• sidney sheldon'in bir kitabi.
  • studio oyunculari'nin tiyatro festivalinde sergileyecekleri oyun. yardımcı yönetmeni sayesinde seyircili provasını izlemeye nail olduğum bol şukelalı oyunu tasvir etmeye kalkacak olursam, şerif erol'un tek nefeste sigarayı çekmesi misali izleyiciyi avucunun içine almasıyla paralel hızlada şahika tekand'ın o dumanı seyircinin üstüne üflemesi misali dağılmasına sebebiyet veren yap-ı bozum-cu oyun.
  • çok zor bir oyun gerçekten. kendisi için söylenebilecek en seçici kelime budur bence.

    izleyici için, oyuncu için hatta ışıkçı için bile zor icra edilesi bir hali vardı ve tam anlamıyla made in şahika tekand denebilir.

    mekanik bir tarzı olduğu için, arada sıcak kaçan anlarda, yani, anlatımdaki, mekanikliği bozan gerçekçi reflekseler sırasında, oyunun ritmi aksıyor gibi geldi. bu da rahatasız ediyor. ancak aynı ritmde devam etse, o zaman da büyük bir gerilim oluşturacaktı ki yeterince gerilim vardı zaten.

    bir atmosfer yaratmada- bilinçüstü-dışı, kavramsal bir atmosfer hatta- çok başarılı olmakla, seyirciyi tamamen kendisine kilitlemekle ve duygu geçişini yüzde yüze yakın bir biçimde sağlamakla birlikte, bir tiyatro oyunundan beklediğimiz bu mu olmalıdır konusunda kuşkularım olduğu için, bu oyun hakkında da kuşkularım var ama kendi biçimi içinde, mükemmel bir yapım olduğunu söyleyebilirim.

    festivalin güzellerinden.
  • oidupus üçlemesi gibi festivallere yönelik bir oyun. izleyiciye hitap ettiği pek söylenemez ki izleyenlerin bir kısmı da zaten arada terk ettiler. her ne kadar yaptıkları tasvip edilmese de benim önermemi doğruluyor. tekand kendi dünya görüşünü oyunlaştırmış ve kısa tutarak oyunu tadında bırakmış. bakış açısına göre değişir ama zevk alınabilecek bir oyun
  • antonin artaud'nun vahşet tiyatrosu kavramına en çok yaklaşan made in turkey tiyatro oyunu. duygu ve hislerin karmaşık - hatta rahatsız edici - bir hızla sıralandığı, kavramların ürkütücü bir samimiyet ve doğrulukla ele alındığı, ölüm korkusu ve varoluş gerginliğinin insan hayatındaki somut yansımalarının tokat gibi izleyiciye savrulduğu tek sahnelik şaheser.

    avrupa'da bir hayalet kol geziyor* cümlesiyle şahika tekand, hiç kıvırmadan ideolojik bakış açısını belli ediyor ve marx'ın diyalektiğini güncel şartların ışığında yorumluyor. fakat bu ideolojik bakış açısı asla insancıl duyguların ve kurgunun önüne geçmiyor.

    oyundan çıktığımda 2 saat kendime gelemedim; oyuncuların halini düşünmek dahi istemiyorum.
  • (bkz: achluophobia)
    aklofobi okunur.
  • çok lanet bir korkudur bu. az önce elektrik kesintisi oldu ve adeta ödüm bokuma karıştı. insan bu yaşta karanlıktan korkar mı amını yiyim ya? sanki karanlığın içinde bişey bana höytttt yapıp korkutacakmış ya da ayakları ters bir cüce çıkacakmış gülerek naber diyecekmiş gibi geliyor. hep küçükken anlatılan masallardan işte. pisikolojimi bozdunuz ağzımı bozdurttunuz amına koduklarım !
  • aslında bundanım olmasa şapşahane bir yalnız yaşayan kadın karizmasındanım olacaktı.. böyle düşünsene özgür, kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız, güçlü, kendine yetebilen.. ve ayrıca eve istediği zaman erkek atma potansiyeli de olduğundan gideri her daim var olan bir imajı oluyor insanın ister istemez yalnız yaşayınca.. ama işte, karanlıktan korktuğumdan biraz, elektrikler kesilince yalnız yaşayan kadının ızdırabına, dramatik şapşallığına dönüşüyor benimki.. en yakın duvar dibine emekleyerek gitmesi, alllaım allaaam diye imana gelmesi, korkmuyorum ben korkmuyorum ki hiç diye karanlıkla sohbetlere girişmeler ve becerememeler, rezillikler diz boyu.. öyle korkudan duvar dibine sıkışıp kasılmasam, gözlerimi açabilsem ağlarım bile; elektrik kesintisi uzun sürdüğünde duvar dibinde büzüşük uyuyakalıyorum zaten..

    ben büyüdükçe geçer diye umarken şu yaşımda boku çıktı şu olayın, ev zaten türbeye-yatıra döndü, mum ev olacak, elektriklerin gelmeyeceğini anlayıp panik olmadan önceki on saniyede yakabileceğim mesafede olsun diye mumlar :(

    bir de bana ev hayvanı al diyorlar.. çok istesem de yapamıyorum bunu işte.. o kedi elektrik kesilince bir adım atsa, parkeye sürtünse deliririm aklımı kaçırırım ben.. horlayan sevgiliyi de bundan seviyorum zaten.. tamam bazen uyku kaçırıcı olabilir, ama adamın yanınızda olduğunu hissediyorsunuz, duyumsuyorsunuz mis gibi..
  • çocukken mahallemizdeki garip tiplerin anlattıkları hikayeler nedeniyle bir zamanlar sahip olduğum korku.

    incir ağacı altındaki cin, bu hikayelerin önde gideniydi. bir arkadaşım gece incir ağacına işemeye gittiğinde görmüş, ters ayaklı bişi.
    itfaiye'nin sokağındaki kırmızı suratlı adam: arkadaşım orada suratı kıpkırmızı bir adam görmüş, adam onu yanına çağırmış, bizimki gitmemiş kaçmaya başlamış sonra dönüp baktığında adam orada değilmiş. yaşlı birisi olduğundan ortadan o şekilde kaybolması arkadaşıma garip gelmiş, etrafa bakmış ama bulamamış.
    köpek besleyen yalnız adam: arka mahallemizde oturan bir adam, arka bahçesine gayet güzel bir köpek kulübesi yapmıştı. söylentilere göre yaz gecelerinden birinde arkadaşlarımdan biri ona bakmak için bahçeye girmiş. gördüğünde bir yaratıkla yanyanaymış ve ikisi de arkadaşıma doğru bakıyorlarmış.

    böyle bir çok hikaye + silent hill, resident evil tarzı oyunlar + amansız hayal gücüm = karanlık korkusu olmuştu. sonradan kendi kendine geçti.

    ayrıca nasıl yenileceği hakkında bir şeyler yazdığım korku: http://www.gribilge.com/…ik-korkusunu-yenmek-nasil/
hesabın var mı? giriş yap