• thomas mann'ın abisi olan bu şahıs, bir teoriye göre tibben ondan daha hallice olmasından ötürü thomas'tan beride bir yazarlık kariyerine sahipse de professor unrat adlı eserinin beğenilmesine ve hatta filme çekilerek marlene dietrich adında bir idolün ortaya çıkmasına mugayir bir durum olmadığı için ün sahibi dahi olmuştur. (bkz: der blaue engel)
  • thomas mann’ın abisi olmak heinrich mann’ın ününü gölgeleyen bir şanssızlık sayılır.alman edebiyatının bu yaratılışları ve zihniyetleri zıt iki kardeş yazarı aslında bir edebiyatın iki farklı yönünü temsil etmeleri bakımından ilginç bir bütün oluştururlar.
    lübeck’in varlıklı tüccar ailelerinden olan mann’lar; oğullarının edebiyat alanında ilerlemesini teşvik etmiş, onlara maddi imkanlar sağlamıştır.heinrich mann 1871 yılında lübeck’te doğmuştur.lise öğreniminden sonra dresden’de kitapçılık öğrenimine girmiş,sonra berlin’de fischer yayınevinde bir görev almıştır.berlin ve münih üniversitelerinde bazı dersleri takip etmiş,1893’de ilk olarak fransa’ya gitmiştir.sonra 1893’e kadar,sürekli olmamak şartıyla italya’da yaşamıştır.italya’nın, sanat gelişimi ve özel hayatı bakımından taşıdığı anlamı belirtirken,onda başlangıçta bu ülke sanatının renkleri ve çizgilerinin kendisini çektiğini,yavaş yavaş halkından hoşlandığı için kaldığını söyler.ama günahını almak gibi olmasın da italya’da bir dostu varmış gibi geliyor insana...insanlığın,avrupa ruhunun hüküm sürdüğü hiçbir yerde kendini yabancı hissetmediğini de bu vesileyle açıklar.
    eserlerini otobiografik temellere dayandırmak, mann kardeşlerin belki de tek ortak yanıydı. bazı roman figürlerinin birbirine benzeyişinin nedeni de budur.
    birinci dünya savaşının politik atmosferi her iki kardeşin de zihniyetlerini kesin olarak ortaya çıkarmıştır. heinrich mann ‘’zola’’ üzerine yazdığı bir denemede nasyonalizmi aşma çağrısında bulunur. fransa’yla bir anlaşma zemini arayan yazar,barışçı bir zihniyetin ateşli bir savunucusudur artık ve sanatında bu uğurda görevli olduğuna inanır.
    heinrich mann’ın edebi eserleri, romen kaynaklarıyla beslenmiştir; italya ve fransa onun için avrupa ruhunun temsilcisi olmuştur.eserleri, çağdaşlarından çok fazla zamana bağlılık gösterir.hatta denilebilir ki bu eserler,sanat gücünün yanı sıra çağ belgeseli niteliğiyle de önemlidir.gençlik eserlerinden başlayarak yazarın bütün yaratıcılığında iki karakteristik unsur kendini gösterir: cumhuriyetçi demokrasi düşüncesi ve insanlığın,en azından avrupa’nın, uluslarüstü organizasyonu düşüncesi.romanlarında dolaylı yoldan dile gelen bu düşünceler, denemelerinde ve makalelerinde (essay) kesin ifadesini bulur.
    asıl edebi alanı politik ve eleştirici roman olan heinrich mann,hayatının son yılarında modern roman konusunda teorik açıklamalar da yapmıştır.ona göre roman,bir toplumun,bir çağın kalıcı ve geçerli belgesidir.sosyal bilgiyi biçimlendirebilir,iletebilir,hayatı ve şimdiki zamanı koruyabilir.
    çağ eleştirisi ve politik romanının yani sıra yine hicivci ve parodist tonu ağır basan,ama kesin yer,zaman ve siyasal özelliklere bağlı olmayan romanlar da yazmıştır. ‘’die göttinnen’’ (1903) ve ‘’die kleine stadt,bu romanlar arasında en güçlü olanıdır.
    olay zincirinin ihmal edildiği bu eserlerde,aşırı derecede uzatılmış diyaloglaştırma eğilimi,epizotların ön plana geçişi,yan figürlerin ana figürleri gölgede bırakması,ayrıntılara fazla önem verilmesi dikkati çeker.
    heinrich mann,yazarlık mesleği hakkında şu açıklamayı yapmıştır: ''ben hep kendimi,dünyayı düpedüz dile getirmekle görevli bir yazar olarak hissettim.temelde belli bir hakikat ve berraklık ihtiyacı yer alır.''
    dünyayı dile getirmek,hakikati berraklık içinde yansıtmak,anlaşılıyor ki onun kendisine verdiği baş ödev olmuştur.estetik kaygıyı ön plana geçirmeyen bu tutum,güdümlü edebiyatın bir ifadesidir.gerçekten de heinrich mann,edebiyatı amaç değil araç sayar; insanlığı eğitmek onu daha mutlu bir geleceğe hazırlamak gibi hümanist ve optimistische bir yazardır.sola eğilimini hiçbir zaman gizlememiştir,ama dar anlamda particiliğe itibar etmemiştir.almanya’da politik hayatın kökten nasyonalizme bulanışı,onu tutarlı sosyalizme sarılmasına yol açmıştır.roman ve hikayelerinde kendini hissettiren sol eğilim,denemelerinin çoğunda doğrudan doğruya ana konudur.denilebilir ki politik angajman,heinrich mann’ın edebi eserlerinin çıkış noktası değil, adeta onların vardığı sonuçtur.
    konu ve üslup yönünden romanlarına çok benzeyen novelleri, romanlarının birer parçası gibidir.bunlar sanki yazarın anlık buluşlarını kaydettiği küçük temrinlerdir.bu kısa nesir biçiminde yazarın ustalığını gösterdiği ancak bir iki örnek vardır; ‘’pipo spano’’ (1905), ‘’aufstehung’’ (1911), ‘’liliane und paul’’ gibi. türler arası bir karışım olan dialog noveller, ‘’die unschuldige’’,’’der tyrann’’ ve ‘’schauspielerin’’in özel bir yeri vardır.yazar bu novelleri yayınladıktan az sonra birer perdelik tiyatroya dönüştürmüştür.bu eserlerde konu ve problematik birer kadın figüre yüklenmiştir.tiyatro,heinrich mann için zevkli bir uğraş olmuştur ve orta yaşlarda birkaç yılını adadığını ve bunun kendisi için dinlendirici bir çeşni yarattığını söyler.yazdıkları içinde yalnızca bir dramı ‘’madame legros’’ u romanları kadar ciddiye aldığını öğreniyoruz.tiyatro’nun etki gücünü,schiller gibi eğitim aracı olarak değerlendirmiştir. heinrich mann 1933 yılı şubat ayında almanya’yı terk etmek zorunda kalmıştır.1940’a kadar fransa’da yaşamış,sonra amerika’ya göç etmiştir.fransa’da faşizme karşı faaliyetini sürdürmüş,burada kendini sürgünde hissetmemiştir.buna karşılık amerika’da hayatı yadırgamış,eserleri de amerikan halkına hitap etmemiştir.gittikçe yoğunlaşan bu yalnızlık süreci içinde kaleme aldığı ‘’einzeitalter wird besichtigt’’ başlıklı hatıratı,ilk eserlerinin yapı özelliğini,berrak dilini aratmaktadır.heinrich mann 1950 yılında amerika’da ölmüştür.doksanıncı yaş gününü kutlamaya hazırlanan yazar,almanya’ya dönme niyetini gerçekleştirememiştir.berlin’de becher ile brecht’in mezarları arasına gömülmüştür.
  • (bkz: tebaa)
hesabın var mı? giriş yap