*

  • hasan cemal'in siyasi ve kisisel hatiralarini yazdigi kitabinin adi. leninizm'den liberalizm'e nasil gectigini, yon dergisinde nasil icabinda kasten haber atladiklarini, vaclav havel'i, dogan avcioglu'nu, ilhan selcuk'u uzun uzun anlatir. (bkz: hasan cemal)
  • degis(e)meyenlerin loser gibi sergilendigi genc hasan cemal'le orta yasli hasan cemal arasindaki diyalog üzerine kurulu, bir zaman sonra bu hossohbeti 3 nesli arasina da yaymanin isaretini verdigi kitap.
  • nihat genç tarafından tam bir yazı makaraya alınmış bir kitaptır. zira hasan cemal, karadenizde askerlik yaptığı yeri anlatırken etraftaki yeşil çay ağaçlarının güzelliğinden bahseder. halbuki o yıllarda çay henüz o bölgede yokmuş. nihat genç de işte bu yüzden ayrıca dalga geçer hasan cemalle.
  • doğan avcıoğlu'nun ve yön tayfasının 1971 öncesinde ne tür hesaplar içinde olduğunu içerden anlatan bir kitaptır. onun dışındaki mevzular (hasan cemal'in bir dergideki yazıişleri elemanı olmasından mütevellit solculuğu, 1990'larda kendini sorgulaması vs) atlanabilir.
  • (bkz: bacak)
  • hasan cemal’in; başbakanımızın * hitabıyla hasan abi’nin, “…ben bir sosyalistim …düşüncelerimle olduğu gibi,eylemimle de ülkedeki sömürü düzenine karşı çıkabilirsem mutlu olabilirim. türkiye’de bugün bütün çarklar, yerli kompradorlar ve emperyalistler için dönüyor. iyice palazlanabilmek için, bu satılmışlar, ülkeyi çeşitli anlaşmalarla uydu haline getirmiş durumdalar. bu sınıf, kendi çıkarlarına karşıt bütün fikirleri reddediyor. şayet böyle fikirler mevcutsa sahiplerini yaşatmamak için her türlü vasıtayı mubah sayıyor. bundan böyle rahat yaşayabilmek ancak sömürü düzeninin bir vidası olmakla mümkün. ama ben bunu reddediyorum, çünkü gerçekten mutlu olmayı arzuluyorum” noktasından başladığı fikir ve siyaset yaşantısında, “ …küreselleşmeyi hala emperyalizmin oyunu, özelleştirmeyi sömürü düzeninin devamı olarak görebiliyorlar. ...komünizmin mi yoksa faşizmin mi daha kötü olduğunu tartışmak artık anlamsız, ikisi de bela, her ikisi de kınanmalı” noktasına nasıl ve niçin geldiğini anlattığı kitabı.
    kitapta biz okuyuculara, kavgayı unutun, bak işte bizim arkadaşlardan bazıları öldüler de ne oldu diyor ve kendi değişiminin isabetini, cengiz çandar, hadi uluengin, ertuğrul özkök, gülay göktürk gibi şahitlerden alıntılarla perçinliyor. 1980’lerden sonra dünyanın ve türkiye’nin değiştiğini, özal ile ekonomik liberalizmin yerleştiğini ve özgürlüklerin geliştiğini, türkiye’nin konuşan türkiye olduğunu söylüyor.
    bu kitapta özeleştirilerini, yanında yetiştiği ve hayatının ilk idolü olan doğan avcıoğlu ile hesaplaşarak yapan yazarımız, bu tarzını cumhuriyet’i çok sevmiştim isimli kitabında diğer idolü ilhan selçuk üzerinden sürdürmüştü. eğer ilerde yeniden değişim gösterip, başladığı yere dönerse “rahat yaşayabilmek için sömürü düzeninin bir vidası olmanın” kitabını yazması için yeni bir idol bulmasını tavsiye ediyoruz kendisine buradan.
  • okumadığım kitap. "bana ne lan senin okumamandan, dürrük!" denmesin hemen. niyetim başka. zaten biraz da hasbelkader geldim bu başlığa. bambaşka bir şeydi kafamdaki: okuyucun olmadığını bilerek yazmak, dinleyicin olmadığını bilerek söylemek, izleyicin olmadığını bilerek göstermek nasıl bir şey olabilir ki üzerine yazmak istiyordum. hayvanlar gibi aradım. bunda karar kıldım. "kendimi yazdım", diyordu bu başlık. hem de birilerine, başkalarına, kendisinin dışındakilere sunduğunu bizzat söylediği halde.
    kafamdaki tuşlardan birine dokunarak can dündar moduna geçmek istiyorum: "mazide kaldı artık günlüklerin kalın ciltli sırdaşlıkları. bloglar revaçta artık. annelerin meraklı gözlerinden bin bir güçlükle saklanan o sarı sayfalı defterlere inat, zamanın ruhunda ifşa etmek kol geziyor." böyle cümlelerle devam etsem, benim de sesimde esmer bir efkar, satırlarım arasında romantik bir serseri ruhu bulurlar mı acaba? hem bak lensleri atıp kalın çerçeveli gözlük de takarım? hoş, konum bu da değil ya.
    can dündar modundan çıkıyorum. şu an kimin silüetine girdiğimiyse bilmiyorum. tek bildiğim sözlükte yazdığım ve bunları, birilerinin okumasına sunacağım. okunur veya okunmaz orasını da bilemem; benden çıkıyor artık iş. ve aslında yine bana dönmesi için.
    bu yazıyı bitirdikten sonra bir mail yazarım belki. adresin kim olduğunu gözümün önüne getirir, ona uygun düşecek bir silüet seçerim dolabımdan. bana acıması için şu aralar ne kadar bunaldığımdan söz eder, benim komik olduğumu düşünmesi için araya bir iki tane, onun da hoşlanacağı türde kelime oyunları ve espri yerleştiririm.
    mail yazmam ya da. sadece müzik dinlerim. özenle seçerim şarkıları. alternatif kimliğimin aynasıdır o şarkılar. last fm'de şanlı bayrağım gibi dalgalanırlar. bayrağa saygısızlık, benim cumhuriyetimde de şiddete tâbi olur: kimliğe uymayacak şarkılar, listenin hep dışında kalır
    blog'umu açarım sonra. izlediğim filmlerden, okuduğum kitaplardan, gittiğim yerlerden, karşılaştığım insanlardan, aklıma takılan sorulardan bahsederim. zihnimle konuşuyormuşum gibi gelir, zihnime misafir ettiklerimi unutarak.
    en sonunda hiçbir şey yapmadan dururum belki. "iyi de nesi kötü bunun?" diye sorarım kafamdaki şüphelerle yüzleşirken. özne mi önce geliyor tanıklık mı, işin içinden çıkamam. tanıklık edilmeden özne olunur mu, onu da bilemem. bir tek hasan cemal'e öykünürüm. ne güzel, kendini yazdığından bu kadar emin...
  • kendinden çok doğan avcıoğlu'nu anlattığı kitaptır.

    kitabın içinde günün bir çok köşe yazarlarından bahsediliyor, o dönemleri yaşamamış ama merak edenler için boş kalan yerleri doldurabilmek adına okunası bir kitap.
  • (bkz: dönekler)
hesabın var mı? giriş yap