• türkiye'de kralın kervanları ve isfahan kuşatması adlı eserleriyle tanınan önemli bir yazar ve düşünür.1952 doğumlu yazar aynı zamanda bir tıp doktoru.

    bakalım uluslararası ilişkiler, amerika birleşik devletri'nin durumu ve islamiyet konularına kuzey güney çekişmesi cephesinden nasıl bir bakış varmış adamın:

    'le figaro gazetesinde (15-16.09) elisabeth levy’in, sınır tanımayan doktorlar'ın başkan yardımcısı, roman ve deneme yazarı jean-christophe rufin’le yaptığı bir röportaj yeralmıştır. “iç tehdit” başlığı altında yayımlanan röportajda rufin, “10 yıl önce, kuzey ile güney arasında yeni tür bir ihtilafın su yüzüne çıkacağını haber veriyordunuz. şimdi çıktığını söyleyebilir miyiz” sorusuna şu karşılığı vermiştir: “imparatorluk ve yeni barbarlar adlı kitabımda, soğuk savaş döneminden sonra, kuzey-güney endişesinindoğu-batı endişesini takip edeceğini, ancak yerini tutmayacağını anlatıyordum. güney diye bir şey yoktur. kuzey-güney kırılması, belli bir antite ile, dağınık ve farklı (heterojen) bir topluluğu karşı karşıya getiriyor. gerçekte mümkün görünen tek mukayese, antik dönemin kendinden olmayan herşeyle, yani barbarlarla karşı karşıya gelen evrensel imparatorluklardır. bu açıdan bakarak bugünkü güneyi üç bölgeye ayırdım. birincisi en yakın bölge, sınır bölgesi (limes), yakın menfaatler ve göç akınlarıyla kuzeye bağımlılığı vardır. karayipler, meksika, akdeniz havzası ile doğuda balkanlar, kafkasya, vs. bu bölgeye dahildir. ikincisi, ticari tezgahlarımız tabir ettiğim bölgedir. güney afrika cumhuriyeti, israil veya orta doğu'nun petrol ülkeleri, kuzeye, halkları ve ekonomileriyle bağlıdır. üçüncüsü ise, kabul görmeyen, reddedilen topraklardır ki, büyük ölçüde şiddetin hüküm sürdüğü bizce bilinmeyen çok geniş bir coğrafyadır (terra incognita). sınırlardaki tampon ülkelerle batı kendisini korumaya, tehlikeyi uzakta tutmaya çalışıyor, böylece kargaşa uzakta kalıyordu. bu dengenin uzun müddet

    devam etmeyeceğini iddia ediyordum.”

    röportajda yeralan soru ve cevaplar şöyledir:

    le figaro: peki ne oldu, nasıl oldu da, bu ihtilaf batının kalbini vurdu?

    jean-christophe rufin: silahlı radikal siyasi gruplar yeniden mevzilendiler, geri hat üslerini kuzeyde kurdular ve o zaman ihtilaflar batı ekonomilerinin içine girdi, yerleşti. tamil meselesini ele alalım. özünde sri lanka meselesinin hiç kimse için stratejik bir önemi yoktur. fakat tamil kaplanları, avrupa'nın içine kadar uzandığı andan itibaren, siz onları görmezden gelemezsiniz. kürt sorunu da böyledir. avrupa içlerindeki konuşlanması sayesinde pkk, stratejik bir önem arz ediyor. kısacası bu örgütler, kuzeyde yerleşerek marjinallikten kurtulmuşlardır. dış tehditler, sonuç itibariyle bugün iç güvenlik problemi haline gelmiştir.. kuzey-güney kırılmasını işte bu tehdit oluşturmaktadır. halihazır krizde rusya'nın abd'ye destek vermesi, eskiden batı, şimdi ise kuzey denilen antitenin teşekkülüne katkıda bulunmaktadır.

    le figaro: fakat bir de “barbarlar” birliği var. dağınıklığı ve çeşitliliğinden öte, imparatorluğa karşı en tehdit edici olanlar, islami köktenciliğe sarılıyorlar.

    jean-christophe rufin: islam tehlikesi herşeyi özetlemiyor, izah etmiyor. mesela latin amerikayla hiç bir alakası yok. bununla birlikte, radikal islamcılığın belirleyici özelliği, onu manipüle edenlerin, hemen herkesin düşmanı olarak ortaya çıkmasıdır, çin'in de, rusya'nın da, amerika'nın da düşmanı. aslında, islam çoğunluğun asgari müşterekidir. halbuki, amerikalılar tehlikenin boyutlarını bugüne kadar anlamak istemediler. bazı durumlarda islamcı hareketleri destekleyerek, başka yerlerde onlarla mücedele ederek, teşkilatlar arasında oluşmaya başlayan birliği görmeksizin olayları parça parça düşündüler. olup bitenlere amerika'nın şimdi vereceği cevap, düşmanı tarif edecektir. düşman siyasi olarak henüz oluşmadı. clinton'ın başkanlığı sırasında, milliyetçi komünizm ile doğu tehdidini yeniden canlandırma teşebbüsleri oldu. bush iktidara gelince, çin tehlikesini canlandırmaya çalıştı, ama bunda pek de başarılı olamadı. şimdi de muhtemelen, islam tehlikesi karşısında batı'yı yeniden kaynaştırmayı deneyecek.

    le figaro: tehdidin ülkesi ve milliyeti olmadığına göre bu iş pek de o kadar kolay olmasa gerek. nasıl karşılık verilecek? düşman kim?

    jean-christophe rufin: afganistan'ı bombalamak çözüm değil. iç güvenlik açısından önemli olan, eylemcilere bakış tarzımızı tamamen gözden geçirmektir. biz bugüne kadar münhasıran kamu düzeni açısından baktık. liderleri kargaşa çıkarmadıkları müddetçe, siyasi faaliyetlerine büyük bir hoşgörü besledik. oysa, siyasi bir geri hat üssünün kurulması ile silahlı bir hareketin gelişmesi arasında gizli ve uzun bir safha olduğu biliniyor. çok erken terkedilen bir kavrama, devletin güvenliğine tehdit kavramına dönüş yapmak ve görünüşte çok sakin ama aslında tehlikeli ve dış ihtilaf bölgelerine bağlı eylemleri bastırabilecek duruma gelmek gerekiyor. toplumlarımızı ve özellikle mülteci topluluklarını koruma görevimiz var. paris'teki kürtler, şantajla kendilerinden para toplandığı yolunda şikayette bulundukları zaman hiç bir şey yapılmıyor: demek ki pkk'yı teşvik ediyoruz. derhal durdurulmaları lazım geldiği halde, islami isim altındaki sahte yardım kuruluşlarının banliyölerde kök salmalarına izin veriyoruz.toplumsal entegrasyonun topluluklar vasıtasıyla ve silahlı gruplara bağlı liderlere dayanılarak gerçekleştirilebileceği fikrini bırakmak gerekiyor. öte yandan, aşırıların ne dediklerini dinlemiyoruz dahi. bütün vakitlerini, herkesi öldürmek istediklerini söylemekle geçiriyorlar, fakat bir çeşit mazlum dokunulmazlığı zırhına bürünerek bizim sempatimizi kazanıyorlar, anlamıyoruz.

    le figaro: bazı devletlere de çatmak gerekiyor mu? “haydut devletler”, zannedilen devletler midir?

    jean-christophe rufin: islamcılık, temel bir çelişkinin tam ortasında yeralmaktadır. suudi arabistan, batının en önemli ekonomik müttefiki ve en önemli siyasi düşmanıdır. suudilerin, radikal hareketleri finanse ederek, amerika ile ittifakına karşı halkların teveccühünü satın alıyor oldukları çok iyi biliniyor. burada, düşmanlarımız lehine gerçek bir nakit akışı söz konusu. aynen bunun gibi, abd'nin stratejik bir müttefiki olan pakistan da, taliban rejiminin desteklenmesinde temel bir rol oynuyor. bununla beraber ben, sadece devletlerle ilgilenmekten ibaret olan klasik siyasi vizyonu terketmek gerektiğinde ısrarlıyım. devletin çözüldüğü yerlerde gelişen ve mahalli güçlerin muktedir olamadığı bölgelere demir atan bazı gruplar da dikkate alınmalıdır.

    le figaro: bu savaşı yürütmek için, özgürlüğümüzün bir kısmından vazgeçme ve bir denetim toplumu olmaya zorlanma riskiyle karşı karşıyayız.

    jean-christophe rufin: özgürlüğümüz, suçlunun özgürlüğü olmamalıdır. üstelik gerçek kurbanlar, zannedilenler değildir, kürt tüccardır veya islamcı aldatmacalara teslim ettiğimiz, işsiz gezen cezayir asıllı delikanlıdır. bu bir istihbarat sorunu değildir. çünkü tam tersine, neler olup bittiğini çok iyi biliyoruz. asıl sorun, kırmızı hattı iyi çizmektir. aşırılara karşı hoşgörü sınırı nerede duracaktır? bugüne kadar, gökdelene boeing çarpıncaya kadar, herşeyi yapmalarına izin veriyorduk. özgürlüğü korumak gerekir.

    le figaro: şimdi heyecan biraz azaldığına göre, abd'nin dış politikasını sorgulayabilir miyiz? körfez savaşının uzak neticelerine şahit olmuyor muyuz?

    jean-christophe rufin: amerikalılara karşı belki aşırı derece hoşgörülü gözükeceğim, ama arap kitlelerin fakirliğinden onlar sorumlu değil. buna karşılık, abd bir takım hatalar da yaptı, haydut devlet politikası dar düşünceli bir politikaydı. öte yandan, selam verilmeye dahi layik olmayan müttefikler edindiler, ki bu müttefikler sonradan abd'ye karşı tavır almıştır. daha 1943'te mafya babası lucky luciano çıkartma hazırlıkları için sicilya'ya gönderilmişti... ancak, zaman eleştiri zamanı değil. çok gergin ve böylesine dramatik bir durumda, hangi tarafta saf tutacağına karar vermek gerekir.

    le figaro: bugün, küresel bir düşman karşısında, küresel bir savaş vermek mi gerekiyor?

    jean-christophe rufin: dışlanmadan korunma kaygısı radikal hareketleri bizlerin dış politikasından daha hızlı bir şekilde uluslarüstü kazanmaya götürdü. verilecek karşılığı buna intibak ettirmek gerekir. ama aynı zamanda, küreselleşmenin kısmen bir yanılsama olduğunu da kabul etmek lazım. soğuk savaşın sona ermesinden bu yana, devasa bölgeler, dönüşü olmayan geri çekilmelere, düşüşlere maruz kaldı.'

    (http://www.byegm.gov.tr/…kim2001/abd_03x10x01_1.htm)
  • fransızların brezilyayı keşfini etkileyici bir kurguyla anlattığı kızıl ağaçlar ülkesi isimli tarihi romanıyla 2001 goncourt ödülünü almış yazar.
hesabın var mı? giriş yap