• ilk olarak mehmet karli'nin agzindan cikmistir. artik ciddi olarak bir kavram olarak kullanilabilmelidir. uzun suredir susan, usturuplu olmaya calisan toplumun patlama yapmasidir. kimsenin konusmadigi, konusanin da sopayi yiyip oturdugu bir surecten geciyorduk. sadece hukumet nezdinde de degildi. her skalada her kurumda kucuk kucuk tayyipcikler ve cemaatlerin turedigi rantin esas oldugu bir donem. danisarak is yapmanin degil gucun, tahakkumun, rantin, arsizligin donemi.

    bu surecte, susan, korkan insanlar birden o duvari yiktilar. kopruyu yuruyerek gectiler, her sehirde meydanlari doldurdular, bir araya gelemeyeceklerini sandiklari insanlarla bir araya geldiler, unuttuklari komsulugu, mahalleli olmayi, dayanismayi ogrendiler.

    insanlar duvarlari yikti ve insanlik onuru yuceldi.
  • asansorde birbirine selam vermeye korkan insanlardan,tanimadigi insanlar icinyemek siparisi veren insanlara donusmus olan ruhtur...
  • radikal gazetesi 18 haziran tarihli bir haberde bu konuya değinmiş ve gezide çadır kurmuş direnişçilerle konuşmuş aşağıda onların bu gezi ruhu hakkındaki fikirlerini okuyabilirsiniz ;;

    elçin elmas (sosyal medya uzmanı): gezi parkı’nda hayat ne kameralara yansıyan ne de fotoğraflarda görünen gibiydi. nişanlım dünya ile işbölümü yaptık, iki buçuk gün o, iki buçuk gün ben işe gittim. işten çıkıp gezi’ye geliyorduk. eve yabancılaştım. duş almak ya da gezi’ye yiyecek-içecek götürmek için eve uğruyorduk. izmit’teki kuzenim erhan bizi gezi’de ziyarete geldi. başım ağrısa ağrı kesici, acıksam sandviç, susarsam su, sohbet için çay… her ihtiyaç duyduğunuz şey gezi’de biri tarafından karşılanıyordu. biz de elimizden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışıyorduk.
    israil’de kibbutz’lar vardır. dünya bir süre orada yaşadı. aynı kibbutz hayatı vardı gezi’de. her şey ortaklaşa yapılıyor, mutfak ortak kuruluyor, zincirler oluşturuluyordu. 17 ağustos depremini izmit’te yaşamıştım. çadırlar, ortak mutfak, ortak dayanışma ruhu, tehlikenin varlığı ama birlik ve beraberlikle yok oluşu… bir kez daha insanlara güvenmeyi öğrendim, bu nedenle gezi ruhu daha farklı şeyler ifade ediyor. depremde çadırlar, yiyecekler devlet tarafından verilmişti. gezi’de ise çadırlarımız bile bize ait değildi. “bu gece yokum, siz kalın” diyebiliyordunuz. ‘gezi ruhu’ diye bir şey var artık. ve bu ruh, bizi artık her alanda sarmalayacak. bu ruh, bu ruha karşı çıkanları da hakir görmüyor. bizi gezi’den çıkarmış olabilirler ama yarın yine gireceğiz. belki yeni gezi’ler oluşturacağız. kim bilir kibbutz benzeri yaşam alanlarımız olur belki? hayalim kibbutz’lardaki yaşamı tüm türkiye ’ye yaymak.

    mizahı ve sanatı yenmeyi bilmiyorlar
    ece (reklam yazarı, 22): ilk günden beri ordayım. çadırda 15-20 kisiydik, iki çadırımız vardı, hep dışarda ağaçlarda yatmayı sevdim. 31 mayıs’tan beri yutkunma ve nefes alma sorunlarım oldu ara ara. cumartesi yaşanan olaylarda bizimle birlikte olan bir ablamız kendi yarı profesyonel maskesini bana verdi. biber gazını yoğun yaşayan bilir, bu bir fedakârlıktı. yağmur, çamur, uykusuzluk... tüm zorluklar bizi birbirimize öyle bir bağladı ki, 10 yıl beraber yaşasak bu kadar güzel dostluklar kurulamazdı. bu saygı ve sevgiyi, birlikteliği, dayanışmayı tatmış olmaktan gurur duyuyorum. tadamayan ve bizi anlayamayanlara acıyacak bakıyorum. yemek-içmek ya da tuvalet hiç sıkıntı olmadı. kalabalık kahvaltılarımızı yapıyor, otellerden birinde dişlerimizi fırçalıyorduk. onların işkence aşaması biterse, beyinlerin savaşının başladığını düşünüyorum. mizah ve sanatı nasıl yeneceklerini bilmiyorlar ve tüm dünya şu an bizim yanımızda. bundan sonra onlar düşünecek. kafasına göre kimse insan hayatına müdahale eden kararlar alamayacak. karşılarına aldıkları milyonların farkındalar. düşüşte değil, çıkıştayız ama onlar hep düşüşte. bu kitle fiilen ya da beynen bir daha birbirinden hiç kopmayacak sağlamlıkta.
    internetten sürecektir
    gözde gökalemi (tasarımcı): partiye ya da gruba üye olmayan, bireysel olarak orada olan herkes muhtemelen internet üzerinden dayanışma gösterecek diye düşünüyorum. tek kanala akmaları biraz zor, farklı görüşlere sahip insanlar bunlar. ortak noktaları; insanı gözetmeyen tavra, hükümetin tutumuna, özgürlüklere yapılan baskılara tepki. belki kısım kısım belirli ideolojilere bağlanırlar veya yeni ideolojik oluşumlar çıkar ama bireysel olarak böyle bir eğilimlerinin olacağını düşünmüyorum. dayanışma internet üzerinden gerçeği daha çok yansıtacak haberlerin, videoların yayılmasıyla devam edecektir.
    ses çıkarmaktan korkmamak...
    g. e. (mimar, 36 yaşında): başından beri gezi parkı’ndaydım ama her gece uyumadım, eve gittiğim oldu. en çok oradaki dayanışma etkiledi insanları. direnişin kendi meselesi dışında orada kurulan yaşam biçimi, başka türlü bir ilişki ve paylaşım biçiminin olabileceğini gösterdi. ilk günlerde pek birlikte olmak istemeyeceğimiz insanların etrafımızda olduğunu fark ettiğimizde biraz irrite olmuştuk ama zamanla bu farklılıkların bizi o kadar da ayrı düşürmediğini fark ettik. tek derdimiz vardı, gezi parkı ve hükümetin baskılarına karşı direniş. bundan sonrası için herkes kafa yoruyor ama gezi ruhu’ndan ziyade en başta insanlar sokağa çıkmaktan, ses çıkarmaktan korkmamayı öğrendi. en önemli kazanımız bu bence. tekrar sokağa çıkacağız belki her damarımıza basıldığında...
    unutturmamak için duvar yazıları...
    efe gezer (27 yaşında, sosyoloji mezunu): şu an bir öngörüde bulunamıyorum. başından beri hareketin koordinasyonunu sağlayan taksim dayanışması platformu da nasıl bir eylem hazırlığı yapıyor, bilmiyorum. bir şekilde direnişi sürdürmeyi hedefliyorlar. ama artık kalabalık gruplar halinde toplanarak meydana yürüme gibi bir durumun olacağını düşünmüyorum. çünkü hükümet ve yandaş medya şiddeti kendi yönüne çekmeyi iyi başarıyor. istanbul’un birçok yerinden katılım vardı. belki daha küçük eylemler yapılabilir. ya da yine ilk başta online ortamda bir şeyler hazırlayıp, hâlâ direnişi destekleyenler üzerinden bir çalışma yapılabilir. kadıköy’de oturuyorum, arkadaşlarımızla devamlı konuşuyoruz. aklımızdan geçen, direnişçiler hakkında çıkarılmak istenen olumsuz yargıyı yok edebilmek için duvar yazılarıyla olayı devam ettirmek, hafızalarda tutmak amaçlı çalışmalar yapabiliriz diye konuşuyoruz.

    sibel bülay (en önde) genç direnişçilerle.

    bu iş burada bitmemeli
    sibel bülay (makine mühendisi, 60 yaşında): cumartesi akşamı polis parka girdiğinde oradaydım. koltuk değnekli birini görürler de dururlar diye öne geçeyim dedim ama “çekil buradan!” dedi polisler. kol kola girdik ama üzerlerimize gelince dağıldık. müthiş bir gaz bombasına tabii tutulduk. ezilmemek ve biraz da gençleri tutmak için sokak lambasına tutundum. bir genç geldi ve “teyzeciğim” diye koluma girdi. müthiş bir sevgi, destek, paylaşım vardı. yok marjinal, yok terörist bilmem ne, oradaki farklılığın rengi inanılmazdı. son 10 gün, bir gün hariç hep çadırda kaldım. dikkatimi çeken, gündüz çok sayıda ev hanımının gelip, “yavrularım size dolma sardım” demesiydi. uzun soluklu bir birikim oluşmuş insanlarda ve o ‘yeter’ duygusu hâlâ yaşanıyor. bu işin burada bitmemesi lazım. herkes vicdanıyla “bu nasıl devam edecek?” diye soruyor, öbür taraftan organize biçimde toparlanmaya çalışılıyor.
    polis çekilmese de sokaklara çıkacağız
    hira burcu kömürcü (okan üni. gastronomi ve mutfak bölümü, asistan şef): yakın çadırlarda kaldığımız insanlarla birbirimizin numaralarını aldık. iletişim halindeyiz. divan otel’deki olaylarda tanıştığımız insanlarla iki gündür aynı evde kalıyorduk. bu direniş olup bitmiş değil, hemen biteceğini de düşünmüyorum. herkes buralarda arkadaşlarında... polis çekilmese de yine sokaklara çıkacağız, o belli artık. şu anda başka bir örgütlenme biçiminin olacağını düşünmüyorum. insanlar bireysel olarak bu direnişin içinde. kimse bir bayrak altında toplanmıyor, herkes fikri neyse onu yapıyor. o yüzden bu kadar özgür ve düzenli ilerlenebiliyor.

    ezgi keskin (sol başta, çadır arkadaşlarıyla)

    gezi ruhu’nu herkes mahallesine taşımalı
    ezgi keskin (tiyatrocu, 30 yaşında): 10-12 gün çadırda kaldım. barikatlar yıkılana kadar gezi’de kendimizi çok güvende hissediyorduk. ciddi bir yardımlaşma vardı, insanın gözlerini dolduruyordu: battaniye, deodoran, ped dağırtan, “ücretsiz berber servisimiz hizmete girmiştir” diye dolaşanlar... misafir geliyordu, çöpler birlikte toplanıyordu, dışarıdan yemek getirenler oluyordu. çevredeki oteller; the marmara, hyatt, gezi, divan ve kafe gezi istanbul kapılarını sabaha kadar açık tuttu. tuvaletlerini banyo gibi kullandık. ‘buyrun efendim’lerle karşıladılar bizi. internet, elektrik kullandırdılar, insanların içeride yatmalarına izin verdiler, “direniş bitene kadar, 7/24 hizmetteyiz” diyorlardı. 10 güne yakın süre çok güzel bir hayat sürdük, oradan işe gidiyordu insanlar. hep orası evimizmiş gibiydi. akın akın sokaklara çıkmak istediğim bir durumdayız şimdi... gezi ruhu’nu herkesin kendi şehrinde, mahallesinde kımıl kımıl olduğu bir şey halinde getirmek gerek... forumlarda da ayrışan düşünceler vardı ama insanlar genel olarak bir arada. gezi parkı altında direnişe ait bir çatı partisi kurulması fikri vardı... çadırda kalan herkesin temsilcilerinin olduğu bir parti. tabii şu anda herkes canının derdinde. bir arada olup etkinlikler düzenlemeli. taksim simge ama her mahallede -sadece tencere tava çalma değil- bir araya gelmek gerekiyor.
    artık hepimiz birer ‘gezi parkı’yız
    e.ö. (reklamcı, 27 yaşında): istanbul’un kalbindeki o parkta, tek bir ideolojinin altında toplanmaya ihtiyaç duymadan el eleydik. unuttuğumuz hisleri hatırlamak, “her yer taksim, her yer direniş” diye haykırdığımızda türkiye’nin dört bir yanından aynı hisleri paylaşanların da sesini duymak, birine çarptığınızda ona dünyanın en büyük zararını vermişçesine defalarca özür dileyebilmek, son sigaranı günlerdir içemeyen varsa diye ortak kutuya bırakmak... her şeyin yaşandığı bu yer, gezi parkı, aziz vatanın cebren ve hile ile zapt edilememiş tek kalesiydi. evdi, yuvaydı. ağaçlardan yüreklere süzülerek ciğerlere çekilen her bir nefesin, bizi bir kez daha ‘biz’ yaptığı yerdi. artık hepimiz birer ‘gezi parkı’yız. ne olacağını bilmiyorum. her gün sokaklara çıkarız herhalde.
    şiddete sanatla karşılık vereceğiz
    nıver keskin (öğrenci, 18 yaşında): orada insanlarla yardımlaşmanın, birlik olmanın, dayanışmanın ne olduğunu öğrendim. bir daha öyle bir ortam görebileceğimi hiç zannetmiyorum. tabii ki gezi parkı’ndan vazgeçmeyeceğiz. sokaklarda sesimizi duyurup polis şiddetine karşı sanatla, dayanışmayla karşılık vereceğiz. şiddete başvurmadan... ta ki sesimiz gerçek anlamda duyulana kadar. gezi parkı park olarak kalmalıdır. bu karar verilene kadar da gerekirse her gün sokaklara iner, direnişe devam ederiz.
  • insanlar hala farkli kesimlerin dahasi 1 ay once bir araya gelse kavga edecek kesimlerin nasil birleştiğine şaşiriyor. beyaz türkler ve kürtler, lgbt ve ülkücüler, tgb ve liberaller, sol ve sağ, müslüman ve ateist vs.. ama anlamadiklari şu; daima zorbaliğa karşi halklar birleşirler. sizi ayriştiran renkleriniz, yediğiniz coptan sonra ayni renktir sadece mordur! kan hep kirmizi akar. ayni renge dönüşürsünüz zorbalik karşisinda!
  • kadıköy de uefa'ya kızan fenerbahçeliler yürüyor, taksim de lgbt ve destekçileri onur yürüyüşü yapıyor, diyarbakır da kürtler lice olaylarını protesto ediyor, galatasaray da alperenler suriye de öldürülenler için protesto yapıyor, hipodrom da gazi koşusu için toplananlar "her yer taksim, her yer direniş" sloganı atıyor. vali ve tarım bakanını yuhalıyor, odtü, hacettepe vs.. mezuniyet törenlerinde gösteri ve protestolar oluyor. farkında mısınız farklı farklı kesimlerden de olsa insanlar sokaklarda ve onca anti demokratik şeye rağmen demokrasimiz çok şey kazanıyor! akp bile 1 günde 6 miting yapabilecek telaşa kapıldı! insanlar hak arama yerinin sadece sandık olmadığını anladı. üstündeki ölü toprağını attı ve sokağa çıktı. gezi bir şey kazandırmadıysa bile bunu kazandırdı. korku dağlarını yıktı!
  • vandalizmin ve nefretin ruhu olarak bilinir.
  • (bkz:)tuz ruhu
  • bireyselligin birlikteligi olarak bilinir...
  • bence söyle bisey: (bkz: #35416990)

    bunu yazan "yeter artik" diye saglam isyan etmis ama yine de aklina gelen kendini saldiridan koruyacak birkac basit seyi stoklamaktan ibaret. bir evde tutulmasa civili sopalarla birilerine saldirip yakip yikip gerekirse(!) de canini bir fasist lider ugruna vereceklere bak bir de en sinirli aninda bile aklina saldiri getirmeyen bu zihniyete... ayni yüzyilda yasadiklarina inanmakta bile zorlaniyorum...
hesabın var mı? giriş yap