• türkiyede kadınla ilgili yazılan en cesur ve yürekli kitaplardandır.
  • “kuyunun başında duruyor sara. ince bir serinlik vuruyor yüzüne. kuyunun dibindeki karanlığa vuran, orada elmas ışıltılarıyla kıpırdanan yansısına bakıyor, suyun gizemli çağrısından ürkerek. ağaçlar, rüzgar suskun, sabah gece. tuğladan örülmüş bahçe duvarlarında erken bir güneş. isıtmayan, ilgisiz bir güneş. o güneşe ait değil hiç kimse, hiçbir şey. hiçbir aşk, hiçbir ölüm. özlemler yok. gülüşler bakışlar öpüşler yitik…”**
  • "zamanın bu kadar çabuk geçişi, insan hayatının böylesine kısa oluşu haksızlıktı. insan, hele bir de kadınsa nasıl yaşaması gerektiğini öğrendiğinde iş işten geçmiş oluyordu. nasıl seveceğini bildiğinde... akşam... oluyordu."*

    hiçbir aşk hiçbir ölüm / can yayınları / 6. b 1998 / s.55
  • dikkat çekici bir "kadın" romanı. anne-kız ilişkisi üzerinden kadın olma hallerine dair oldukça cesur ve vurucu gözlemler içeriyor. "anne" olarak bireyselliğini kaybedip toplumsal kimlikle anılmaya başlayan kadınlar ve onların yetiştirdiği kadınlar... birinin özgürlüğünün bittiği yerde diğerininki mi başlar? kan bağı bir insanı tanımaya yeter mi? peki aynı kan bağı iki insanı gerçekten birbirine bağlar mı? sorduran, cevap aratan, düşündüren bir eser. yazım dili olarak biraz ağır ama yorucu türden değil. ayrıca evlilik ve insan ilişkilerine de güzel dokundurmalarda bulunan kitap gayet ibretlik tespitler de içeriyor. sanırım bu açıdan biraz yaşanmışlık isteyen bir roman. kendi adıma daha toy bir çağımda okusam yeterince anlamaz hatta sıkılabilirdim belki. fakat aksine uzun zaman sonra bir kitapta bir cümle beni böylesine duraksattı. "unutmak, duyulan acıları sindirip kendine katmaktır." gerçekten o kadar isabetli bir tespit ki kitabı elimden bırakıp sesli tepki verdirdi bana. doğru, unutulmuyor aksine bir şekilde kabullenilip hafızadaki yerini alıyor tüm acılar.
hesabın var mı? giriş yap