlerini konu alan filmde, sophia loren ve kızı kiliside tecavüze uğrar. 13 yaşındaki kız ilk defa burada kadın olur!
    --- spoiler ---

    italyan neo realist sinemanın örneklerinden biridir bu film. savaşın insanları nasıl etkilediğini gözler önüne sermektedir.
  • günümüzden elli uç yil önce çekilmiş filmdir. sophie loren'in oscari almasi pek de tuhaf değildir çünkü gerçekten su gibi güzelliği ile koca savasin içinde yaptigi yolculuğu hep bir umutla süslemiş hatta arada, bulunduklari bu vahim durumdan kendine gore dalga geçecek taraflari hep bulmuştur.
    evet film bir yol hikayesidir ancak bu yolun sonu on uç yasindaki küçük kizinin kadin olmasina cikacaktir.
    hikaye kirsal kesimin savaşa bakis acisini çokça, italyan elit kisminin bakis acisini yer yer vererek donem hakkinda bize fikir veriyor. ayrica savaşa katilan askerlerin içinde bulunduklari durum da yine o askerlerin kisa diyologlari ile aktarilmis.
    filmde peynir satan amca ise durumu gayet net özetlemiş.
    tavsiye edilir.
    bu arada sophia abla kadar çocuk oyuncu da mükemmel oyunculuk cikarmis.
    aklimda kalan sahnesi kiliseye girdikten sonra yönetmene geniş acidan verdiği istavroz sahnesi.
  • film iki kadının öyküsü anlatır. kadın olarak doğulur, kadınlık bir cinsiyettir.

    --- spoiler ---

    iki üstteki entryde bahsedildiği üzere "tecavüzle kadın" olunmamıştır, filmde "bir genç kızın tecavüzle kadın olmasını (o ne demekse, cinsiyetçilik!)" değil bir çocuğun elinden çocukluğunun alınışını izleriz. burada eylem askerlerin çocuğu iğfal etmesi ile sembolikleştirilmiş olsa da travmatik olan, savaş nedeniyle yer değiştiren, kendisine ait hiçbir şeyi kalmayan ve camdan çıplak göründüğünde bile utanan bir çocuğun tek mahrem ve kendine ait alanı olan bedenine zorla dokunulmasıdır. savaşın artık bir çocuğun tüm hücrelerini işgal etmesidir.

    filmde o çocuk o anda "kadın" olmaz, süreci izleriz, yetişkinleşme sürecini... ilk mermiyi duyduğunda bayılan çocuk üzerine bomba yağarken soğuk kanlı olmayı öğrenmiştir. rahibe okuluna giderken filmimizin jönünün verdiği kitaplarla dünyevi hayata uzanmaya başlamıştır. bedeninin mahremiyetiyle yanlışlıkla açılan pencere ile yüzleşmiştir. bavul taşımayı bilmeyen çocuk elinde bavulla kendini tankın önüne atar bir sahnede. film bir çocuğun hayatının nasıl elinden alındığını irdeler ve evet o çocuk kadındır zira olmamış kadın olarak doğmuştur.

    filmin sonunda çocuğun kendisine büyüdüğünü ispat çabasıdır aslında son yaptığı. kamyon şoförüyle bir gece geçirir ve o gece aslında bedeninin tahakkümünün kendisinde olduğunun önce kendine ispatıdır ve yetişkin olduğu sanrısının elbette. kendisinden alınanı geri almak ister. ancak annesinin verdiği bir kötü haberle çocuk olduğunu hatırlayıp annesinin dizlerinde ağlar. film iki kadının hikayesini anlatır evet ve o kadınlardan biri filmin sonunda da çocuktur ne kadar o çocukluk elinden alınmak istense de...

    --- spoiler ---
  • belmondo ve faslı tecavüzcü askerler hariç her oyuncunun acayip doğal oynadığı şahane bir savaş psikoloji filmi.

    ve kadın olarak başı dik sophia loren.

    10/10 puanla tekrar seyredilebilecek filmler arasına yolluyorum kendisini.
  • sophia loren'i izlemelere doyamadığımız film. doğallığı, mimikleri harikadır. kumaşında oyunculuk var kadının ne yapsın... efsane yönetmen bir savaş resmi çizmeye çalışmış bizlere ama konuyu biraz fazla yüzeysel işlemiş. bunun sebebi ise çok fazla detaya girmek istemesi olmuş. konu zaten aslında başlı başına ağır. sadece iki kadının savaş sırasındaki serüveni olarak izlemeyi yeğlerdim. ama yönetmen halkın bakış açısına, açlığa, müttefiklere, köylüye hatta oldu olacak aşka falan derken bir de küçük bir kız çocuğunun olgunluğuna geçiş sürecini bu trajedilerin içine bir felaketle yedirmeye çalışınca, olayları iyice dramatize etmek isteyince ortaya biraz absürd bir sonuç çıkmış. yine de görüntü yönetmenliği o yıllar için bence yine üst düzey bir film.

    --- spoiler ---

    cesira'nın fazla özgüveni ve gruptan ayrılışı rosetta için bambaşka bir pencere açılmasına sebep oluyor. cesira ise o pencereyi tekrar kapatabilmek ve küçük meleğini geri kazanabilmek adına kızını kalbinin en derinlerinde olduğunu bildiği michele'in yeni gelen ölüm haberiyle allak bullak ediyor. rosetta tekrar ağlamaya başlıyor. cesira'nın yüzünde mutlu ve sinsi bir anne gülümsemesi. anneler böyledir işte... sizi geri getirebilmek için gerekirse sizi bile parçalarlar

    --- spoiler ---
  • türkçe de daha çok iki kadın olarak bilinen vittorio de sica klasiği. aslında bir başka çevirisi olan kızım ve ben daha çok uyuyor ama çok yaygın bir kullanım değil.
    italyan yeni gerçekçiliğinin ustası de sica bu filmde de yeteneğini konuşturmuş. genç kız rolünde eleonora brown ve okumuş (!) jean-paul belmondo başarılı ama film alıp götüren tabi ki sophia loren

    sophia loren zaten resmen bu filmle ödülleri toplamış. oscar, cannes, bafta vs.

    belmondo çok beğenilmez filmde ama ben beğendim.

    filmin belki de en güzel yanı hem faşist italyanlara hem almanlara hem de abd ve müttefiklere hemen hemen aynı taraftan bakması. aslında italya için hepsi aynıydı diyor zaman zaman.

    --- spoiler ---

    filmin en eleştirilecek yanı iki kadına da tecavüz edenlerin afrikalı askerler olması. ki bu askerler oldukça karikatürizeydi. sanırım kurtarıcı (!) abd ve ingilizlere direkt bu şekilde bahsedemeyeceğini de biliyordu yönetmen. zaten o zenci askerler üzerinden müttefikleri de eleştirdi. yine de beyaz/afrikalı bakış açısı bariz ön yargılıydı.
    --- spoiler ---

    filmin en ilginç noktalarından biri de her türlü baskıya rağmen benito mussolini ye kadınların bakışı. ilginç bir olay aslında. faşist yönetim zamanı benito mussolini cidden kadınlar üzerinden böyle bir etkisi olduğu söylenir. çok saçma ama öyle işte...
hesabın var mı? giriş yap