• postmarksist sulara dalmadan once, ernesto laclau'nun althusser'den odunc almak suretiyle, politics and ideology in marxist theory isimli kitabinda (populist) ideolojinin, farkli toplumsal siniflari, veya ayni sinifin uyelerini ayni siyasi proje altina "celbetmesi" surecini tarif ederken kullandigi hayati kavram.
  • ideoloji ve özne bahsindeki interpellation'a karşılık olarak celb kavramı sanırsam, "nazar-ı dikkatimi celbetti" ifadesindeki celb'den ziyade mahkeme celbindeki celb'le alakalıdır.
  • san-ki bu bir örnektir, belki de niyetlenilmemiş ve kısmi, eksik bir tanımdır, ya da yersiz bir çağrışım.. ben yazmaktan alamadım kendimi. buyrun :

    "yaşamın, sana, bilmediğin, anlamadığın bir dilde;
    yabancı, tanımadığın bir üslupta, şarkı söyleyen biri
    gibi gelecek: söylenen şarkı seninle ilgiliymiş,
    senden söz ediyormuş, sana söyleniyormuş gibi bir
    duygu duyacaksın hep; ama, hep de, bilmediğin,
    anlayamadığın bir dilde, sana yabancı,
    tanımadığın bir üslupta olacak
    duyduğun..."

    *
  • althusser’in ideoloji ve devletin ideolojik aygıtları’nda, ideoloji ve öznelliğin oluşumu arasındaki ilişki bahsinde devreye soktuğu kavram. althusser’e göre, bireyler, ideolojinin ‘çağrısına-adlandırmasına, seslenmesine’ göre hareket etmeleri sonucu özne olurlar. bireyin öznelliği ideoloji dolayımıyla kurulur. althusser ideoloji hususunda iki teze karşı çıkıyordu: sınıfsal indirgemecilik ve yanlış bilinç. ideoloji yanlışlık veya doğrulukla ilgili değildir, (bireyi yapıya) eklemleyen, kurumlarda (aygıtlarda) cismanileşen maddi bir pratiktir ve temsiller sistemidir. dolayısıyla althusser böylece, freud öncesi geleneğin bilinçli, yekpare, ussal seçimler yapan ve özgür tercihleriyle dünyayı anlamlandıran kadir-i mutlak ‘ben’ fikrinden kopuyordu. bir temsil sistemi olarak ideoloji neyi temsil eder? ben’in toplumla olan ilişkilerini ‘yaşama’ biçimini. temsil sistemi olarak ideoloji bilinç düzeyinde işlemez, bilinçdışıdır. kendilerini yapılar olarak dayatan kavramlar, imgelerdir, anlamlandırma mekanizmalarıdır, maruz kalınan kültürel nesnelerdir. ideoloji adlandırma düzeneği aracılığıyla insan türünü özne olarak kurar ve toplumdaki hakim üretim ilişkilerine bağlayarak kurulu düzenin önünde düğmelerini iliklemesi sağlayarak toplumsal yeniden üretimin pürüzsüzce işlemesine katkı sunar. özneye dışsal, nesnel bir zatiyet olarak ideoloji, yapı’nın birey üzerindeki tesiridir, bireye egemen değerleri belletip onu uysal hale getiren bir pratiktir.
    adlandırma kuramına dair eleştirilerden mühim iki tanesini aktararak bitirelim. biri kuramsal (eagleton), diğeri daha pratik (larrain) eleştiri. eagleton bir paradokstan bahsedip şu minvalde bir şeyler diyordu: bireyin özne olmadan özne olması. yani bireyin kendisini özneye dönüştürecek çağrıyı kabul etmesi için zaten özne olması gerekiyor. larrain ise bu türden bir mekanizmanın siyasal harekete öncülük iddiasında olan bir teori içinde sunulmasının sakıncalarına dikkat çekiyordu.
  • çağırma diye çevrilmeye başlanmış.
  • bu kavramı akademik metinlerde kullanıyorsanız, "çağırma" yerine "ideolojik çağırma" şeklinde çevirmeniz çok daha doğru olacaktır. çünkü kavramın kendisi (eylemin değil) doğrudan ideoloji ile alakalıdır.
  • judith butler'in iktidarin psisik yasami kitabinda gender interpellation olarak aldigi althusser teorisi.

    gender interpellation nedir? bir tur sartlanmadir. yeni dogmus bir cocugu sen bir erkeksin, sen bir kizsin diyerek yetistirmek, toplumun dayattigi ve topluma dayatilan kimi normlarin bu binary iki cinsiyete atfedilmesi ; kizlar pembe erkekler mavi, kizlar barbie bebeklerle, oyuncak formunda yemek takimlari ve mutfak malzemeleriyle oynar, erkekler, kamyon, araba, kasli ve kili sakalli action figurelerle gibi.

    yani farkli seviyerde interpellation mumkundur.

    yalnizca kisiye degil, hayatinin bir parcasi haline gelen objelere de cinsi roller atfedilirken interpellation devreye girer, fakat bu toplumdan topluma degisebilir. misal, kimi toplumlarda uzun sac ve örgu erkeksi bir olgu olarak algilanirken turkiye veya herhangi bir baska toplumda kimileri bir erkegin sac orgusune sahip olmasini kadinsi bulur, dolayisiyla bu erkek kisisinin gey oldugu dusunulur. halbuki 1. kimsenin aklina gey birey dendiginde orgulu bir erkek imaji gelmez, 2. örgüden bahsedildiginde yine ayni sekilde geyleri dusunmeyiz. neden peki belli bir toplumda kadina atfedilen örgü geylige, escinsellige yorulur? cunku yuz yillardir ataerkil toplum escinsel erkekleri efemine olarak gormustur, bu da cahilliktir. cinsel yonelim ve toplumsal cinsiyet, ya da cinsiyet iki farkli seydir ve her bireyde farkli bir dilegetirim mevcuttur. malesef gunumuzde cinsel egilimin ve cinsiyetin farki toplumca yapilamamaktadir. dolayisiyla, bu kimi escinsel erkegin toplumun dayattigi cinsi normlara karsi bir algi olusturmasina sebebiyet vermektedir. sakal, kas, iyi yasam standartlari gey bireylerin kimisinin sergiledigi hiper maskuleniteyi dogurur bilincli ya da bilincsiz bir sekilde, gosterilen ve gosterilmek istenen cinsel egilim ve cinsiyet disavurumunun farkliligidir?

    geri donelim saci orgulu arkadasa,

    diyelim ki bu arkadas heteroseksuel bir birey, saclari uzun, metalci de olsun, hava 45 derece saclarini toplamak istemis ve örmus, beyoglunda yuruyor. birden birisi beyoglunun kalabaliginda aniriyo "ssst lan, ibne!" bu arkadasin bu cagriyi kabul edip 180 derecelik bir fiziki donus yapip anirtkan kisisine donmesi kendisini ibne olarak gormesinden oturu degil, toplumun sac orgusune atfettigi aptalca ve milyarlarca sacma anlamdan oturudur.

    yolda yuruyen bir kadina "ss bana bak orospu!" diye bagirirsa bir kisi bu kadinin cagriyi kabul edip, bagiran kisiye donmesinin sebebi onu orspu olarak sartlamis olmak degil, giydigi kiyafete, yaptigi makyaja, sacini topladigi sekile toplumun orospu yaftasi yapistirmasindan oturudur. bireylerin ahlak kavrami da subjektif bir olgu oldugu icin kendisinde bu cagriyi kabul edecek farkli seyler bulmasi mumkundur, en kisasindan kadin olmak bu cagriyi kabul etmeye sebebiyet verir. cunku gunumuz toplumunda kadin ve kadinin nasil olmasi gerektiginin kimseyi ilgilendirmemesine ragmen kisiler kendi ahlaki anlayislarini, kendi kadin anlayislarini baskalarina empoze etmeye de bayilirlar. kadinin adi yok ama cok da adi var. kimisi carsafli bir kadini kasi gozuktugu icin ahlaksizlikla suclarken kimisi mini etek giydigi icin suclar, kadinlari belli cagrilara sartlandirdigi yetmezmis gibi bir de ustune sivayi tuy diker.

    bu da merak uyandirir, kalabalik bir sokakta "ahlaksiz!" diye bir cagri yapildiginda kaç kisi bu cagriyi kabul eder?

    interpellation kendi icinde zararsiz gozukur fakat toplumsal dayatilmalarin ve yarginin disavurumudur.

    althusser ornegi ile bir polis yolda "hey sen, dur!" diye bagirirsa gercekten suclu olduguna inanlar mi cagriyi kabul eder yoksa gerçekten suclu olanlar mi? bu ornekte suclu olduguna inanlar, gunumuzde amerika'da bir siyahi olabilir, herhangi bir suc isledigi icin degil ama toplumun, ve irkciligin butun siyahileri suclu olarak gormesinden öturudur.

    not : insanlari rahat birakin, kimsenin giydigine, dedigine, yaptigina, sacina basina, ten rengine bagdastirma, yargi koymayin. ınterpellation gunumuzdeki her toplumun olusturdu carpik ahlaki degerlerin disavurumudur. ahlak bacak arasinda olmadigi gibi, örgu bir erkegi kadinsi, gey yapmaz, bir erkegin gey olmasi onu sizden daha az insan yapmaz. kimse esit sartlarda dunyaya gelmese de hepimiz kanunlar onunde esitiz ister teseddurlu olalim ister, takseksuel, ister sagci ister solcu.

    kimlik kisiye hastir kimsenin bir baska kisinin kimligine karismaya, olmadigi bir kimlige sokmaya hakki yoktur.
  • “aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere”.
  • "çağırma (interpellation) bir kültürde bulunan temsillerin (televizyon, film, dergi gibi medya ve ilan, reklam gibi sanat formlarında) bireylerin bu temsil biçimleri tarafından taşınan ideolojileri, deyim yerindeyse, kabul etmeye mecbur bırakan işlemlerdir. kaja silverman (1983) bu kavramı aşağıdaki gibi tartışır:

    fransız marksist filozof louis althusser, söylemin, aynı zamanda bir insanla bir kültürel fail, yani ideolojik enformasyonu nakleden bir insan ya da metinsel yapı arasındaki bir değiş tokuştan oluşabileceğini anlamamıza yardım eder. (althusser, özellikle rahipleri ve eğitimcileri önemli kültürel failler olarak ayırır, fakat sunduğu tanım aynı zamanda bir televizyon programina, romana ya da filme de uygulanabilir.) fail kişiye hitap eder ve süreç içinde ötekinin kimliğini kendisine oranla daha çok tanımlar. ideoloji ve devletin ideolojik aygıtları'nda althusser hitap etmeyi “seslenme” ve başarılı sonucu da “çağırma” olarak ifade eder. fail konuştuğu, bu konuşmada kendini tanıdığı zaman çağırma meydana gelir ve oradaki öznel konumu kabullenir. (s.48-9)

    althusser, meydana gelen şeyin bir kimseyi “hey sen!" gibi bir dil kullanarak çağırmakla aynı olduğunu ifade eder. çağırılan insan durur ve hitap edilen kişinin kendisi olduğunu anlayarak döner. insanlara seslenmekle benzer olan bu "çağırma” sürecinde, ideolojik inanç sistemleri bir toplumda bulunan temsil sistemlerine hâkim olarak ya insanları doğrudan saflarına çeker ya da insanları çağırarak temsille (ve ideolojisiyle) tanımlamayı öğrenen deneklere dönüştürür.

    çağırma kuramı, sanatta ve kitle iletişim araçlarında bulunan durumlar ve karakterlerle özdeşleşerek ve kendimizi olayların şeması içine sokarak, woody allen'ın zelig'te yaptığı gibi, ideolojileri kabul ettiğimizi ileri sürer. yaptıkları ne olursa olsun sanat, medya ve kolektif temsiliyetlerimiz, genellikle sonunda ideolojik bir işlev kazanır."

    *
hesabın var mı? giriş yap