*

  • kumpanya'nın esas adamı. haritadan naklen yayın ve vınnlamanın binbir yolu'nun yazarı, yönetmeni, o'su-bu'su. hevesle takip edilmesi gereken insan. (bkz: naz erayda)
  • izleyicilerine kendi elleriyle yer gösteren güler yüzlü kişilik.. vınnlamanın binbir yolu adlı oyunda tüm oyuncuların, "heörşşeyy vatttaann iççiööönn" diye böğürdüğü sahnede, tüm izleyiciler eller çenede tek kaş havada öküz altında buzağı ararken patlattığı kahkahayla bizleri yalnız bırakmayan adamın ta kendisi ayrıca.
  • naz erayda ile beraber kumpanya'nın beyin ikilisini oluşturan tiyatrocu. haluk kurdoğlu'nun oğlu sanılmaktan muzdarip.
    salonda sadece bir seyirci bile olsa ciddiyetten taviz vermeden oynayacak ve oynatacak kadar tiyatro ruhuna bağlı bir insan.
  • bilgi üniversitesinde yaptığı workshop'ta deneysel tiyatro örneklerinde kısa kısa kesitler izletmiştir öğrencilere.. örneklerden bir tanesi bittikten sonra bilgili bir genç kızımız;" yanlış anlamayın ama, bunu izlemeye gelen var mı..? ben hiç bir şey anlayamadım da.." diye bir sormuştur ve , kerem bey'de "memento'yu izlemiş miydin..? * işte ondaki gibi ters kurgu var ve zeka seviyesi ortalama olan insanlar gelip izlediler bu oyunu beğenen de oldu beğenmeyende.." diyerek hatunu güzel bi şekilde döt etmiştir..
  • 5 yil once yapmis oldugumuz roportaji soyle:

    -kerem bey bize kısaca tiyatro hayatınızdan bahseder misiniz?
    orta ve lise öğrenimimi robert kolejde yaptım. robert kolej lise 1 de tiyatro klubüde tiyatro ile tanıştım ve lise 2 de hayatımda tiyatrocu olmaya karar verdim. o sırada siyasi eğilimlerim nedeniyle sanat eğitimine inanmıyordum. bir solcuydum. iyi bir tiyatrocunun tarihi toplumların işleyişini iyi anlaması gerektiğini ve son kertede belirleyici olanın ekonomi olduğuınu düşünüyodum. bu konuda daha bilinçli olmak için ekonomi okumayı seçtim. ekonomiyi boğaziçi üniversitesi’nde okumaya karar verdim, çünkü oranın tiyatro kolu çok kuvvetliydi. hem teorik olarak, hem pratik olarak, hem çok ciddi, hem çok deneysel çalışmalar yapılıyordu. türkiye ortamına göre çok yenilikçi çalışmalar yapılıyordu. sonunda karar verdiğim gibi boğaziçi üniversitesi ekonomi bölümüne girdim. orada tiyatro kulübünde çalışmaya başladım ve hakikaten de dilediğim gibi bir ortam oldu. tiyatro konusunda arkadaşlarımla birlikte bir sürü araştırma, okuma, ve deney yapma fırsatı buldum. boğaziçinden mezun olduktan sonra nazlı erayda ile birlikte “kumpanya”yı kurdum. on yıldır kumpanya adı altında türkiye tiyatro ortamında hayli yenilikçi sayılan deneysel, entellektüel, ve avangart işler yapıyoruz.

    -kumpanya grubuyla yurtdışına açıldınızmı?
    evet, turneye gittik. avrupadan çeşitli ülkelerden yeni metinlerin yazlıdığı bir festival için özel davet aldım türkiye adına katılmak için seçildim. bu festivale efsanevi amerikan topluluğu “living theatre” da katılmıştı. “haritadan naklen yayın” adlı oyunla katıldık. sonra makedonya’ya bir davet aldık. hala çeşitli oyunlarımız ile yurtdışına gidiyoruz.

    -sizce tiyatrocu mu doğulur yoksa bu yetenek çalışarak veya aile desteğiyle mi kazanılır?
    bunların hepsi bi arada olmalıdır. bu herkes için böyledir zaten. her iş ona uygun kişilik özellikleri gerektirir. bu özelliklerin bir kısmı belki genetik kodlarımızdan gelir, belki aile içinde yetiştirilmemizden gelir, belki de eğitim kurumlarında edindiğimiz alışkanlıklardan gelir.

    -sizce bir tiyatrocunun nitelikleri neler olmalıdır?
    hangi alanda faaliyet gösterdiği önemli; oyuncu mu , yönetmen mi, yazar mı? fakat ben daha çok komple tiyatro insanlığına inanan biriyim. tek başına bir oyuncu olmak tek başına bir yönetmen olmaktan çok işin her yanını sahiplenen bir tiyatrocu kimliğinden yanayım. bunun için kendinle barışık olmak gerekir. kendine karşı dürüst olmak gerekir, çünkü tiyatro özellikle insanı anlamaktan geçen bir sanat dalıdır. her insanın her eylemin anlaşılır bir yanı vardır. bu ne kadar kötü ne kadar acımasız ve eleştirilen bir eylem olsa da. tiyatrocu olmanın asıl sihri de bu eylemleri ve insanları anlayabilmekten geçer. kendi içinde onun izlerini bulabilmekten geçer. dolayısı ile tiyatroda kendinle barışık olmak, bilgili olmak, çalışmak, bedenine iyi bakmak ve tabii ki yaptığın işler arasında iyi olmayanı farkedebilmek çok önemlidir. yaptığının kötü ve eksik yanlarını görebilmekte bunlardan biridir.

    -örnek aldığınız tiyatrocu veya tiyatrocular var mı?
    doğrusu çok yok. yanlız yazarlığı, oyunculuğu ve yönetmenliğiyle beyendiğim, kısacası komple bir tiyatro adamı olması nedeniyle beyendiğim bir isim var aklımda. eylenceyi, siyasi ve entellektüel dertleriyle barıştırabilmesi nedeniyle dario foe bi anlamda en beyendiğim komple tiyatro adamı diyebilirim. ama yapmak istediğim tiyatro daryo foe’nun yaptığından farklı aslında.

    -kendinizi bazı yönşlerden eksik görüyor musunuz?
    yaptığım hemen hemen hiçbir işi beyenmeyen biriyim. yaptığım bütün oyunlarda becermek istediğimi bu seferde tam anlamıyla beceremedim duygusuyla bir sonraki işe geçerim. bu bütün oyunlarım için geçerlidir. düşünsel derinlikle son derece eylendirici olan estetiği bir arada var edebilmek peşindeyim. düşünsel ve entellektüel derinliğin zevkle seyredilebilinir özeliğiyle çekişmediğine inanıyorum. ben dünyayı entellektüel olarak değerlendirmekten zevk alıyorum ve felsefeyle uğraşırken, bilimle ve siyasetle uğraşırken zevk almak herşeyden önce geliyor. bunların türkiye’de algılandığı gibi ciddi, asıksuratlı, eylenceden uzak faaliyetler olduğunu düşünmüyorum. bu anlayışı sahne üzerinde de var edebilmeye çalışıyorum. her işimde birinden ya da öbüründen yana bir ağırlık kayması oluyo. ya düşünsel olarak tam istediğim şeyleri anlatamamış oluyorum. ya eylendiricilik dozu olarak istediğim dozu tutturamamış oluyorum. ya ikisini de tam yapamamış oluyorum ve hep yapmak istediğimi daha iyi yapmak için bir takım dersler çıkartarak bir sonraki projeye geçiyorum.

    -en son sahnelediğiniz oyun “sahte kimlikler 5” ne kladar zamanınızı aldı?
    sahte kimlikler 5 iki yıla ayrılmış bir çalışmaydı.

    -tiyatro genel olarak ne kadar zamanınızı alıyor?
    tiyatro bir yaşam biçimidir. özel yaşam tiyatroyla yoğurulmuş gibidir. ancak, tiyatro dışında da yapmak istediğim şeyler olur. insan gerçekten başka bir şeyde yapmak istiyorsa, bir kitap okumak, bir yürüyüşe gitmek istiyorsa, bir sinemaya gitmek istiyorsa ne yapar eder bir vakit yaratır.

    -tek kişilik oyun yazdınız mı?
    hayır, yazmadım.

    -peki bundan sonra düşünür müsünüz?
    bundan sonra olabilir. buna uygun bir konu gelirse aklıma yazarım ama galiba ondan ziyade peşinde olduğum sahne estetiği. plastik yanı daha ön planda olan, fiziksel aksiyonu öne çıkaran bir sahneleme anlayışım var. dolayısı ile sürekli konuşan tek kişilik bir performans pek benim peşinde olduğum tiyatro estetiğine uygun değil.
    daha bedensel bir performansa dayanan bir tek kişilik konu gelirse aklıma yapabilirim ama sürekli konuşulan bir tek kişilik gösteri ilgimi çekmiyor.

    -izleyicilerin tutumu oyunun akışını etkiliyor mu?
    her canlı performansta izleyici ile performansı yapanlar arasında bir etkileşim vardır. bu olumlu veya olmusuz olabilir. olumsuz olması hedeflenebilirde. özellikle negatif tepki çekmek için yapılan oyunlar vardır. mutlaka o gece seyirciyle kurduğun kontak seni de bir oyuncu olarak etkiler. daha farklı bir enerjiyle aynı oyunu oynamanı sağlayabilir. bu bazen daha coşkulu bir enerjidir bazen niteliği farklı bir enerjidir ama seyirciyle kurduğun kontak çok önemlidir.

    -sizce türk seyircisinde her hangi bir açıdan ilerleme var mı?
    bizim kulvarımız alternatif tiyatro adında farklı bir kulvar.. bizim seyircimiz ile normal tiyatro seyircisi aynı değil. biz daha çok sanat alıcısı olan seyirciye hitap ediyoruz, eylence seyircisine hitap etmiyoruz ve bütün dünyada bu kulvarın seyircisi azdır. gecede 40-50 seyirciyle oynamak normal bir standarttır. bu bütün dünyada böyledir. bizimde hedefimiz budur oyunumuz çıktığında dört beş ay boyunca haftada iki üç gece 40-50 seyirciye oynamaktır. daha fazlasını beklemeyiz. kumpanya türkiye gibi bir ortamda bile seyircisini bulmuş şanslı bir grup. yeni bir oyun çıkarttıığında salonu boşalmayan bir gruptur. kumpanyanın seyirci sıkıntısı yoktur. kar eden bir tiyatro olması bile hayaldir.

    -sizce hak ettiğiniz parayı bulabiliyor musunuz?.
    tiyatromuz büyük bir eksiyle çalışıyor. kumpanyayı başka işlerden kazandığımız parayla finanse ediyoruz. yıllık masrafamızın %20 si devlet, %20 si gişeden gelir. onun dışında kalan %60 ını kendi gayretimizle diğer işlerden kazandığımız paralarla finanse ediyoruz. çalışan hiçbir arkadaşımız profesyonel oldukları halde para almıyorlar. bizim işlerimizde gönüllü olarak çalışyorlar.

    -izlediğimiz sahte kimlikler 5 adlı oyununuz türkiye’de alışık olmadığımız bir tiyatro oyunuydu. bütün eserleriniz aynı niteliği taşıyor mu?
    hem benim hem nazel aydan’ın yaptığı işler türkiye’de tiyatro denince akla gelen formata yakın işler değil. hep bu tür çağdaş gösteri biçimleriyle yoğurulmuş işler. dansla modern çağdaş müzik gösterileriyle ilgisi olan işler. fakat çağdaş tiyatro zaten dünyada böyle bi noktada. ülkemizde çok eski formatlarda takılınıp kalındığı için bizim yaptığımız çok çağdaş çok ilerici bir iş gibi görünüyor.

    -türkiye’de tiyatrolarda sansür önemli bir sorun mu?
    türkiye’de açık sansür az ama dinlerin saçma olduğunu allahın var olmadığını söylemek için bir oyun yazamazsnız kolay kolay. bu da üstü kapalı toplumsal bir sansür var demektir. biz sponsor sistemine geçiyoruz.bütün dünyada bu tür sorunlar var. amerika’da özellikle sponsoru keserek bazı yerlerde tiyatro izlenmesini önleyen örgütler var. yakında türkiye de böyle bir sorunla karşılaşabilir.
  • bu hayata çokça nezaket gerekliyse eğer, naz erayda ile kendi paylarına düşeni fazlasıyla veren değerli bir insandır. birkaç kere iletişim kurmak yeterlidir bu kanaate varmak için. böyle çokça kaybedilmiş birçok özelliği barındıran iki güzel insan olarak çıkarlar karşınıza. tam da ihtiyacınız olduğunda hiç ummadığınız bir kışlık ceketin içinden çıkan o çok değerli banknotun yarattığı mutluluk anını hissettirirler insana uzun uzun. çünkü böyle tam da umutsuzluğa kapılmış; kabalıktan, düşüncesizlikten, iletişimsizlikten şikayet ettiğiniz bir dönemde bunların hiçbirini hücrelerine almamış iki güzel insan tanımış olursunuz. ayrı ayrı da çok güzeldirler elbette ama yanyana geldiklerinde tadı yenmez bir yaşama sevinci yayarlar etrafa. ne diyelim, iyi ki varlar.
  • güzel insandır.
  • oyun yazarı, senarist, yönetmen, yönetici, eğitimci… tam donanımlı isviçre çakısı gibi bir robertli. sınıfından kahkaha eksik olmaz. cnc tezgahı gibi hocadır öyle ince çalışır ki adını yazmakta zorlanan öğrenciden bile diyalog yazarı çıkarabilir. dersi ciddiye almama gafletinde bulunan öğrencilere soktuğu zekice lafların bugün halen çıkarılamadığına dair duyumlar alınmaktadır. kibar gülüşünün ardındaki hınzır senaristin hastasıyız.
hesabın var mı? giriş yap