• hastalığın ne olduğunu anlayamayan doktorların yaptığı bir şeydir.

    yaşanmış olay:

    baş ağrısı, uyku hali, yorgunluk ------> psikolojiktir.
    peki.
    ilerleyen baş ağrısı, hafif unutkanlık, yorgunluk, sürekli uyku hali - testler -----> b12 vitamini eksikliği.
    peki. tedaviye başlanır. zaman geçer.
    şiddetli unutkanlık, bayılma, aşırı baş ağrısı, yukarıdaki semptomların hepsinin daha ağır hali. beyinde tümör ya da alzheimer şüphesi. - testler. -----------> epilepsi.
    peki. tedaviye başlanır. zaman geçer.
    şikayetlerin artarak devam etmesi. ms ya da myasthenia gravis şüphesi. - testler. -------> sonuç yok. kulak zarında bir şeyler olduğu şüphesi, sağır kalma tehlikesi. - testler (devam etmektedir).
    başa dön. psikolojiktir.
  • bir çok insanın aslında psikolog edasıyla bir netlik sağlayarak teşhis koyma ve üstelik bunun için bir tedavi de geliştirmeme metodlarından biridir. ne çok psikolog olmaya özenen insan varmış da hemen birine bakınca psikolojik diye kestirip atabiliyor. hayret verici bir durum olduğu kanısındayım.
  • hastalığın nedeni bulunamayınca ve hasta sıklıkla aynı hastalıktan muzdarip bir şekilde doktorun karşısına çıkınca denmesi kaçınılmaz söz öbeği. doktor hastayı psikiyatri servisine nakleder, orada da bir şey bulunamayınca yeniden ilk gidilen doktorun yolu tutulur; ancak doktor hala hastalığın psikolojik olduğunda ısrar etmektedir.
  • (bkz: psikolojiktir)
  • simerenya mucidi samim'in, inatçı kardeşi besim'e karşı uzun tartışmalar boyunca savunduğu görüş.

    "her hastalık evvela ruhta başlayıp sonra vücuda sirayet etmiş bir isyandır" der samim.besim sıkıştırır:

    -pardon, mikroplu hastalıklar da mı?
    -hepsi
    -nasıl olur? mikroplu hastalıklarda hastalığın amili mikroptur, sıkıntı falan değildir.
    -fakat mikrobun hastalığı vücuda getirebilmesi için vücutta kendine müsait bir zemin bulması lazım değil mi? bu zemini sinir sistemi vasıtasıyla ruh hazırlar..

    biraz düşünüp, kendine ve etrafındaki kişilere bir göz atarsa insan, çok da mantıksız görünmeyen bir savdır bu.kötü bir aile yaşantısı olan, aldatılan, hor görülen kadınların kanser olması beni artık şaşırtmıyor mesela, çünkü etrafımda yeteri kadar böyle örnek gördüm.ya da daha küçük bir örnek vermek gerekirse; sevgiliyle, aileyle, çok yakın bir arkadaşla yapılan büyük bir tartışmadan sonra insanın grip vs gibi hastalıklara yakalanması da çok tesadüfi görünmüyor bana.

    bu konuda samim'in daha ayrıntılı açıklamaları ve savları için (bkz: yalnızız)
  • 86-91 yılları arasında boğaziçi üniversitesi öğrenci revirinde bir doktor vardı. adı da hala aklımda. onun yüzünden fmf olduğumu öğrenmem 5 yıl gecikmişti.
    -şikayetiniz nedir?
    -karnım ağrıyor, ateşim de 39
    -hmm psikolojiktir, sevgilin var mı?
    -ee, yok, yani şu aralar, sınavlar vs ebelek gübelek
    -git bi sevgili bul hemen geçer, ne ağrın kalacak ne ateşin

    herkese aynı şeyi söylerdi. sevgiliden yeni ayrılmak, sevgili sahibi olmamak, bütün hastalıkların anasıydı bu muhtereme göre.
  • bunun bir alt versiyonu da "şitreştendir şekerim" oluyor.
  • ve uzerime geldi her sey yavas yavas... bir baktim ki uyusmusum... beynimin bana bir oyunu gibi, sanki artik hic bir seyi hissetmek istemiyormusum gibi...parmak uclarimdan vucuduma dogru yavas yavas kaybetmeye basladim hislerimi. kurtulmak istedigim seyler vardi herhalde, ruhum basa cikamayinca vucudum tepki verme ihtiyaci hissetti.
    oyle diyorlar; her sey psikolojikmis, ne yaparsak biz yapiyormusuz, insan hamurunun artik hic bir anlami yok ya ... en kotu hastaligin bile sorumlulugunu hastaya yuklemek ayip olmuyor mu biraz? dert etmemekle, artidan ayrilmayip eksinin yanindan gecmemekle hastaliklar atlaniyor mu gercekten? yoksa caresiz vucutlarin zugurt tesellisi mi bu? herkes ayni seyi sordu hasta yatagimda; neden olurmus, psikolojik miymis?
    fabrikadan yeni cikmis otomobil neden bozulursa 10. kilometrede ondan oluyor iste. usteliyorlar bir de... yok diyorum bir sebebi. insan vucudu bu, ariza yapmasi dogal. yetmiyor nedense; illa deli gomlegi giydirecekler, depresyonun pencesine dusurecekler. trajedi boyutunda degil ama var tabii ki benim de dertlerim, sikintilarim, uzuntulerim. olmasin mi? olmazsa hayat diyebilir miyim alip verdigim nefese? damarimdan morfin eksik olmaz bir sekilde gezebilir miyim sabahtan aksama? herkesin bir dogasi var; reddet onu, sakin ol, rahatla diyorlar... hamurumu bastan yogurtabilsem, stresi kaosu azaltilmisini siparis ederdim ben, ama cikarmazdim kesinlikle tarifin icinden. o yuzden diyorum ki hepsinden lazim; tatlisindan biraz uzuntu, dozunda stres, oldurmeyecek kadar sikinti. gerekli mi bunlarin hepsi diye sorarlarsa, evet derim ben. insan evladi nankordur cunku ancak boyle anlar guzel seylerin degerini...
  • şimdi adını hatırlayamadığım bir kitap (bulabilirsem yazacam evet) baştan sona başlıkta konu edilen iddiayı ispatlama çabası içindeydi. yani diyor ki ; sağlam vucut sağlam kafada bulunur.
    (bkz: sağlam vucut sağlam kafada bulunur)
  • dedem yapar hep bunu.
    bi önceki versiyonu da "üşütmüşsündür, hep belin açık geziyosun!" şeklinde vuku buluyodu.
    tabi modern çağlar, placebo etkisi, herkesin bi psikologu olmalı geyikleri falan derken adamcağız da ayak uydurdu duruma...
    case 1:
    - dedecim ya, gözlerim kanlandı. bi baksana?!!
    +üşütmüşsündür sen. dekolte bırakıcam diye atkı takmıyosun boynuna!
    - ne alakası var??? neyse bi damlan falan varsa...
    +al bakalım, bari fular tak boynuna!!
    case 2:
    - dedeeee, benim yine gözlerim çok kötü...
    + psikolojiktir yavrum, gez toz azıcık geçer. hem yok sana damla mamla, kuruttum ecza depomu be!
hesabın var mı? giriş yap