• (bkz: kabiliyet)
  • (bkz: marifet)
  • birisi bu kelimeyle iltifat etmeye kalksa "crash" ettirir insanı.

    - ne kadar hünerlisiniz...
    - ne'liyim ?
    - hüner.
    - hü ?

    birine "kes lan hüner" diye karşı çıksan mesela, hakaretin dik alâsı gibi duruyor, iltifat diyorlar, çok karmaşık.
  • bir necip fazıl kısakürek şiiri,
    o demdeki perdeler kalkar, perdeler iner
    azrail'e "hoşgeldin" diyebilmekte hüner.
  • halk ağzında akıl yerine de kullanılır ama akıllıdan kasıt kuvvetli biliş değildir, aklıyla güzel işler yapabilmektir. ve bunların pek çoğunu birlikte yapabilmektir.

    erdemlilik haline gönderme yapılır burada. birden fazla güzel eylemi, aklını kullanarak yapabilme yetisi.

    diyelim ki bir gelin hem hamurda, hem el işinde, hem misafir ağırlamakta, hem kocasının gönlünü hoş etmekte, hem komşularla arasını iyi tutmakta, hem de çocuklarını tertemiz giydirmektedir. o vakit o gelin hünerlidir. o gelini alan hanenin başına devlet kuşu konmuş gibidir.

    "yar koynunda bir çift suna beslenir"
  • salih mercanoğlu'nun bir şiiri.

    hüner

    nasıl da sığıyor şu küçük odaya
    kitaplarım, çocuklarım, anılarım
    elim ayağım, akşam yorgunluğum
    selam, hal hatır sokaktan topladığım

    iki pencere, camları açık
    el etek çekildi, canciğer yalnızlık
    lakin meltem var uçuyor üstüm başım
    tanrım! oda bu yüzden mi dağınık

    aşklar, savaşlar, temiz çamaşırlar
    un ufak kalbim kederden katlanmış
    iki asır parçası, günlük güneşlik
    duvara sakin bir bahar asılmış

    nasıl da sığıyor şu küçük odaya
    nasıl da sığıyor dar gelen ne varsa dünyaya.
  • berberin elindedir.

    makası her dört şıklatışının sadece biri amacına hizmet eder, gerisi havada yankılanır.

    bu havalı, kendini beğenmiş hüner, zanaatlerin en ayrıcalıklılarındandır.
  • hünerlerimize sahip çıkalım.
    zorunlu değil, gönüllü pişirelim...
    sanayi devrimi öncesi her söküğü biz dikiyorduk; terzilikte, dokumacılıkta usta bizdik, ahçılıkta olduğu gibi.
    hünerimizin uğradığı akıbetin farkındayız...
    şimdi herkes aşçı, statüsü var, para getiriyor...
    kadınlar bunları yıllardır yapıyor. masterşef yetiştirmesi süslü, tatsız tabaklar, bizim elimize su dökemez.
    yemek pişirmenin okulu, evdeki mutfaktır, süs için mi bu mutfaklar?
    parayla herkes pişirir.
    evde yediği tabağı toplamaz, dışarda aşçı kesilir!
    iyi yemek pişirmek, dans etmek kursla değil, bizzat günlük hayatın içinde tecrübe edilerek öğrenilir.
    brezilya'lı çocukların sokakta dansı, futbolu öğrendiği gibi...
    dans, salonlara değil, sokağa yakışır; asıl yeri orasıdır. dans, bir eğlenme olduğu kadar, bir protesto ve ifade biçimidir de...
    rio karnavalı, kurstan, okuldan mı çıktı?
    brezilya halkının pratiğinden, isyanından, var olma mücadelesinden, neşesinden...
  • hisseleri hep düşen kağıt.
  • zor zamanlarda ortaya çıkan yetenek.

    "köpekbalığının kanı, yarasanın karanlığı sevmesinde ne var ? hüner, geceye rağmen güneşi, kana rağmen hayatı sevmekte. oruçluyken su içmemekte ne var!
    hüner, ölürken suyu reddedebilmekte*."

    a. ali ural.
    _____
    (*) ölmek üzere olan diğer bir susuza verebilmekte..
hesabın var mı? giriş yap