• iskoçyalı, east india company subayı, diplomat, seyyah. 1782'de linlithgow'da doğar. 1804'te madras'ta ( yeni adı cennai, hindistan), 1808-1809 yıllarında buşehr'de (iran) görevlendirilir. o sırada istihdam fazlası personel durumunda olduğundan seyahatlere imkan bulur. 1810'da bağdat'tan yola çıkıp musul ve diyarbakır'ı takip ederek istanbul'a gider. manisa ve izmir'i de ziyaret edip ispanya ve portekiz üzerinden ingiltere'ye geri döner.

    1813'te rusya ve iran üzerinden hindistan'a ulaşmak amacıyla stockholm'e hareket eder; fakat fransızlar moskova'dan çekilip güney hattını açık bırakınca polonya, avusturya ve macaristan üzerinden istanbul'a ulaşır. anadolu ve kıbrıs ziyaretinden sonra istanbul'a döner ve ermenistan-kürdistan üzerinden bombay'a ulaşır.

    1824'te iran şahı, türk kaçar imparatoru feth ali şah kaçar'a elçi olarak gönderilir. şah'ın huzuruna 1826-1828 iran-rus savaşı sırasında tebriz ile bakü arasındaki eher'de çıkar. iran, tahran antlaşmasına dayanarak ingiltere'den para desteği istese de kinneir saldırganlığın iran'dan kaynaklandığını gerekçe göstererek bu yardımı desteklemez.

    1827'de, kinneir iran'dayken ruslar erivan kalesine saldırırlar, bir rus bölüğü tebriz'e girer. şah'ın sadrazamı ali yar han şah'ı terk edip barış sağlamak isteyen kinneir'le birlikte ali bengloo'ya kaçar. ruslar kinneir'in arabuluculuğunu kabul edip 1828'de iran'la türkmençay antlaşması'nı imzalarlar. bu antlaşma ile iran toprak ve nüfuz kaybeder. kinneir 1829'da iran tarafından güneş ve aslan madalyası ile ödüllendirilir ve knight bachelor unvanı alır. 1830'da vefat edene dek tebriz'de elçi olarak kalır. kinneir'in ölümünün ardından şah tarafından 3 aylık yas ilan edilir.

    yayımlanmış eserleri:

    * iran atlası (londra, 1813), (gazetteer of persia).

    * 1813–14 anadolu, ermenistan, kürdistan seyahatleri; büyük iskender'in ve on bin kişilik yunan ordusunun marşları hakkında açıklamalarla birlikte (londra, 1818); narrative of travels in asia minor, armenia, and kurdistan in 1813–14, with remarks on the marches of alexander the great and of the ten thousand greeks).

    __________
    wikipedia.org'daki "john macdonald kinneir" (ingilizce) sayfasından çevirmeye çalıştım.
  • 1813–14 anadolu, ermenistan, kürdistan seyahatleri'nde (arrative of travels in asia minor, armenia, and kurdistan in 1813–14) adana ve çevresi de dahil olmak üzere pek çok anadolu yöresi hakkında bilgiler vermiş. kitabın türkçeye çevrildiğine dair bir bilgiye rastlayamadım.
  • kinneir’in gezi notlarını kaleme aldığı “journey trough asia minor, armenia and koordistan in the years 1813 and 1814” adlı eserindeki samsun-tire-bolu arası yol güzergâhındaki izlenimlerinden samsun’a ait olan şu şekildedir:

    kinneir, samsun’a at sırtında seyahat ederek vezirköprü üzerinden ulaşmıştır. seyyah, mola için durdukları ve şehri gören bir noktadan itibaren kente dair bilgi vermeye başlar. ilk olarak kentin genel görünümü ve konumu hakkında bilgi aktarır. samsun’un, yeşil bitki örtüsü ve deniz arasında belli bir uzaklıktan bakıldığın-da insanın üzerinde ilk bakışta hoş etki bırakan bir şehir olduğunu söyler. kireçle boyalı, çamurla sıvalı ahşaptan inşa edilmiş evleriyle ve çok miktarda zeytin ağaçları ile çevrilmiş yaklaşık 4 mil uzunluğunda olan bir körfezin batı ucunda kurulu olduğunu belirtir.

    seyyahın verdiği bilgilere bakılırsa, kentin genel görünümden etkilendiği anlaşılmaktadır. devam eden satırlarda kinneir, pek çok seyyahın yaptığı gibi kentin antik geçmişi hakkında kimi bilgiler verir. ona göre, kent karadeniz’de sinop’tan sonra en zengin şehir olan eski amisus’a benzemektedir. samsun, miletliler ve atinalılar tarafından kurulmuş, persler tarafından ele geçirilinceye kadar da bağımsızlığını korumuştur. amisoslular, iskender (alexender)’in hâkimiyeti altında özgürlüklerini idame ettirmeyi başarmışlardır. fakat sonrasında pontus kralı’na bağlanmışlardır. romalılara karşı cesurca savaşan mithridates, zamanının büyük bir kısmını muhteşem yapıtlarla süslediği amisos’ta geçirmiştir. o, şehrin çok yakınında bir yere eupatoria adını verdiği muhteşem bir saray inşa ettirmiştir. bu saray, roalı lucullus tarafından uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirilmiş ve şehrin valisi callimachus tarafından ateşe verilmiştir. fakat son anda yağan yağmur yüzünden yok olup gitmekten kurtulmuştur. bu yapı aynı zamanda büyük pompey’in en gözde ikametgâhlarından biri olmuştur. o, burayı yeniden inşa ettirmiş ve halka özgürlüklerini iade etmiştir. pliny, burayı amiseni’nin özgür ve konfedere bir şehri olarak anlatmaktadır. ayrıca şehrin kendi kanunları ile yönetildiğinden söz eder. amisos, trabzon rum imparatorluğu’nun bir dominyonu olmuş ve sonrasında ıı. mehmet tarafından ele geçirilmiştir.

    görüldüğü üzere kinneir, samsun’un antik geçmişi hakkında bilgi verirken kendisinden önce bölgeye ziyaret eden diğer bazı batılı seyyahlar gibi gelmeden önce bir takım batılı kaynaklardan okuduğu birbirini tekrar eden basmakalıp bilgiler aktarmaktadır. örneğin, kendisi gibi pek çok batılı seyyah ve araştırmacının yaptığı gibi şehrin kuruluşunu, miletlilere ve atinalılara bağlamaktadır. oysa kentte kolonicilerden önce gaşkalar, kimmerler ve iskitler gibi üç farklı topluluk yaşamıştır.

    bu durumun, 19. yüzyılın başlarında batıda yaygın olan oryantalist tarih yazımına önemli bir alt yapı hazırlama vazifesi gördüğü söylenebilir. akabinde seyyah, kentte bulunan bazı tarihi yapılara dair bilgiler sunar. ilk olarak kentin denize doğru olan tarafında yer alan kalede daha eski döneme ait bazı izlerin görülebildiğini söyler. ancak bu harabeler artık dalgaların altında kalmıştır. şehirde beş adet camii, bir hamam, istanbul ve karadeniz’de bulunan pek çok limanla ticaret yapan tüccarların kullandığı bir han bulunmaktadır. ancak seyyah kentte bulunduğunu söylediği bu yapılara dair ayrıntılı bilgi vermez. bununla birlikte şehrin etrafının iyi durumda olmayan ve kendi düşüncesine göre türkler tarafından inşa edilmiş gibi gözüken kale duvarlarıyla çevrili olduğunu belirtir.

    seyyahın belirttiği gibi bu kale selçuklular zamanında inşa edilmiştir. selçukluların kurduğu ve müslüman samsun olarak adlandırılan bu şehir, burnun önünde ve deniz kıyısından itibaren yamaçlara doğru kurulmuştur. bu iki şehrin yani kâfir samsun olarak bilinen amisosile surlarla çevrili olan müslüman samsun’un arasındaki mesafenin oldukça yakın olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.

    18. yüzyılın başında bölgede bulunan tournefort, kentin nüfusuna dair sayısal bir tahminde bulunmasa da samsun’u deniz kıyısında kurulu bir köy olduğunu söyler. kinneir ise eserinde kentin nüfusunun 2000’den fazla olmadığı bilgisini verir. tarihsel süreç içerisinde samsun şehrinin nüfusu osmanlılar döneminden 19. yüzyılın ortalarına kadar gerileme eğilimi içine girmiştir. ancak daha sonrasında kentin nüfusu artmaya başlamıştır. bryer’ın konsolosluk raporların-dan yola çıkarak hazırladığı 19. yüzyılda samsun ve trabzon kentlerinin nüfus gelişimini gösteren grafikte de kentin nüfusu 19. yüzyılın başlarında 2.700 olarak verilmiştir. dolayısıyla kinneir’in kentin nüfusuna ilişkin verdiği sayısal tahminin diğer kaynaklarda verilen bilgilerle örtüştüğü söylenebilir. seyyah, samsun’da kısa bir süre kaldıktan sonra yine at sırtında çarşamba’ya doğru yola çıkar.
    tık
  • kinneir’in gezi notlarını kaleme aldığı “journey trough asia minor, armenia and koordistan in the years 1813 and 1814” adlı eserindeki samsun-tire-bolu arası yol güzergâhındaki izlenimlerinden çarşamba’ya ait olan şu şekildedir:

    kinneir, çarşamba’nın samsun’dan yaklaşık olarak 28 mil uzaklıkta olduğunu ve bu mesafenin 8 sekiz saat gibi bir süre zarfında kat edildiğini söyler. seyyah, at sırtında seyahat ettiği için yol güzergâhını oldukça ayrıntılı bir şekilde aktarır.
    kinneir, samsun- çarşamba arası tüm yol boyunun ve karşısındaki tepenin dalları birbiri içine geçerek gölgelik sağlayan hoş defne, hanımeli ve alıçlarla dolu olduğunu söyler. ayrıca samsun körfezi olarak bilinen noktadan düz bir yere girdiklerini ve buranın ağaçlarla kaplı olduğunu anlatır. amazon dağ sırasının bu noktadan itibaren yavaş yavaş güneye doğru çekildiğini belirtir. bu ormanlık alanda durgun su birikintileri ve bataklıkların olduğunu ve özellikle şiddetli yağan yağmurların yolu kullanılamaz hale getirdiğinin altını çizer. ona göre, bu bölge meşe, dişbudak, çınar, ceviz gibi ağaçların anavatanıdır. aynı zamanda incir ve mersin de bol miktarda bulunmaktadır. asma ağaçlarının dallarından meyveler sarkmaktadır. buna ek olarak, buğday, arpa yulaf, mısır ve keten ekimi de başarılı bir şekilde yapılmaktadır.
    ancak kinneir, bölge ekonomisinde önemli bir yere sahip olan kendir yetiştiriciliğinden söz etmez. oysa kendir üretimi, osmanlıların bölgeye gelişlerinden hemen sonra başlayan ve 19. yüzyıla kadar önemini aralıksız olarak sürdüren ve hatta osmanlı devleti’nin sonuna kadar ekimi ve dikimi yapılan bir öneme sahipti.

    seyyahın verdiği bilgilere bakılırsa, samsun-çarşamba yol arasındaki güzergâhının bitki örtüsü bakımından oldukça zengin ve verimli topraklara sahip olduğu anlaşılmaktadır. seyyahın da belirttiği gibi canik, osmanlı yönetimine geçtikten sonra hem kendi bölgesini hem de çevresini besleyen meyve ve sebze üretimine sahiptir. çarşamba bölgesi de sahip olduğu verimli ve büyük arazilerle bu üretimde önemli bir paya sahiptir. örneğin, bölgede üzüm bol miktarda yetiştirildiğinden bundan elde edilen şıra, canik’te hatırı sayılır bir yere sahiptir.

    bölge, meyve üretimi bakımında da önemlidir. ünlü seyyah evliya çelebi, seyahatnamesinde canik’te yetişen armutlardan ve onlardan yapılan turşulardan hatta bunların gemilerle istanbul’a gönderilmesinden bahseder. yine osmanlı kayıtlarına yansıyan öşür miktarı göz önüne alındığında canik sancağının anadolu’da önemli miktarda sebze yetiştiren bölge olduğu dikkat çekmektedir. bu üretim yapısının daha sonraki yüzyıllarda da sürdüğü bilinmektedir.

    devam eden satırlarda seyyah, çarşamba’nın yeşillikler içinde bir yer olduğunu ve ancak kasabaya girdiklerinde bir yerleşim birimine girdiklerini fark ettiklerinin altını çizer. çarşamba’nın yeşilırmak’ın kıyısında kurulmuş olduğunu ve bu ırmağın batı tarafında rumların doğu tarafında ise türklerin ikamet ettiğini belirtir. kinneir’den hemen sonra 1817-1819 yılları arasında karadeniz kıyılarını dolaşan ve gözlemlerini daha sonra kayıt altına alan trabzonlu bir ermeni din adamı olan p. minas bijışkyan, çarşamba’nın yeşilırmak’ın kıyısından dört saatlik mesafede içeride kurulu olduğunu söyler. ayrıca bu nehrin ağzının bir liman gibi geniş olmasına rağmen oldukça sığ olduğunu belirtir.

    kinneir, ırmağın genişliğinin kendi ölçümlerine göre 250 adım olduğunu belirtir. ayrıca yeşilırmak’ın kuzey istikametinde aktığı ve yaklaşık olarak 10 mil ötede bir körfeze karıştığı bilgisini verir. o, ayrıca bu ırmağın amasya’dan da geçtiğini ve eski devirlerde lycus olarak bilinen su ile birleştiğini ve kızılırmak kadar geniş bir ırmak olduğunu sözlerine ekler.

    kinneir, çarşamba’nın fiziki yapısı hakkında da bazı bilgiler sunar. o, çarşamba’nın bir şehir görüntüsü çizmekten uzak bir yer olarak betimler. ayrıca kasabada bulunan her bir evin etrafının büyük meyve ağaçları ile çevrili olduğunu söyler. bıjışkyan da benzer olarak çarşamba ovasının bahçelerle süslü bir yer olduğundan söz eder.

    evler ise ahşaptandır ve genellikle iki katlıdır. evlerin zemin katı türkiye’nin hemen her yerinde görülebileceği gibi hizmetçi ve hayvanlarının kullanımı için ayrılır.
    seyyahın verdiği ifadelere bakılırsa, çarşamba, 19. yüzyılın başında fiziki bakımdan bir kent görüntüsü vermekten uzaktır. ancak 18. yüzyılda yaşanan birtakım gelişmelere koşut olarak, canik sancağı stratejik ve politik bakımdan önem kazanmıştır. buna paralel olarak, samsun’un kazandığı bu önem çarşamba’nın da bir pazar yerinden yerleşim birimi olarak ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. 18. yüzyılda “arim” yahut “erim” olarak ifade edilirken resmi yazışmalarda artık “çeharşanba kasabası” adının kullanıldığı dikkat çekmektedir.

    kinneir, kasabanın nüfusuna ilişkin de bilgi verir. çarşamba’da türklerin 500 aile, rumların ve ermenilerin ise 50 aile kadar olduklarını söyler.
    seyyahın verdiği bilgilerden yola çıkarak çarşamba’nın 19. yüzyılın başında samsun’da olduğu gibi yoğun bir nüfusa sahip olmadığı söylenebilir. ayrıca seyyahın verdiği bilgilerden müslüman nüfusun gayrimüslim nüfusun beş katı olduğu dikkat çekmektedir. kinneir, kasabadaki yönetim ve yönetim anlayışına dair de kimi bilgiler aktarır. o, ilk olarak kasabanın yöneticisinin canikli adında biri olduğunu ve bu kişinin kendilerine bir rum’un evinde kalmaları için oda sağladığını söyler. aslında seyyah bu anlatımında 18. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve 19. yüzyılın ilk on yılına kadar orta ve doğu karadeniz’de önemli bir güç olarak kalan canikli ailesini kastediyor olmalıdır. bu ailenin en ünlü siması canikli ali paşa’dır. ali paşa, bu bölgede etkili diğer bir aile olan çapanoğullarıyla giriştiği mücadele nedeniyle isyan etmiş ve 1779’ta kırım’a kaçmıştır.

    isyan etmesine rağmen devlet tarafında a?edilen ali paşa 1785’te ölmüş ve onun yerine geçen oğulları battal hüseyin ve mikdad ahmet paşaların etkinlikleri ise bölgede devam etmiştir.

    1808’de ailenin son üyesi tayyar mahmud paşa’nın ortadan kaldırılmasıyla beraber canikli ailesinin bölgedeki nüfuzu kırılmıştır.

    bununla birlikte, 1794 yılından itibaren canik sancağı yönetiminde çarşamba-kurt ahmedlü köyünden olan hazinedarzade süleyman ağa etkin olmaya başlayacaktır.
    hazinedarzade ailesi canik’in yönetimin yanında 1812 yılından itibaren paşa rütbesi alarak trabzon eyaleti yönetimini de üstlenmiştir.

    dolayısıyla kinneir’in bölgeden geçtiği 1813 yılında bölgenin yönetiminde artık hazinedarzade ailesi söz sahibiydi. bununla birlikte, seyyah çarşamba’da yaşadığı bir olayı aktararak bu olay üzerinden bölgedeki yönetim anlayışını da değinir. o, kendilerine kalmaları için ayarlanan eve gidip kapıyı vurduklarında bir kadının kapıyı açtığını ancak kadının onları görünce yüzünde büyük bir korku belirip hiçbir kelime edemediğini söyler. ona göre, bu kadın bir grup türk’ün eşinin sahip olduğu malı gasp etmek için geldiklerini sanmıştır. civarda yaşayan diğer hane halklarının da uyarılmasıyla bir kargaşa ortaya çıkmıştır. seyyahın mahiyetinde bulunan biri onların dilinde kendilerinin ingiliz olduklarını ve sadece geceyi geçirecek bir oda için orada bulunduklarını söyleyerek ahaliyi sakinleştirmiştir.

    seyyah, devam eden satırlarda bu olaydan söz etmesindeki asıl amacının bölgede yaşayan halkın maruz kaldığı kötü ve zorba yönetim anlayışını işaret etmek olduğunun altını çizer. seyyahın bu tespitlerinin yersiz ve temelsiz olduğunu söylemek pek mümkün değildir. zira caniklizadeler döneminde gerek küçük çaplarda kümelenen eşkıyalık olayları ve gerekse ayanlar arasında cereyan eden mücadelelerde çarşamba halkı oldukça sıkıntı çekmiştir.
    tık
  • kinneir’in gezi notlarını kaleme aldığı “journey trough asia minor, armenia and koordistan in the years 1813 and 1814” adlı eserindeki samsun-tire-bolu arası yol güzergâhındaki izlenimlerinden terme'ye ait olan şu şekildedir:

    seyyah, çarşamba’da bir gece kaldıktan sonra 10 saat uzaklıkta olduğunu söylediği ünye’ye doğru seyahatine devam eder. kinneir, seyahat ettiği bu yol güzergâhı hakkında birtakım bilgiler aktarır. ona göre, geçtikleri güzergâh bir önceki gün geçtikleri yol ile büyük bir benzerlik göstermektedir. ona göre, bu bölge oldukça düz, kerestelik ağaç bakımdan oldukça zengin ancak bataklıklarla doludur. ayrıca yol üstünde köy yoktur. fakat belli aralıklarla ağaçların arasından ahşap kulübeler göze çarpmaktadır. seyyahın verdiği bilgilere bakılırsa, çarşamba-terme arası yol güzergâhında yoğun bir insan yerleşimi olmadığı coğrafi yapının ve bitki örtüsünün bir değişiklik göstermediği anlaşılmaktadır. kinneir, termeye vardığında bu küçük kasabanın eski zamanlarda termodon olarak bilinen bir nehrin kenarında kurulmuş olduğunu ve burada 80 yahut 90kadar ahşap ev olduğu bilgisini verir.

    seyyah bu nehrin çok güçlü akmadığını ve terme’nin yaklaşık 3 mil aşağısında denize döküldüğünü belirtir. ayrıca suyunun çamurlu olmasına rağmen balık bakımından zengin olduğunu vurgular.

    kinneir’den sonra 1838 yılında bölgede bulunan hamilton da terme’nin birkaç ahşap ev, ahşap bir cami ve küçük bir pazar yerinden müteşekkil küçük bir kasaba olduğundan söz eder.

    bu bilgilerden aradan yaklaşık olarak 25 yıl geçmesine rağmen terme’nin fiziki bakımdan fazla bir değişim göstermediği anlaşılmaktadır.

    seyyah devam eden satırlarda bölgeye gelen batılı seyyah ve araştırmacıların gezi notlarında bölgenin antik geçmişi hakkında bilgi verirken bahsetmeden geçmedikleri amazonlar hakkında da bilgi verir. o, bu nehrin (termedon) kıyılarının tarihte amazonların ikametgâhı olarak kabul edildiğini ve olağanüstü özeliklere sahip bu kadınların gerek daha önceki dönemlerde gerekse şimdi pek çok milletin ilgisini çektiğini söyler. kinneir, kimi yazarlar onların varlığını inkâr etse de, yunan ve romalı pek çok yazarın amazonların varlığını kabul ettiklerini belirtir. bu bağlamda, kinneir, ünlü filozof ksenophon’un ve romalı ünlü komutan lucullus’un yanında bulunan tarihçilerin mithradateslere karşı yapılan savaşta bölge ele geçirilmesine rağmen bu kadınlardan hiç söz etmemelerini ilginç bulduğunu söyler. devam eden satırlarda amazonların menşei hakkında bazı bilgiler verir. o, ilk olarak amazonların kendi vatanlarından sürüldükleri için karadeniz’in güney kıyılarında bulunan termedon (terme çayı) tarafına gelerek buraya yerleştiklerini söyler. ayrıca bu kadınların evlilik özgürlükle bağdaşmadığı için evlenmediklerini söyler. onlar hem çok iyi ata binerler hem de çok iyi avcıdırlar. yalnızca belli aralıklarla komşu kavimlerin erkekleri ile birlikte olarak nesillerini sürdürürler. fakat çocuklar, erkek olarak doğduğunda öldürülür. kız çocuklar ise silah kullanmak üzere eğitilir ve iyi yay kullanabilsinler diye sol göğüsleri kesilir. hamilton da gezi notlarında terme’ye dair bilgi verirken amazonlardan bahseder. hamilton, antik kaynaklarda efsanevi amazonların bu bölgede yaşadığından söz edildiğini ve amazonların ünlü şehri temiscyra’nın şimdiki terme’nin yerinde kurulmuş olduğunun sanıldığını söyler. ancak hamilton, bu efsanenin bazı şairler tarafından uydurulmuş olduğunu düşündüğünü belirtir. ayrıca bu şehrin varlığından eski kaynaklarda da söz edildiğinin altını çizer. fakat temiscyra dağlara yakın bir yerde kurulu iken, terme denize daha yakın bir noktada kuruludur.

    görüldüğü üzere, kinneir pek çok seyahatnamede de benzer şekilde sözü edilen amazon efsanesinden bahsederek bölgenin antik geçmişi hakkında bazı bilgiler aktarmaktadır. aslında amazon kadınlarıyla ilişkilendirilen iskitlerin samsun’daki varlığına dair kayıtlar kimmerlere ait olanlardan daha fazladır. çünkü bu dönem, kolonicilerin bölgeye yöneldiği zamana rastladığı için bilhassa batı anadolu ve yunan kaynaklarında samsun’daki iskitlere ait pek çok bilgiye rastlamak mümkündür. koloniciler, bölgede ticaret merkezleri kurmak için geldiklerinde iskitlerin buna müsaade etmemesi ve bunun neticesinde tara?ar arasında yaşanan mücadeleler kaynaklarda fazlasıyla kendisine yer bulur. hatta hiçbir başarı kazanamadıkları iskitler karşısında yunanlıların uydurduğu amazon efsanesi sebebiyle samsun büyük ün kazanmıştır. yunan mitolojisine girmiş hayali karakterlerden birisi olan kadınlar topluluğu amazonların başkenti temiskyra’nın samsun’un terme ilçesinde olduğuna yönelik tahminler bir anda bölgeyi ilgi odağı haline getirmiştir. bölgeyle ilişkilendirilen amazon varlığı, mitolojiye dayanarak tarih yazanlar için samsun’u öne çıkarsa da arkeolojik olarak bu varlığı destekleyecek herhangi bir veri bulunmamaktadır.
    tık
  • kinneir’in gezi notlarını kaleme aldığı “journey trough asia minor, armenia and koordistan in the years 1813 and 1814” adlı eserindeki samsun-tire-bolu arası yol güzergâhındaki izlenimlerinden ünye’ye ait olan şu şekildedir:

    kinneir yine at sırtında seyahatine devam ederek ünye’ye gelir. seyyah, uzaktan bir tepenin zirvesinden gördüğü ünye’nin genel görünümünü tasvir etmeye başlar. ilk olarak kasabanın hepsi çiçek açmış meyve bahçeleri içinde bir yer olduğunu söyler. akabinde şehrin hemen aşağıda bulunan küçük bir körfezin içinde kurulu olduğunu ve yoğun ağaçların arasından belli aralıklarla gözüken denizin ise adeta çarşaf gibi olduğunu belirtir. ayrıca sağ tarafta bulunan dağ, büyük ağaçlarla kaplıdır. diğer tarafta ise eski bir kale tarafından taçlandırılan dik bir kayanın yükseldiği derin bir vadi yer almaktadır.

    seyyahın ünye’nin doğal görünümünü oldukça romantik bir üslupla betimlediği dikkat çekmektedir. dolayısıyla kentin doğal görünümünün kinneir’i etkilediği anlaşılmaktadır. seyyah, kentin adının antik dönemde bilinen adı olan enoe’den geldiğini ve fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze kadar ulaştığını söyler.
    fakat bazı yazılı kaynaklarda böl-gede yaşayan en eski halkın kaşkalar olduğu belirtilmektedir. bu nedenle m.ö8.-7. yüzyıllarda bölgeye gelen yunanlı kolonicilerin muhtemelen önceden var olan bir yerleşim merkezi üzerine kurdukları kente oenoe adını vermiş olmaları muhtemeldir.

    seyyah evlerin ise ahşaptan olduğunu ancak deniz kıyısındaki evlerin taş sütunlar üzerinde inşa edildiğini ve bu nedenle yaygın olarak bu evlerin hemen altına çekilmiş olan kayıkları görmenin mümkün olduğu bilgisini verir. ancak denizden gelen pis koku ve pisliğin ünye’nin hoş görüntüsü ile bir tezat oluşturduğunun altını çizer.
    seyyah kentin limanına dair de bazı bilgiler verir. ona göre, limanda ağırlıkları 200 tonu geçmeyen gemiler demir atmıştır. liman, kentin doğu tarafındaki sahilde yer almaktadır. gemiler ise rumlar tarafından işletilmektedir. 19. yüzyılın başların-da bölgede bulunan bıjışkyan, kentin limanın sığ olmasında ötürü kullanışlı olmadığını ve kentin güney tarafında büyük gemiler yapılan bir tersanenin olduğundan söz eder.
    19. yüzyılın ikinci yarısında ünye’de bir süre kalan murat efendi, doğal limanın girişinin heybetli kayalar tarafından korunduğunu ancak hava sakinken gemiler için tehlikeli olmayan bir sığınak olduğunu söyler.

    verilen bu bilgilerden kentin limanın sahip olduğu öneme karşın fiziki bakımdan yeterli koşullara sahip olmadığı anlaşılmaktadır. kinneir, kentte bulunan bazı yapılara ilişkin de bilgi aktarır. o, ünye’de gösterişli olmayan çok sayıda caminin yanı sıra, rumların iki ermenilerin ise bir tane kiliseleri ile iyi durumda bir hamam ve büyük bir hanın olduğunu belirtir.

    ancak bu yapılar hakkında detaylı bir bilgi vermez. kinneir, kent nüfusunun türkler, rumlar ve ermenilerden oluştuğunu ve halkının varsıl olduğundan bahseder. zira kent halkı, başta istanbul ve kırım olmak üzere da yoğun olarak ticaretle uğraşmaktadır. fakat seyyah kentteki nüfusa dair herhangi bir sayı-sal veri sunmaz. ancak 1817 yılında ünye’de bulunan bıjışkyan, kentte 800 rum ile40 kadar ermeni evi olduğunu ancak türklerin çoğunlukta olduğu bilgisini verir.

    bryer ise 19. yüzyılda bölgeye gelen seyyahların eserlerinde ünye’nin nüfusunun ekseriyetinin rumlardan oluştuğunu yazdıklarını belirtir. kinneir, kentteki ekonomik yaşama dair de kimi bilgiler aktarır. o, kentteki ihracat ürünlerinin tokat ve diyarbakır’dan gelen pamuklu ürünler ile meyve ve şarap olduğunu söyler. ithal edilen ürünler ise kırım’dan yağ ve mısır, istanbul’dan da kahve, şeker ve avrupa’dan gelen birtakım mamul mallar olduğunu belirtir. seyyahın verdiği bilgilere bakılırsa, küçük bir kasaba görünümü vermesine karşın ünye’nin ekonomik bakımdan zengin bir yer olduğu dikkat çekmektedir. zira16. yüzyıldan itibaren halep ve diyarbakır’dan getirilen mallar ukrayna, e?ak, boğdan ve diğer karadeniz kentlerine gönderilmek üzere ünye limanına getirilmekteydi. seyyahın, ünye’nin halkını ticaretle uğraşmasından dolayı varsıl olarak nitelendirmesi kentteki bu yoğun ticaretten kaynaklanıyor olsa gerekir. fakat seyyah daha önce de söz edildiği gibi bölge ekonomisinin ticarete konu olan diğer önemli bir üretimi olan kendirden söz etmez. oysa kendir üretiminin önemli bir kısmı yine ünye limanı üzerinden dağıtılmaktadır.
    seyyah, kentteki idarecinin kendilerine trabzon’a kadar olan seyahatlerine yolların ve kalacak yerlerin kötü olmasından ötürü deniz yolu ile devam etmelerini salık verdiğini ancak planladıkları şekilde at sırtında gitme konusunda ısrarcı olduklarını ve fatsa’ya doğru yola çıktıklarını söyler.
    tık
hesabın var mı? giriş yap