• clint eastwood'un yepisyeni projesi. bir savaş filmi. aynı adlı romandan paul haggis tarafından uyarlandı. hikaye, 2. dünya savaşı'nda pasifik okyanusundaki iwo jima adasında bir ayda 50 bin askerin yaşamını yitirdiği japon-amerikan savaşını temel alıyor. ryan phillippe, adam beach ve jesse bradford başrolde olacak...
  • eş zamanlı çekinen ve flags of our fathers ile aynı konuyu japonların gözünden anlatan film için; (bkz: letters from iwo jima)
  • clint eastwood filmlerine oscar vermeyi pek seven amerikan sinema akedemisinin, yine boş geçmeyeceği ve birkaç oscar vereceği film.
  • herhangi bir yonetmen boyle bir film yapabilir, cok ornekleri vardır geçmişte. ancak clint eastwood un boyle vasat, oncekilerden bir farkı olmayan bir film yapması şaşırtıcı. ozellikle son dakikaları azap icinde geçmiştir filmin. amerikanın bir savaş destanına dayandığı icin amerikan halkını etkilemiştir belki ama bizleri ıska gecip sıkıntıya boğmuştur.
  • sonlarına doğru tipik bir çin işkencesini andıran film.
  • gayet beğendiğim, ikinci dünya savaşına ve yakın tarihe az biraz ilgi gösteren herkesin görmesini tavsiye ettiğim film.
    ayrıca filmin bitiminde, salonun yüzde doksan yedisinin yapacağı gibi salonu koşarak terk etmezseniz, çok güzel dönem fotoğrafları görme şansı yakalarsınız.
  • 5 dakikada bir patlamalı, havaya uçmalı, etrafa kol bacak saçılmalı, aksiyon kumkuması bir film bekleyen izleyicinin ıstırapla kıvrandığı, bitsin diye dakika saydığı ancak bunların dışında filmdeki başka başka şeylerle ilgilenen izleyicinin film bittikten sonra bile düşüncelerinden sıyrılıp da yerinden kalkamadığı filmdir. burada "hah işte, kendisi öyle yapmış da ondan övünüyor lavuk." diyenler çıkacaktır; itinayla alın karışlanır. zira bunu yaşayan sadece kendisi değildir. ayrıca film bittikten sonra daha yazılar akarken salonu (afm profilo) terketmek üzere kalkan aceleci topluluk bile gerçek dönem fotoğrafları çıktığında sus pus oldu. sanki saygı duruşu gibiydi.

    bir de filmin adına veya afişine bakarak sinemaya gitmek durumu vardır ki sanırım buna kurban gitmiş insanlar da var. mesela lord of war afişine ve nicholas cage adına kanıp filme giren bir grup vardı ki film ilerledikçe yaşadıkları hayal kırıklığını ne siz sorun ne ben anlatayım. of yani ooof of! düşünsenize afişte mermiler, silahlar, kurşun delikleri var; filmin adı savaş tanrısı, başrolde nicholas cage oynuyor. e daha ne duruyoruz?

    bu filmde de aynı şey geçerli olabilir, belki de o -bilir ihtimali fazla burada. çünkü film ikinci dünya savaşı filmi, yapımcılarından biri er ryan'ı kurtarmak tecrübeli steven spielberg, top tüfek, savaş, mermi... e daha ne duruyoruz?
  • clint eastwood 'un her filmiyle yönetmenlik kariyerine fırçayla bir kat daha altın sürdüğünü düşündürdü bu film bana. çok ama çok başarılı buldum, son 20 dk'sının aşırı uzatılması dışında neredeyse kusursuz bir film. "kahramanlar bile bazen olduklarını düşündüklerimiz değildir." diye başlayıp; "kahraman diye bir şey yoktur. kahraman bizim yarattığımız, ihtiyacımız olandır. ülkeleri için savaşmış olabilirler ancak arkadaşları için öldüler." mottosuyla kapanan filmdeki vurgular çok fazla; insanların artık savaştan bıktıklarını, hatta kimi şirketlerin batmakta olduğunun altı çiziliyor, halkın, savaşta hükümete maddi yardımda bulunmasını sağlayabilmek için bir bayrak dikilmesi hikayesinin allanıp pullanıp sunulması ve zaten halkın önüne kahraman diye sunulanların aslında kahraman olmamasından ötürü, ortaya atılan askerlerin yaşadıkları ikilem, iç içe geçmiş flashback'lerle anlatılmış.

    filmin yapımcılarından biri de spielberg olunca, saving private ryan 'la bu kadar benzer sahneler içermesine insan garip bakmıyor değil. hatta ben filmi izlerken, bu sahnelerin call of duty 4 'e nasıl ilham kaynağı olabileceğini de düşünmedim değil. kopan eller, bacaklar, kelleler, dışarıya çıkmış bağırsaklar, kan revan.. savaşın trajik yönleri her haliyle surratımıza çarpıyor. örneğin bir sahnede kendi askerine tıbbi yardımda bulunan bir askerin, beri yandan o an saldıran düşman askerine bıçak saplarken, insan düşünmeden edemiyor; o an karşınızda iki insan var ve birini iç organlarının dışarı çıkmasını engelleyerek hayatta tutmaya çabalarken, diğerinin iç organlarını dışarı çıkararak öldürmeye çabalıyorsunuz, işte savaşın ikili yönü. oysa içinde bulunduğunuz safta bile size acımadıkları olacaktır. örneğin savaş gemisinden denize düşen asker için hiçbir geminin durmaması, zira donanma bir asker için hızını kesemez! "geride kalan önemli değildir."

    ölümün, zaferin azameti karşısında bir kayıp olarak nitelendirilemez niteliği askerlerin içine işlemiştir. milli ve militarist hazlar kullanılarak halktan para toplama amacını güden politikacılarla "ülke için savaşmalarına rağmen, aslında arkadaşları için ölmeyi göze alan" askerlerin karşılaşması belki tam manasıyla vurucu etki yaratmıyor. özellikle de bay başkan karşısında kahramanlarımız saygıda kusur etmiyorlar! ancak bayrağı asıl diken kahramanların ve yaşamını bu lanet savaşta kaybetmiş bazı askerlerin anneleriyle karşılaşan yeni pop ikonlarımızdan kızılderili asker ira hayes dışında soğukkanlılığını yitiren de olmuyor. zaten hayes'in kızılderili kimliği de bol bol vurgulanıyor filmde. hatta halk arasında belli bir karizması varken bile, barda ırkçı barmen ona sırf kızılderili olduğu için hizmet etmeyebiliyor veya komutanlardan biri, o şaşalı gösteri sonunda "pislik kızılderililer" diyebiliyor. asıl ironi ise, tüm bu yaşananlara ramen, kızılderililer toplantısında, "dünya daha güzel olacak." diyebilen hayes'in aslında kendisini böylesi dışlayan bir ordu ve hatta ülkeye rağmen amerikalı arkadaşlarının hatırasını yüreğinde saklayabiliyor olmasında yatıyor sanırım.

    filmle ilgili daha çok konuşulabilir; ben son söz olarak bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum; eastwood usta yine, baba-evlat hesaplaşmasına yer vermiş filmde; million dollar baby ve absolute power 'dakine benzer bir şekilde, filmin sonuna çok ama çok gereksiz bir şekilde john "doc" bradley ve oğlu arasında bir "sana layık bir baba olamadım.." itirafını serpiştirivermiş, ki inanın bana filmi izleyince hak vereceksiniz, filmle hiçbir alakası yok bu itirafın. eastwood'un bir takıntısı var ama bilmiyorum nedir, bilen varsa bu konuda bilgi aktarımında bulunabilir.

    sonuç itibariyle amerika'da daha çok beğenildiği söylenen letters from iwo jima yı izledikten sonra, daha kapsamlı konuşabiliriz bu hikayeyle ilgili, ama yine de filmin çok kaliteli bir yapım olduğunu ve sağlam bir kurguya sahip bulduğumu söylemek istiyorum. mutlaka izlenmeli.
hesabın var mı? giriş yap