• (bkz: jane campion)
  • (bkz: bilge olgaç)
  • az sayıdadır. o sebeple dem vurmak seksist falan degil gayet normaldir nitekim dikkat çekici derecededir bu sayının azlığı.
    benim için bi tane var mesela...

    (bkz: sofia coppola)
  • erkek olanina sadece yonetmen demenin kafi oldugu kavramsi. bir de kusura bakmayacakmisiz kadinlar yonetemiyormus. kadinlarin hangi gerekceyle film cekemeyecegini gectim, film yonetmeyi bir kurum yonetmek olarak algilayan zihniyetteyim su anda. zaten bir suredir anlamadigim sekilde * bir kadin dusmanligidir gidiyor. madem bu kadar dertliydiniz kadinlardan, bu kadar eksiktiler ne oldu da patlama noktasina gelindi, birden disa vurma ihtiyaci hissedildi merak ediyorum. bu eksik organizmalar sokakta taciz edip rahatsiz mi etti, yoksa yuzde 90'ini olusturduklari mecliste abuk kararlar mi aldi, nedir bu aci diye sormaktan kendimi alamiyorum. iste boyle bir sey kadin yonetmen.
  • sam peckinpah izleri taşıyan ve point break, blue steel, strange days gibi süper aksiyon filmleri yönetmiş olanları bile vardır.
    (bkz: kathryn bigelow)
  • türkiye için en iyi üretken ve en iyi örneği kesinlikle bilge olgaç'dır. ne yazık ki bir yönetmenin hiç hakketmeyeceği koşullarda hayata veda etmiştir.
  • sinema, televizyon sektörünün yapım aşaması oldukça zahmetlidir. bu işin ne kadar zor ve özveri isteyen bir iş olduğunu bilmek için en az bir kez o çalışmayı yakından görmüş olmak yeterlidir. şimdi kariyer inşa etme isteği, yaşam koşullarının zorlaşması ve yüksek eğitimin yaygınlaşmasıyla körüklenen hırslar için bu zorluklar çok önemli değil. kadın olsun erkek olsun herkes çalışma koşullarının zorluğuna bakmaksızın tüm gücüyle orada bulunmak ve gücünün sonuna kadar çalışmak zorunda olduğunu biliyor. tüm iyileştirmelere rağmen, tüm dünyada sinema sektörü gibi neredeyse sıfır hakla, sıfır güvenceyle, hatta sıfır insan hakkı ile mesleğini yürütmeye çalışanlarca yürütülen sektörlerde durum daha da vahim.

    türkiye'de film setleri sabah en geç 08:00'de başlar ve ne zaman biteceğini ancak allah bilir. o set ertesi gün de ara verebilir daha ertesi gün de.. bütün gün yemek yemeden çalışmak yönetmenin iki dudağı arasındadır. yönetmen yemek yiyebilirsiniz demedikçe ufak atıştırmalar dışında hiç kimse yemeğe oturamaz zaten yiyecek yemek de bulamaz. yönetmen 'paydos' demedikçe kimse evine gidemez. dese de gidemeyebilir. set evine çok uzaktır ve sabah çok erken bir saatte geri gelmesi gerekecektir, sette kıvrılıp uyuyabilir. sette başına bir kaza gelir de işi bırakmak zorunda kalırsa, işi bırakmış olur. sigortası yoktur ve bir güzellik yapıp yapımcılar hastane masraflarını karşılarsa karşılar. ama ona iş bulmazlar.. kaza geçiren artık işsizdir ve bir daha ne zaman iş çıkar allah bilir.... gibi bir sürü zorluk... kız çocuklarının öğretmen ol, hemşire ol, hiç olamadın devlet dairesinde memur ol diye büyütüldüğü bir gelenekten bu işlere bakalım bir; sette çalışan adamlar da bu gelenekten çıkmadır. setlerde çok fazla sayıda kadın çalışan olmasına rağmen o işin tabanını oluşturanlar genellikle erkeklerden oluşur. bir, bilemedin iki kadın ışık asistanı, en fazla -benim bildiğim yalnızca iki- tane kadın kamera asistanı, bir adet de boomcu -ses teknisyeni diyelim hadi- kadına karşılık bu işi yapan yüzlerce adam vardır. bir kadın sette çalışmayı göze aldığında bazen günlerce, gece geç saatlere kadar süren çalışmalarda artık ailesinden çok beraber olmak zorunda olduğu onlarca adamla koloni halinde yaşamayı kabullenmelidir. yeri gelecek tuvaleti olmayan bir dağ başında bu adamlarla yan yana çalılarda sıçacak bile çok afedersiniz.. durum en yalın haliyle budur. bu adamların çoğu aklı başında tipler olmakla birlikte kadının da yaklaşımına göre bakış açıları sen bizim kızımızsın, namusumuzsun (!) dan bize de bi iş çıkar mı şu karı (!) dan a kadar genişleyebilen bir yelpazededir. bir kadın sette çalışmayı göze aldıysa tüm bu durumları da göze almak zorundadır. yönetmen olmayı kafasına koyduysa da, setlerde eşşekler gibi çalışmak zorundadır.. denklem ortada. şimdi gidişata göre; sette çalışmak zor, kadınların gözü yemiyor, o yüzden de kadın yönetmen çok az demem gerekiyor belki ama öyle değil. setlerde çalışan bir sürü kadın vardır. iş kolları makyözünden kostümcüsüne, reji asistanından prodüksiyon sorumlusuna kadar genişler. set ortamına uyum sağlamış, zor koşullarda çalışmaya gıkını çıkarmayan yüzlerce kadın set çalışanından bahsediyorum. ancak bu kadınlar ışık, kamera gibi bedenen de ağır işlere geçmek istediklerinde erkeklerden oluşan bir 'ağ' tarafından genellikle engellenirler. bu engellemelerin ucu kadın dediğin hemşire olsun, öğretmen olsun bakışına kadar dayanıyor. ancak bunu söylerken açıkça 'bu işler kadın işi değil' diyen adamların ortaya getirdikleri gerekçeler farklı. kimi bedenen saati zamanı belirsiz bir işte sürekli ağır kaldırmaya bir kadının dayanamayacağını, kimi sette çok göze batıp herkes tarafından dedikodusunun yapılacağını yani şefiyle arasında bir şey olduğu için asistan olarak çalıştırıldığını, kimi herkesin ilgisini çekeceğinden herkesin asılmaya çalışacağını söyler. dadaaan! bu kadar basit işte. bunu söyleyenlerin bir kadının iş disiplini ile başarılı olmasından korktuklarını ve açıkça kıskandıklarını söyleyenler de çıkıyor tabii. ama iş en sonunda gelip her iş yerinde yaşanan kadın - erkek çekişmesine de dayanıyor. ne bir eksik ne bir fazla. yani bu işe 'niye kadın yönetmen yok?' diye efkarlı efkarlı kafa patlatmak gereksiz. aynı şekilde bunu sorana; "kadın yönetmenleri aşağılıyor musun? cinsiyet ayrımcılığı yapıyorsun." diye çıkışmak da yersiz. sektör ortada, işler ortada, gidişat ortada.

    yönetmen evet sanatsal bir kaygı içinde işini yapar ama esasında orada büyük bir ekibi yönetmek işlerinden en önemlisidir. kafasında yarattığı resmi yakalayabilmek için o koca ekibi en doğru şekilde yönlendirebilmek zorundadır. yani işin büyük kısmı işçilikten çok yöneticilikle alakalıdır. bu aşamada kadın - erkek ayrımı çok da önemli değil. bir yapımcı sırf kadın olduğu için iyi bir yönetmen yerine aynı işi yapacak bir erkek yönetmeni tercih etmez -ki yönetmen yardımcılarının ve asistanlarının büyük çoğunluğu kadındır. her ekipte bu işi yapan bir ya da iki erkek vardır ancak-. yöneticilik kısmı ile ilgili bir kadın - erkek sorunu yoktur yani. o işte iyi olan herkes cinsiyetten bağımsız yapar. yaratıcı kısıma gelince, kadın yönetmenlerin ellerindeki hikayeyi kadın bakış açısıyla anlatabilmesi için önce bulunduğu toplumdaki kadın kimliğini iyi çözümlemiş olması ardından önyargıları kafasından uzaklaştırabilmiş olması, en önemlisi de erkek egemen bakışı içine sindirmemiş olabilmesi gerekir. bunun için de etrafındaki erkeklerin kendilerini eğitmesi, düşüncelerini sorgulayabilmekten yoksun olmaması gerekir. eğitimli kadın - eğitimli erkek çocuk - eğitimli erkek sarmalı da böyle ya da tam tersi yönde başlar. yoksa kadın yönetmen de var, kadın yazar da var..
hesabın var mı? giriş yap