• her kulturun dogru ve yanlislarinin kendi icinde degerlendirilmesi ustune kurulmus dusunce bicimidir. buna gore yamyam'larin insan yemesi cok dogal ve dogrudur mesela.
  • kültürü yine o kültürün yapısı içinde, değer yargılarını kullanmadan tanımaya ve anlamaya denir.
  • dünyada tek bir doğru olmadığını, kültürel anlamda aman da ne ayıp denilenin "öteki" olarak görülen için çok da doğal olabileceğini ve bizim kültürlere bakarken böyle yaklaşmamız gerektiğini savunan düşünce biçimidir...

    pek çok kuramın olduğu gibi, bunun da çok pozitif ve negatif yanları vardır... ve fakat yamyamların insan yemesi çok doğal ve doğrudur şeklindeki bir tavır cultural relativistlere göre bir tavır değildir... bunu benimseyenler, yamyamlığın ardındaki düşünceyi anlamaya çalışırlar, yani empati kurmaya... bunun için illa adam yemek gerekmez, historical particularism kullanılarak, tarihsel sürece bakılabilir ve yamyamlık endocannibalism çıkabilir mesela... nasıl olduğu farketmez ardındaki fikir ve rituel önemlidir... kültürel görelilik yamyamlığı ya da benzer ritleri savunmak için değil, burada herhangi bir zorlama olmadan, asıl nedenleri öğrenerek, insanlara zarar vermeden, kültürle oynamadan bir şeylerin daha iyi olmasını sağlamaya çalışmak için vardır...
    özellikle bir dönem misyonerlerin, sağlık görevlilerinin ve daha bir çok ben "medeniyet" taşıyorum edalı gereksizlerin öğrenmesi gereken birşeydir...
    kültürel görelilik insancıldır... her yönden yanlışı çift taraflı en aza indirmeyi amaçlar...

    kısacık bir örnek vermek gerekirse, ahşap ortası oyuk bir tabureye oturarak doğum yapan kadınların bulunduğu bir kabileye doktorlar gider ve bunu son derece pis bir yöntem olarak görürler, tahta mikrop üretir deyip, doğum yataklarında kadınları doğurtmaya çalışırlar... kadınların çoğu ölür... bunun yerine çözüm mikrop üretmeyecek bir malzemeden aynı oturağı yapıp, kadınları orada doğurmaya teşvik etmek olmalıdır... kültürel alışkanlıklar, fiziksel gelişimi etkiler ve kültürel görelilik burada da gayet faydalıdır... bu yüzden dikkatle incelenmeli, iyi sindirilmelidir...
  • insan haklarının evrenselliğine (ampirik değil, normatif olarak) karşı yapılan argümanların önemli bir kolunu oluşturur. örnek vermek gerekirse sudan'da hala devam eden kadın sünnetini burada yaşayan toplulukların kültürünün bir parçası olarak görerek insan hakları söyleminin dışına itmek olabilir.
    aynı zamanda liberal geleneğin önemli kollarından da birini oluşturur, mill'in farklı yaşam tarzları olarak kurguladığı çerçevenin içine güzelce oturmaktadır.
    kültürel göreliliğin en çok eleştirildiği noktalardan birisi kültür kavramını bir sabit bütün olarak alması, ve eski antropolojik çalışmalarda görüldüğü üzere yeni bir çeşit oryantalizm yaratmasıdır. zira 'batı' kültürü dinamik değişken ve güç ilişkilerinin olduğu bir yapıya sahipken, bu anlayışa göre farklı görelikteki öteki kültürlerde güç ilişkileri ve hiyerarşik yapı farklılığın kutlaması ve hatta kutsanmasında ikinci plana düşerler.
    ikincil bir eleştiri de sosyolojide hep var olmuş olan edim mi yapı mı? sorusuna cevaben, kültürel görelilik evreninde kültürün belirleyiciliğine daha fazla önem verilmesine yapılabilir. yine burada 'batı'nın otonom, kararlarını bağımsız bir şekilde alan bireyine karşı, gelenekle şekillendirilen bireyler ortaya çıkar. zira kültürel görelilik argümanları genelde (korunmaya ihtiyaçlarının olmadığı kendiliğinden bariz olan) batı kültürlerinin otonomisinden çok 'diğer' kültürlerin otonomisine dair yapılmaktadır.
  • ulkelerin goreceli kulturleri cercevesinde otekilestirmenin onune gecip, kulturler arasi farklarin otekilestirilmesi / otekilestirme ogesi gorulmesi yerine farklilik olarak gorulmesini ve bu anlamda hakettigi saygiyi gormesi gerektigini savunan kavramdir. ozellikle bati dogu catismasinda alti cizilen, kulturel emperyalizm yerine farkliliklarin korunmasi ve bu anlamda kulturun de devamini amaclar. cesitlilik ve tolerans yonelinen diger amaclardir.

    ancak her kulturun her ogesi kaynagini nereden alirsa alsin, devam etmeli midir iste butun yaygara burada cikmaktadir. cok basit ve de zarasiz bir ornek vermek gerekirse; bati devletlerinde yasayan radikal muslumanlar bu kavram cercevesinde cocuklarinin belli egitimler disinda sosylallesmesini, yuzme, okul gezileri vb faaliyetlerden uzak kalmasini kabul ettirmektedirler. ancak cok basit bir istek gibi gorunen bu davranis cocuklukta, sosyallesme doneminde esitci, isbolumune dayali rol model gelisimini cocuga aktaramamakta ve evdeki baskin ataerkil yapi belki okulda kirilacakken bu engellenmektedir. **

    teoride cok guzel olan ama uygulamaya kalktiginizda ucu bucagi dagilan kavramlardan biri daha.
  • her diğer* insan topluluğunun yaşam tarzını, geleneklerini, seçerek bilerek ve isteyerek yaşadığı pratiklerini, onların kültürü içinde değerlendirmek, içinde doğup büyüdüğümüz ve bize normal gelen değerlerle yargılamamak demektir. bunu yaparken tek referans noktası evrensel insan hakları olmalıdır.

    kültürel göreliliği kabul etmek, insan haklarına aykırı uygulamaları olan toplumları yargılama hakkının bizde olmamasını sindirmektir. fakat mesela bir unicef gönüllüsü iseniz, bu pratiklerin doğurabileceği kötü sonuçları toplumun kendisinin sorgulamasını sağlayabilirsiniz, değiştirmeye kalkamazsınız.

    örneğin, dünyamızda yaşamış olan bir insan topluluğunda (tabi ders notu kalmadı, isim, yer bilgisi veremiyoruz) düğün gecesi, damadın tüm erkek akrabaları (evet, amca dayı, kayınbirader, baba, vs.) gelin kıza tecavüz eder(miş). buradaki tecavüz kelimesinin yine batılı ders kitaplarından çıktığını belirtmeliyim. etnosentrik kılıç gelip bu düğünü ortadan ikiye keser, kızı alır büyükşehire götürür, modern kıyafetler giydirip adabı muaşeret kuralları öğretir. kültürel göreli göreli bakan bir bilim adamı ise gördüklerini defterine not eder, sabah ilk trenle evine dönüp ağlar.

    kaldı ki, antropolog olup o kadar uzağa gitmeye de gerek yok, kültürümüzde evlilik öncesi cinsel ilişkinin yasak olması, cinsel ilişkinin toplum kontrolünde olması da insan haklarına dokunan bir pratiktir, hele ki evlenirken bakire olmadığı için kadınlar nice cinayetlere kurban gidiyorsa. ama tabi biz büyük şehir kültüründe yetiştiğimiz için bu pratiklere, "ah mon şer... hiç yapılır mı bu, bakınız kızın kafasını kesmeniz hiç doğru değil," diyebiliyoruz en fazla.

    ek: yamyam diye bir şey yoktur: (bkz: iam iam kabilesi)
  • uç noktalarda, en basit insan haklarının çiğnenmesini haklı gösterebilen düşünce biçimi.
    (bkz: etno santrisizm)
  • kültürel görelilik, her kültürün benzersiz olduğu ön kabulünden hareketle, o kültüre ait pratiklerin ve kimlik kurgulayışlarının tartışılamaz olduğunu öne sürer. kültürel göreliliği savunanlar, evrenseli arama iddiasının kültürler arası farklılığı görmezden geldiğini, bu haliyle yapılacak bir muhakemenin temelsiz kabuller üzerinden ilerleyeceğini ve ancak yanlış sonuçlara varmaya yarayacağını iddia ederler. kültürel görelilik ile ele alınmayan bir düşünsel sürecin ancak yüzeysel kalacağı da söylemlerinin dayanak noktalarından biridir. onlara göre kültürel çerçeveler karşılaştırılamazlar, onlar arasında ''iyi'' ve ''kötü'' ya da bir üstünlük derecesi yoktur.

    bu haliyle oldukça sempatik, masum ve akılcı görünen, insanın ister istemez ilgisini cezbeden kültürel görelilik düşüncesinin, bilimsel alanda ve pek çok farklı konuda kullanıldığı, hatta zaman zaman kendisine hatırı sayılır derecede destekçi bulduğu söylenebilir. ancak en hararetli ''kültürel görelilik'' tartışmalarının yaşandığı konuların başında ''insan hakları'' ve ''kadın'' gelir. insan haklarını ve kadının konumunu batı modernitesinin tanımladığı iddiası üzerinden söz konusu kavramların sınırlarının kalın çizgilerle çizilmesi eleştirilir ve diğer kültürlerin farklılıklarının da kabul edilebilir olduğundan, kültürel görelilik düşüncesinin de işaret ettiği gibi bir ''en iyi'' bulmanın imkansızlığından ve akıl dışılığından dem vurulur. burada atlanan nokta şudur, her ne kadar insan hakları evrensel bir mutabakat yerine batının düşünsel ikliminde şekillenmiş olsa da evrensel bir mesaj taşır. söylemlerinin ve çizdiği sınırların akılcı bir yaklaşımla yanlışlanamayacağı açıktır. üstelik çerçeve çizilirken tek bir ''insan'' kavramı ele alınmıştır. ayrıca günümüz dünyasında insanı her ne kadar şekllendiren bir alt kültür olsa da, insanların tek bir kültürden etkilendiğini ve bunun üzerinden yaşamsal pratikleri hayatlarına geçirdiklerini söylemek anlamsız olacaktır. tüm bu gerçekleri bir araya topladığımızda insan hakları özelinde kültürel görelilik savunusunun anlamsızlığı ortaya çıkacaktır. üstelik kültürel görelilik savunusunun çeşitli odaklara tanıdığı geniş eylemsel alanın, insan hakları ihlallerine uygun bir zemin hazırladığı da bir gerçektir. insan hakları ihlalinin kabul edilemez olduğundan dem vururken aynı zamanda dünyanın başka bir yerinde yapılan insan hakları ihlaliyle ilgili çeşitli mazeretlerin öne sürülmesini haklı göstermeye çalışmak çok da tutarlı bir tavrın göstergesi değildir.

    kültürel görelilik tartışmalarının sıçradığı ve büyük bir hararetle tartışıldığı bir başka alansa ''kadın''dır. kadının geride konumlandırılışı, kadının kısıtlanışı ve kamusal alandan koparılmak suretiyle toplumun geneliyle temasının engellenerek marjinalleştirlmeye çalışılması ve ikincilleştirilmenin doğallaştırılmaya çalışılması en eski devirlerden beri süregelen eylemlerdir. doğu ve batı toplumlarının ne fiziksel ne fikirsel düzlemlerde karşılaşmadıkları ve hatta birbirlerinden haberinin olmadığı dönemlerde bile bu eylemleri ortaya koydukları açık bir gerçektir. modernist söylemlerin ortaya çıkması ve batı modernizminin içinde feminist düşüncelerin yer bulmasıyla birlikte kadının konumlandırılışı kısmen tartışılmaya başlanmış ve zaman içinde kısmi olarak tatmin edici sayılabilecek gelişmeler yaşanmıştır. batının kadın konusundaki bu tartışmaları, ''kadının yokluğunun'' yanlışlanması, kadınların geliştirdiği bilinç içinde kadının yeniden konumlandırılışı ve kamusal hayata çıkışının önünün açılması( her ne kadar meşum kadın silahından vazgeçikmediyse ve hala toplumsal cinsiyet rollerinin baskısı kaldırlmadıysa da..) yeni bir kadının idealize edilmesini sağlamıştır. yüzyıllar boyunca yaşanan bu mücadelenin bir tezahürü olarak en sonunda gelişen bu algı ister istemez ''diğer'' kadınların yokluğunun kaldırılması üzerine de çalışmaya başlamıştır. bu incelemeler yapılırken ''diğer'' kültür kadınları gözünden kadının dünyadaki yeri görülmeye çalışılmış ve maalesef kadın konusuna müdahil olan araştırmacılar arasında dahi ''onların'' ikincilleştirilmesinin kültürel kökleri olduğuna ve kültürel görelilik ışığında incelendiğinde bunun yorumlanamaz olduğuna dair fikirleri savunanlar ortaya çıkmıştır. haliyle bu tavırlarla birlikte, aslında ''modern'' dünyada hiç bir zaman rasyonelleştiremeyeceği ve üstelik pratiğini de kabul edemeyeceği bu duruma ''ama işte onların dini napalım''cılık ile yaklaşanlar baskının meşruiyet kazanmasını da sağlamış oldular. toplumsal cinsiyet rollerinin ''islami'' toplumlarda kabullenilmiş olduğunu belirterek gönüllülük esasından bahsetmek ve ''onlar'' açısından normal olduğunu belirterek ''yapılacak bir şey yok'' demek bir yerde tüm ''kadın' mücadelesinin savunularına da meydan okunmuş olmasını sağladı. bir zamanlar kadın konusundaki tutumlarıyla çok sert mücadele edilen(ve hatta hala da edilmekte olan) batılı fundamentalistlerin bir nevi özdeşi sayılabilecek islami fundamentalistler ile uzlaşmacı bir tavır ile anlaşmak, ''diğer'' kadının memnuniyetinden bahsederek ezilmelerine göz yummak kültürel göreliliğin hangi konuda işe yaradığını!! görmek açısından faydalı olabilir.

    kültürel görelilik argümanının kadın konusunda nasıl da kaypakça kullanıldığını, kadınlar öldürülürken bile ''baba-koca'' figürleri üzerinden erkeğe sahiplik yaratıldığını ve ''zarar gören'' erkeğin zararını ''tahsil etmesinin'' dünyanın bir çok yerinde ''kötü ama haklı bir yerde'' laflarıyla mazur görüldüğünü pek çok kez gördük.

    daha büyük ve salakça bir örneği için;
    (bkz: #17679298)
hesabın var mı? giriş yap