• sonradan alto saksofoncu olarak ünleneceği müziğe ilgisi, piyade olarak savaştığı kore'den gazi olarak dönüp, posta müvezziliği sırasında başlamıştır.
    bu alanda geç keşfettiği yeteneği sayesinde kısa sürede ünlenerek caz piyanisti cecil taylor'un en sevdiği çalışma arkadaşı olacak; birlikte, bugün hala sürmekte olan monterey jazz festivali'nin (1958) fikir babaları ve kurucuları unvanını alacaklardır.
    *
    daha sonraki yıllarda (1970-80) sıkça bir araya geldiği trompetçi raphe malik ve basçı william parker ile yaptığı ortaklaşa çalışmaları ve beyin tümerü nedeniyle vefat ettiği 1986 yılına kadar, oluşturduğu kendi müzik grubu ile yaptığı çalışmalarından derlenen eserleri 5 cd halinde, ölümünden sonra yayınlanmıştır.
  • cecil taylor unit'in acı çığlığının nereden geldiğini soranlara verilecek tek yanıt.

    new york'un -kendi deyimiyle- en belalı sokaklarında büyümüş, çok uzun zaman [belki de tüm gençliğini] ideal enstrümanı bulmak için hemen hemen tüm nefesli, vurmalı ve yaylıları deneyerek geçirmiş, altmışların ortalarında [kırkına yakınsarken] dönemin favori enstrümanı tenor saksofona bakmayıp uzunca bir süre üfleyeceği altoya geçmiştir. jimmy lyons'ın diğer cazcıların çoğundan farklı olan iki yönünden biri tonu, diğeri içinde bulunduğu üçlü/dörtlülerin benzersizliğidir. piyanosuz triolardan kontrbassız triolara*, bas klarinetçi karen borca ve vurmalıların hepsindeki yeteneği göz ardı edilemeyecek paul murphy ile çıktıkları turnelere; çok uçlarda ve benzeri olmayan eserler ortaya çıkarmıştır.

    hakkındaki -chris kelsey'den- en güzel yorumlardan biri de "imagine what sonny stitt might have sounded like had he embraced free jazz after mastering bebop, and one can probably conjure a pretty good mental impression of jimmy lyons."'tır, eminim. gerçekten de charlie parker ekolünü geride bırakamamış, ancak "bop" stilinden tamamen [en başından beri] uzak durmayı becerebilmiştir.

    başlangıçta paul desmon'ın yedeği olarak dave brubeck quartet'ta yer almış,* ardından shepp'in yoldaşı olarak cecil taylor unit'le parlamıştır. [parlamak derken, en az 100.000 lux'u kast ediyorum. art ensemble of chicago'yla çalıştığı dönemde bile geri planda kalamayan cecil taylor'ın lyons'ın ataklarını nasıl hazmettiğini düşünüyorum da.. bunun tek açıklaması olabilir: adam gerçekten özgür caz yaratıyor.] bir süre sonra, kırklarına gelmek üzereyken o da dönemin büyük ustaları gibi byg actuel'ın yolunu tutmuş ve lester bowie, andrew cyrille & alan silva ile birlikte other afternoons'ı çıkarmıştır. kimi zaman insanı bağlayan, kişinin soluğunu kesen albümler vardır ve bunlar beklenmedik zamanlarda çıkarlar. bu albüm de onlardan biri, tıpkı silva'nın luna surface'i gibi yüce eserlerden biridir. [bu arada albert ayler'la olan çalışmaları ancak kırk yıl sonra ortaya çıkmış ve 2000'den sonra piyasaya sürülmüştür. pek mutlu ve şanslıyım, dinleyebiliyorum.]

    hayatının sonuna dek unit'i bırakmamış, seksenlerde sopranoyu da enstrümanları arasına -yeniden- eklemiş, yüz kişilik bir big band'le çalsa anında tonundan ayırt edilen, seksenlerin ortalarında akciğer kanseri nedeniyle sadece lp'lerini bırakan lyons öleli tam 15 yıl oldu.

    merak ediyorum, cazda yeni boyutlar açan bir efsane ölebilir mi?
  • der ki; “başarı, sıkı çalışmayla üstesinden gelinmiş başarısızlıktır.”
hesabın var mı? giriş yap