• payel yayınları' ndan çıkmış bir yıldız cibiroğlu kitabı.

    --- spoiler ---
    bu kitap, tanri-analar caginda, kadinlarin dunyayi kendi gorusleri dogrultusunda yorumlayip bir felsefe olusturduklarini, evrensel bir dil yarattiklarini; gunumuzde sanat alaninda kullanilan imgelerin, simgelerin de onlarin bu felsefesinden ciktigini “sozcuk bagintilari” ndan hareket ederek kanitlamaya calismaktadir. bugun hemen her dilde kadinlar tarafindan yaratilmis ve yazisiz tarihin izlerini tasiyan pek cok sozcuk ve kavram vardir. evrensel tanri-ana dilinin icinde en cok yer kaplayanlar ise “m” ve “n” harf sesli sozcuklerdir. tanri-analarin “m” sesini “moda” yaptiklari cok uzun bir zaman diliminde adi gecen harf seslerini tasiyan heceler, bu onder kadinlarin adlarinda guven verici bir “marka” niteligindeydi. anayanli-soy gelenegi tanri analarin once kutsal nesneleri ve adlarini cocuklarina kalit birakmalariyla basladi. “m” li ve “n” li adlar boylece onlarin rahipleri, daha sonra rahip krallari olan erkek evlatlarina da gecti.

    “m” ve “n” sesinin tilsimli oldugu inanci bu harf sesleri modasinin ataerkil donemde de surmesini sagladi. tipki tilsimli tanri-ana giysisinin hiristiyanlikta rahiplerin giydigi suslu giysilerde surdugu gibi.

    dogru anahtari kullaninca sifreleri olusturan mantik dizgesini cozmek guc degil. en guc olan, ataerkil kosullan(dir)malardan oturu, dogru anahtari bulabilmek. bu arastirmanin onyargilari degistirecegini umuyoruz. bu tur kitaplar cogaldikca, insanlar geriye baktiklarinda ad koyan, cozum ve dusunce ureterek dunyaya sahip cikan evrensel analari daha iyi taniyacaklardir!

    bolum ii: dilin ortaya cikisi

    2a) ad koyma ve bazi memeli hayvanlarin seslerine oykunme:

    eski caglarda ilk ad koyan kisi, cevresindekilerin gozunde gizemli bir ustunluge sahipti. cunku varliklar kazandiklari adla dil dunyasindaki yerlerini almakta, yeni boyutlar ve yeni bir yasam kazanmaktadirlar. adi olmayan anilamaz, yok sayilir. bugun varliklarin adlarinin olmasi bize cok siradan gelebilir, ama o cagin kosullarini dusunecek olursak; ad konulmadan onceki ve sonraki gunleri kisacik omrunde pespese yasayan, iki donem arasindaki farki, konusamama vekonusabilme farkini goren topluluk uyeleri icin ne muthis, ne olaganustu olmali.

    soz iluzyondur, (sihirdir): hangi varligin adi soylenirse o varligin imgesini ve ona bagli baska imgeleri canlandiririz zihnimizde. topluluk uyelerinin zihninde hangi imgeler canlandi dersiniz? koyun, keci, inek, manda…yavrularina seslenirken ne diye sesleniyorlar? muu, mua, ma, mee…diye. acaba yavrularinin adimi bu, yoksa anne demek mi? “benim”, “ben” anlamina mi geliyor acaba? kadinlar bu hayvanlarla birlikte yavrularini emziriyorlar bir su kiyisinda. henuz hayvan, insan ayrimi pek yok. onlar hayvanlarla ayni duygulari paylasiyorlar, ayni sesleri. dogadaki duzen bozulmamali, ayni sesleri cikarmaya ozen gosterilmeli. mee..muu…karnin doymasi, korunma, guven duygusu, yumusaklik, rahatlik, siginma… iste bunlarin hepsi “m” . bazen bu ses davar yada sigirdan “n” biciminde cikoyr. bu yuzden “m” ve “n” biribirinin secenegi olan sesler.

    tanri-ananin sozcuklerle kurdugu gizil gucu yalniz mutluluk getirmekle kalmaz. yilanlara emir vererek dusmanlarini zehirletir, vahsi hayvanlara parcalatir ya da… isterse sihirli sozleriyle bu hayvanlari kuzu gibi de yapabilir. tanri-ana boylece sozun buyusel gucunu ilk kesfeden kisi olabilir. sozle birlikte fizik guce gereksinim azalir. en onemli silah dildir. erkegin kendini, kendi guclerini yeterince tanimadigi bir donemde; onun fizik gucunden yararlananda odur. bir oyuncu gibi surekli oynar, ama onun oyunu siradan bir kadinin oyunu degildir. tanrisal iktidari elinde tutan, tutkulu, bircok buluslar yapan, yasalr koyan, cok zeki ve yetenekli bir kadinin oyunculugudur.

    j. campbell, hayvanlarda yavrularin oynama yetenegi gosterdiklerini soyledikten sonra soyle surdurur: “oysa insanda, gercekte kadinlarin cogunda bu yetenek yasam boyu surer”. (ilkel mitoloji, s.50)

    azra erhat ad konusunda sunlari soyler:

    ustunde onemle durmamiz gereken bir baska nokta ad ile yazginin birbirine bagliligi gorusudur; yaratilis oncesi zamanlarda varligin daha olmamasinin nedeni, adinin daha konmamis, yazgisinin daha saptanmamis olmasindan ileri gelir. “nomen est omen” der bir roma atasozu, adin bir ismar bir yazgi tasidigini belirtir. yuhanna incilinin baslangicini animsayalim: “kelam allah idi” deniyor. (hesiodos, s.85.)

    ad koyma ile tanri-ananin yazgi vermesi arasinda da bir iliski vardir. butun mitoljilerde yeni dogmus bebege kader verenler tanri-analar yada dogum tanricalaridir. eski turk toplumlarindaki gelenege gore yigitlik gosterene kadar erkek cocuga ad verilmezdi. kanimca bu anlayis anaerkil toplumlardan gecmis olmali.

    alevi inancina gore kan eden bagislanir, nefes olduren bagislanmaz. nefes oldurmek, sozu oldurmektir. nefes, yani soz canlidir.

    ad, soluk,kan, can ve ruh ilk yaraticinin adiyla baglantilidir. tanri-ana kendisi de . tilsimli sozcukleri sayesinde bircok kiliga girebilir. kus, arslan, inek, manda, koyun,dag,akarsu, deniz vb. gibi. isis (misir tanricasi) yunan kayitlarinda “onbin adli isis” diye gecer. eski caglarda bir tanrinin ne kadar cok adi varsa, o kadar gizil gucu var demektir.

    2b) neolitik (yenitas cagi) tarim kulturunde gelisen
    tanri-ana felsefesinin genel cizgileri

    tanri-ana diliyle beslenen ve gelisen dogu felsefelerinin, dinlerinin icinde hala kendini surduren bir anaerkil yan vardir. ayni ozellik eski cagdaki mezopotamia (sumer) ve misir uygarlik dillerinin mirascisi olan arapca’da da kendini gosterir. dikkatle incelendiginde arapca’nin cok yumusak bir kadin dili oldugu gozlenecektir. bu tutum, kadin dilinin doruga ciktigi neolitik tarim uygarliklarindan gelmektedir.

    bu toplumun ozellikleri kisaca, bireysel ataklara pek izin vermeyen, paylasmaci ve esitlikci dusunce yapisidir ve bunlarla avci toplumdan ayrilir.

    genel olarak eskicag yunan yazarlarinin ve batili bilimcilerin yabanil buldugu neolitik bitki toplumunun anaerkil dili, bir baska deyisle anlatimda icselligi one alan, toplumsal iliskilerde yatay buyumeye izin veren bir karakter gosterir.

    joseph campbell, ilkel mitoloji’de peter schmidt’in the origin of the idea of god adli yapitinda ilkel toplumun uc temel tipini veya evresini soyle belirler:

    birincisi, etnolojinin bildigi ilkel insanlardir. bu avci, balikci, toplayici topluluklarda; ne anaerkil, ne de ataerkil yapi gorulur, daha cok cinsler arasinda esitlik yer almaktadir. ikinci ilkel toplum turu daha buyuk, totemci avci gruplardir. (kuzey ve guney amerika ovalari ve avustralya collerinde gorulmektedir) erkeklerin yetki ve rolu onem tasiyorve toplumsal avantajlardan yararlanan erkekler. ucuncu tur ise; tropik bitki yetistirici kulturler. beslenmenin temeli bitkilerdir ve burada ustunluk kadinlardadir, yiyecegi onlar uretir. boylece ekonomik guc ve prestij kazanmislar ve anaerkil yapi olusmustur.

    neolitik kulturde (catalhoyuk ve hacilar) heykel ve duvar betimlemelerinde tanrianalarin eksiksiz bir insan biciminde, erkeklerin ise boga, koc, geyik ve benzeri bedenlesmelerde gozleriz. kadinin ilk yaratici sayilmasi, ve yalnizca onun insan biciminde betimlenmesi, ataerkil cok tanrili ve tek tanrili dinlerin aksine, ilk insan olarak kadinin kabul edildigini gostermektedir.

    2c) sumer’in erotik siirlerinde bitki-kadinin izini surmek

    campbell’in isaret ettigi bitki kulturunun erotik soyleminde bir saflik vardir. cinselligin ayipla baglantisinin henuz kurulmadigi, onun gerekli ve guzel bir sey olarak bilindigi bir kadin soylemi cagi. sumer mitolojisinden ogrendigimize gore ayip olan irza gecmeydi. erotik siirler bazen erkeklerce de soylenmektedir; bunlarda sezilen hava, “tanrisal bir gorevi yerine getirmek icin dollenme” olabilir. fakat askla, coskuyla, taze duygular ve istekle soylenenler kadinlarin agzindan soylenmis olanlardir. bu siirler, ask ve bereket tanricasi inanna adina kralla evlenen kutsal rahibe tarafindan muzik aleti esliginde, ezgilenerek okunurdu. unlu bir sumerolog olan kramer, bu siirlerin erkekler tarafndan “yazi’ ya gecirildiklerini soyler.

    zamanimizda ask siirlerini sozcuklere dokenler daha cok erkeklerdir degil mi? ama sumer’de oyle olmuyor. bu ozgurluge kadinlar sahipler yada ozgurlugu onlar kullaniyorlar. roller bugunkunun tersine: zevk alan, ilani ask eden, arzuyla seslenen o. gorev duygusuyla hareket edenler ise erkekler. dikkat edilirse krallarin cinsel soylemi yok, aldigi tadi dile getirmiyor (yoksa tat almiyor mu?)tanrica ise mahremi bugunkunden cok daha ileri goturerek konusabiliyor. tanricanin bu rahatligi nereden geliyor? bu yasalari hazirlayan kadinlar, onlara gore cinsellik ve ondan duyulan keyif kutsal sayilmali, yuceltilmeli. cunku o caglarda bitki toplumlarinda yasalari koyanlar, ad koyanlar gibi kadinlardir. bu bir kadin etigidir.

    biz, tek tanrili kitaplarda ataerkilligin nelere sahip ciktigina bakarak, anaerkilligin neler yitirdigini kestirebiliriz: tevrat, kadinlarin elinden tarihi alir, cunku yazisiz tarihi yapanlar kadinlardir ve yazili tarihe gecildigi donemde kadinlari yok saymak cok kolaydir. incil, cinsel iliskiyi karalar ve yalnizca ureme icin katlanilmasi zorunlu bir eylem olarak gosterir onu. cunku kadin tanrisal sifata dogurdugu icin layik gorulmustu. kuran, duzen yasasini ve bilgiyi elinden alir. islamiyet kadinin basini orter, cunku anaerkil donemde bilgi ile buyu birbirinden ayrilmaz ic icedir. bilgi ve buyu onun kafasinin icinden cikmistir; bir nesneyi baglayip uzerine “dugum atmak” kadin tapimlarinin buyu dilinde onu etkisiz hale getirmektir.

    demek ki cinselligi ozgur ve kutsal kilan kadin soylemine, kadin etigine karsi dogal olarak bir erkek soylemi olusturulur, erkek etigi kurulur ve kutsallastirilir. tanri-analar, kadin tapimlarina bagli kadinlar kendilerini oylesine uremenin merkezinde gorur ve butun canlilara karsi oyle sorumululuk duyarlar ki bu nitelik daha sonraki eril tanrilarin bile kisiligini etkiler. anaya oykunerek kendilerindeki babalik rolunu gelistirirler.

    tanri-ana diliyle konusan sumer ask sarkilarini da, tanri-analarin “sevismeyi uygarlastirici” ogretilerinin bir bolumu olarak ele alabiliriz. bircok dilde ask, aile, evlilik, koruma, yuva sozcukleri “m” ya da “n” sesbirimini icerir bu ornek davranislarin tanrisal varliklardan geldigini her zaman ve her yerde animsatmak icin. (fransizcada: amour, maison, maquer, anneau, noce; ingilizcede: marriage, match., nest, home, nubile, to mate; italyancada: matrimonio, maritarsi, nozze, nuora; almancada: minne, nisten; arapcada: cima, muanik, nikah, uzme; anadolu turkcesinde: hanay, hane, dam gibi…)

    2d) paleolitik (yontmatas cagi) avci kulturunun nitelikleri ve dili

    paleolitik cagda baslayan avciliga iliskin mitolojik buluntular io. 30,000 lerde gorulmeye baslayan magara resimleri ile ciplak tanrica heykelleridir. bu heykeller, avci olsun, tarimci olsun her iki dunya gorusunde de dunyanin verimliligi ile insanin verimliliginin birbirinden ayrilmadigini gosterirler. bu olguyu campbell, anneler her yerde anne degilmi, biciminde aciklar.

    avci toplumda birey one cikar, birey ise daima erildir. insan kurbaninda yalnizca kutsal kabul edilen kurban edilir, o da erildir. en iyi kurban oguldur. kafatasi avciligi da paleolitik avci kulture ozgudur.

    campbell, bu tur avci topluluklarda, kadinin buyu gucune karsin avin zorlu olusundan oturu erkegin egemen oldugunu erkegin fizik gucuyle herkullestigini soyluyor. magara resimleri icinde erkek resmi azdir; olanlar da giyiniktirler. uzerlerinde ya hayvan postu yada hayvan maskesi vardir. masal motiflerine gore (kurbaga prens misali) kadin, erkekteki ic guzelligi farkettiginde, ondan igrenmez oldugunda erkek vahsi ve urkutucu gorunumunden cikar, insana donusur/ erkegi insan yapan kadindir, masala gore de.

    bati mitolojisi kitabinda campbell su yorumu getirir paleolitik avci ve neolitik bitki kulturlerine iliskin:

    avrupa anlayisinda yasamin kurucu ogeleri, irkinin avcilik eylemindeki uzun yapilanmasina ve bireyci yargilama ile bagimsiz mukemmelligin erdemlerine bagli iken, daha genc fakat kulturel olarak cok daha karmasik olan yakindogu’da tersine, avrupa anlaminda birey degil, bir gruba baglilik anlamina gelen dunya, birlikte yasama ve yetkiye baglilik erdemleri bireyin idealleri olmustur. gormemiz gerektigi gibi; iki kulturel dunyanin degisen sarkaclarinda, karsilikli karisik tarihleri boyunce paleolitik bireyin ve neolitik gruplarin ilkelerindeki cozulemez celiskiler dogdu ve bugun de yaratici karsitlik ile karsilikli kucuk gormeye varan duruma gelindi. (s.33)

    ilkel mitoloji kitabinin 464. sayfasinda ise j. campbell ozetle soyle diyor: “erkekler tanri-analardan iktidari aldilar. o gunden beri de erkek iktidari degismeden suruyor ve sonsuza kadar da surecege benziyor”.

    bu kitabin ilk baskisi 1959 da yapilmis ve o gunden bugune dunyada en azindan dusunce baglaminda pek cok sey degisti. kanimca dogru olan dunyanin yonetiminde her iki cinsin de, yani iki farkli dilin de kendini ifade edebilmesi ve boylece dengenin saglanmasi.

    erkek dilinin egemen oldugu avci kulturu ve onun devami sayilan bati kulturunun gelistirmis olabilecegi kisiligi genel bir bakis acisiyla soyle siralamak olasi:

    bireysel bagimsizlik, bireysel sorgulama ve cesaret, yalnizlasma egilimi, kendine guven, akilci tutum, duz yazinin ustun bulunusu, sanatta gozun gordugu dunyanin anlatimi, dis gorunuste ceki duzen, siddet, savasci tutum, paylasma ve esitlige razi olmama, hiyerarsik davranma, cinsel zevki sevisilen kadinla paylasamama, pornografiye deger verme, kadin erkek iliskisinin gunahla es tutulusu, oglanciligi onerme, kadinin birey sayilmayisi, analigin kadin statusunu arttiran bir deger olmayisi, dikey buyume istegi, bencillik, acgozluluk, herseyi sahiplenme tutkusu, dunyanin efendiligi…

    yukarida sayilanlarin bir bolumu bazi kisilere aykiri gelebilir. ama yeniden yapilacak bir listenin de bundan pek farkli olacagini sanmiyorum.

    avci toplumda basarinin yolu pusu kurmak ve tuzaga dusurmekten gecer.

    tuzaga dusurulen yalniz hayvan degildir paleolitik caglarda. kendi klanindan olmayan kisi de hayvandan ayirt edilmeksizin avlanir. kadin totem oldugu icin avlanmaz, yasamin surdurucusudur ve insandir. yamyam yemekleri yalnizca erkeklerden olusur ve disi etinin zehirli oldugu kabul edilir. cagimizdaki uygulama bundan farkli midir? savaslarda erkekler birbirlerini oldururler. sivil hayatta, politikada, is hayatinda avci gibi pusu kurar ve tuzaga dusururler; “vahsi kapitalizm” sozu ile anlatilmak istenen de bu degilmidir?

    campbell, kuzey amerika ova kizilderililerinden, sibirya’nin hiristiyanlasmis yakutlari’ndan, afrika’nin yerli halklarindan ve eski roma’dan derlenmis (avci kulturune iliskin) mitsel oykuler bir araya getirildiginde ortaya cikan ortak kahramanin “dolandirici tip” olduguna dikkat ceker. ama onun avrupa’daki en iyi temsilcisi eski roma’dan avrupa’ya miras kalan pulcinella’dir.

    pulcinella’dan yola cikarak ortak bir avci soyleminin dolandirici tipini campbell soyle betimler:

    garip, sasirtici dolandirici kisiligi paleolitik oyku dunyasinin basi gibi gorunuyor. aptal, acimasiz, sehvet duskunu bir hilebaz, kargasa ilkesinin ozu ayni zamanda kulturude baslatandir. (…) avrupa karnava geleneklerinde bu kisilik sayisiz soytari, maskara, seytan, pulcinella ve cin bicimine girer, ayni pueblo kizilderililerinin kuttorenlerindeki soytarilar gibi ve solene kargasalik gunu havasi verir. gorgu ustalarinin bakis acisina gore kargasa ilkesini, tabulara aldirmama ve sinirlari yikma ilkesini temsil ederler.

    bu dolandirici tip bizdeki keloglan’in karsiligidir. keloglan’da acimasizca yok eder, tabulari yikar, sinir tanimaz. fakat sonunda kazandigini yoksullara dagitir, esitligi ve adaleti saglar. bizdeki karagoz tipinin, dolandirici pulcinella’ya keloglan’dan daha yakin oldugunu dusunuyorum.. basarilar daima yalan dolan uzerine kurulur. (sakin neoliberalizm ve onunla birlikte yeniden yildizi parlayan makyavelcilik bu kulturun uzantisi olmasin?) .

    avci toplumun dolandiricisi bu nimetleri ve atesi nereden calip getiriyordu dersiniz? tarim toplumundaki tanri-ananin bahcesinden. atesi de onun ocagindan caliyordu. neolitik bitki uygarliklarinin yikilisini tarih bilimi, yagmaci avci topluluklarinin saldirilari ve yagmalamalari sonucu biciminde aciklar. bu donemde tanri-analarin ve tanricalarin irzina da gecilmis olmali. butun bunlar da mitsel oykulerde satir aralarinda anlatilmaktadir.

    burada batililar tarafindan yagmalanan ve anaerkil kulturlerin kalitcilari olan dogu uygarliklari ve afrika akliniza gelmiyor mu?

    yagmalayan zenginlesti, yagmalananlar yoksullasti ya da yok oldularsa, yeryuzundeki bu iki soylemden “saldirgan” olaninin zenginlesen ulkelerin ekonomi ve politika bilimcileri tarafindan savunulmasi anlasilir olmaktadir.
    --- spoiler ---
  • günümüz dünyasında sıradanlaşan kadına karşı şiddetin köklerine dair tatmin edici cevaplar alınabilecek yazın.
hesabın var mı? giriş yap