• musevîlik, hristiyanlık ve islâmiyet'e verilen bir diğer isim.
  • (bkz: semavi dinler)
  • (bkz: incil tevrat ve kuranin sumerdeki kokeni)
    (bkz: sumerler)
    (bkz: asurlular)
    (bkz: babilliler)
    (bkz: akkadlar)
    (bkz: mezopotamya medeniyeti)
    (bkz: nuh)
    (bkz: asur)
    (bkz: ibrahim)
    (bkz: hz ibrahim)

    ayrıca:
    (bkz: brahma)
    (bkz: sare) (bkz: sarasvati)
  • çoktan tarihe gömülmüş olsalardı kendilerini kat kat daha fazla sevecektim.
  • kökeni olarak ibrahimi gösteren tek tanrılı dinlerdir.

    aslında bu şekilde bir sınıflandırma ne kadar doğru, tartışılmalı. hiçbir din, tarihin bir döneminde, tepeden inme bir şekilde oluşturulmamıştır. bütün dinler aslında insanoğlunun tarihin başlangıcından bu yana yaşattığı inançların sonucudur, bu inançlar aslında aynı olmakla bile farklı kültürlerde farklı şekillerde tezahür etmiş ve farklı şekillerde yorumlanmış olabilirler.

    müslümanlık, yahudilik ve hristiyanlığın birbirinden keskin sınırlarla ayrıldığını söylemek güç. her millet kendi tarih yolculuğunun izlerini taşır. bir amerikalı ile bir yunan' ın din yorumu (aslında aynı dine inanıyor olsalar da) farklı olacaktır, tıpkı bir arap ve bir türk' ün müslümanlığının farklı oluşu gibi. (burada kastım mezhepler değildir.)

    aslında her milletin kendi dini vardır ve ben bu din kavramını "şu tanrıya inanıyorum veya hiçbir tanrıya inanmıyorum"dan öte bir şey olarak görüyorum. bu, sıkça verdiğim bir örnektir; ama yine de vermekten usanmıyorum- çünkü bence çok güzel bir örnek. biz, ekmeği yere veya çöpe atmayız. burada nimetten ziyade ekmek olması daha önemli. israftan da öte, ekmeğe bir kutsallık addetmişizdir. ekmeği yere düşüren ve/veya onu çöpe atması gereken bir insanın onu öptüğüne defalarca şahit olmuşumdur. ben de yapıyorum. bunun sebebini sorduğumda kimse bunun cevabını bilinçli olarak veremez. nimet diyecektir, günah diyecektir. o halde neden yere dökülen yeşil fasülyeyi öpmek gibi bir huyumuz yoktur veya neden bir fars ekmeği bu türden bir harekete girişmeksizin çöpe atabilmektedir?

    bu, bizim yaşadığımız coğrafyanın ve kendi tarihsel sürecimizin bir sonucudur. açıklamak gerekirse, adonis öldüğünde kanı buğday başaklarına dökülmüştü ve bundan sonra anadolu' da adonisle birlikte buğday da kutsallaştırıldı. kaldı ki en eski zamandan beri birincil olarak tarımla uğraşılan bir coğrafya da tarımın alametifarikası olan tahılın kutsallaştırılmaması zaten mümkün değildi. ekmek, tarımı öğrenen insana doğanın bir hediyesiydi ve bu yüzden kutsaldı. oysa, çölde yaşayan bir toplum için bu ürünün bu türden bir kutsallığı olmaz, bu da gayet doğal karşılanmalı.

    demem o ki, bu üç din arasında kesin çizgilerle ayrılmış net sınırlar yok. evet, teorikte üç din birbirinden çok ayrı; ama toplumların yaşayışına baktığımızda hangi dinin nerede bitip hangisinin nerede başladığını anlamak çok zor. iki farklı dine mensup iki halk çok yakın gündelik inançları yaşayabiliyorlar. ki baktığında, benim bir rumla olan ortak inanışlarımın bir malezyalıyla olandan daha fazla olması mantıklı. ben bin senemi rumlarla birlikte yaşayarak geçirmişim, aynı toprağı paylaşmışım, ne kadar farklı olabilirim? (benden kastım türkler tabi) birimiz isa' ya, birimiz muhammed' e inanıyor gibi görünse de pratikte aynı inancı yaşıyoruz.

    ki, büyük resme baktığımızda, bu bize çok daha farklı bir sonuca götürüyor. inanışlar kaybolmazlar. yaşanmışlıklar ortadan kalkmaz. bir millet, inandığı tanrıyı değiştirirken, yüzyıllardır biriktirdiği zenginlikleri çöpe atmaz ve aslında, dünya üzerindeki en abuk, en garip din bile dönüp dolaşıp aynı şeye inanmaktadır.

    ben çok tanrılı din kavramına inanmıyorum mesela. evet, antik yunanlar, mısırlılar, sümerlerin birden çok (hatta sümer örneğinde binlerce) tanrısı vardı; fakat bugün bizim anladığımız "tanrı"ya eşdeğer olan hep bir tane tanrı vardır. diğerleri ona bir şekilde hizmet ederler. bu üç medeniyetin tanrıları birbirine paralel oldukları gibi, bu coğrafyanın çıkarmış olduğu diğer üç dinin (yahudilik, hristiyanlık, islam) "tanrı"larıyla da aynıydı.

    daha fazla kişi bildiği için yunanlar üzerinden açıklamaya çalışalım. zeus, poseidon, hades, demeter, hera, athena, hephaistos, ares, aphrodite, artemis, apollon, ... bunlara hep tanrı demişler... ama bunların içinde yaratıcı ve yönetici pozisyonunda olan bir tanesi var. hatta onun da dışında, kozmik güçler var evreni yaratmış ve yönetmekte olan.

    islam' ı düşünelim. allah, evreni yoktan var eden kozmik güçtür. onu yaratmış, bir düzene sokmuş, işlemesini sağlamıştır. şu anda da yönetmektedir. insan, evriminin son birkaç bin yılında beyin hacmini ve kapasitesini arttırmış ve bu özellikle "soyut düşünme" alanında olmuştur. yani, iki bin sene öncesinin insanları bugün bizim düşünebildiğimiz kadar soyut düşünememekteydiler. bu, bu şekilde devam ederse iki bin yıl sonraki insanlar da bizden daha soyut düşünebiliyor olacaklar (gerçi son yüz yıldır kapasitemizi kaybetme yönünde evriliyoruz)

    soyut bir düşünceyi kavrayamıyorsanız, kavramanın yolu bunu somutlaştırmaktır. bir sistemi daha küçük sistemciklere bölmek de bu somutlaştırmayı ve kavramayı kolaylaştırır. haliyle bugün bizim allah deyince algıladığımız varlık yunanlar tarafından daha küçük ve somut parçalara bölünmüştü, çünkü bunu ancak bu şekilde anlayabiliyorlardı.

    yunan dini ve diğer çoktanrılı dinlerdeki "küçük tanrı"ların çıkış noktası budur. onlar doğanın işleyişini sağlıyorlardı, aradan geçen yüzyıllarda insan bunu tek bir tanrıya ve onun kurduğu sisteme bağladı.

    daha büyük tanrılara gelince, ben bunların sonradan kutsallık kazanan kişiler olduğuna inanıyorum. büyük bir hekimin ölümünden sonra tıp tanrısı kabul edilmesi gibi (imhotep). keza tek tanrılı dinlere geçilirken bu büyük tanrılardan da vazgeçilmedi, bunlar da bir şekilde (peygamberler, melekler olarak) kendilerine yer buldu. apollon başlığında onun isa olduğunu yazmıştım. annesi leto' nun öyküsü de meryem' in öyküsüne paralellik taşır, hermes açık biçimde cebraildir vs.

    bu aktarımın ne yönde olduğunu kestirmek güç. inanç bu noktada devreye giriyor. inançsız biri "tek tanrılı dinler oluşturulurken bu kaynaklardan faydanıldı" derken inançlı biri "bu aslında tüm dinlerin aynı kaynaktan geldiğini gösterir. eski insanlar kendilerine gönderilen dini dejenere etmiştir." der. bence ikisi de doğrudur.

    ibrahim dinlerindeki bazı figürler, paganlar tarafından kutsallaştırılırken (hermes-cebrail, helios-ilyas böyle bence), paganların sonradan ürettikleri bazı inanış ve öyküler de sonradan ibrahim dinlerine uyarlanmıştır.

    fani olanın tanrısallaştırılabileceğini biliyoruz. hristiyanların isa örneğinde bunu görüyoruz, özellikle katolikler küçük çaplı bir çok tanrılı din yaşıyorlar. isa örneğine özellikle önem veriyorum. nasıl ki müslümanlar, isa' ya ondan sonra gelecek peygamber' in müjdesinin verildiğine inanıyorlar, isa' dan yüzyıllar öncekilere de onun müjdesi verilmiş olabilir diye düşünüyorum.

    şahsi yorumum, muhtemelen bu anlatılanlar o dönemin insanı tarafından sonradan kutsallaştırıldı ve tanrı' dan (zeus) hamile kaldığı için (hera tarafından) horlanan ve kovulan bir kadın (leto) ve onun oğlu (apollon) kutsallaştırıldı. bu, ibrahim dinlerinden çok tanrılı dinlere naklolan kısımdı. tersinde ise, insanlar isa' ya bir vasıf yüklemek istediler ve onun insanlık için kendini kurban etmesini seçtiler. insanlığın yerine o acı çekti. bu defa prometheus' un hikayesi alındı ve isa' ya aktarıldı. kaldı ki, islam' ın hristiyanların isa görüşüne dair sadece bu son "prometheus" kısmını inkar etmesi ilginçtir.

    bu şekilde birçok alışveriş yapılmıştır ve günümüzde hangi inanış ve öykünün nereden kaynaklandığını tespit etmek güç. belki, kuran' ın eski ahit' in yalanladığı kısımlarının paganlardan geçen inanış ve anlatılar olduğunu düşünebiliriz. fakat bu da çok bilimsel bir yöntem değil.

    sonucun sonucu, ben dinler diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. tek bir din ve onun farklı farklı yorumlanışları var. bu, tek bir kaynak' tan geldiği için de olsa, insanlar tarih boyunca ürettikleri inanışları biriktirmiş olsalar da bu böyle. yani gerçekte bu dini yollayan bir tanrı olsa da olmasa da bu benim düşüncemi değiştirmeyecek. aynı dinin farklı yorumlarını yaşıyor(veya yaşamıyor)uz.

    (bkz: apollon/#30100117)
    (bkz: helios/#28434702)
  • tanrısının "ceza ve imtihana" dayalı ayar verme anlayışını çözemediğim dinlerdir. ben allah baba'dan, "bazınız özünde kötü" diyerek evlatları arasında ayrım yapmak yerine adı üzerinde, insan babamız gibi, "sen ne olursan ol, ne yaparsan yap benim evladımsın. seni yine bağrıma basar, koşulsuz severim, ama davranışlarına dikkat edersen çok daha iyi bir insan olabilirsin" şeklinde kucaklayan bir tavır beklerdim. biraz ayıp ediyor doğrusu.
  • mükemmel insan ve evrendeki mükemmelliği insana unutturmak için ortaya çıkan insanlardan ve bu insanların veya aslen bu insanların içindeki bir grubun mükemmel insanı sindirmek için koyduğu her türlü emir ve yasak / günah tanımı ve zararlı olduğuna inandırılan çeşitli mükemmellikleri engellemeyi amaç edinen ahlak dizgelerini oluşturmak ve bunlara uymak için anda yaşamalarını değil emir ve yasaklara uyarak yaşamamalarını ödüllendiren ve hayatı ıskalayan, ölüm sonrasındaki kutsallık adına bu hastalıklı emir ve yasakları ve bunları oluşturan tüm olguları canlarını verecek kadar seven ve korumayı, bunlara saygı dilenmeyi amaç edinecek kadar; bunların karşısında şeytan adındaki hayali kavramı yaratan ve evrendeki herşeyin iyi veya kötü birliği fikrinin önüne engel koyan - bunları yaşatırken bir engel ile karşılaşırsa da ölmeye hazır insanlar yaratan inançlar silsilesi.
  • 1900'lerin başından beri 300'lerde pagan dinlere olanları yaşıyorlar (etkileri azalıyor yani). dünyanın çoğunluğunun ibrahimi dinleri kabul etmesi konstantin'den sonra yaklaşık 800 yıl sürmüştü (1100'lerde avrasya'nın batı tarafında eski dinlerden olan halk pek yok (edit: baltık halkları dışında)). bugünkü iletişim gelişmişliğini ve eğitimin yaygınlığını hesaba katarsak dünyanın çoğunluğunun dinsizleşmesi 800 yıldan çok daha az sürer muhtemelen.
hesabın var mı? giriş yap