• cd pack-key, aylık feed istenmeden oynanan beta mmorpglere düşülen bir not. düşük bütçeyle alpha testen başlanıp oyun oturup, yeni patchler geldikçe, asıl gelir kaynaklarının yan ürünlere dayalı bir sömürü sistemi olduğu anlaşılmalıdır.
  • ing. ödeme yapmadan oynanabilen.
  • genellikle zaruri olmayan, keyfi, minik ödemeler barındıran isteyenin para vermeden de oynayabildiği oyunlara verilen genel isim.

    yeni örnekleri arasında blizzard'ın dota'sı, valve'ın dota 2'si, tf2'si, petrogylph'in rise of immortals'ı sayılabilir.
  • ''the story of world's first 1.000.000 $ video game tournament'' 'den de anlaşılacağı üzere bizleri bir kaç yıl öncesine götürüp valve nin geçen sene 3. sünü düzenlediği the international turnuvasının ilkini anlatacak belgesel film. aslına bakarsanız bu sefer salt turnuva anlatan bir videodan çok trailerdan anlayabildiğim kadarıyla ''e-sport'' üzerine bir belgesel olacak gibi duruyor.

    yeni nesil için hala bir muamma olan e-sport için, yahu bu oyuncular nasıl yaşıyor, ne kazanıyor, başka işleri güçleri var mı diyenler için, turnuvadaki heyecanın arka planı için oldukça aydınlatıcı olacağa benziyor.

    oyuncu kadrosunda ''hyhy'' olarak bildiğimiz benedict lim, ''fear'' olarak bildiğimiz clinton loomis ve zıpır çocuğumuz, genç kızların sevgilisi danil ıshutin gözüküyor. nam-ı diğer dendi. bir amerikan, bir rus ve bir uzak doğu ekolünden gelen oyuncu konu alarak dota'nın daha çok tanınması ve profosyonelleşmesini amaçladıklarını öngörebiliriz. mantıklı olanı da yapmışlar bence.

    gün itibariyle offical web sitesinde de görebildiğimiz geri sayıma göre 27 gün kalmış yayınlanmasına. merakla bekliyoruz efendim.

    http://www.freetoplaythemovie.com/
    http://www.imdb.com/…tle/tt3203290/?ref_=ttfc_fc_tt
    https://twitter.com/freetoplaymovie

    alakalı bkz. lar
    (bkz: the international)
    (bkz: the international 2012)
    (bkz: the international 2013)
    (bkz: dota 2)
  • yayınlanmıştır. steam üzerinden ücretsiz yüklenip izlenebilir. dota 2 üzerinden ilerliyor olsa da, e-sporla belki de dijital oyunlarla ilgilenen herkesin izlemesi gereken filmdir.
    gelecekte e-spor'un büyüyeceğine ve çok daha geniş kitlelere ulaşacağına inanmaktayım. umarım bilinçli bir gelişim olur da oyun şirketlerinin belirlediği rant amaçlı sınırlarda kalmayız.
  • yayınlanmış: https://www.youtube.com/watch?v=zkti-of0akw

    türkçe altyazı seçeneği de var.
  • şuanda premiere'i hala yayınlamakta canlı olarak, dendi anlattıklarıyla milleti koparmaya devam ediyor. bunun dışında oyuncuların ve yapımcıların görüşleri alınıyor ve seyircilerden sorular geliyor. anlattıklarına göre film biraz aceleye geldiğinden dolayı dil seçenekleri eklenememiş, sanırım yarından itibaren 24 dil desteğiyle izlenebilecek.

    http://www.twitch.tv/twitch
  • az önce izledim ve inanılmaz hiddetlendim.

    valve'i hiç bu kadar kendini beğenmiş, bu kadar gösteriş meraklısı algılamamıştım. bence e-sports bir yerlere gelecekse bu kadar süslenmiş, ağlak edebiyatı yapan ve kendisiyle çelişen mesajlar vererek gelemez. önce biraz anlatayım filmi, sonra eleştirilerimi getireceğim.

    (belgesel niteliğinde olduğu için spoiler falan koymuyorum ama the internationals'ın ilkini hala izlememiş, sonucu öğrenmek istemeyen varsa onlar burada okumayı bırakabilir.)

    filmde the internationals adlı dota 2 turnuvasına kendi takımlarıyla katılan 3 farklı oyuncunun hikayesi anlatılmış.

    hyhy singapurlu üniversite öğrencisi. derslerinde başarılıymış ancak dota tutkusu yüzünden notlarında bir düşme olmuş, ailesi durumdan şikayetçi. bu sırada bir de kız arkadaşı olmuş dota üzerinden bağlantı kurduğu. o the international turnuvasına gitmek için okulunun sınavlarını kaçırıyor ve bu yüzden bir dönem yakıyor. turnuvayı kazanırsa da eski kız arkadaşını arayacağını söylüyor. hikayenin anlatılışından kıza karşı boş olmadığı anlaşılıyor. yani hyhy'ın olayı dersleri bile salladı bakalım karşılığını alacak mı sorusuyla kıza kendini kanıtlayabilecek mi sorusu çevresinde şekillendirilmiş.

    fear amerikalı 20'li yaşlarının sonunda bir genç, işi gücü bırakıp dotadan para kazanmayı kafaya koymuş. annesi bir noktada bunu dayanamayıp evden kovmuş ancak bu abi başka bir eve çıkmış, o evde eski eşyalardan bir masa kurmuş, eski bilgisayar parçalarından sistem toplamış yokluklar içinde (bir arkadaşı kendisi için dotanın rocky'si diyor). şimdi de uluslararası bir takım toplamış, ilk turnuvaları olan the internationals'a katılıp kazanıp annesini bu kadar zamanı boşa harcamadığını kanıtlamak istiyor.

    son olarak ukraynalı dendi var. dendi, annesi, abisi ve ablasıyla (kız kardeşiyle?) yaşıyor. ailenin küçük afacan çocuğu. babası kansere yenik düşmüş. dendi zor şartlarda yokluklar içinde büyümüş, çok genç yaşta dota arenasına çıkmış ve herkes onu küçük bir velet olarak görürken kendini ispatlamış. the internationals'ı ailesi için kazanmak istiyor.

    the internationals turnuvası sırasında bir de çin takımlarıyla tanışıyoruz. çin'de dota'nın, kore'deki starcraft muadili olduğunu öğreniyoruz. (bu analoji bence biraz kaygan zeminde; starcraft'ı iyi bilen adam kore'deki durumun eşsiz benzersiz olduğunu bilir; çok bu işleri bilmeyen adam da bu sefer e-sports'a atfedilmek istenen önemi kavrayamayabilir...neyse) çin'de olayın ciddiye alındığını, çin'li takımların dehşet olduğunu öğreniyoruz. bu sırada film sürekli the internationals'daki 1 milyon dolarlık birincilik ödülüne de gönderme yapıyor. oyuncular genelde para üzerinden pek konuşmasa da (yer yer göze batmayacak şekilde var) sunum tarzı görsel olarak parayı ön plana çıkartıyor. sonuç olarak yukarıdaki elemanların kişisel motivasyonlarının üstüne bir de bu maddi motivasyon biniyor; karşılarındaysa çinliler var.

    yukarıdaki 3 oyuncunun takımlarını turnuva içinde günbegün takip ediyoruz; bunlar kah kötü adam çinlilerle oynuyor (hele ehome'da gözlüklü uzun bağıran bir abi var ki herif bildiğin filmin kötü adamı olmuş farkında değil) kah birbirleriyle karşılaşıyorlar. önce fear eleniyor; sonra hyhy gidiyor. dendi'nin takımı na'vi ise turnuvayı kazanıyor. bu maçlardaki bazı anları bazen oyun içi kameradan, bazen oyuncuların kamerasından, bazen de film için özel yapılmış animasyondan izliyoruz (dota'daki third person kamerası gibi ama daha bir rafine tabii) dota sevenler için "açıp maçı mı izlesem" hissi uyandırsa da oyunu bilmeyenler için hoş bir sunum tarzı olmuş sanırım.

    film oyuncuların turnuva öncesi hikayelerini turnuvanın akışı birbiri içine geçmiş şekilde veriyor. turnuvanın 3 farklı oyuncunun gözünden izlendiği ve sonuçta olayların kurgu olmadığı göz önünde bulundurulursa güzel denebilecek bir akışı var filmin. sonunda da sadece dendi'ye odaklanmayıp kaybeden oyuncuların da durumunu anlatıyor ve temasına sadık kalıyor film.

    gelelim eleştirilere; ben neden valve'i kendini beğenmiş buldum ve hiddetlendim?

    filmin anlatımı kendi içinde oldukça çelişiyor. filmde dış bir anlatım yok (sadece röportaj vs var) ama filmin tonu bazı kısımlarda açıkça "vay be the ınternationals sayesinde dota ve e-sports çok büyüyecek; bu işin çevresinde bu kadar tutkulu insan var" diyor; ancak gerekli bazı diğer yerlerde "ama işte e-sports'un böyle kötü sonuçları da var" demiyor ve o durumlarda da bir şekilde "e-sports aslında yine güzel" mesajı vermeye çalışıyor. bu da bana valve'ın daha önce görmediğim (göremediğim?) bir "sus ve tüketmeye devam et" yüzünü çağrıştırıyor.

    örneğin; hyhy abimiz turnuvayı kaybettikten sonra okula dönüyor ve the internationals'ın bu adam üzerindeki tek etkisi zaman kaybı gibi görünüyor. bir de kızla bir araya geliyor ancak bu da yine turnuva sayesinde değil, turnuvadan dönünce kızı bulup merhaba diyerek. e sen zaten kızı düşünüyordun bunu turnuvaya gitmeden de yapardın; okulu da yarım dönem uzatmayaydın çok daha başarılıl olurdun. film bu noktada sözü tekrar aileye verip "e biz demiştik; neyse en azından bu hatasından ders alır" dedirtmek yerine "hyhy the internationals'dan kazandığı parayla eğitimini sağlıyor" diye yazı giriyor.

    aynı şekilde fear'ın tüm film boyunca "ben e-sports yoluna baş koymuşum kesin olacak bu iş" tavrı var ki, aynı anda hem delusional hem de iki yüzlü olmayı başarabilen bir tavır. adamın hikayesi şu aslında; herif iş aramamış bilgisayar oynayıp e-sports antrenmanı yapmaktan, annesi bunu evden kovmuş ama kıyamamış bir ev tutmuş yine kalsın diye. çocuğun arabası falan da var. eleman hala e-sports derdinde ve kendini geçindirecek bir olayı yok. turnuvaya katıldığı takım da uluslararası ölçekte topladığı çaylaklardan oluşan bir takım ve kazanma şansı pek yok. filmin hikayeyi anlatırken bu detayların üstüne kapamaya çalışması gözlerden kaçmıyor. öte yandan kabul etmek lazım ki fear'ın hikayesinin sonu e-sports pozitivitesi açısından hyhy'a göre daha dürüst; the international sonrası eg'nin dota takımına giriyor fear. bu haliyle kendini geçindirir duruma gelmiştir bak ona edecek lafım yok.

    dendi'nin hikayesi ister istemez daha tutarlı. adam minnacık olduğundan varoşların çocuğu yokluklarda büyümüş dendi teması eğreti durmuyor; herif turnuvayı kazandığı için zaten bir de hikaye bir kurgudan beklenilebilecek bir sona da ulaşıyor. dotayı babasının vefatıyla ilişkilendirme gayreti biraz sırıtsa da, genel olarak güzel bir hikaye dendi'ninki. ancak dota'da çok sınırlı sayıda dendi benzeri oyuncu bulunduğunun altı daha güzel çizilse daha iyi olurdu.

    sonuç olarak demem o ki; ben bu belgeseli "lan acaba ben bunu e-sports'a inanmayan arkadaşlara aileye izletsem kendilerini ikna eder miyim" diye izledim. fakat yukarıdaki tutarsızlıkları benden hızlı onların yakalayacağını fark edince valve'e karşı bir hiddet geliştirdim. farklı beklentilerle izleyenler farklı sonuçlara tabii ki varabilirler; ben prodüksiyonuna bu kadar zaman harcanan bir şeyin bu kadar suni gözüken bir sonuç ortaya çıkarmasını pek hazmedemedim.

    filmin sonunda hyhy'ın hikayesinden feyz alıp, fear olmadığıma şükrettim. dendi olabilsem tabii iyi olurdu ama, dendi olmaya çalışıp olamamanın bedeli hala çok ağır e-sports camiasında.

    not: e-sports'un bence gerçek yüzünü anlamak açısından moonglade'le yapılan şu söyleşi bir dinlenebilir.
hesabın var mı? giriş yap