• ing. bele$/ozgur sinema
  • ellili yillarda tony richardson, karel reisz ve lindsay anderson'un kurduklari, sosyal icerikli kisa belgeseller ceken grup.
  • free cinema, 40lı yıllarda, italyan neo-realizminden etkilenmiş, savaş sonrası ingilteresinin sorunlarını belgeselimsi kısa filmlerle ortaya koyan ingiliz meşeili bir sinema akımıdır.
    italya'da o dönem yeni gerçekçilerin(de sica, rossellini) yaptığını, ingiltere'de de free cinema, işçi sınıfının fakirliğini gözler önüne sererek yapmıştır.

    the third man, room at the top gibi filmlere de esin kaynağı olmuştur...
  • dilimizde özgür sinema olarak yer eden bu akım, 1956'da lindsay anderson, karel reisz ve tony richardson tarafindan yönlendirilen, anderson ve reisz'in editörü oldukları sequence dergisinde düşüncelerini yayımladıkları ingiliz belge hareketidir. politik atmosfere de yansıyan bu akım yeni solun başlamasıyla ticari ingiliz sinemasını da etkilemiştir. çalışan sınıfın problemleri ve sosyal içerikli konularıyla ingiliz sinema enstütüsü (bfiy) tarafından destek gören bu akımın yönetmenleri ilk yapıtları olarak belgesellerle başarı kazanmıştır. ardından konulu filmlere geçilmiştir. akımı temsil eden başlıca yönetmenler ve filmleri şunlardır:

    lindsay anderson (this sporting life), tony richardson (angry young men / öfkeli gençler), karel reisz (saturday nigth and sunday morning / sevişme günleri) vs...
  • genç yönetmenler tarafından 1955 yılında başlatılan ve ingiliz film enstitüsü tarafından desteklenen bir akimdir. amaç genç sinemacıların maddi zorluk çekmeden film çekebilmeleridir. akımın öncüleri lindsay anderson, karel reizs ve tony richardson'dır. editor oldukları sequence dergisinde o dönemki ingiliz filmlerini eleştiriyorlar ve işçi sınıfının çok basmakalıp gösterildiğini iddia ediyorlar. bir belgesel çekip, bunu makaleleri ile yayınlattıktan sonra bir manifesto yayinlayip akımı duyuruyorlar. onlara göre her filmin bir bakış açısı vardır. ana akım ingiliz sineması ve ingiliz belgesel sinemasına karşılardi. filmlerini bağımsız yapmışlar ancak bağımsız gösterilemeyeceğini görmüşler ve bu yüzden kendi sinemalarına özgür sinema demişlerdir. jean vigo ve john ford'a hayranlar. genel özellileri şunlardır;
    1-film endüstrisi dışında film yapıyorlar
    2-yarı amatör şartlar altında çalışıyorlar
    3-genellikle kısa filmlerdir
    4-siyah-beyaz çekilirler ve kamera elde taşınabilir
    5-üst sesten kaçınırlar
    6-çizgisel bir olay ve anlatım tutarlılığı yoktur
    7-izlenimcilikten yararlanarak kurgu ve ses yaparlar
    8-dış çekimler vardir, bütçe düşüktür
    9-16 mm çekerler

    free cinema akımı 1959 yılında sona ermiştir. çünkü sistem dışında film çekmenin zor olduğunu ve sorunun sadece para olmadığını anlamışlardir.
  • 1) özgür sinema

    ingiliz özgür sineması 1956'da lindsay anderson, karel reisz, tony richardson tarafından yönlendirilen, anderson ve reisz'ın editörü oldukları sequence (1946-1952) dergisinde düşüncelerini yayımladıkları ingiliz belge hareketidir. politik atmosfere de yansıyan bu akım, yeni sol'unbaşlamasıyla ticari ingiliz sinemasını da etkilemiştir. basılı bir açıklamada bu akımın amacı şöyle açıklanmıştır: "biz bu davranışımızla özgürlüğe inandığımızı göstermeye çalışıyoruz."

    genç sinemacıların maddi engellerle karşılaşmaksızın serbestçe film çevirmelerini sağlamak amacını güden bu hareket, tanınmış ingiliz eleştirmeni lindsay anderson'ın önderliğinde yola çıkmıştır. burada maddi engellerle kastedilen çok büyük bütçelerle çevrilmiş filmlerin ingiliz sinemasına gölge düşürmüş olmasıdır. ingiliz sinema enstütüsü'nün de desteğini alan bu akım ilk olarak belgesellerle başarı kazanmış, daha sonra kurmaca filmlere de yönelmiştir.

    televizyon, ingiliz sinemasındaki bunalımı arttırmıştır. bağımsız yapımcılar, finanse edecek öz kaynakları olmadığından yatırım kaynaklarını kendi dışlarından sağlamaya çalışmakta her zaman başarılı olamamışlardır. bu dış kaynaklardan birisi amerikan şirketlerinin ingiltere'deki dağıtım şubeleridir. ingiltere'deki mali kuruluşlar, genellikle film yapımcılarına karışmamayı yeğlemişlerdir. milyonlarca dolarlık büyük bütçeli filmler kapalı gişe oynarken bağımsızların ürettiği filmler, seyirciyi televizyon karşısından çekememiştir. dolayısıyla televizyonun olumsuz etkisiyle kapanan sinema salonlarının büyük çoğunluğu, bağımsız yapımcıların filmlerini gösterenler olmuştur. bunun sonucu da "özgür sinema"nın bir ara getirdiği canlılığa rağmen ingiliz sinemasının sanat açısından can çekişir duruma gelmesidir.

    1955-1960 yılları arasında varlık gösteren ingiliz "özgür sinema"sı filmlerinin bazılarının vurguları, john grierson tarafından 1929'da çevrilmiş drifters (balıkçı tekneleri) gibi belge filmleri anımsatmaktadır. özgür sinema 1959'da "tutum, stil demektir; stilse tutum" manifestosunu savunan bir akımdır. bu akım uzun süreli sponsor bulamadığından, bir grup arkadaşın film yapımcılığı gibi gözükse de, şiirsel gerçekliği ile sanatsal sinemanın gelişimine katkıda bulunmuştur.

    savaş sonrası ingilteresinde şekillenen bu sinema akımı, sequence dergisi etrafında toplanan lindsay anderson, karel reisz ve tony richardson’un belge hareketidir. 1940’ların sonunda biraraya gelen bir grup sinema heveslisinin çıkardıkları dergi ve bir dizi belgesel film ile gündeme gelen özgür sinema hareketi, daha sonra aynı isimleri öncülük ettiği “yeni dalga” temellerini ingiliz sinemasının belgesel gerçekçi geleneğinden alıyordu. 1947 yılında lindsay anderson’un öncülüğünde üç aylık bir sinema dergisi olarak çıkan sequence, oxford’lu bir grup gencin ortak ürünüdür. reisz ve richardson’un da dergiye katılmasıyla grup, filmler üzerine değerlendirmeler yapmaya başlar. oldukça radikal bir üslüple değerlendirmelerini yapan bu gençler belgesel gerçekçi geleneğin kimi örneklerini de yerden yere vuruyordu. dergi bir süre sonra, grubun sinemadaki arayışlarını ortak bir ilkeye dayalı bir çevçeveye oturtacakları bir platform haline geldi. ama grup daha çok eleştirmenlik yapar. henüz bir üretimleri yoktur. beklenen teklif ise 1948’de lindsay anderson’a gelir.

    ellinci kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan bir maden ocağının sahipleri anderson’dan bir belgesel çekmesini isterler. bu teklifi önce reddeden anderson, daha sonra kabul eder ve 33 dakikalık meet the pioneers adlı bir belgesel çeker. belgeselden oldukça memnun kalan maden sahipleri ona üç belgesel daha sipariş ederler. ayrıca yerel wakefield express gazetesi için bir belgesel hazırlanması için gazete yönetimine tavsiyede bulunurlar. bu dört belgeseli 1953’te çektiği thursday’s children isimli yapım izler. 20 dakikalık bu belgesel, sağırlar okulundaki bir grup çocuğun okuma ve konuşmayı öğrenme süreçlerini anlatıyordu. film beğeni kazandı ve ingiliz film akademisi ödülü’nü kazandı. anderson aynı yıl yine o dreamland’ı çekti. bir süre sonra derginin diğer yayın kurulu üyeleri kendi belgesellerini çekmeye başladılar. tony richardson ve karel reisz birlikte momma don’t allow’u 1956’da çektiler. bu aynı zamanda özgür sinema hareketi’nin de başlangıcı olarak kabul ediliyor. sequence dergisi etrafında toplanan bu sinemacılar, 1956’da bir manifesoyla yaptıkları belgeselleri özgür sinema olarak adlandırdılar. anderson bu durumu şöyle açıklıyordu;

    “bir hareket oluşturma düşüncesi filmlerimizi göstermek amacıyla doğdu ve özgür sinema manifestosu’nu hazırladık. ama bu demek değildir ki, uydurma bir hareketti. ancak, daha önceden biraraya gelmiş, bunlara inanmış ve bazı filmler çekmiş bir grup insan bulunduğu izlenimini vermeye çalışıyorduk- ki bu uydurmaydı. daha sonra çektiğimiz filmlerde ne ben, ne de sanırım diğerleri bu manifestodan etkilendik-bir nokta hariç, tabi ki, manifesto bizleri yansıtıyordu.”

    bu filmler ilk kez 1956’da özgür sinema başlıklı bir programla ulusal film ve tiyatro merkezi’nde seyirciyle buluştu. filmler ilgiyle karşılanır. bu genç sinemacılar farklı bir belgesel sinema akımına imza atmaktadırlar. özgür sinema ingiltere’de daha önce varolan belgesel gerçekçi akımdan etkilenmiş olsa da, gerçekçilik anlayışı farklıdır. özgür sinemacılar için gerçeklik yalnızca dünyaya tutulan bir ayna değilidir. onlar için brecht’in şu sözü geçerlidir; “gerçekçilik gerçek şeyleri sunmak değil, o şeylerin gerçekte nasıl olduğunu göstermektir.” anderson’a göre bunun adı doğalcılık ya da toplumsal gerçekçilik değil “sosyoloji yapmaktır.” özgür sinema estetik anlayışıyla da öncellerinden ayrılır. yapıtlarında şiirsellikten etkilenen özgür sinemacılar çalışmalarını “şiirsel gerçekçi” olarak adlandırıyorlardı ve gelenekçi belgesel sinema’nın içinden çıkmasına rağmen farklı bir yol izleyen john grierson’un açık etkisini kabul ediyorlardı. özgür sinema’nın ilanından sonra anderson’un 1957’de çektiği every day except christmas, bu akımın en önemli yapımları arasında yer alır. film, londra’da bir pazar yerinde çalışanların gündelik yaşamını anlatır. geceyarısı pazara mal taşıyan bir kamyonun peşi sıra hareket eden kamera, pazarın kuruluşu, alışveriş ve dinlenme aralarıyla sıradan bir işgünü izleyiciye sunar. belgeselin nesnel ve mesafeli tutumu, özgür sinema’nın diğer örneklerinde de görülür.

    sinema tarihi araştırmacıları özgür sinema konusunda faklı yaklaşımlar sergilemektedir. kimileri, özgür sinema’yı anderson, richardson ve raisz’in çektiği belgesellerle sınırlı tutarken; kimileri özgür sinema’yı takip eden yıllarda ortaya çıkan ve bu sinemacılarında örneklerini verdiği ingiliz yeni dalgası olarak adlandırılan filmlerin ‘özgür sinema’ kapsamında değerlendirilmesi gerektidiğini ifade ederler. aslında bu yaklaşım bir bakıma da doğrudur. çünkü ingiliz yeni dalgası, büyük oranda özgür sinema’nın belgesellerinin konu ve estetik kavrayışı üzerine temellenmiştir. 1950’lerin sonuna gelindiğinde ingiltere’de ticari sinema oldukça kötü durumdaydı. işte bu yıllarda bir grup, köklerini gelenekçi sinema ve özgür sinema’dan alan; ancak yiten cemaat kültürüne duyulan özlemi toplumsal açıdan değil, bireysel açıdan elen alan filmlere yöneldiler. bu filmde genellikle erkek olan işçi sınfı kökenli kahramanların topluma uyum sorunlarının yanısıra, cinsellikte oldukça açık bir biçimde ele alınıyordu. yeni dalga’nın getirdiği bir diğer yenilik de ticari sinemanın tiyatralliğini bir yana iterek yeni bir stil getirmesi oldu. daha otantik olan bu yaklaşım seyirciler tarafından beğenildi ve sinema salonları yeniden dolmaya başladı. bu dalganın başarısında, yönetmenlerin oyun yazarlarıyla yaptıkları işbirliğinin de önemli bir etkisi vardır. ingiliz yeni dalga filmleri için söylenebilecek bir başka ortak özellik ise ailenin parçanabiliriliği ve baba figürünün eksik oluşudur. özgür sinema’da işçi sınıfı cemaati geleneksel değerleriyle yaşatılmaya çalışılırken, yeni dalga filmlerinde değişen toplumsal ortamla birlikte kişisel bir bakış açısına yönenilmiştir. bunun örneklerinden birisi de yine özgür sinema’dan bir yönetmen lindsay anderson 1963 yapımı this sporting life isimli filmde vermiştir. yine özgür sinemacı’lardan tony richardson’un 1962 yapımı the loneliness of the long distance runner isimli filmi benzer özellikler taşır. ancak ingiliz yeni dalgası, ticari olarak başarı kazanmasına rağmen eleştirilerde almıştır. işçilerin hayatını sınıfsal açıdan değil, bireysel açıdan ele almaları ve erkeklerin ön planda yer alıp kadınların gözardı edilmesi bu eleştirilerin başında gelir.

    2) özgür sinema yönetmenleri
    a) lindsay anderson
    lindsay anderson 1923 yönetmen, belgeselci, yazar, eleştirmen, kuramcı. 1947 yılında geleneksel ingiliz film yapımında radikal özellikleri savunan bir film dergisi olan sequence'ı ortak olarak kurdu ve yönetti. 1951 yılında ise bir magazin dergisi çıkardı ve sight and sound, the times of london, the observer ve new statesman için eleştiriler yazarak savaşına devam etti. anderson aynı zamanda throl dickinson'ın seret people filmini temel alan making a film adlı bir kitap ve ingiliz filmini inceleyen, sosyal bilinçlilik gibi temaları konu alan yazılar yazdı. yazar ve belgesel yönetmeni olarak 50'lerin özgür sinema hareketi'nde önemli bir rol oynadı. düşüncelerini uygulamaya dökmek amacıyla, 1948'te düşük giderli ve endüstriyel spoansorlarla belgeseller çekmeye başladı. thursday's children (1954) adlı kısa belgesel filmi ile oscar kazandı. 1955-1956 yıllarında ingiliz televizyonu için the adventures of robin hood adlı beş bölümlük bir dizi yönetti.

    genellikle sürrealist film tekniklerini kullanarak ingiliz sinemasındaki sıradanlığı küçümsemiş, geleneksel mizahın sınırlarını aşarak izleyiciyi şaşırtan keskin hicivli ve sosyal içerikli filmler yapmıştır. brecht'in şu sözünden yola çıkarak gerçeğin dünyanın aynası olmadığını vurgulamıştır: "gerçeklik, gerçek olan şeylerin değil, onların gerçekte ne olduklarının gösterilmesi işidir." buna rağmen bağımsız sinema'nın ilk belge filmlerinde brecht'in etkisi çok belirgin değildir. örneğin, geriye dönüşler ve doğal oyunculuk içeren this sporting life (sporcunun hayatı), sanatsal kaygıya rağmen öykücü bir gelişimin klasik modeline boyun eğmektedir. anderson'ın sinemasal dili, dünya görüşünü ortaya koymaktadır. anderson, çalışan sınıfın hayatının sergilenmesi gereğini belirtmiş; bu anlayışı ile ingiliz film yapımcılığına canlılık getirmiştir. anderson ile yapılan bir röportajda o'na şu soru yöneltilmiştir: "tony richardson ve karel reisz ile birlikte ilkeler manifestosuna dayanan bağımsız sinema akımını çok da nif duygularla oluşturmadınız, öyle değil mi?" anderson'ın verdiği yanıt ise şaşırtıcıdır: "filmlerimizi gösterime sunmak için bir akıma ihtiyacımız vardı ve bağımsız sinema manifestosu bu nedenle ortaya çıktı. bu, tamaen yanlıştır diyemeyiz fakat aynı duyguları paylaşan, aynı filmleri yapmak isteyen bir grup insanın bir araya gelerek, sadece manifestoya dayanarak film yapmış olduğu izlenimi oluştu fakat bu doğru değildir. manifesto, elbetteki bizim bir yansımamızdır; fakat ne benim ne de bizim içimizden bir başkasının bu manifestodan etkilenerek filmlerimizi yaptığımızı sanmıyorum." lindsay anderson'ın 1956'da çevirdiği o dreamland (ey hayaller ülkesi) o'nun ilk belge filmidir. film, margate'taki bir lunapark çevresinde çağdaş dünyanın huzursuzluğunu ortaya koyabilme başarısını gösterir. kitlelerin alışkanlıklarına saldırmaktadır. 1957'de çektiği everyday except christmas (noel'den başka her gün) ise "covent garden" marketinde geçen hayatı yansıtır. insancıl ve arkadaşça yaşayan meşgul ve çalışkan insanların yaşamlarından duygusal bir kesit sunar. birbirlerine tek bir kötü söz dahi sarfedemeyen güleryüzlü insanları pozitif bir bakış açısıyla portrelemektedir. bunlardan başka anderson'ın 1963'te çektiği this sporting life (sporcunun hayatı) adlı bir filmi daha vardır.

    if.... (1968)
    ingiliz okullarındaki katı eğitim sistemini, hiyerarşiyi, mevcut düzeni sorgulayan, okulun adeta bir hapishane olduğunu anlatan 1968 yapımı lindsay anderson filmi. üç gencin baskıcı, katı bir düzen içinde; saygı ve disiplini hayvan gibi hareket etme olarak algılayan, insani değerleri unutmuş öğrencilere, öğretmenlere ve okulun sistemine karşı gelişini anlatıyor.
    başrollerde malcolm mcdowell, david wood, richard warwick oynuyor. filmde karşı çıkılan okuldaki şiddet ve disiplin olsa da, genel anlamda anarşizmi doğuran kuralcı ve baskıcı geleneğe karşı çıkılıyor. hatta filmin girişinde anarşizmin sembolü haline gelen, ingiltere'de vatan haini olarak görülen guy fawkes'ın adı geçiyor. başrol oyuncumuz mick travis odaya girdiğinde "tanrım guy fawkes geri dönmüş." şeklinde bir diyalog kullanılıyor. ingiliz eğitim sistemi üzerinden tüm düzenin eleştirisi yapılıyor ve bu düzeni ortaya çıkaran nedenler üzerinde duruluyor.

    filmografi
    this sporting life (1963) the white bus (1967) if.... (1968) o lucky man! (1973) ın celebration (1975) look back in anger (1980) britannia hospital (1982) the whales of august (1987) glory! glory! (1989)
    b) tony richardson
    tony richardson 1928, senarist, yönetmen, görüntü yönetmeni ve yapımcı. tony richardson 1964 yılında en iyi yönetmen akademi ödülü'nü ve filmin yapımcısı olarak en iyi film akademi ödülü'nü kazandı. en iyi yönetmen akademi ödülü'nü en genç kazanan altıncı kişidir. 1962 yılında aktris vanessa redgrave ile evlendi. 1963 yılında natasha richardson ve 1965 yılında joely richardson isimlerini verdikleri daha sonra aktris olacak iki kızı dünyaya geldi. vanessa redgrave ile 1967 yılında boşandılar. 1991 yılında 63 yaşında aıds'e bağlı komplikasyonlardan hayatını kaybetti.

    momma don't allow (annem izin vermiyor-1956) adlı filmi yazmış ve yönetmiştir. bu film, dans salonları çerçevesinde ingiliz gençliğinin durumunu ele alır. tony richardson, ayrıca the entertainer (sahte tebessüm-1960) ve look back in anger (öfke-1958) adlı filmleri çekmiştir. look back in anger, john osborne'un oyunundan uyarlamadır. bu oyun ve filmi ile tony richardson ve john osborne "angry young men" hareketini başlatmışlardır. bu film, (örneğin; pazara bir hintli satıcının gelip yerleşmesi sırasında cesur insanların gösterdiği gizli ırkçılıklarının gerçek bir görünümüyle) küçük bir taşra kentinin kasvetli muhitinin ödünsüz ve nesnel bir portresidir.

    tom jones
    tony richardson'ın 1963 yapımı komedi filmi. tony richardson bu film sayesinde 1963 yılında en iyi film akademi ödülü'nü almıştır.

    filmografi
    look back in anger (1958) the entertainer (1960) sanctuary (1961) a taste of honey (1961) the loneliness of the long distance runner tom jones (1963) the loved one (1965) the charge of the light brigade (1968) hamlet (1969) ned kelly (1970) the border (1982) the hotel new hampshire (1984) blue sky (1994)

    c) karel reisz
    karel reisz 1926 doğumlu, çek asıllı ingiliz yönetmen, eleştirmen. 2. dünya savaşı boyunca çek ordusunda pilot olarak görev yaptı. cambdrige'de kimya okudu. daha sonra oxford üniversitesi film bölümü tarafından çıkartılan dergi için yazarlık ve sequence dergisinde de filmlerin estetik ve ahlaksal yönlerini içeren araştırmalarıyla film eleştirmenliği yapmıştır. 1953'te ingiliz sinema akademisi için the technique of film editing adlı bir kitap yazdı. 50'lerin ortasında lindsay anderson ve tony richard ile beraber özgür sinema akımı'nı başlattı.

    saturday night and sunday morning (sevişme günleri)
    karel reisz'in ilk uzun metraj filmidir. bu filmin yapımı tony richardson'a aittir (woodfall films / british lion). filmin özgün senaryosu, alan sillitoe'nin romanının uyarlamasıdır. nottingham işçilerinin yaşam biçiminin maddi koşullarını yansıtan bu filmde bir adamın davranışı, duyguları, düşünceleri, özlemleri ve yanılgıları toplumun genel durumu ile verilmektedir. filmin kahramanı arthur seaton, sırasıyla sempatik ve güçsüz, çelişkilerle doludur. ne tam olarak iyi, ne de tam olarak kötüdür. diğer insanlara benzeyen bu insanın neden kabul edemediğini bile bilmediği bir evrendeki başkaldırısı son derece beceriksiz ve kör bir biçimde dile getirilmektedir. filmin amacı kişileri tanımlamak için gerçeği göstermektir: sisli, çirkin, kömür karası nottingham şehri; sersemleşmenin, düşünce yokluğunun, ustabaşı korkusunun, ilkel antikomünizmin işçileri gerçek köle robotlara dönüştürdüğü fabrika; uyuşturucu televizyonla standartlaştırılmış küçük konfor; cumartesi akşamının içki alemi, pazar sabahının balık partisi, cinsel ilişkiler ve panayırdan ibaret eğlenceler. ancak bu göz boyayıcı koşuşturma, ertesi günün acı manzarasıyla daima bozulmaktadır.

    filmografi
    performance (tv series) (1 episode) (1994) everybody wins (1990) sweet dreams (1985) the french lieutenant's woman (1981) who'll stop the rain (1978) the gambler (1974) ısadora (1968) morgan! (1966) night must fall (1964) saturday night and sunday morning (1960)

    kaynakça

    sinemada akımlar – esra biryıldız
    http://sineclup.tripod.com/ozgur_sinema.htm - gözde çitil
    http://e-hayalet.net/…-sinema-akmlar-oezguer-sinema - selim soykan
    http://tr.wikipedia.org/
    http://en.wikipedia.org/
    http://www.imdb.com/
hesabın var mı? giriş yap