• bi ara veli barda siir geceleri duzenlemis, cesitli mizah dergilerinin fotoromanlarinda da oynamis olan bir beyoglu adami
  • yeni kitap yayınlarından "yetişin komşular terkedildim" isimli yeni kitabı çıkan bir garip gönül insanı..kredi kartını sigara paketinde taşıyor bir de.acaip..
  • kendisi ünyelidir.
  • "ulan gökyüzü / seni bir mermide alırdım aşağıya / lakin yapamam /komşularım uykuda..." diyen, şiire uçkur çözen, serçeleri önüne katıp kavgalara giden bir garip deli adam.

    (bkz: şerafettin kaya)

    muhtemelen öldükden sonra şiirlerinin bıraktığı tad çok daha iyi anlaşılacaktır.
    yeni başlayanlar için eski sevgilisi leyla tekül’e yazdığı "lela’ya şiirler" şiddetle tavsiye edilir.

    bir röportajının kopyası;

    bir ’kötü şair’ hikayesi

    kötü şair, tek kişilik oyununu sahnelemeye amed’den başlıyor. ’orada birileri anlamak için beni bekliyor’ diyor

    öküz dergisindeki "foto-şiir" sayfasından tanıdığımız şerafettin kaya turneye diyarbakır’dan başlamak istiyor. "anlaşılmaz bulabilirsiniz ama orada birileri beni anlamak için bekliyor" diyor

    "hadi düş önüme serçe / kavgaya gidiyoruz / kurutun ağaçlar gövdelerinizi / ölün hepiniz ölün / darağaçları olun / binlerce asacağım kendimi..."

    öküz dergisi’ndeki "kötü şair" tiplemesiyle bilinen şerafettin kaya, çocukluktan başlayarak, bugünlere uzanan kavga dolu macerasını "bir kötü şair hikayesi" ismiyle oyunlaştırdı. şimdi ise, yazıp oynadığı tek kişilik bir oyun olan "bir kötü şair hikayesi"ni, gördüğü ilgi üzerine anadolu’ya taşıyacak.

    öküz dergisiyle başlamişti

    her şey bir anlık olmuştu. "olur mu, olmaz mı" tartışmalarına başlamadan kurmuşlardı dergilerini. bundan da önemlisi, "satar mı, satmaz mı?" demeden... aslında en çok da bunu düşünmeleri gerekiyordu. çünkü bir amaç uğruna yayıncılık yapacaklardı: "bu ülkede kültür sanat dergileri de çok satar..."

    kısa sürede tutturdukları tirajla bunu ispatladılar. sonrası tam bir tiryakilik oldu. ve öküz geride koskoca bir altı yıl bırakarak, hiç beklenilmeyen bir anda, "biz görevimizi yaptık, gidiyoruz" diyerek gitti. gelişi ilginçti, gidişi de ilginç oldu. bundan da ötesi, yaptıkları ilginçti. öküz anılarda kaldı ama yaptıkları hala yaşıyor. dergideki birçok köşe yazarı ve köşe formatı bir ilkti. "kötü şair şerafettin" de bu ilklerden birisiydi. dergideki "foto-şiir" köşesinde her ay, en yeni ve "en kötü" şiirlerini, fotoğraflarla okuyucusuyla paylaşıyordu.

    şerafettin kaya şimdi, "öküz öldü ama ortaklık bozulmadı" felsefesiyle, "bir kötü şair hikayesi" isimli tek kişilik oyununu sahnelemekle meşgul. bir de "kötü şair hikayesi" kitabını hazırlıyor.

    bir şairin yalnizliği

    "bir kötü şair hikayesi" isimli tek kişilik oyununda, çocukluktan başlayan bir başkaldırıyı konu edinen şerafettin kaya, öfke ile beslediği içsel macerasını anlatıyor. yolu, köylerden, imkansızlıklardan, yatılı okullardan, büyük şehirlerdeki yalnızlıklardan, ama bütün bunlara rağmen öfkeden, direnmekten ve başkaldırıdan geçen herkesi anlatan bir oyun bu. "oyun içerisindeki önemli unsurlardan birisi, kendimi nasıl var edebilirimin peşine düşen, kendini özgür kılma adına hayatın her ince ayrıntısıyla ilgilenen bir çocuğun, öfkeyi ve isyanı öğrenmesi..." diye özetliyor şerafettin kaya.

    sonuçlanmayacak bir arayiş

    peki bu yolculuğu nasıl sonuçlanıyor dersiniz? aslında bu henüz sonuçlanmamış bir arayış. kötü şair’e kalsa hiçbir zaman da sonuçlanmayacak. çünkü bu arayışın sonu, insanın kendini bulması: sonuç olarak kendisini bulmasıyla sonuçlanıyor. ama o da tam bir son değil. kendine güvenini kazanıyor. kendi durduğu yerden, hayata seslenerek, son sözlerini söyleyerek çekiliyor. işte son sözleri:

    "ulan gökyüzü / seni bir mermide alırdım aşağıya / lakin yapamam /komşularım uykuda..."

    kötü şair anadolu yolcusu

    oyunu yazıp oynama fikrini ilk başta fazla uçuk bulmuş kötü şair. sonrasında oyunda da kullandığı meşhur söz gelmiş aklına: "kısır kalmaktansa iyi değil midir düşük yapmak!" amatör bir ruhla başlattığı macerası, izleyicinin ilgisiyle karşılaşmış. belki de oyunun şiir ağırlıklı olması onun için bir avantaj olmuş. istanbul’da düşün sahnesi’nde son defa tiyatrolar günü’nde sahne aldı. şimdilik biraz ara vermiş. ne zaman başlayacağını kendisi de bilmiyor. onun şimdi bir isteği var. "bir kötü şair hikayesi"ni gidebileceği en uzak yere götürmek. birçok yerden talep var. fakat kötü şair diyarbakır’dan başlamak istiyor.

    peki neden diyarbakır? bu sorunun cevabını net veremiyor. ama bize net olarak açıklamasa da kendi içinde bir cevabı var: "diyarbakır son zamanlarda bir kültür şehri olarak gündemdeki yerini aldı. sanat ve sanatçıya çok duyarlı bir halkı var. sanki orda biraz anlaşılır gibi olacağımı hissediyorum. bu sadece bir sezgi. içimde bir his var ve beni diyarbakır’a çağırıyor; orada birileri beni anlamak için bekliyor olabilir. çok tuhaf ve anlaşılmaz gelebilir insanlara ama böyle."

    ’hep kahir yerine hep isyan’

    kötü şair şerafettin’in şiirlerinde ön plana çıkan en önemli öğelerden birisi başkaldırı. başkaldırının, isyanın ve öfkenin çok ayrı bir yeri var şiirinde. hatta o kadar sert davranıyor ki, şiire bile uçkur çözüyor:

    "şiire uçkur çözüyorum/ çünkü ağzıma yalan kaçtı/ çünkü ay bulutların arkasına saklandı/ rüzgarın sesine uyanan aşk/ yalnızlığın fahişe dudaklarında aradı kendini/ şimdi çekip gitmek var/ dokunmaların uzağındaki bir hayale/ oysa şiir yanımda/ şiire uçkur çözüyorum..."

    kötü şair şerafettin, şiirlerindeki bu asi tavrı, "hayata karşı öfkeliyim. çünkü, haksızlıklar üstüne kurulu bir hayat var karşımızda. sürekli tüketim, gösteriş, edinim üzerine kurulmuş bir düzen var. adaletsizlik en önemli değer olmuş. sistemin içinde birey sürekli susturulmuş. geleneksel ahlak ve sistemin koyduğu kurallarla sürüler haline getirilmiş bir kitlenin içerisinde hem yalnız kalırsın, hem de öfkeli olursun. doğrunun katledildiğini görüyorum. herkes kendi çıkarı için doğruyu bırakıp, genel doğruların peşinden gidiyor. ben de çıkar için genel doğruların peşinden gitmekten nefret ediyorum. korkak olmaktan da nefret ediyorum. çünkü genel doğruların peşinden gitmenin bir nedeni de korkaklık. bu çok kahredici bir şey. ayrıca hayattaki en dürüst şeyin şiir olduğunu düşünüyorum. şair de dürüst olmalı, şair dürüst olursa şairdir. ikiyüzlü bir insandan asla şair olmaz" diye açıklıyor.

    aykiri bir portre

    bütün bunların dışında, ordu’nun ünye ilçesi, gölceğiz köyündeki bir köylü çocuğunun karşılaştığı ilk kitaplara duyduğu hayranlıkla başlayan bir macerası var şerafettin kaya’nın. köyden şehre, herkes çalışmak için, o ise okumak için kaçar; orada başlar yalnızlığı. babası tarlada çalıştıracak bir işçisini kaybettiği için şerafettin’e tavır koymuştur. sefil bir şekilde geçen ilk ve ortaokul yıllarının ertesinde, askeri liseye girer. amacı asker olmak değil, yatılı liseyi okuyup, yalnızlığını bitirmektir. liseden sonra da göreve başlar, kendi deyimiyle, "hayatının en büyük devrimlerinden" birini yaşayacağı görevine. askeri liseye asker olmak için değil, yalnızlığını gidermek için giren ve astsubay olarak çıkan şerafettin’in savruk, dağınık, daha çocukluktan isyanı, disiplin gerektiren iş için müsait değildir. ve başlar sürgünler... "yalnızlık bir kader midir?" diye düşünür uzun süre. çünkü koca birliklerde, yüzlerce belki binlerce kişinin içinde yalnızdır. ruhu büyük boşluktadır. hele bir de bu boşluğa, tıpkı bir şairin şiirindeki, "bir sürgün kasabasına, bir eski zamana" beytüşşebap’a sürgün de eklenince, asıl isyanlar o zaman başlar.

    bir savaşın ortasında, asla savaşmayacak birisi niye durur ki? o da durmaz orada, "sıyırır" ve "birliğe yararlı olmuyor" yazısıyla tayini istanbul’a çıkar. bütün koğuşu gece yarısı uyandırıp, yeni şiirini okuyan şerafettin iflah olmaz bir şairdir artık. en sonunda karar verilir ve şerafettin o çok özlediği sivilliği tercih eder. çünkü şiir ve arayışlar yakasını bir türlü bırakmaz. gerçi sivilliğe geçmesi, ruhundaki fırtınaları dindirmeye yetmez ama, en azından dağınık ve nizamsız bir şekilde yazar artık şiirlerini. şimdi h‰l‰ arayışta, bir yerlere gitmeye çalışıyor, onu çağıran yerlere...

    kötü şair nasıl doğdu?

    diyarbakır da hissediyor mu kötü şair’i bilemeyiz ama, çocukluğunun ortasından geçerek, köyün en yüksek tepesine çıkıp, dizleri karnında hayal kuran ve hayata halen oradan bakan, şiirlerini oradan yazan bir şairin arayışı var karşımızda. kötü şair şerafettin’in doğuşu ise öküz dergisi öncesine dayanıyor. şerafettin kaya’ya ilk başlarda şiir çevrelerinde, şiirleri beğenilmediği için "kötü şair" lakabı takılıyor.

    sonrasında öküz dergisindeki köşesinde de aynı lakabı kullanıyor. "kötü şair" bir süre sonra, şerafettin kaya’nın önüne geçiyor, hatta dergiyle birlikte yakaladığı popülariteyle, bir dönem kendisini beğenmeyenlere karşı çok önemli bir "silah" oluyor.

    ’üzerime giydirdiler’

    şerafettin kaya, işin bu tarafını çok fazla önemsemediğini söylüyor. "ben yaptıklarımla ortadayım" diyor ve sözlerine şunları ekliyor: "kötü şair diye anılıyordum. sonra dergide de köşenin ismi oldu. bir süre sonra kötü şair şerafettin, şerafettin kaya’nın önüne geçti. bu benim dışımda bana giydirilen bir elbiseydi. ben istemesem de giyecektim. madem öyle, bir aynaya bakayım dedim, baktım ki üzerime yakışıyor, o zaman kalsın dedim. ama bütün bunların ötesinde, kötü şair’in ne yazdığı önemli benim için... onların tartışılmasını diliyorum..."
  • yetişin komşular terk edildim kitabından sonra itibarsız adam adlı müthiş geyik bir kitaba daha imza atmış insan.
  • (bkz: kendimleyim)
  • aylar sonra bugün kadıköy'de karşılaştığım muhteşem insan. panik atak mahir atak adlı oyunuyla çılgın atıyormuş.
  • vicdan ağacı filminde başrolde oynamıştır.
hesabın var mı? giriş yap