• 1979 yapımı bir françois truffaut filmi. (ingilizce ismi 'love on the run')

    başrolde jean pierre leaud var. claude jade, marie france pisier, dorothee, dani ve daniel mesguich diğer rolleri paylaşıyorlar.

    bir françois truffaut klasiği olan antoine doinel bu filmde yolun yarısına* merdiven dayamış haliyle görülür. ilkokula giden, müziğe yetenekli (annesine çekmiş) oğlu ve boşanmak üzere olduğu karısı, plak dükkânında tezgâhtar olarak çalışan sevgilisi ve tabii asla kaçamayacağı geçmişi, vazgeçemeyeceği yalanları çevresinde olaylar gelişir. doğal yalanlarıyla süslediği romanı ve gençlik aşkı ateşli kadın colette'in karşısına çıkmasıyla ilişki yumağı iyice karışır.

    avukat colette'i canlandıran marie france pisier filmin senaryosuna da katkıda bulunmuş.
  • the 400 blows ile başlayan antoine doinel serisinin son ve tüm seriyi revize eden françois truffaut filmi. bu seri ile jean pierre leaud adeta gözümüzün önünde büyüyen bir çocuk olmuştur.

    antoine doinel hep koşar, her koşuşunun sonunda bir kadın ile karşılaşır ve aşık olur... orta yaş zamanlarda da değişen bir şey yoktur. bu filmde geçmişine dair insanlarla karşılaştıkça anıları önceki filmlerden sahneler ile canlanır. otobiyografik romanından sonra bu sefer tamamı kurgusal bir roman yazacağını söyler fakat huylu huyundan vazgeçmez. çünkü o sorunlu bir çocukluk geçirmiştir...
  • filmdeki parçalanmış fotoğrafı birleştirme hadisesi ve bu olayın anlatılış şekli amelie'deki sevilmeyen vesikalıkları toplayan tipin* çıkış noktası olsa gerek.
  • --- spoiler ---
    çocuğuyla tren garında beklerken vefasız colette'i tesadüf eseri görür görmez evliliğini, çocuğunu, sevgilisi sabine'i ve her şeyi birdenbire unutan, colette ile trende sohbet eden, işlerin umduğu gibi yürümeyeceğini anlayınca treni durdurup gerisin geri eski hayatına dönen bir adam antoine doinel olabilir ancak. içinden geldiği gibi yaşayan çocuk-adam. truffaut'nun ilk filmlerinde türlerarası keşif yolculuğuna (özellikle de piyanisti vurun) çıkması gibi o da canı ne istiyorsa onu yapıyor.
    --- spoiler ---

    antoine doinel otobiyografi dizisini hoş bi şekilde kapatan filmdir, ama sanırım en zayıf bölümü de aynı zamanda.
  • (bkz: #108455362)

    truffaut'nun meşhur les quatre cents coups (400 darbe) filmi ile başladığı antoine doinel beşlemesinin kapanış filmi. sanıyorum bu film izlenmediğinde kendinden önce gelen 4 filmi eksiksiz bir biçimde anlamlandırmak pek mümkün olmazdı.

    yalnızca antuan duanel'e şu şarkı ile veda etmek için bile izlenir.
  • serinin en zayıf filmi olmasına rağmen çok sıcak antonie'ye sarılma hissi uyandıran filmdir.
    ben bu adama kızamıyorum...
    hayatını nezaket kurallarına göre kurmuş birisi, asla kağıt mendile burnunu sürmeyecek kadar hassaslığa sahip.*
    galiba antonie'yi en iyi anlatan cümle bu filmde yer almaktadır: "aynı anda hem metres, hem anne, hem sevgili, hem hemişire olamayacağım." truffaut buna benzer cümleyi diğer filmlerde de kullanmıştır. tüm ihtiyaçları için tek kadın..
    erkeklerin hoşlanma belirtilerini çok naif bir şekilde tanımlar bu filmde : "bencilce çıkarlarının karşıtı davranışta bulunuyorsa hoşlanıyordur." ki ben bu tanıma bayaa katılıyorum.

    sanat eleştirilerini sevmeyen truffaut bu filmde de sanat eleştirilerine gönderme yapmaktadır.
    çocuğu ile geçen bir konuşmada kemanı doğru çalarsa müzisyen eğer yanlış çalarsan sanat eleştirmeni olacağını vurgular. bu noktada nedense beni gülümsetti.

    ayrıca filmin çok güzel müziği var. l'amour en fuite
  • çok güzel sıcak serinin son filmi yer yer ince dokunuşlarda süslenmiş ve geçmiş sahnelerin güzel bir karmasını bulabilirsiniz. özellikle şarap mahzenindeki öpüşme sahnesini 2 farklı anıyla hatırlayıp 10 yıl sonra tekrar bu filmde görmemiz mümkün.

    son olarak:

    --- spoiler ---

    doniel: eğer çok çalışırsan büyük bir müzisyen olursun.

    alphonse: peki ya çalışmazsam?

    doniel: çalışmazsan ve bir sürü yanlış nota çalarsan müzik eleştirmeni olursun.

    --- spoiler ---
  • 30 yaş üstü bir erkek olarak beş filmlik serinin bana en yakın gelecek filmi derken yarısında uyutmuş filmdir. sebebini sonradan anladım tabii. senaryoya kadın eli değmiş. (bkz: marie-france pisier)

    senaryodaki sıkıcı kadın romantizmi buram buram geliyor burnunuza. bu tercihi ile güzelim seriye yazık etmiş françois truffaut
  • evet burada yazılan çoğu şeye katılıyorum, serinin en ortalama bölümü. flashbacklerin hiç bitmediği ve türk filmlerini aratmayan bir senaryo- özellikle sonlara doğru- sonucunda yer yer sıkılmak söz konusu. hatta öyle ki catherine ve colette'in merdivenlerde karşılaştığı ve beraber oturup antoine'ı masaya yatırdıkları sahne bana, başrolde tarık akan ve gülşen bubikoğlu'nun olduğu bol aşk üçgeninde seyreden filmleri anımsattı.

    evet kıssadan hisse; ne yazık ki ailesinde sorun yaşayan bireyin, iyice sağaltım yaşamadan hayata atılması, hayatta kalmak uğruna oradan oraya koşturma gayreti, onun hep bir şeyleri kaçırmasına neden, bilhassa sevgiyi/aşkı.
  • françois truffaut'nun beşlemesinin son filmi. bence de diğer filmlerin gerisinde. bunun sebebi de belirgin bir şekilde çok fazla flashback olması. bu da filmin çok kopuk olmasına sebebiyet veriyor. ama bu şekilde ilk dört filmi hatırlatıyor ve bağlantı kuruyor. bu açıdan da güzel bir şey aslında.

    --- spoiler ---

    filmde çok fazla şey vardı ama izlememin üstünden iki gün geçtiği için hatırlamıyorum. benim şu anda hatırladığım en güzel detay sonuydu. kimse ayrılmak istediği insandan ayrılamadı. bir şekilde ilişkilerine devam ettiler. galiba, ne olursa olsun, insanın hayatında tanıdığı, bildiği ve sevdiği birisinin olması güzel ve hayatı çekilir kılan bir şey. insan hayatı yalnız yaşanmayacak kadar uzun. bir o kadar da kısa.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap