*

  • ya$amın ya da bilincin kaynağı gibi,bilim tarafından kolaylıkla ve doyurucu bir biçimde açıklanamayan konularda tanrı kavramına, tanrının mutlak gücüne ba$vuran, açıklar gibi görünmekle, ilahiyatçılara göre, teizme sağlam ve geçerli bir destek sağlamaktan uzak olan görü$ ve açıklamalar için kullanılan terim.
    (bkz: deus ex machina)
  • biz bilgimizdeki eksikliklerle değil, artan bilgimizle allah'ın sanatına tanıklık ederiz.
    caner taslaman

    konuyla ilgili şunlar izlenebilir:

    http://www.youtube.com/watch?v=wiezgkeaucs

    http://www.youtube.com/…ure=player_detailpage#t=72s

    http://www.youtube.com/…sb4nx3zzq0&feature=youtu.be
  • bu argüman ingilizce’de “god of the gaps” (boşlukların tanrısı) diye bilinir. argümana göre, insanlar bilim yoluyla açıklayamadıkları, yani “boşlukta” kalan doğa olayları için “allah’ın işi” demekte, ancak bilim ilerledikçe boşluklar dolmaktadır. bilim bir gün her şeyi açıklayacak, böylece hiç boşluk kalmayacak, ateizm tam egemen olacaktır.”

    ateizmin iddiasına göre eskiden insanlar doğa olaylarını, mesela gece-gündüzün birbirini neden bu şekilde takip ettiği, yağmurun nasıl yağdığı, depremlerin nasıl oluştuğunu anlayamadıklarından bu olayları doğrudan tanrı ya da tanrılar ile açıkladılar. oysa günümüzde birçok olayın hangi sebep-sonuç ilişkileri içinde gerçekleştiğini artık biliyoruz. bu da sonuçta tanrı inancını ortadan kaldıracaktır.

    acaba gerçekten öyle mi?

    17. yüzyılın sonunda newton “havaya atılan cisimlerin neden yere düştüğü” sorusuna yerçekimi kanununun keşfi ile cevap vermişti -ama argümanda iddia edildiği gibi bu cevap newton’un inancını sarsmadığı gibi aksine böyle mükemmel ve bilinçli bir düzenin var edicisine olan hayranlığını artırmıştır. yani o, bilimin verdiği cevabı tanrının yerine koymadı.-

    derinlemesine düşünmeyen pek çok insan için bu cevap soruyu açıklamakta oldukça yeterli, makul, sonucu açıklayıcı ve anlaşılır gelir. fakat bu cevap sorulan sorunun tüm yönlerini açıklamakta gerçekten yeterli midir?

    bu anlayış hazır/yapılmış/çalışan/mevcut bir arabanın gaz, fren, vites-debriyaj sistemi, motor aksamları gibi işleyen mekanizmalarının işleyiş kurallarını çözen birinin “gaza bastığımda araba gidiyor. vites arabanın devrini ayarlıyor. motor arabanın gücüdür vb., demek ki araba bu kurallara göre çalışıyor. başka türlü de olmazdı zaten. o halde araba zorunlu olarak kendini bu şekilde yapmış” demekten farksızdır. böyle düşünmek hiçbir şekilde soruya cevap olmaz. bilakis daha karmaşık yeni sorular oluşturur. bu örnekte asıl sorulması gereken sorular farklıdır. örneğin;

    - bu araba neden var? ve nasıl var oldu? (yer çekimi neden var ve nasıl var oldu?)
    – bu araba kendi kendinin sebebi olabilir mi? onu birisi mi yaptı yoksa kendiliğinden mi meydana geldi?
    – bu arabanın mekanizmasındaki çalışma prensipleri, kuralları hem birbiriyle uyum içinde, hem bir amaca hizmet ediyor, hem de her yönüyle tam olarak bir insanın kullanımına uygun tasarlanmış gibi duruyor. acaba tüm bunlar tesadüf mü? ya da insan vücudunun bu şekilde olmasının bir zorunlu karşılığı olarak araba da kendini bu şekilde mi evrimleştirdi. yoksa hem insanın anatomik yapısını hem de araba/mekanizma tasarımını yapan ikisini de çok iyi bilen bir tasarımcı mı var? vb.

    elbette bu sorular çoğaltılabilir. görüleceği üzere bilimin evrenin işleyişi ile ilgili bir takım kurallar bulması asla tanrı/allah inancını zayıflatmadığı, ortadan kaldırmadığı gibi aksine daha da güçlendirir. zira bilimin bulduğu her yenilik “neden, nasıl?” sorularını da beraberinde getirecektir ve akl-ı selimle düşünen herkes bilim tarafından keşfedilen mükemmel tasarımın, ince hassas ayarların, hayatın vb. bilinçli bir var ediciye işaret ettiğini rahatlıkla görecektir.

    yani ortada araba ve insan gibi birbirleriyle uyumlu iki varlık varsa;

    - her akl- selim tam da insana göre yapılan arabanın “tasarlandığına” hükmedecektir. (evren-dünya-insan-yaşam ilişkisi)
    – arabanın yapılış amacı onu yapanın “bilincine ve zekâsına” işaret edecektir. (evrendeki şeylerin, olayların amaçlılığı, ekolojik denge ve düzenin var olması vb.)
    – arabanın cansız, şuursuz, mekanik aksamlardan (evrendeki atomlar) ve bu aksamların bir araya gelmesinden oluşması, onların kendiliğinden değil de bir tasarımcı tarafından bir araya getirildiğine işaret edecektir.
    – arabada gaz pedalı, fren pedalı, vites gibi görünürde arabayı işleten bir takım mekanizma ve sistemlerin olması (yağmurun yağması, depremlerin olması, tabiat kanunları adı verilen bilim yasalarının olması) arabayı var edenin sebepler değil, sadece arabayı tasarlayanın böyle bir düzen öngördüğüne ve bu şekilde tasarladığına işarettir.
    – o halde hiçbir şekilde arabanın işleyişi ile ilgili bulunan işleyiş kuralları onu yapan bilinçli tasarımcısının olmadığına işaret olamaz. aksine bulunan her düzenli sistem onu yapanın bilincine, ilmine, iradesine, kudretine işaret eder.

    konuyla ilgili bir başka örnek daha verelim:

    bir alışveriş merkezindesiniz. karşınızda demir parayla çalışan bir içecek makinesi var. bu makinenin 3 düğmesi var. parayı attıktan sonra; birinci düğmeye bastığınızda siyah kola, ikincisine bastığınızda sarı kola ve üçüncüsüne bastığınızda beyaz gazoz gelmekte. bunu yüzlerce kez denemenize rağmen bir kez dahi şaşmadı. ateizm mantığına göre düşünürsek buradan hareketle şu sonuca varırız.

    - her seferinde 1,2 ve 3. düğmelere bastığımda hiç şaşırmadan olması gerektiği gibi siyah, sarı ve beyaz kola/gazoz/içecek gelmekte.
    – o halde bu içeceklerin meydana getiricisi/var edicisi bu sebeptir. yani düğmelere basılmasıdır. ya da düğmelerin kendisidir.
    – şimdiye kadar hiç şaşmadan hep aynı şey olduğuna göre bu değişmez bir kuraldır (kanundur) ve bu kanun mekanik sistemin bir gereği olarak kendiliğinden oluşmuştur.
    – bunun başka açıklaması olamaz.

    hâlbuki söz konusu olayda gözden kaçırılan ve açıklanması gereken noktalar şunlardır:

    - neden karşımızda tam da bize göre ayarlanmış (makinenin boyu, para atma yeri, düğmeleri vb.) ve bizim içecek ihtiyacımızı karşılamak üzere hazırlanmış, belirli bir takım kurallara göre işleyen bir mekanizma var? (evreni, evrendeki yaşamın oluşmasına ve devam etmesine yönelik hassas ayarları, dünyayı, suyu, yiyecek, içecek, oksijeni vb… tüm bunların bizim yaşamımıza uygunluğunu düşününüz.)
    – 1,2 ve 3. düğmelere bastığımızda her seferinde belirli içeceklerin gelmesini sağlayan mekanizma kendiliğinden mi oluştu? böyle bir mekanizma hiç ortada yokken kendi kendinin sebebi olarak birden bire bir patlama ile var olabilir mi? (big bang ile meydana gelen evren ve yaşam) yoksa bu mekanizmayı bu şekilde tasarlayan ve yapan biri mi var? (tabiat kanunları denilen yasalar big bangle birlikte daha en baştan tasarlanmış olarak var mıydı? yoksa kendilerini de var edecek şekilde, tesadüfen, kendiliğinden mi oluştular?)
    – bu mekanizmadaki kanun değişebilir mi? yani eğer tasarımcı isterse 3. düğmeye bastığımızda beyaz yerine siyah gazoz gelebilir mi? eğer değişebilirse o halde bu kural/kanun kendi başına herhangi bir yaptırıma, güce sahip midir? (herhangi bir sonucu meydana getiren, var eden kudret sebepler midir? yoksa o sebeplerle birlikte sonucu da var eden bir tasarımcı mı?)
    – mekanizmadaki düğmeye her basıldığında siyah, sarı ve beyaz içeceklerin geldiğini görmekteyiz. bu içeceklerin var olmasının gerçek sebebi düğmeye basılması mıdır? yoksa düğmeye basmak bu şeylerin sadece meydana gelmesi/ortaya çıkmasının bir sebebi midir? diğer bir ifade ile düğmeye basmak içeceği var eden/yaratan gerçek sebep midir? yoksa var olan, tasarlanmış bir şeyin (içecek) makineden çıkması, düğmeye basma sebebine mi bağlanmıştır? (burada dikkat edilirse düğmeye basmak içeceğin var olma sebebi değil sadece onun meydana gelmesini/ortaya çıkmasının bir sebebidir. mekanizmayı tasarlayan, içecekleri yapan ve makineye yerleştiren otorite bu içeceklerin ortaya çıkması için böyle bir kural/adet/kanun koymuştur ve isterse bu kuralı değiştirebilir)

    sonuç

    tabiat kuralları adı verilen “kanunlar, yasalar” kendi başlarına bir şey var etmeye muktedir olgular değil, “sünnetullah” yani allah’ın evrenin işleyişine dair koyduğu kuralları, adetleri ve işleyiş prensipleridir. bu yasalar herhangi bir şeyi var edebilecek bilgiye, bilince, güce sahip olmayan bilinçsiz bir takım süreçlerden, atomların hareketlerinden ve moleküllerden müteşekkildir. buna göre allah evrendeki hemen her şeyin meydana gelmesini bir takım kurallara, kanunlara, yasalara bağlamıştır. allah sebebi de sonucu da birlikte yaratandır. (örnekte düğmeye basıldığında içeceğin gelmesi gibi. aslında her ikisini de tasarlayan o makineyi tasarlayan kişidir) herhangi bir sebep kendi başına hiçbir şey var etme/yaratma bilgisine, bilincine, ilmine, kudretine sahip değildir. allah’ın eşyayı bir takım sebepler ile birlikte var etmesi hiçbir zaman bu kuralların, yasaların, sebeplerin, sonuçlarını yani mevcudatı var ettiği/yarattığı anlamına gelmez.

    alıntı
  • caner taslaman'ın kullandığı argümanların tamamını kapsayan mantık hatası.
    bu mantık hatasına düşmeden bir tanrının varlığını kimse kanıtlayamayacağı için, önkabul olarka tanrının varlığını ele alıp sonra boşlukların tanrısı mantık hatasını yapmadığını iddia ederek delil sunan insanlara gülüp geçmek lazım. yukarıda uzun uzun buna çabalayanlar olmuş boşlukların tanrısı mantık hatasının ne olduğunu anlamayıp caner taslamanın bu mantık hatalarını yaptığı videolar falan paylaşanlar olmuş. gülüyorum yapacak bir şey yok dogmatizme böylesine batmış insanlara açıklama yapıp başarılı olamazsınız.
  • god of the gaps.
    öncelikle dinlerin geldiği döneme gidelim. insanların evren, yaşam, canlılık vs. hakkında pek bir fikri olmadığı bir dönemdir bu. evrenin gerçeklerini incelemek için kullanabileceğimiz genelgeçer bir yöntemin olmayışı, insanları farklı bir arayışa yöneltmiş ve sonuçta bugün din dediğimiz olgu meydana gelmiştir. yani insan bilmediği, anlamadığı her şeye (boşluğa) tanrıyı koyarak, kendince bir açıklama yapmıştır.

    günümüze geri dönersek, genelgeçer o yönteme şu anda sahibiz ve bu yöntem ile evreni elimizden geldiğince açıklayabiliyoruz. ama doğal olarak, açıklayamadığımız birçok şey mevcut. hatta açıkladığımız bir şey, açıklamanın şimdilik güç olduğu başka soruların ortaya çıkmasına sebep oluyor. işte bu açıklayamadığımız yerlere (boşluklara) inanç bir şekilde giriveriyor. aynı o eski dönemlerdeki gibi. örnek olarak, big bang bilinmeden önce, tanrının mükemmel bir yaratımı sonucu oluştuğuna dair inanç çok güçlüydü. ama big bang ortaya atıldıktan sonra inanç, kendini bir yere koymalıydı. burada ise inanç, big bang'in nedeni, big bang'den önce var olan şey vs. gibi henüz bilmediğimiz bir boşluğa kuruluverdi.
    inancın kendini kanıtlama gibi bir gereksinimi olması bu durumun bir nedeni olsa da, başka bir neden daha mevcut. o neden ise, bilinmeyen herhangi bir şey hakkında yorum yapabilmenin çok kolay olması. kesin olarak bir bilgi bulunmadığı için o konu hakkında, istediğin yerden 'kanıt, delil' gibi örnekler getirilebilir, 'bak yazıyormuş zaten, biz de öyle demişiz' gibi kendini kanıtlamaya yönelik sahte deliller oluşturulabilir. ama böyle bir döngü de kendini mükemmel bir şekilde yenilemeye devam eder. çünkü biz insanız ve bilmediğimiz şeyler her zaman var olacaktır.

    bu konu hakkındaki asıl erdem ise 'evet, henüz bilmiyoruz' diyebilmektir.
  • boşluklarin tanrisi (god of the gaps)

    iddia:insanlar bilim yoluyla açıklayamadıkları, yani “boşlukta” kalan olaylar için “allah’ın işi” demekte, ancak bilim ilerledikçe boşluklar dolmaktadır. böylece bütün boşluklar dolunca bir ilaha ihtiyaç kalmayacak.

    "god of the gaps" olarak bilinen türkçesi boşlukların tanrısı olan argümanın kısaca özeti yukardaki gibi. peki biz cidden böyle bir ilaha mı iman ediyoruz?

    tarih boyunca bazı inançlı insanlar bu kolaycı açıklamaya başvurmuş olabilir. mesela hipokrat’ın bir yazısında açık ve net bir şekilde gözüküyor.

    hipokrat diyor ki; "insanlar epilepsinin ilahi olduğunu çünkü epilepsiye neden olan şeyle ilgili bir fikre sahip olmadıklarını söylerler.fakat inanıyorum ki insanlarda epilepsiye neden olan şeyin ne olduğunu bileceğiz. ve bu anda onun ilahi olduğuna dair inancımız son bulacak. ayrıca evrendeki her şey için de."

    bu iddiadaki ana sorun şu ki; "bilimin çalışma alanına girmeyen bir şeyi bilim ile yıkmaya çalışıyorlar"

    bilimsel deneylerden, keşiflerden yola çıkarak bir tanrı olmadığı sonucuna asla varılamaz. çünkü bir tanrı'nın varlığı veya yokluğu bilimin değil felsefenin konusudur.

    yanlış anlaşılmasın, tanrı ile ilgili felsefi bir argumanda bilimden faydalanabiliriz ama bu bilimin tek başına yeterli olabileceği anlamına gelmez!

    evet, bilim bazen yavaş bazen dörtnala ama asla geri dönmeyen bir rotada amansız bir yürüyüşe geçti. fakat bilimin de sınırları belli bir oyun sahası var!

    bilim "nasıl" sorusuna cevap verir ve bir şeyin nasıl oluştuğunu açıklar. ama bir şeyin nasıl oluştuğunu bilmemiz onun bir tasarımcısı olmadığı anlamına gelmez.

    örneğin bir arabanın çalışma mekanizmasını çözmeniz o arabanın bir mühendisi olmadığı anlamına gelmez. "aa bak motor söyle çalışıyor, enerjiyi şurdan alıyor demek ki mühendis yok" şeklinde bir cümle kurmak ne kadar tutarlı olur?

    aslında aksine bilimin ilerlemesi allah inancını zayiflatmaz güçlendirir!

    örneğin newton, evrensel kütle çekim ve hareket kanunlarını ortaya koyarken artık bir tanrıya ihtiyaç yok demedi aksine tanrıya olan hayranlığının daha da arttığını söyledi.

    oxford matematik prof. john lennox: "benim tanrım boşlukları dolduran bir tanrı değil ve beni tanrıya inanmaya yönlendiren şeyler bilimsel olarak anlayamadığım şeyler değil bilimsel olarak anladığım şeylerdir"

    biyokimyager michael behe: akıllı tasarım bilmediklerimize değil, bildiklerimize, hücrenin içinde son 30 yıldır keşfettiklerimize dayanıyor.

    kopernik: bilgiyi cehaletten daha makbul gören tanrı’nın yüce işlerini bilmek o’nun bilgeliğini, gücünü ve ihtişamını kavramak; o’nun yasalarının işleyişini takdir etmek muhakkak güzel bir ibadet biçimidir

    bu iddiayı ortaya atanların diğer bir yanılgısı da "bilimin bir gün boşlukları bitireceği" yanılgısıdır.

    oysa iki tür boşluk vardır; bunlardan biri bilimin doldurduğu bosluktur diğeri ise yine bilimin açıkladıkça ortaya çıkardığı boşluktur. hatta bilim ilerledikçe ortaya çok daha büyük boşluklar çıkıyor.

    ve bugün en az hipokrat dönemindeki kadar boşluk sahibiyiz bilimde..

    örneğin bilim ile beraber hastalıkların bazı zararlı mikroorganizmalar sonucu ortaya çıktığını keşfettik. ama bu organizmaları kesfetmemiz bilimde mikrobiyoloji gibi yeni bir dal çıkardı.

    şimdi de mikroorganizmaların özellikleri, birbirleriyle ve canlılarla olan ilişkileri gibi koskoca bir boşluk var karşımızda! yani görünen o ki bir boşluğu doldurmak baska bir boşluğu doğurur.

    ve evrenin fiziksel-kimyasal açıklamasında boşluklar her zaman olacak. ayrıca bunun dışında bilimin alanına girmeyen bir çok boşluk da var.

    örneğin ahlak gibi! bilim bize hidrojen bombasını nasıl üretecegimizi söyleyebilir ama bunun kullanmanın ahlaklı olup olmadığını söylemez!

    peki her şey allah'ın işi mi? evet o'ndan habersiz yaprak kıpırdamaz ve biz bu yaprağın "nasıl" kıpırdadığı öğrenmek için elimizden geleni yapacaz!

    sonuç olarak; "bilim herşeyi açıklıyor artık allah'a ihtiyaç yok" iddiası bilimin ve felsefenin çalışma alanını bilmediğiniz anlamına gelir. ve bu yeterince çürük bir iddia!

    onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken allah’ı anarlar. göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “rabbimiz! bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. bizi ateş azabından koru” derler. (ali imran 191)

    blog link: http://yek1blog.blogspot.com/…-god-of-gaps.html?m=1

    kaynaklar

    https://mantiksalteizm.com/…nrisi-argumanina-cevap/

    http://www.metabilgi.org/metabilgi/ateyan.html

    https://rationalwiki.org/wiki/god_of_the_gaps

    https://en.m.wikipedia.org/wiki/god_of_the_gaps

    http://www.rightreason.org/2010/god-of-the-gaps/

    john c. lennox, god’s undertaker: has science buried god? (oxford: lion, 2007), 43-44
  • bilimin hiçbir zaman, tanrıya atfettiğimiz herşeyi bilmek gibi bir misyonu olmadı, olamaz.
hesabın var mı? giriş yap