• hermann hesse'in ağustos 1999 da afa yayınları'ndan kamuran şipal'in çevirisi ile çıkan aforizmalarının kitabı...
  • inançla ilgili olan kısmı mustafa muharrem'in münacaat isimli çok sevdiğim şiirinin aşağıdaki dizelerinde hayat bulmuş yargıdır;

    "tanrım garipliğimi artır
    teslim kıyısına eş us leşlerimi"

    koşulsuz teslimiyeti için aklını öldürüp gömmeyi niyaz ederken sanırım o da biliyor inancın aklın hadım yollarından değil, teslimiyetin yolundan geçtiğini.
  • hermann hesse'in ölümden inanca, kültürden politikaya kadar birçok konudaki fikirlerini/yorumlarını okuyucuyla paylaştığı kitabı.

    ~~~~~
    "eğitim ve kültürün iki ödevi vardır. birincisi insanların çoğunluğuna güven ve itici güç sağlamak, onları avutmak, yaşamlarını bir anlamla donatmaktır. birincisinden daha gizemsel, ondan daha aşağı önem taşımayan ikincisi ise, az sayıda insana, yarınların büyük kişilerine gelişip serpilme olanağı sağlamak, atacakları ilk adımlarda onları koruyup kollamak, soluyacakları havayı onlara buyur etmektir."*

    "bir kitap okumak, iyi bir okuyucu için tanımadığı birinin doğasını, karakterini, görüş ve düşünce tarzını bilip öğrenmek, onu anlamaya çalışmak, hatta belki onu kendine dost edinmektir."*
  • "bir insan bir insanı neden sever? bencilce duyguların dışında bir sevgiden bahsediyorum, içinde alışverişin olmadığı bir sevgiden, yalın sevgiden bahsediyorum...nötr olmanın ötesine neden ve nasıl geçilir" diye düşünürken kendi kendime, karşıma çıkmış olan kitap. hani "kapak olsun" derler ya, ne diyeyim oldu. kapağını gördüm, cevabımı aldım, "kapak oldu"!
  • politika
    dünyada hiçbir politikacı yoktur ki devrimi, sağduyuyu ve silahların elden bırakılmasını canla başla savunmasın. ancak, böyle bir davranışı düşman taraftan bekler, kendisini bunun dışında tutar.
  • sevgi üzerine -hermann hesse
    aklı başında, yetenekli, yaşam gücüyle donatılmış bir kişinin tüm yetenek ve güçlerini para kazanmaya ya da siyasal bir parti hizmetinde çalışmaya harcamasını herkes gibi normal ve yerinde bir davranış sayıyor. söz konusu yetenek ve güçlerin kadınlara ve sevgiye yöneltilebileceğini günümüzde kimse aklından geçirmiyor. fanatik bir burjuvazinin egemen olduğu amerika’dan tutun da koyu kızıl sovyet sosyalizmine kadar gerçekten “çağdaş” diye nitelenebilecek dünya görüşlerinde sevgi, yaşamda ikinci derecede bir zevk kaynağının önemsiz rolünden öle bir rol oynamamakta, söz konusu kaynağın düzene sokulması için de birkaç hijyenik reçete yeterli bulunmaktadır.
    * * *
    ne şaşılası şeydir şu sevgi! sanatta da değişik değildir durum. eğitimin, kültürün, zekânın, eleştirinin üstesinden gelemediği şeyi sevgi başarır, birbirinden en uzak şeyleri bağlar birbirine, en eski ve en yeniyi yan yana getirir, her şeyi kendi odak noktasına çekerek zamanı yenilgiye uğratır. yalnızca sevgidir ki güven sağlar insana, bir tek sevgi haklıdır, haklı çıkmak gibi bir istek kendisine yabancıdır çünkü.
    * * *
    sevgi bütün çağlara özgü yaşam bilgeliğinin tuhaf, ama basit bir gizidir: ne denli küçük olursa olsun bencillikten uzak bir özveri, bir paylaşım, bir sevgi bizi zenginleştirir, servet ve güç edinmeye yönelik her türlü çaba ise bizdeki dinamizmi yağmalar, yoksullaştırır bizi. hintliler, ardından bilge yunanlılar, ardından isa, o gün bugün de binlerce bilge ve yazar bunu bilmiş ve bilmeyenlere öğretmeye çalışmıştır. öyle bilge ve yazarlar ki, yaşadıkları dönemdeki devletler ve hükümdarlar kayıplara karışmış, ortadan silinip gitmişken kendi eserleri zamana dayatmış ve ayakta kalmıştır. siz ister isa’nın safında yer alın, ister platon’un, ister schiller’in, ister spinoza’nın tarafını tutun, ne güç ve kudretin, ne servetin ne de bilginin insanı mutluluğa kavuşturduğu, insanı yalnızca sevginin mutlu kılacağı hepsinde de en son bilgelik olarak karşımıza çıkmaktadır. her özgecil (diğerkâm) davranış, sevgiden kaynaklanacak her vazgeçiş, her duygudaşlık, her özveri kendini bir yağmalayış gibi görünse de gerçekte bir zenginleşme, bir büyümedir, insanı ileriye götüren, yukarılara çıkaran biricik yoldur. eski bir şarkıdır bu, bense kötü bir şarkıcı ve vaizim; ne var ki, ister bir çölde vaaz yoluyla dışa vurulsun, ister bir şiirde dile getirilsin ya da gazetenin birinde basılsın, doğrular her zaman ve her yerde doğru olarak kalır.
    * * *
    bir insanı biraz daha mutlu, biraz daha şen biri yapabiliyorsak, bundan asla geri kalmamalıyız.
    * * *
    görüldüğü kadarıyla sevmek ve tanımak nerdeyse aynı şeydir, en çok sevilen insan aynı zamanda en iyi tanınan insandır.
    * * *
    sevgi karşı taraftan ne ricada, ne de bir istekte bulunur. sevgi kendi içinde bir kesinliğe kavuşmak zorundadır. böyle oldu mu kendisi çekilmeyen, kendisi çekip sürükleyen bir nitelik kazanır.
    * * *
    o sevdi, sonunda kendi kendini buldu. ne var ki, insanların büyük çoğunluğu kendi kendilerini kaybetmek için sever.
    * * *
    kendi kendisini sevmeden insan hemcinsini sevemez. kendi kendinden nefret etmek de bunun gibidir, sonunda parlaklığı göze batan bencillik gibi tüyler ürpertici bir soyutlanmışlık ve umarsızlığa sürükler insanı.
    * * *
    sevilmek mutluluk değildir. her insan kendi kendini sever; ama mutluluk bir başkasını sevmektir.
    * * *
    birbirine muhtaç iki insanın bile barış içinde birarada yaşaması seyrek karşılaşılan, bütün diğer etik ve entelektüel başarılardan daha zor ele geçirilen bir durumdur.
    * * *
    sarhoşluğu bilmeden mantık neye yarar, ayıklık neye yarar! hemen arkasında ölüm dikilmese şehvet neye yarar, karşıt cinsiyettekilerin birbirlerine karşı ölümcül düşmanlığı olmasa sevgi neye yarar!
    * * *
    her şeyden önce öğrendiğim şu oldu: küçük oyuncaklar, moda ve lüks eşyalar sadece değersiz ve zevksiz şeyler değil, para canlası fabrikatörlerin ve satıcıların icadı nesneler değildir; haklı, güzel, renklidir hepsi, hepsi de sevgiye hizmet eder, duyguları inceltir, ölü çevreyi dirimsellikle donatır, ona adeta sihirli bir değneğin dokunuşuyla yeni organlar bağışlar, pudradan ve parfümden dans ayakkabısına, parmaktaki yüzükten sigara tabakasına, kemerden el çantasına kadar çeşitli nesnelerden küçük, daha doğrusu büyük bir dünya yaratır. bir çanta çanta değil, bir para cüzdanı para cüzdanı değil, çiçekler çiçek, yelpaze yelpaze değildir; bunların tümü de sevginin, büyünün, uyarmaların somut malzemesidir, elçidir tümü, kaçakçıdır, silahtır, savaşa çağrıdır.
    * *
    başka nedenler bahane edilse de, hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır.
    * * *
    sadakatsizliğe, değişime, hayallere saygı duyan, onları el üstünde tutan biriyim. sevgimi dünyanın rasgele bir köşesine sımsıkı çivileyip tutturmayı anlamsız bulurum. bana göre sevdiğimiz şey bir mecazdır sadece. bir yere tutunup kalan, sadakat ve erdeme dönüşen sevgi kuşku uyandırır bende.
    * * *
    dünyada her şeyi taklit edebilir, sahtesini yapabilirsiniz, sevgiyi hayır. sevgiyi çalamaz, taklit edemezsiniz. kendini tümüyle karşıdakine verebilen kalptir sevginin yeri. bütün sanatın kaynağı da budur.
    insanlar güven ve sevgiyle ödemede bulunmaya yanaşmaz pek, bunu para ve malla yapmayı yeğlerler.
    * * *
    sevilen bir kişi üzerinde düşünmek kadar başarı sağlamayan bir şey yoktur. bu gibi düşünmeler halkın söylediği şarkılar, askerlerin söylediği marşlara benzer, içlerinde bin bir şeyden söz edilir, ama nakarat inatla dönüp dolaşıp yinelenir, şarkı ve marşlara uygun düşmediği durumlarda bile sürüp gider yinelenme.
    * * *
    yaşama anlamını kazandıran tek şey sevgidir. bir başka deyişle ne kadar çok sevebilir ve kendimizi sevgi uğruna ne kadar çok gözden çıkarma gücünü gösterebilirsek, yaşamımız o kadar çok anlam kazanır.
    * * *
    dünyanın içyüzünü görmek ve onu aşağılamak büyük düşünürlerin işi olabilir. ama benim için önemli olan, dünyayı sevebilmek ve gerek kendime, gerek tüm varlıklara sevgiyle, hayranlıkla ve saygıyla bakabilmektir.
    * * *
    genel olarak yaşadığımız çağa ne kadar az inanır, insanlığa ne kadar bozulmuş, dağılıp dökülmüş gözüyle bakarsam, bu çöküşün karşısına o kadar daha az devrimi çıkarıyor, sevginin büyüsüne o kadar çok güveniyorum.
    * * *
    bir hintli gibi, yani upanişad’lar ve bütün buda öncesi felsefe doğrultusunda düşündüm mü, insan soydaşım yalnızca “benim gibi bir insan’’ değil, benim kendimdir, benimle yekvücuttur: çünkü onunla benim aramdaki, ben ile sen arasındaki ayrılık bir kuruntudur, maya’dır. böyle bir yorum hemcinsini sevmenin tüm etik anlamını da içerir; çünkü dünyanın bir birlik ve bütünlük oluşturduğunu gören kimse, bu bütünlükteki tek tek parçaların ve organlarm birbirlerinin canını yakmasındaki anlamsızlığı kavrar hemen.
    * * *
    insan hiçbir şeyi kendini sevdiği kadar sevemez. ve hiçbir şeyden kendisinden korktuğu kadar korkamaz. bu yüzdendir ki, ilkel insanın mitolojileri, yasaları ve dinleriyle birlikte o garip aktarım olayı ve yalancı sistem doğup çıkmıştır. öyle bir sistem ki, yaşamın temelini oluşturan tek kişilerin kendi kendilerine duyduğu sevgi ister islemez yasaklanmış, saklanıp gizlenmiştir, maskelenmiştir. kendini değil de bir başkasını sevmeye daha iyi, daha ahlaksal, daha soylu davranış gözüyle bakılmıştır. ne var ki, insanın kendi kendini sevmesi temel bir içgüdü niteliği taşıdığından ve onun yanında hemcins sevgisi asla doğru dürüst yeşermediğinden, bir çeşit karşılıklı hemcins sevgisi kılığında maskeli, yüceltilmiş, stilize bir özsevgisi icat edilmiştir. böylece aile, kabile, köy, dinî cemaat, halk ve ulus kutsal nesnelere dönüşmüştür.
    * * *
    seveceksin buyruğu ister isa’nın, ister goethe’nin öğretisinde yer almış olsun, dünya tarafından yanlış anlaşılmıştır. çünkü asla bir buyruk niteliği taşımamıştır bu sevgi. zaten buyruklar diye bir şey yoktur, buyruklar yanlış anlaşılmış doğrulardır. tüm bilgeliklerin temelini, “mutluluğa yalnızca sevgiyle ulaşır insan” sözü oluşturur. ben “hemcinsini sev” dersem, bir kez bu çarpıtılmış bir öğretidir. aynı şeyi çok daha doğru olarak şöyle dile getirebiliriz: “kendini hemcinsini sevdiğin gibi sev!” her zaman hemcinsinle işe başlanması belki de temel yanılgıyı oluşturmuştur.
    * * *
    her an başkalarına armağan edebilmemiz için sevgimizi elden geldiğince özgür durumda tutabilmemiz gerekir. sevgimizi buyur ettiğimiz nesneleri her zaman aşırı değerlendirmelere konu yaparız, işte buradan da pek çok acı çıkıp gelir.
    * * *
    düşünce ve sanatta yeğlediğim tutum, hayatta, özellikle kadınlar söz konusu olduğu zaman çokluk sıkıntıya sokmuştur beni. bu tutum da sevgimi sürekli olarak belli bir nesneye yöneltemeyişim, tek bir nesneyi ya da tek bir kadını sevemeyişim, yaşamı ve sevgiyi tümüyle sevmeden edemeyişimdir.
    * * *
    özellikle iyi sanatçılar ve yazarlar çokluk ateşli âşıklar olursa da iyi koca oldukları seyrek görülür. çünkü sanatçı, her şeyden önce kendi yapıtları için yaşar. başka insanlardan daha çok değil, tersine daha az sevgi verebilecek durumdadır, çünkü yapıtları üzerindeki çalışmaları sevginin pek çoğunu alıp götürür.
    * * *
    kişilik olmadan bir sevgiden, gerçek ve derin bir sevgiden söz açılamaz.
    birine gönlünü kaptırmanın ne kolay, gerçekten sevmenin ise ne çetin ve güzel şey olduğunu herkes bilir ve yaşar bunu. bütün gerçek değerler gibi sevgi de alınıp satılamaz. alınıp satılabilen, zevk veren nesneler olabilir, ama sevgi hayır.
    kaynak: hermann hesse, inanç da sevgi de aklın yolunu izlemez, çeviren: kâmuran şipal, ağustos, 1999,istanbul

    ölüm üzerine
    ölüme çağrı aynı zamanda sevgiye çağrıdır. ölümü kabullenip de yaşamın ve değişimin büyük ve ezeli biçimlerinden biri olarak benimsedik mi ölüm tatlılaşır.
    ölmek kolektif bilinçaltının kapısından içeri girmek, kendini burada kaybedip bir biçim, saf bir biçim kazanmaktır.
    * * *
    ölümle aramdaki ilişki eskiden nasılsa yine öyledir. ölümden nefret etmiyor, korkmuyorum. eşimden ve oğullarımdan başka kiminle ve neyle düşüp kalktığımı şöyle bir araştırmaya kalksam, bunların yalnızca ölülerden, değişik çağlarda yaşamış ölülerden oluştuğu görülecektir. müzisyenler, yazarlar, ressamlar, yapıtlarında yoğunlaşmış olarak yaşamlarını sürdürürler çağdaşlarının çoğundan daha çağdaş, daha gerçek bulurum onları. hayatta tanıdığım, sevdiğim ve sonra yitirdiğim ölülerde de, bu dünyadan göçüp gitmiş annem, babam ve kardeşlerimde de değişik değildir durum, onlar da hayatta oldukları zamanki gibi bugün de benim içimde, benim yaşamımda bir yer sahibidir. kendilerini düşünür, onları düşlerimde görür, günlük yaşamımın kapsamı içine alırım.
    demek istiyorum ki, ölümle aramdaki ilişki bir kuruntu değil, tatlı bir hayal değildir. kuşkusuz geçiciliğin üzüntüsünü biliyor, sararıp solmakta olan bir çiçek gördüm mü bu üzüntüyü duyuyorum. ama umutsuzluğa yer vermeyen bir üzüntüdür bu.
    * * *
    öldükten sonra bir başka kılıkta varlıklarını sürdürüp birbiriyle buluşacaklarına inananlara ne mutlu! bizlerinse sevdiğimiz ölülerin bütün canlılardan daha çok bizimle yaşadığına ve onlardan daha canlı sayılacaklarına ilişkin içimizdeki yaşantıyla yetinmemiz gerekiyor. kimi zaman sadece saatler boyu sürer bu yaşantı, ama bizim için eşi bulunmaz saatlerdir bunlar.
    * * *
    can çekişme de doğumdan daha az yaşamsal bir olay değildir, çokluk her ikisi birbirine karıştırılır.
    * * *
    her ölüm olayından sonra yaşam daha narin, daha incelikli niteliğe bürünür.
    * * *
    us insanı, sömürülmesi için dünyanın insanlar eline bırakıldığına inanır. en çok korktuğu düşman ölümdür us insanının, yaşamının ve yaptığı işlerin geçiciliği düşüncesidir. ölümü aklına getirmekten sakınır kendini, ölüm düşüncesinden kaçamadığı zaman etkinliğe sığınır, çabasını ikiye katlayarak ölümün karşısına çıkmaya çalışır, mal mülk, bilgi edinir, yasaklar koyar ortaya, dünyayı us yoluyla egemenliği altına almaya uğraşır. ölümsüzlük inancı ilerlemeye beslediği inançtır, ilerlemenin ebedî zincirinde etkin bir halka olarak kendini büsbütün yok olup gitmekten koruyacağına inanır.
    kanımca mizaç, eğitim ve yazgı bir insanın intiharını olanaksız kılmış, böyle bir şeyi ona yasaklamışsa, bazen hayal gücü böyle bir çıkış yolunu karşısına dikerek kendisini intihara sürüklemek istese bile söz konusu eylemi gerçekleştiremeyecek, bu eylem ona düpedüz yasaklanmış kalacaktır. durum başka türlüyse, biri çıkıp da artık katlanamadığı yaşamı bir kararlılıkla kaldırıp atıyorsa, bana göre nasıl başkaları ecelleriyle ölme hakkına sahipseler, onun da böyle bir eylemi gerçekleştirmek hakkıdır. canlarına kıymış bazı kimselerin ölümünü, eceliyle ölmüş diğer pek çok kişinin ölümünden daha doğal ve anlamlı bulmuşumdur.
    * * *
    insanın ölümü öylesine ağır bir tempoyla gerçekleşiyor ki! gıdım gıdım ölüyor insan. dişlerden, kaslardan ve kemiklerden her biri, sanki sizinle arası çok iyiymişçesine özel bir vedayla size veda ediyor.
    * *
    acı ve sızlanma, sevilen kimsenin kaybına karşı verdiğimiz ilk ve doğal tepkidir. ilk yas ve sıkıntı döneminin aşılmasında yardımını esirgemez bizden, ama bizi ölüyle birleştirmeye yeterli değildir. böyle bir şeyi ilkel kavimlerde yaşayan ölü kültü sungular sunarak, ölünün mezarını süsleyerek, ölü için anıtlar dikerek, mezarının üzerini çiçeklerle donatarak yapar. ne var ki, bizim uygarlık düzeyinde ölülere sungunun. düşünceler ve titiz anımsamalarla, sevgili varlığın içimizde yeniden inşasına çalışmalarla ruhumuzda gerçekleşmesi gerekiyor. bunu başarabildik mi. ölen kişi yanı başımızda eskisi gibi sürdürür yaşamını, imajı esenliğe kavuşturulmuştur ve söz konusu imaj acımızı verimli kılmada bize yardım elini uzatır.
    ölüme karşı savaşmak için bir silaha gereksinim duymam; bence ölüm diye bir şey yoktur çünkü. ama bir başka şey vardır: ölümden korku. bu korku hastalığım da iyileştirmenin çaresi bulunmaktadır.

    kaynak: hermann hesse, inanç da sevgi de aklın yolunu izlemez, çeviren: kâmuran şipal, ağustos, 1999,istanbul
  • "gönülden vatansever biriyim, ama daha önce insanım; bu ikisinin bağdaşmadığı yerde oyum her vakit insandan yanadır."
  • "dakikalara yüksek değer biçilmesinin, yaşam tarzımızın en önemli nedeni sayılan acelenin sevincin azılı düşmanı olduğuna kuşku yok. parola, elden geldiğince çabuktur. bunun yol açtığı sonuç ise giderek daha fazla eğlence, daha az sevinçtir."
  • akıl bilginin süzgecidir.
    eğer oradan gereksiz ve virüslü bilgiler sürekli akarsa o süzgeç faydasız ve engelleyici bir çok tortu ile tıkanacak, yıpranacaktır.eğer tortu çözücüler kullanılırsa (manevi büyüklerin eserleri; mesnevi gibi)o akıl bir nurla parlayacak ve sizi ruhun yoluna iletecektir.
    teslim olursanız uçağınız otomatik pilot tarafından yönlendirilecek, sonunda da sizi en güvenli sahalara indirecektir.
    parlatın şunu artık çer-çöple savaşmayın.
    nefse duyduğunuz şehvetten uzak durun.
    bu şehvet ki; bize kapıyı iğne deliği haline getirmiştir.
    hakikate bir de iğne deliğinden bakının.
  • "doğa karşısında her türlü zorbalığa başvurulmadan bir uygarlığın oluşamayacağını, uygar insanın giderek bütün yeryüzünü beton ve çelikten iç karartıcı ve dirimsellikten yoksun bir akıl hastanesine dönüştüreceğini, ne kadar olumlu ve idealist nitelik taşısa da her atılımın kaçınılmaz olarak şiddete, savaşa, acılara yol açacağını, sıradan insanın dâhi kişilerin yardımından yoksun olarak hayata katlanamayacağını, ama yine de dâhiliğin can düşmanı kesilmekten geri kalmadığını ve asla kalmayacağını görüyor, yaşıyoruz."
hesabın var mı? giriş yap