• sohbetine muhabbetine doyulmayan, uslübu yukardan bakar görünsede fena halde mütevazi, hocalığı dışında da bambaşka biri olan, şu aralar çılgınlar gibi tezine çalışan bilgi hukuk felsefesi asistanı.
  • tezini kısa bir zaman önce teslim etmiş olan ve bu yükün üzerinden kalkmasıyla daha bir canlanmış gözüken sevilesi hukuk felsefesi asistanıdır kendisi.
  • bilgi üniversitesi hukuk fakültesi nin en sevilen hocasıdır. sıcak, samimi, duruşu yeten hocamızdır...
  • bir zamanlar öğrenci olduğunu hatırlayan nadir hocalardan biridir. kibardır, bilgilidir her daim insanlığı ile örnek olan insandır. bilgi üniversitesi hukuk fakültesini çekilebilir kılan birkaç hocadan birisidir, benzerleri için;(bkz: cemal bali akal) (bkz: burak oder)(bkz: rona serozan)
  • benim cumhurbaşkanı adayım.
  • bir abla, bir hoca, bir akademisyen, bir büyücü, bir bilge... her şeyden ötede sanırım insan nedir, sevgi nedir ve ne olmalıdır gibi sorulara da cevap verebilecek tanıdığım yegane insandır. bir öğrencisinin aşk acısı çekmesi,aile problemi çekmesi ya da herhangi bir problemine kayıtsız kalmayan bir hocadır. doğa ile ilişkisi kuvvetlidir, sezgileri ile hareket eder, sevecen ve anlayışlıdır. kendisi iyi ki vardır dediğim insanlardandır; ki ilginçtir bu sözü ne zaman birine söylesem hayatımdan genelde çıkmıştır. velhasıl hayat boyu tanıma fırsatınız az olan insanlardan.
  • yargılandığı davada, mahkeme heyetine savunma yerine bir nevi "j'accuse..." benzeri tarihi bir beyanda bulunan akademisyen...

    barış için akademisyenlerin "bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "terör örgütü propagandası" iddiasıyla istanbul adliyesi'nde 32. ağır ceza mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanı şöyle:

    .

    sayın mahkeme heyeti,

    karşınızda bulunma sebebim malumunuzdur. her bir sanık için ayrı ayrı görülmesi nedeniyle giderek üzerinde söylenecek yeni bir söz bırakmayan ve sabır zorlayan bu davada, şüphelilerden biri olarak savunma sırası bana gelmiş bulunuyor.

    ben bir üniversite çalışanıyım. hukuk öğretirim. dinleyicilerimiz arasında ve dışarıda kurulmuş olan barikatın gerisinde hukuk öğrencileri bulunuyor.

    bu davalara elbette ilgi duyuyorlar. suçlama konusu metni, iddianameyi, delil olarak dosya içerisine bırakılan gazete haberlerini defalarca okudular, tartıştılar, tartışıyorlar.

    bugün burada bana kalsa üç cümle ile bitireceğim savunmamı ayrıntılandırmamın, bir savunma hakkı kullanımı örneği haline getirmemim tek sebebi de açıkçası onlardır.

    bu suça ortak olmayacağız başlıklı metnin bir suç unsuru olarak değerlendirildiği iddianameye geçmeden önce, aynı fiil üzerinde birbiri ardına aynı yahut farklı mahkemelerde yapılan bu yargılamaların hukuk tarihinde önemli bir yeri olacağına dikkatinizi çekmek isterim.

    zira bu durum, usûl ekonomisi sorununu bir tarafa bırakacak olursak, paradoksal bir şekilde, bir yandan birbirinden farklı hükümleriyle hukuk sisteminin harmonisini bozarken diğer bir yandan da aynı kararı veren mahkemeler bakımından örtük bir tür ihsası rey sorunu yaratıyor.

    bu ise, elbette iç hukuktaki üst derece mahkemeleri için de uluslararası merciler için de (yine aşırı iş yükünü bir yana bırakacak olursak dahi) karmaşa yaratmaya namzet bir durum ortaya çıkarıyor.

    yürürlükteki normlar bakımından görünürde aykırılık içermeyen pek çok uygulamanın son raddede hukuk sistematiğini nasıl tahrip edebileceğini de böylelikle görmüş oluyoruz.

    iddianameye gelince… metnin hukuki değerlendirmesini ve savların yanıtlanmasını sevgili meslektaşım gülvin aydın’a bırakmayı tercih ederim. ancak iddia makamının son derece haklı bulduğum bir saptaması var.

    gerçekten, bu suça ortak olmayacağız bildirisini bu mahkeme sınırlarına sokan, konjonktürdür. eğer bildiri, kamuoyuyla üç sene evvel paylaşılmış olsaydı bırakın ceza hukuku konusu olmayı, belki siyasi iktidarın teveccühüyle bile karşılaşabilirdi.

    zira kürt sorununda çözüm süreci, bir önceki hükümetin programının temelini teşkil ediyordu. şimdi sormak lazım: nasıl olur da aynı eylem üç dört sene içerisinden ödülden cezaya bir mesafe kat eder? sizler benden iyi bilirsiniz, kullandığımız ceza hukuku sistemi üç yüz yıl kadar önce genellik ve süreklilik sağlamak üzere kodifikasyonlara gitmemiş miydi?

    iddianame bu kadar açıkça siyasi duruma ve konjonktüre işaret ettiği için, tam da burada, metni imzaladığımdaki konjonktür hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum. pek çok rapor sunuldu bu adliyede çeşitli mahkemelere.

    en genel hatlarıyla özetlemek gerekirse kürt yurttaşlarımızın yaşadığı bir bölgede çatışmalı bir dönemden geçiyorduk.

    devlet, kamu hizmetlerini büyük oranda askıya almıştı ve yurttaşlar göç halindeydi. ancak bölgeyi terk edemeyen, genellikle yoksul ve çaresiz kişilerin yaşam tehlikesine atılması dışında sağlık, eğitim ve adalet hizmetine erişim gibi hakları kullanamamaları da söz konusuydu.

    bu türden bir kriz halinde, iki yol vardır; ya bütün ihlallere gözünüzü kapatır ve siyasi iktidarı desteklersiniz ya da ihlale işaret edersiniz. binin üzerinde akademisyen, imzaladıkları bildiriyle, ikinci yolu seçti.

    siyasi iktidarların eleştirilmesi gerekir. özellikle de iddia makamının savının aksine tam da işaret edilen sancılı konjonktürlerde ve yine sizin daha iyi bildiğiniz üzere bu eleştiriler sert bile olsa, propaganda suçu teşkil etmezler.

    elbette genel bir talep olarak barış, güncel ve gerçektir. ancak, dünyaya bakışım gereği, bir bildirinin bırakın kürt sorununu, işaret ettiği özgül sorunu dahi çözeceğini düşünecek kadar naif değilim.

    attığım imza sadece demin bahsettiğim sorumluluk gereği alınan bir tutumun göstergesiydi. hukukun temel ilkeleri bakımından ceza hukukuyla alakası kurulamayacak bir tutumun. doğruydu ve barışa yönelikti.

    son olarak yine dışarıda bekleyen öğrenci arkadaşlara dönmem gerekiyor. onlara gerçeklik borcumuz var.

    biz derslerde hukukla ilgili hikâyeler ya hukuk hikâyeleri üzerine konuşuruz. ister istemez olması gerekene dair bir inanç geliştirirler.

    gerçek hayatta söz gelimi antigone’nin ya da katharina blum’un mücadelesini kazanması gerekir. burada elbette kahramanlar yok, bir metin imzalayan sıradan yurttaşlar yargılanıyor. ama bu davalar onlara benzer bir çelişki yaşatıyor: normlar ve yaşam dünyası arasında.

    yasa “aleniyet” diyor, burada “fiili imkansızlık”la karşılaşıyorlar; hukuk, “süreklilik, genellik” diyor, burada “konjonktür” duyuyorlar; biz “eleştiri” diyoruz, burada “suç” olarak yankılanıyor.

    demin saydığım ve avukatımın sıralayacağı hususlar bir tarafa, sadece öğrencilerin hukuk nosyonu geliştirebilmeleri açısından dahi iddia makamını rasyonaliteye ve hukuk sınırlarına davet ediyorum.

    sayın heyete ise dava konusu olan fiilin suç teşkil etmediğini hatırlatmak istiyorum ve mahkemenizden beraatimi talep ediyorum.
  • benden önce paylaşılmış, ben de linki de vereyim. http://bianet.org/…205489-gokce-cataloluk-un-beyani

    beyan baştan sonra çok hoş ama özellikle bir kısmını tekrar vurgulamak gerekir,
    "gerçek hayatta söz gelimi antigone’nin ya da katharina blum’un mücadelesini kazanması gerekir. burada elbette kahramanlar yok, bir metin imzalayan sıradan yurttaşlar yargılanıyor. ama bu davalar onlara benzer bir çelişki yaşatıyor: normlar ve yaşam dünyası arasında.

    yasa “aleniyet” diyor, burada “fiili imkansızlık”la karşılaşıyorlar; hukuk, “süreklilik, genellik” diyor, burada “konjonktür” duyuyorlar; biz “eleştiri” diyoruz, burada “suç” olarak yankılanıyor." kendisinin öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum. kendisi bir kahraman.
  • uluslararası hukuk felsefesi ve sosyal felsefe cemiyeti ıvr'nin, bu yılki ana başlığı "haysiyet, demokrasi, çeşitlilik" olan 29. dünya kongresinde, 11 temmuz 2019 perşembe günü, üç uluslararası akademisyen ile "akademik özgürlük" paneline katılacağını (göz gezdirdiğim programda) fark ettiğim hukuk felsefecisi...

    konuşmasının özünü öğrenebilirsem ekleyeceğim...
  • "bir hukuk paradoksu olarak 'güven' " başlıklı çalışması onikilevha yayınlarından neşredilmiş hukuk felsefecisi...

    sıkı bir çalışma…

    ama "sadece 'akademik' bir çalışma da değil." ayrıca göz kamaştırıcı bir kaynakça var.

    .

    "bugün hukukçular cemaatinin yapabildiği, çok hayati bir çabayı inatla sürdürmek. kurucu metinler olarak temel hak ve özgürlük dizgelerine, anayasalara ve diğer kazanılmış haklara sahip çıkma ve onları genişletme çabasını.

    bu, esasen bir tür barikat savaşıdır."

    .

    bütün hukukçular barikatlara !
hesabın var mı? giriş yap