• itu mezunudur kendileri.
  • helvacıoğlu’nun web üzerinden yayın yapan günlük sol gazetesinde yayınlanmayan köşe yazısı:
    kaynak ve aciklama: http://marenostrum.blogsome.com/…ti-emperyalistler/

    anti-kapitalist olmayan anti-emperyalistler

    “anti-emperyalizm” ve “anti-kapitalizm” kavramlarına ve bunlar arasındaki ilişkiye dair bir kafa karışıklığı var. isabetli politikalar belirleyebilmek için bu konuda hem teorik hem de pratik düzlemde netleşmek gerekiyor.

    önce teori.

    bazı arkadaşlar, artı-değer sömürüsüne karşı çıkmayan, serbest rekabetçi piyasa düzenini savunan siyasetlerin anti-emperyalist olamayacağını, anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunamayacağını savlamaktadırlar.

    oysa “anti-emperyalizm” kavramı, “anti-kapitalizm”in tanımladığı alandan farklı bir alanı tanımlamak için geliştirilmiştir. anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunamasaydı “anti-emperyalizm” diye farklı bir kavrama da ihtiyaç duyulmazdı. demek ki anti-emperyalist olabilen, ama anti-kapitalist olmayan bazı kesimler var.

    meselenin püf noktası şurada: lenin emperyalizm aşamasını analiz ederken, bütün kapitalistler emperyalist oldu demiyor (tıpkı bütün maymunların iki ayakları üzerine dikilip insanlaşma sürecine girmemeleri gibi). serbest rekabet sürecinin ilerlemesi, ister istemez, bazı kapitalistlerin palazlanıp tekelci bir nitelik kazanmasına yol açıyor. kimin aleyhine? emek güçlerinin yanı sıra, küçük kalıp tekelleşemeyen (emperyalist olamayan) diğer kapitalistlerin de aleyhine.

    ve ortaya yeni çelişkiler çıkıyor: ülke çapında, tekelci büyük burjuvazi (emperyalistler) ile bu aşamaya geçememiş, bu aşamaya geçmesi bizzat tekelciler tarafından engellenen küçük ve orta burjuvazi arasındaki çelişki. dünya çapında, emperyalizm aşamasına geçen gelişmiş kapitalist ülkeler ile bu aşamaya geçememiş, geçmeleri bizzat emperyalistler tarafından engellenen ülkeler arasındaki çelişki (ezen-ezilen ülkeler arasındaki çelişki). ezilen ülke burjuvazisi içinde, emperyalistlerle işbirliği yaparak palazlanan büyük burjuvazi ile bu fırsatı bulamamış ve esas olarak iç pazara üretim yaparak yaşamaya çalışan küçük ve orta burjuvazi arasındaki çelişki.

    işte “anti-kapitalizm”den farklı bir “anti-emperyalizm” kavramı esas olarak bu çelişkilerin yarattığı alanı tanımlamak için üretilmiştir. yani kapitalist olan, şu veya bu çapta bir artı-değer sömürüsü yapan, kısacası sosyalizm hedefleri bulunmayan, ama çıkarları gereği tekelci kapitalizme (emperyalizme) de karşı olan sınıfları ve kesimleri tanımlamak için üretilmiştir.

    lenin “emperyalizm” adlı kitabı boyunca bu yeni durumu ve proletarya için ortaya çıkan yeni olanakları analiz eder ve politikalar üretir. zaten böyle olmasaydı, marx’ın “kapital”i üzerine “emperyalizm” diye bir başka kitap yazmaya gerek olmazdı.

    burada çok kabaca özetlediğimiz bu yeni durumu kavramadan, ne neden 20. yüzyıl devrimlerinin en gelişmiş kapitalist ülkelerde değil de rusya ve çin gibi “geri” ülkelerde gerçekleştiğini (dolayısıyla ekim ve çin devrimlerini), ne başta kemalist devrim olmak üzere bütün bir 20. yüzyıl boyunca gerçekleşen ulusal kurtuluş mücadelelerini, ne sömürgecilere karşı dünya çapında verilen devletlerin bağımsızlık mücadelelerini, ne geçmişteki ve bugünkü bağlantısızlar hareketini, ne de günümüzde irak, iran, venezüella, bolivya, lübnan vb. ülkelerdeki mücadeleleri açıklayabiliriz. bunların hepsi de “istisna” olamaz herhalde.

    peki, bu “kapitalist anti-emperyalistler”in anti-emperyalistlikleri ne kadar tutarlıdır? burada geliyoruz ikinci püf noktaya. bu kesimler aslında, “emperyalist olabilmek için emperyalizme karşıdırlar”. büyümek isterler; ama büyümeleri, kendilerinden önce büyümüş olanlarca engellenir. küçük bir kısmı bunu başarabilir ve emperyalist burjuvazi (veya onlarla işbirliği yapanlar) içine kapağı atabilir. büyük bir kısmı ise kurtlar sofrasının kırıntılarıyla idare etmek zorunda kalır; bir yandan tekelci burjuvaziye öfke duyarken, diğer yandan sınıf atlama umudunu da bırakmaz. önemli bir kısmı ise burjuva dünyasında tutunamaz ve emekçileşir. küçük ve orta burjuvazinin dünyası, işte böyle dinamik, gel-gitli ve kaypak bir dünyadır.

    öte yandan, emperyalist burjuvazinin her yeni atağı, ilk başta bu kesimleri vurur. yeni tekelci dalgalar (örneğin özelleştirmeler, gümrük duvarlarının kaldırılması, serbest bölgeler vb.) küçük ve orta burjuvazinin pastadan aldığı payı emperyalistler ve işbirlikçileri lehine azaltır, sınıf atlama umutlarına yeni darbeler vurur, hatta onları yıkıma uğratır ve ekmek teknelerinin kapanmasına yol açar. dolayısıyla emperyalizme karşı ilk çığlıklar (emekçi sınıflardan da önce) bu kesimlerden gelir. bu anti-emperyalist çıkışlar, sınıf atlama umudunun zayıfladığı ve yıkıma uğrayan kesimlerde sosyalizan bir karakter kazanırken, bu umudun hâlâ korunduğu nispeten güçlü kesimlerde milliyetçilik (veya dincilik) olarak kendini gösterir. tabii dönemin hâkim ideolojik-politik iklimi de önemli bir etkendir. burada esaslı bir ideolojik mücadele yaşanır.

    başta proletarya olmak üzere emekçi sınıflar ve onların öncüleri sosyalistler, bütün bu çelişkiler karşısında ne tutum alacaktır? “anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunamaz” diyerek, çıkarları şu veya bu düzeyde emperyalizmle çelişmiş bu kesimleri milliyetçiliğin ve emperyalist ideolojik hegemonyanın kucağında mı bırakacaktır; yoksa ince taktik ve politikalarla ve sarsılmaz bir ideolojik mücadele ile mümkün olduğunca onları kendi etrafında toplamaya mı çalışacaktır? olgun ve sonuç almak isteyen bir sosyalist hareket, doğaldır ki ikinci yolu tutmalıdır.

    bu önemli noktanın açılımını başka bir yazıya bırakarak biraz da ülkemizdeki sosyo-ekonomik tabloya, yani pratiğe bakalım.

    safı -teorik olarak- belli olan emekçi sınıflar (çalışanı ve işsiziyle işçi sınıfı, yoksul köylüler, kamu emekçileri vb) ile işbirlikçi büyük burjuvaziyi bir kenara bırakırsak, orta bölmede kimleri görüyoruz?

    - irili-ufaklı esnaf kesimi. bu kesimin ne kadar geniş bir tabanı olduğunu görmek için mahallede bir tur atmak yeter.

    - kendi özel işlerini yapan meslek sahipleri (özel muayenehaneleri olan doktorlar, diş hekimleri, büro sahibi avukatlar, mimarlar, mühendisler, eczacılar, eğitimciler, turizmciler, vb, vb). bunlar da son derece geniş bir kesim.

    - tarım alanındaki küçük üreticiler (fındık, tütün, pamuk vb. mücadelelerini anımsayalım). çok geniş bir kesim.

    - özellikle üniversite öğrencileri olmak üzere gençler.

    - küçük ve orta büyüklükteki sanayiciler.

    görüldüğü gibi türkiye bir küçük burjuva denizidir. bu kesimlerin hiçbiri anti-kapitalist değildirler. çoğu yanlarında işçi çalıştırırlar, dolayısıyla bir artı-değer sömürüsü de yaparlar. ama emperyalist saldırı ilk başta bunları vuruyor ve rahatsız ediyor. dolayısıyla çeşitli düzeylerde anti-emperyalist tavırlar alıyorlar.

    bu kesimleri kendi etrafında toplayamayan bir proletaryanın günü henüz gelmedi demektir. bu kesimlere ilişkin incelikli politikalar geliştirmeyen, adım adım kazanmanın yolunu aramayan, bu kesimler içinde liberalizme ve milliyetçiliğe karşı ideolojik mücadele vermeyen bir sosyalist önderlik fazla bir iş yapmıyor demektir.

    iktidar istiyor muyuz? ringe çıkacak mıyız?

    asıl soru bu!
  • şu anda habertürk'te sansürsüz programında evrim tartışması içinde bulunmaktadır. sunucunun önceki haftaki safsataları bilimsel teoriyle aynı kefeye koyması karşısında sükunetini korumaktadır.
  • sansürsüz programında tanıdığım bilimadamı. bilim ve dinle ilgili fikirlerini daha açık bir şekilde anlatabilmesini isterdim. benim anladığım kadarıyla sayın helvacıoğlu şunu demek istedi: tanrı evreni yaratmıştır. ancak bu evren kutsal kitapların anlattığı gibi tuhaf mucizelerle dolu, sürekli tanrının müdehalesinin olduğu bir yer değil, doğa kanunlarıyla sınırlı bir yerdir. doğa kanunlarını yaratan da tanrı olduğu için, evrim de, yerçekimi de, atomların yapısı da tanrının eseridir. bu yüzden evrimi tartışmak anlamsızdır. beklerdim ki yiğit bulut'un ısrarla sorduğu "ilk canlıyı tanrı mı yarattı" tarzındaki sorusuna, "hayır, tanrının ilk canlıyı yaratmasına gerek yoktu. çünkü tanrı en başta cansız maddeden canlıların oluşabileceği bir evren yaratmıştı," diye cevap versin.

    yine de kendisi takdir ediyorum, programda sabırla seviyesini korudu.
  • yarınlar'ın internet sitesine köşe yazarı olmuş. yarınlar neymiş? şöyle bir kolektifmiş; www.yarinlar.net
  • şu anda habertürk'te sansürsüz programında evrim tartışması içinde bulunmaktadır. tekrar değil canlı yayın.
  • hayatını bilime ve mücadeleye adamış biri. memleketin yetiştirdiği gerçekten ender insanlardan.
  • marmara üniversitesi evrim karşıtı sempozyumu'na karşı aşağıdaki bildiriyi kaleme alan aydınlık savaşçısı:

    "üniversiteler bilimsel eğitimin ve bilimsel araştırmaların yapıldığı kurumlar olmalıdır. evrim kuramına saldıran ve yaratılışçılığı savunan bir etkinlik, bir bilim kurumunun etkinliği olamaz.

    marmara üniversitesi’nde düzenlenen “bilim, türler arası evrimi neden kabul etmiyor?” başlıklı sempozyumun duyuru metninde “yaratılış görüşünün bilimsel olarak ifade edilebildiği daha özgürlükçü bir bilimsel ortamın oluşturulması” hedefinin güdüldüğü açıklanıyor. böyle bir hedef bilim dışıdır. çünkü “yaratılış” bilimsel bir kuram değildir. bilim etkinliğinin temel nitelikleri, deneye, gözleme dayalı olması, yeni olgu ve veriler ışığında sınanabilir olması, “mutlak doğru” veya “dogma” gibi kavramları dışlamasıdır. yaratılış düşüncesi ise ne denenebilir ne gözlenebilir ne de sınanabilir; doğaüstü, fizik ötesi bir gücün tartışılmaz, mutlak bir tasarrufu olduğu iddia edilir. dolayısıyla bilimsel değildir ve bir bilim kurumunun etkinliği olamaz.

    bazıları da, “demokrasi” ve “hoşgörü” adına, “karşıt fikirlerin tartışılması” söylemiyle üniversitede böyle bir etkinliğin yapılabileceğini savunuyor. bunlar ya çok saflar, ya beyinleri postmodern demokrasi anlayışıyla iğdiş edilmiş, ya da korkudan böyle konuşuyorlar. kimse yaratılış düşüncesinin camide vaaz verirken, köy kahvesinde sohbet ederken, evde mevlit okuturken dile getirilmesine karışmıyor. isteyen bu düşüncelerini yayınlayabilir de. zaten ortalık bu tür yayınlardan geçilmiyor. karşı çıktığımız, işlevi bilim yapmak ve öğretmek olan bir kurumda bilim dışı etkinliklerin yapılmasıdır.

    kısacası çaya tuz konulmasına, lahmacuna şeker serpilmesine, futbol sahasında basketbol oynanmasına neden karşı çıkıyorsak, bir bilim kurumunda böyle bir sempozyum yapılmasına da onun için karşı çıkıyoruz.

    bu “pek demokrat”ları uyarmak istiyorum. yarın öbür gün tıp fakültelerinde “leylek kuramı sempozyumu”, astronomi bölümlerinde “dünya düzdür konferansı”, psikiyatri bölümlerinde “medyumlar buluşması” veya “ruh çağırma seansları” düzenlenirse, bunlara da “hoşgörü” adına karşı çıkmayacaklar mı? ne kendilerini ne de başkalarını kandırsınlar."

    ender helvacıoğlu

    bilim ve gelecek dergisi genel yayın yönetmeni
  • bu akşam şirin payzın'ın sunduğu neler oluyor isimli programa ergi deniz özsoy ve hasan aydın'la beraber konuktur. karşılarında bir takım adnancı ve radikal islamcı tip var.
  • 3 yıl önce, kendisinin genel yayın yönetmenliğini yaptığı bilim ve gelecek dergisi'nde çalışırken yakından tanıdığım, her konuda tartışmaya yetkin, kafası açık tam bir bilim insanı olmasının yanı sıra insani özellikleri bakımından da çok tatlıdır kendisi. sanıyorum ki tam bir solcu olmasından mütevellit -dergide hiyerarşik bir düzen olmamasına rağmen alışıldık bir durum olmadığından- çalışırken kendisine çay aldığında bizlerin de masasına çay getirecek kadar insancıl bir adamdır. vakit bulduğumda şu an kadıköy'deki ofislerine giderim halen. üniversite tercihlerimi yaparken orda çalışıyordum ve yazdığım bölümleri öğrenince '' kızım bilmez misin bu ülkede bizim gibi bilim insanlarına ekmek yok '' demişti. hala unutmam o lafını. evet herkeslerden benzer şeyler duyuyordum ama hiç birininki ender abininki kadar koymamıştı. hala da öyle. ben abi derdim ama kendisi kelimenin tam anlamıyla babacan bir insandır. çok içimde kaldı o kadar çağırdığı karaburun'a gidememek. yeri gelmişken söyleyeyim çok da özledim orda çalıştığım günleri. umarım yeniden fırsatım olur. bu safsatacılara karşı - öğrencisi olduğum okul dahil - cevap hakkını her daim kullanıyor olmasını da çok saygıdeğer buluyorum. okuyorsa beni saçlarımdan tanır diyeyim o tanısın :) selamlar ender abi...
hesabın var mı? giriş yap