• hepimiz de ara sıra olan nadide bir histir. insanın öleceğini bile bile yaşamasıyla ilgili olmalı. fransızlar bu hissi de düşünmüş, üzerine söz konusu tabiri üretmişlerdir. aferin onlara.
  • bana kalırsa bu durum için bulunabilecek en güzel isim bulunmuş. boşluğun* çağrısı.
  • hayran olduğum his tanımlamasıdır. bir dil nasıl böyle bir duyguya özel bir öbek üretmiş anlamlandıramamakla birlikte elin fransızına özendirir efendim. beni en çok etkileyen anlar içinde yer alır bu an. belki de sadece tanımlanan özel an içinde değil de birçok durumda böyle hissedebildiğim içindir.
  • çok sık yaşadığım fakat adını bugün öğrendiğim şahane his, hem korku verici hem heyecanlı. yükseklik korkum yok ama balkondayken birden kendimi bırakacağım diye tedirgin olurum, hem atlamayı cok isterim hem de düsüp sakat kalmak istemediğim icin birden kendime engel olamayıp atlama isteğimi durduramamaktan korkarım. işte tüm bunları birkac saniye içinde düşündürüyor bu his. aslında biraz kendinden korkmayı da iceriyor gibi, çünkü o anda içinde sanki kendi iradenden bağımsız bir şekilde atlamaya çok istekli birisi var gibi oluyor. atlamayı isteyen de sensin ama tam olarak kendinde olmayan bir sen ve bilinci açık kalmış olan esas sen(esas deme sebebim hayatta kalma refleksinin baskın çıkması sebebiyle risk almayı kabul etmeyen tarafın sonunda mücadeleyi kazanması), içindeki atlama meraklısı diğer sen'in körüklediği o yoğun atlama isteğini bastıramama ihtimalinden korkuyor bir an. kendi içinde bilişsel boyutta bir savaş veriyor gibisin.

    bu his geldiğinde tam olarak sonuca yönelik düsünmüyorsun aslında. sonuçtan ziyade, basitçe deli gibi bi atlama isteği oluyor sadece. intiharla ya da ölümü arzulamakla doğrudan bağlantılı gibi gelmiyor bana, sadece içinden biri sürekli hadi atla hadi atla diyor sanki. önemli olan sadece atlaman, öncesi veya sonrası değil. sonra da anlamsızca neden bu kadar cok atlamak istediğini düsünüp tedirgin oluyorsun, bu yüzden hem eğlenceli hem de korkunç geliyor. yani, aşırı derecede atlama isteğin var ama bu istek aynı anda tedirgin ediyor; tuhaf bir şekilde çekiliyorsun boşuk tarafından ve çekilmekten hoşlanmana rağmen bir yandan da yanlış bir yola çekildiğini biliyor gibisin, işte hissettiğin şey tam olarak bu.

    ''şiddetle başlayan arzular şiddetle son bulurlar'' sözünü hatırlatıyor belki bilinçaltın, shakespeare okumasan da bu çıkarımı yapabilecek kadar gündelik hayatın içinden bir varlık olduğun için, benliğin ikiye bölünmüş gibi bir yanın şuursuzca atlamak isterken, bu yoğun isteğin sonunun bir şekilde hayra alamet olmadığını fark edebilen diğer yanın sana, ''sakın yapma'' diye fısıldıyor ısrarla ve bu sayede vazgeçip dönüyorsun.

    aslında, belki de her zaman dönmüyorsun. benim yazdığım dönenlerden sadece bir tanesinin kaleminden çıkan basit bir yorum, belki dönemeyenlerin betimlemeye fırsatı olsa başka şeyler anlatırlardı.

    intihar etti sandıklarımızın bir kısmı aslında sadece bu hisin peşine takılıp gitmişti belki de, asla bilemeyeceğiz.
  • (bkz: delilik)
  • bkz. "the call of the void"
    the unexplainable desire to jump when the edge of a cliff. a french phrase translates literally as "call of the void".
  • bende tam tersi olan durum. kendimi geriye doğru öyle bir atasım geliyor ki gören bu nasıl bir yaşama aşkı hayata bağlılık der o derece.
  • genelde kendiyle hesaplaşma halinde olan insanların ortak özelliği olan bir hissin adıdır. elbette bu hissi yaşamayan insan da yok denecek kadar azdır. burada irdelenmesi gereken, bize bu hissi veren şeyin ne olduğu ve yine bizi engelleyenin ne olduğudur.
hesabın var mı? giriş yap