• giresun da şifa (ilaç) olacak miktar anlamında kullanılır.bir emlekpancar gibi
  • büyük bir kısmı sivas şarkışla ilçesi sınırlarındadır, bölgede yeralan köylerin ekseriyeti alevi köyleridir. aşık veysel bu topraklardan çıkmıştır.
  • emlek alevi coğrafyası
    emlek yöresi öncelikle ozanları ile bilinir ve tanınır. emlek ozanları gerek alevi-bektaşi edebiyatının gerekse bütün bir halk edebiyatının önde gelen şahsiyetleridir. aşık veysel, ali izzet, ağahi, aşık veli ve diğerleri dolayısıyla emlek’in ozan fışkıran toprak olmasının bir gerçeklik olarak altını çizmek gerekir.
    fakat asıl saptanması gereken bu toprağın, bu coğrafyanın özellikleridir, niteliğidir. nasıl oluyor da bir başka coğrafyada yetişmeyen bin bir çiçek bu topraklarda yeşermektedir? sorunun geri planı önemlidir.
    emlek yöresi coğrafi olarak iç anadolu bölgesinde kızılırmak’ın akışı yönünde yıldızeli ile akdağmadeni arasında kalan kızılırmak vadisindeki alanı ifade eder. burası şarkışla’nın kuzey ve kuzey batısıdır. bölgeyi yıldızeli-şarkışla-akdağmadeni noktalarına dayanan bir üçgen olarak da çizebiliriz.
    emlek coğrafyasına dahil olan 60’ın üzerinde köy bulunmaktadır. bu köylerin büyük çoğunluğu şarkışla ilçesine bir kısmı ise gemerek, akdağmadeni ve yıldızeli ilçelerine bağlıdırlar.

    aşağıda gösterileceği üzere yöre tarihsel, kültürel, inançsal bir birliktelik/ortaklık gösterdiği için siyasi/idari bölünmenin ötesinde kendi başına bir adlandırma ile anılmaya ve ele alınmaya elverişlidir.

    emlek coğrafyasında yer alan köylerin başlıcaları şunlardır:
    ağcasu, ardıçalan, alaçayır, beyyurdu, canabdal, çakal, davulalan, e.hüyük, güdül, peyik, hardal, hocabey, evci, iğdecik, ilyashacı, katıralan, kavak, kaymak, kılıçcı, kümbet, nallı, sarıkaya, ortaköy, ortatopaç, saraç, kürtler, sarıtekke, sivrialan, temecik, yahyalı, iğdiş, bozhüyük, adıyaman, akpınar, alaman, başağaç(şarklı+karaya), benlihasan, çağlayan, çerçelan, çepni, e.kale, alakilise, karaözü, kıvşak, kızılcova, maşlahlı, mescit, mezere, örtülü, otluk, veziralan, yazılıtaş, yuvalıçayır. kuşkusuz bu liste kesin değildir ve bazı eklemeler yapılabilir.

    tarihsel süreçte emlek
    xı.yüzyıldan başlayarak anadolu’ya yönelen akın eden türkmenler emlek yöresini de kendisine yurt edinmişlerdir. bölgeyi de içine alarak kurulan danişmenli devletinin ardından selçuklu hakimiyetine geçen emlek daha sonra dulkadirli beyliği egemenliğinde kalmıştır. bölge ancak xvı.yüzyılın ilk çeyreğinden sonra osmanlı topraklarına katılabilmiştir.
    emlek osmanlı idari taksimatında eyalet-i ruma’a bağlı bozok sancağı içinde anılmıştır. bu yüzyıla ait arazi tahrir defterlerinde emlek bozok sancağının nahiye merkezlerinden biri olarak kayıtlı bulunmaktadır.
    kayıtlara göre emlek nahiyesi’ne bu yüzyılda 62 köy bağlı bulunmaktadır. bu köylerin barındırdığı nüfus ise 12.500 civarındadır. sonraki uygulamalarla emlek nahiyesi’nin köyleri çeşitli kazalar arasında dağılmış ve emlek idari bir birim olmaktan çıkmıştır.

    emlek adı
    emlek adının nedene geldiği kesin olarak bilinmemektedir. bununla birlikte bu ad yöreyi tanımlamakta/adlandırmakta 500 yıldan daha uzun bir süredir kullanılmaktadır.
    emlek adının em ve lek bileşenlerinden oluştuğu, emlemek, iyileştirmek, sağaltmak fiilinden lek ekini alarak iyileştirici, sağaltıcı, tedavi edici yer, yurt , toprak biçimine dönüşerek ad olduğu düşünülmüştür. emlek toprağının yöreye yerleşen insanların ruhuna, doğasına uygun olduğu, onlar için elverişli yaylak ve kışlakları barındırdığı ve yaşama olanakları açtığı düşünülürse bu yaklaşımın yabana atılmaması gerekir.

    farklı bir emlek olgusu
    ortak kültürel, sosyolojik ve inançsal özellikler gösteren ve izlenebilir bir emlek coğrafyasından söz etmek mümkün müdür? sorunun yanıtı evet olacaktır. emlek hukuksal bir varlık olmaktan çıkarılmış olsa da ortak kökenden gelen ve yüzyıllar içerisinde pekişen ortak bir ruhi şekillenme emlek yöresi için sözkonusudur. bu nedenle unsurlarınca paylaşılan, ortak, üzerinde anlaşılan ve kabul gören bir “emlek dünyası” dile getirilebilir. kültürel, inançsal, sosyolojik unsurlarıyla hemen yanı başında yer alan komşu coğrafyalardan farklı ve kendi içinde bütünlük arzeden bir “coğrafya”dır emlek.

    emlek’te inanç öğeleri
    emlek’te kendine özgü bir inançlar sisteminin varlığını ampirik veriler ortaya rahatlıkla koymaktadır. eski yaşantı biçiminden, kültür ve inançsal öğelerden gelen özellikler yeni durumda yeni coğrafyanın özelliklerini de içererek varlığını sürdürmüştür.
    emlek’te yaşayan unsurların iskan edilişinin üzerinden yüzlerce yıl geçmiş olmasına karşın bu özelikler bu gün de yaşamaktadır.
    emlek yöresi inanç özeliklerini aralarken fuat köprülü’nün yapmış olduğu “islam öncesi inançlar ve şamanist gelenekler islami bir cila altında varlıklarını sürdürdüler” saptamasına katılmamak olanaksızdır. yörenin hemen yanı başında bulunan ve bu inancın serçeşmesi olarak kabul edilen hacı bektaş dergahının yanısıra yusuf abdal, kılınç abdal, yolkulu, can abdal tekkelerinin kökeni hayli eskiye dayanmaktadır. bu inanç biçiminin adı günümüzde aldığı ad ile söyleyecek olursak alevilik’tir. emlek yöresi inançsal olarak alevi-bektaşiliğin hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. osmanlı şeriatının tüm baskı, sindirme ve yıldırma politikalarına rağmen emlek coğrafyasının bu inanç özeliği silinip yok edilememiştir. yüzlerce yıllık sünnileştirme/asimile etme tutumuna alevilik direnerek yanıt vermiştir. ne var ki yörede yer alan bazı köyler asimilasyondan kurtulamamış ve sünnileşmiş olmalıdır. çünkü aleviliğini yaşayan emlek köyleri ile yaşayamayan bazı köyler arasında hala akrabalık ilişkilerinin varlığı dikkat çekmektedir. diğer yandan bu asimile olan köylerle alevi köylerindeki adlar, gelenekler, davranış kalıpları büyük ölçüde benzerlikler göstermektedir. aynı aşiretten, aynı obadan insanların bir bölümünün direnirken diğer bölümünün nasıl olupta asimile olduğu incelemeye muhtaç bir konudur.

    gözlenebilen ortak özelikler
    emlekte yaşanan inaçların temel özeliği hayatın dışında ayrı bir katagoride yerine getirilmesi gereken edimler/tapınımlar olmayıp tam tersine bizahati gündelik yaşantının ortasında ve onun bir parçası oluşlarıdır.
    inançsal öğeler ile,
    a) bire bir ilişkiye geçebilme,
    b) ona dokunabilme, hissedebilme, yakınlık kurabilme,
    c) onu bir parçası olarak görebilme
    durumları sözkonusudur. yani inançsal/kutsal öğelerin somutluğu her bir öğede kendisini ortaya koyar. emlekte inanç somut birtakım katagoriler ile şekillenmiştir. soyut inançsal unsurlara tümüyle sırt dönülmemekle birlikte somut olan tercih edilip yaşanır. bir bakıma kutsallık somutta, yani maddede yani insanın ve dünyanın kendisinde aranırken, kutsal olan elle tutulur, gözle görülür hale gelirken tüm evren de kendiliğinden kutsallaşmaktadır. inanılan, kutsal görünen dokunabilecek kadar yakında olmalıdır.her an çağırılabilme mesafesinde, seslenildiğinde sesin duyurulabileceği uzaklıkta olmalıdır.
    tüm bunlardan dolayı ve bunlar nedeniyle emlek’te inançsal öğeler eksi kültürün devamı olarak yaşamaktadır. bu inançsal unsurlar hayatın maddi gerçekliğinden kaynaklanmakta ve yine dönüp insan hayatı üzerinde etkiler yaratmaktadır.

    emlek köylerinde hangi inançlar yaşıyor
    emlek köylerinde kısa bir gezinti yapıldığında bu köylerde bir çok eski inançsal öğenin yaşadığı saptanabilecektir. hemen her köyün kendine ait ve başkalarıyla da benzerlik gösteren inanç unsurları bulunabilecektir.
    bazı emlek köylerine şöyle bir göz atacak olursak:

    hardal köyü
    köyün girişinde yol üzerinde köyün doğusunda tülüce baba yatırı var.
    önceden bir taş yığılısı ve bir ağaç varken sonra türbe haline gelmiş. burada kurbanlar kesiliyor.
    hardal’dan ilyashacı’ya doğru akan dere üzerinde bir bektaşi tekke kalıntısı var:kerem ali baba tekkesi. bu tekke 1926’ya kadar faaliyette imiş.
    hardal’da konak denilen yapılı bir eski tapınak mekanı var. kesme taş kalıntıları var. ne amaçla kullanıldığı bilinmiyor. köyün tam ortasında ve hala kalıntıları var.

    güldede
    emlek’in en yüksek dağlarından biridir.
    tepesi adeta çevrilmiş bir kale kalıntısı şeklinde taş izleriyle doludur. gül baba’nın kim olduğu bilinmez. sivrialan, mecit, hardal, beyyurdu, ortaköy köy arazilerine sınır ve bu köylülerce kurbanlar kesilir.

    ortaköy
    köyün doğudan girişinde yine bir bektaşi tekke kalıntısı bulunuyor.

    alakilise/ziyarat ardıcı
    alakilise/örenyurt arasında alakiliselilerce kutsal olarak kabul edilen “çamlı ziyaret” olarak anılan bir ardıç ağacı bulunuyor. adaklar adanıyor, kurbanlar adaklar kesiliyor.

    aşılık
    meçit’in üstünde emlek hüyüğün yaylasında yer alan büyük bir kaya kitlesidir. kırmızı renktedir. kalıp kalıp sökülür, taşla ezilir, suda eritildikten sonra baharda yaylıma çıkacak olan koyunlara sürülüp boyanır. koyunların kurda kuşa yem olmaması için aşılğın boyası ile boyanarak kutsanır.

    kale köyü
    köyde dayıbalağı adıyla bir yatır var. kimliği hakkında bilgi yok.
    bu yatır dalak ocağı olarak biliniyor. karın boşluğunda oluşan ağrılarda bu kimse dalaklamış denilerek iyileşmesi için orayı ziyaret ediyorlar. kurbanlar kesiyorlar.

    üç kardeş dağ
    emlek’in ortalarına düşen yerde üç dağ yükseliyor. bu dağlara üç kardeş adını vermiş ve her biri ayrı bir dağı mesken tutmuşlar. üçü de kutsal olarak görülüyor.
    birbirini görecek şekilde yükselen bu tepeler kürebaba, ağbaba, karaba adlarını taşıyorlar.

    akpınar
    köyün üst tarafında yüksek ağbaba tepesi bulunuyor. bu tepede ağbaba adlı bir evliyanın yatırı olduğuna inanılıyor. köylüler ağbaba’dan her türlü kerameti bekliyorlar. ona adaklar adayıp kurbanlar kesiyorlar.

    kürebaba
    kümbet, iğdecik, hocabey, sarıtekke, güdül, canabdal köyleri arasında bulunyor. kürebaba bozdağlar’ın yüksekçe bir tepesi. tüm bu köylerce kutsal görülüyor. kürebaba’da adaklar adanıp kurbanlar kesiliyor.
    ulu çam ağaçları: kürebaba’da üç büyük ulu çam ağacı bulunuyor. bu ağaçlar da kutsal görülüyor. bir insanın iki kolu ile bu çamlara sarılıp ellerini kavuşturduğu takdirde dileğinin yerine geleceğine inanılıyor.
    sütoluk: kürebaba’da buz gibi suyu olan bir oluk/çeşme var. söylenceye göre bu çeşmeden cuma akşamları(yörede perşembe akşamına cuma akşamı deniliyor) su yerine süt akarmış. adı buradan geliyor. ne var ki kendini bilmez bir kadının bazı piş giysilerini bu çeşmenin başında yıkadığından dolayı artık oluktan süt akmaz olmuş. tersine sütoluk cuma akşamları bulanık akmaya başlamış.
    dağın tanıklığı:köylüler kürebaba önünde hiçbir insanın yalan söyleyemeyeceğine inanıyorlar. çok zor durumda bir insanın doğru söyleyip söylemediğini anlamak denetlemek için kürebaba’nın tanıklığına başvuruyorlar. kürebaba’dan çıkan bir ateş yalan söyleyen insanın yüzünü yalıyormuş.

    sarıtekke köyü/sarı abdal
    köyde, köyün tam orta kısmında, girişte sağ yanda kalan köylülerin “yatır” dedikleri bir mezar var. ziyaret de deniliyor. hemen yatırın yanıda yeni bir cemevi yapıldı.
    mezar bir tek göz bir odanın içinde bulunuyor.
    köylüler orada yatan kişinin adının muhtar abdal olduğunu söylüyorlar.

    köylülere sık sık muhtar abdal keramet gösteriyor. bir köylü kadın kızı ile birlikte köyde bir başka akrabasını ziyaret ediyormuş. akşamın alaca karanlığında. muhtar abdal yatırın kapısını önünde ak sakallı, beyaz saçlı bir ihtiyar olarak elleri belinde koşar adım giden kadının arkasından seslenir. niye koşuyorsun, gideceğin yere nasıl olsa varacaksın. kadın gördüklerinin, duyduklarının gerçek mi olduğunu anlamak için kızına bakıyor, geriye döndüğünde muhtar abdal’ın olmadığını görüyor.
    köylüler muhtar abdal’a adak adıyorlar. civar köylerden gelenler de oluyor. cem evini yaptıranlar köylülerle akrabalığı olan ve tokat/turhal’ın bir köyünde yaşayan insanlar. yatırı ziyarete onlar da geliyor. kişisel adaklar var. kurban kesiliyor, pişiriliyor, dağıtılıyor.

    davulalan
    köyde kevgir baba’nın yatırı bulunuyor. bu kişinin kim olduğu bilinmiyor. yatırın yanında bir kaynak suyu var. su çıkıyor ve az sonra kayboluyor. kevgir baba’nın başında adaklar, kurbanlar kesiliyor.

    hocabey/hızırbey
    köyde bir ocak var: bektaşağagil. bu evin önünde derin bir kuyu bulunuyor. gözlerinde şaşılık bulunan kimselerin bu kuyunun suyuna baktıkları tekdirde iyi olacağına inanılıyor.

    kümbet
    köyün hemen üst tarafındaki tepede köye adını veren bir ziyaret bulunuyor. büyük kesme taşlardan eski bir kalıntı bu. taşların üzerinde henüz okunamayan/okunaklı olmayan yazılar yer alıyor.
    muhtemelen eski bir tapınak bu. köylüler buraya adak adayıp kurban kesiyorlar.

    alaman köyü
    köyün yukarı alaman kesiminde bulunuyor. yine köyün ortasında, yolun sol kısmında bulunuyor. yatır küçücük bir odanın içinde bulunuyor.
    kutsal yatır cö var. kara cö de deniliyor. yatırın kim olduğu bilinmiyor. fakat yörede bir kimsenin yüzünde, elinde ya da vücudunun başka bir yerinde felç olduğunda iyileşmesi için co’ye götürüyor. burada adaklar adanıyor, kurbanlar kesiliyor. co’nün kerameti konusunda tam bir inanç var. o nedenledir ki hala yörede “kara co beni taş kessin ki” ya da “kara co ağzımı, gözümü eğsin ki” yemin ediliyor. co’nün tanıklığına başvuruluyor.

    ilyashacı
    köyün doğusunda, temecik yolunda karaziyarat bulunuyor. baharda köyün tüm hayvanları ilk olarak oradan yaylıma çıkıyor. yine yol üzerinde çoraklısu pınarı başında bir alıç ağacı var. dilekte bulunmak isteyenler ona çaput bağlıyorlar.
    köyde kürkçüler adıyla bir de “derma” ocağı var. deri hastalığı olanlar onlara geliyorlar. alevi-sünni tüm köylerden insanlar gelip kurbanlar kesiyorlar.
    köyde mezarında cuma akşamları ateş yandığı söylenilen gül/göç memmed’in mezarı var. memmed bir yalnız adammış, köye gelmiş, yerleşmiş ve ölmüş.

    çakal
    köyün içinde ali baba yatırı var. kim olduğu bilinmiyor, bir evliya olara tanınıyor. orada kurbanlar kesiliyor.

    sivrialan
    sivrialanın üst tarafında sivrialan, meçit, beyyurdu, hüyük köylülernce de kutsal olarak görülen beserek dağı yükseliyor. besereğin başında bir taş yığını var.mezar/yatır diye anılıyor. besereğin eteğinde bir kuyu/çukur bulunuyor. burayı baharda karsuları dolduruyor. bu kuyunun suyunun “uyuz” hastalığına iyi geldiğine inanılıyor. çobanlar uyuz keçilerini, oğlaklarını o “cöherli” sudak yıkayıp sağaltıyorlar. söylenceye göre veysel karani’nin develeri uyuz olmuşlar. o suyun uyuza iyi geldiğini bilip koşa koşa kuyuya gelmişler. suya girince hastalıkları geçmiş. tüm emlek’te uyuz olan insanlar ve hayvanlar bu kuyuya getiriyor.
    suyun başında ulu ardıç ağaçları bulunuyor. bu ağaçların kutsallığına inanılıyor ve bir yeşil dalını kesenin “kurtlanacağı”, vücuduna “kurt” düşeceğine inanılıyor.
    köyden kendini bilmezin biri tüm yalvarmalara rağmen bu ağaçlardan bazılarını kesmiş. kağnısına yükleyip köye getirirken ağaçlardan kan sızdığı görülmüş. 15 gün geçmeden köylü hastalanıp yatağa düşmüş, vücudunda kurtlu yaralar oluşmuş ve kurtulamayıp ölmüş.

    saraç
    kendi köyüm olan saraç’ı biraz daha ayrıntılı ele almak istiyorum.

    saraç’ta kutsal şeme dağı
    saraç köyünün eteklerinde kurulu bulunduğu şeme dağı köylülerce kutsal sayılmaktadır. köylüler şeme dağı'na dönerek dua ederler. ondan yardım dilerler, kendilernii kötülüklerden korumasını isterler. şeme dağı'nın zirvesinde bir yatır bulunur. köylülere göre bu şeme'nin mezarıdır. fakat dağın başında yattığı varsayılan ve dağa adını veren şeme'den çok kutsal olan adeta şeme dağı'nın kendisidir. köylülere göre şeme'den bir dal kesenin onması mümkün değildir. o kişinin başına mutlaka bir kötü iş gelir. diğer dağlar kel-kır olmuşken şeme dağı bu kutsallığı nedeniyle yeşil kalmıştır. saraç köyü'nde şeme'den dilekte bulunmayı halen bugün dahi kimse yadırgamamakta, çok olağan görmektedir. hastalara iyilik, gurbetlere gidenlerin sağ sağlim dönmesi isteği, sevilen kız ya da oğlama kavuşma özlemi şeme'nin yoluna koyabileceği işler arasındadır. her yıl haziran ayının ilk haftasında köylüler topluca şeme dağına "ziyarete" çıkarlar. her köylü kendi olanakları ölçüsünde bir kurban keser, evinde ne varsa ortak sofraya sunmak için getirir. kimsenin azına çoğuna bakılmaz. getirilenler ortak bir yerde toplanır. kesilen kurbanlar yine büyük ortak kazanlarda pişirilir. herkes olanakları ölçüsünde getirir, fakat herkes gereksinimine göre pay alır kurulan sofralardan. tüm bunlar köylünün şeme'ye karşı hep beraber bir borç ödemesi ondan bir yıl boyunca köylerini insanlarını koruması için gerçekleştirilen törenlerdir. zamanı gelipte şeme'ye çıkmamak köyün tarihinde şimdiye kadar hiç olmuş bir olay değildir.

    boz atlı hızır
    saraç'ta boz atlı hızır daha insanların çocukluklarından başlayarak tanıştıkları ve her an darda kalmışların yardımcısı olan ak sakallı ak yüzlü yaşlıca bir pirdir. her türlü zorluk karşısında, özellikle insanların yalnız başlarına oldukları zaman bir müşgülatla karşılaştıkları an ilk yardıma çağırdıkları boz atlı hızır'dır."hızır, nerede çağırırsan orada hazır."hızır için saraç'ta ocak ayının sonu ile şubat ayının ilk günlerinde üç günlük süre ile hızır orucu tutulur. kendisi için oruç tutulan tek kutsal kişiliktir hızır. orucun sonunda buğdayın kavrularak el değirmeninde çekilmesiyle elde edilen kavut sıcak şeker ile yoğurularak "kavut topu" yapılır ve tüm köylünün ortaklaşa yaptığı bu helva yine tüm köylüye ihtiyacına göre dağıtılır. kavut topu'nun yapılacağı günün gecesi büyük leğenlere konulan çekilmiş buğdayın üzerine hızır'ın gece gelip el basması beklenir ve o sabah özenle hızır'ın o eve uğrayıp uğramadığı araştırılır.hızır ak sakallı ihtiyardır. sık sık insanları sınamak için don değiştirerek onların kapılarını çalar. genellikle yaşlı bir dilenci kılığında gelir. insanların yoksullara, muhtaçlara, yaşlılara karşı tutumlarını sınar. hızır'ın bir gün başka bir giysi içinde kapılarına geleceğini düşünen saraçlılar kapılarından genellikle yaşlı dilencileri eli boş çevirmemeye özen gösterirler.

    ay ali'dir gün muhammed
    saraçlı için ay ve gün kutsaldır. ay'a ve gün'e karşı yakarırken, yalvarırken onun üstün bir güç sahibi olduğu, kötülükleri ortadan kaldıracağı, kötülükleri engelleyeceği, onları kaza ve beladan koruyacağı ve iyilikler getireceği düşünülür, buna inanılır.gökyüzünde ay bütün parlaklığıyla dururken anamın ellerini açıp ona karşı bizi kötülüklerden koruması için dua ettiğine çok sık rastlamışımdır. hatta insanoğlunun aya çıktığını söylediğim zaman beni çok şiddetli bir biçimde azarladığını hala hatırlıyorum. "ay ali'dir demişti, ona kimse çıkamaz!"

    tutarsan da kara taştan tut!
    saraç'ta inançların-kutsallıkların somutluğu her bir öğede kendisini ortaya koyuveriyor.
    karataş ihsanlı köyü yolu üzerinde dağa gömülmüş 3-4 metre yüksekliğinde bir kaya parçasıdır. karataşın dilekleri yerine getireceğine inanç tam saraç’ta.
    öykü şöyle: çocuğu olmayan bir karı koca kutsal bir dergahtan bir çocuk dilemeye giderken tarlasında çalışan bir köylü ile karşılaşıyorlar. köylü nere gittiklerini soruyor, onlar söylüyorlar üç-beş günlük yoldaki bir dergahı. köylü onların saflıklarına acıyıp az ileride bulunan büyükçe kara bir kayayı göstererek "işte diyor, aradığınız kutsal dergah burası." karı koca gidip kara taşa dilekte bulunuyorlar. aradan bir yıl geçiyor. aynı karı koca bu kez kucaklarında bebekleri ile köylüye rastlıyor. köylü nereye gittiklerini soruyor. onlar geçen yılki dileklerinin kabul olduğunu o nedenle dilek tuttukları yere kurban kesmeye gittiklerini söylüyorlar. köylü gülüyor, dergah diyor dört günlük yerde, o sizin dilekte bulunduğunuz ise yalnızca bir kara taş. karı koca bizim dergahımız orasıdır, ona kurban keseceğiz diyorlar köylüyü şaşırtarak.öykü saraç'ta kişinin inancının sağlam olmasının yeterli olduğu, neye kime inandığnın çok önemli olmadığı, her şeyin kişinin kendi içinde dünyasında düğümlendiği yorumuyla anlatılıyor ve "tut ta kara taştan tut" sözü ile özetleniyor.

    kutsal taş sallandodak
    şeme yolu üzerinde gidiş yönünde sol tarafta bulunan yaklaşık 2 metre çapında olan bir insanın dudağını andırdığı için bu adı alan kum bir taş bulunoyor. köylüler köye gidiş gelişlerinde bu taşa niyaz ediyorlar.

    hayvan donuna girme
    saraçlı için insanların keramet göstermesi kadar doğal bir şey yok. anam hubyar'dan köye taliplerini görmeye gelen bir dedenin don değiştirip beyaz bir at olarak şafağa karşı köyün içinde dolanarak insanları izlediğini, kendisinin bunu gördüğünü, dedenin de evet o beyaz at bendim dediğini anlatırdı.yine köyden yaşlı yoksul insanların evliya donuna girdikleri "kimde ne keramet var kim ne bilir?" sözüyle ifade ediyorlar. insan kendisinden keramet beklenen bir varlık.insanın bu özelliği hiç yadırganmıyor, tersine ondan keramet göstermesi bekleniyor.

    inanç unsurlarının
    değerlendirmesi
    emlek’te yaşanan ve varlığını sürdüren inanç özellikleri çeşitli inanç kültlerinin olduğunu ortaya koyuyor.
    bir kültün varlığı için gerekli olan:
    a) külte konu bir nesne/kişi bulunması,
    ondan bir keramet olduğu yönünde ortak inanç
    c) bu ortak inancın sonucu olarak fayda sağlamak veya zarardan uzaklaşmak için kurbanlar kesme, adakta, ziyaretler yapma unsurları
    burada bire bir gözlenebiliyor.
    inanç kültleri tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkıyor. bunların maddi hayatın bir gerçekliğine yanıt verdiği, somut bir ihtiyacı manevi anlamda da olsa giderdiği görülüyor. yani iradi bir şekilde hadi bir inanç ögesi oluşturalım denilerek kült oluşturulamadığı gibi kültler için “bunlar bidattır, tanrıya şirk koşmaktır” denilerek de bir çırpıda kültler ortadan kaldırılamıyor.
    emlek yöresinde varlığını ortaya koyan inanç kültleri anadolu aleviliğinin de bir bakıma çehresinin resmi çiziyor. bu öğretide doğa ile dost olma, tüm evrende tanrısal bir öz olduğuna inanma ve evreni, evrene ait her şeyi kutsallaştırma insanın yabancılaşmayıp kucakladığı bir dünyayı varkılıyor. emlekli için kutsal eli ile tutulacak, gözü ile görülecek, kulağı ile duyulacak kadar yakın olmalı. bu nedenledir ki o özelliklerde olan unsurlarda kutsallık arıyor. yabancı, korkutucu, uzak, anlaşılmaz değil. tersine dost, sevecen, yakın ve kavranabilir olanı tercih ediyor. bilinçli, özel olarak yapılan bir tercih değil bu. hayatın içinde kendiliğinden olan bir şey.

    çeşitli kutsallar
    dağ tepe kutsalı
    çok eski zamanlardan beri büyük ulu dağların insanlarca kutsandığı görülmüştür. dağların ululuğu, gökte varsayılan tanrıya yakınlığı insanlarda bir tapınma hissi doğurmuştur.
    emlek köylerinde hemen hemen her köyde dağ/tepe kültüne rastlamak mümkündür.
    genellikle köylerin eteklerinde kurulu bulunduğu dağ/tepe köylülerce kutsal sayılmaktadır. köylüler tepeye dönerek dua ederler. ondan yardım dilerler, kendilernii kötülüklerden korumasını isterler.
    emlek’te dağ/tepe kültü bütünüyle bir eren/evliya kültü ile birleşiyor. düzde de eren/evliya yatırlarına rastlamakla birlikte büyük çoğunlukla evliya mekanları dağ dorukları oluyor. emlek köylülernce kendisine kutsallık atfedilen tepelerin zirvesinde bir yatır bulunduğuna inanılıyor. köylülere göre bu kimliği hakkında her hangi bir bilgiye sahip olunmayan eren/evliyanın mezarıdır. dağ ile evliya adeta birleşmiş haynaşmış hale gelmektedir.
    dağ/tepe kültünün olsun, yatırların olsun önemli bir özelliği kendisiyle ilişkiye geçildiği anda kerametlerini ya da hışımlarını ortaya koymalarıdır. yani burada da müdahale olan, onu bir keramet göstermeye sevkeden insandır. başka ilahlarda olduğu gibi insanların onunla özel bir ilişkisi olmadan durup dururken harekete geçmeleri sözkonusu değildir. demek ki kutsal dağ da evliya da insan tabiatlı tasavvur ediliyor.
    ilişkiye geçme çeşitli biçimlerde gerçekleşiyor, dilekte bulunarak, adak adıyarak, kurban keserek. ilişki tek tek olduğu gibi topluca kurban keserek de olabiliyor.
    emlek’te kutsal dağlardan/yatırlardan -ki bu iki ayrılmaz ve ortak olarak „ziyarat“ olarak anılır- dilekte bulunmayı halen bugün dahi kimse yadırgamamakta, çok olağan görmektedir. hastalara iyilik, gurbetlere gidenlerin sağ sağlim dönmesi isteği, sevilen kız ya da oğlama kavuşma özlemi ziyaratların yoluna koyabileceği işler arasındadır. köylüler ziyarattan bir arkadaş, bir dost gibi yardımlarını, görüp gözetmesini, kollamasını ve elinden tutup kaldırmasını isteyip, sağlık ve varlık vermesini dilediğinde rahatlıkla bulunabilirler.
    emlek’te ziyarata çıkma, adak adama, kurban kesme tek tek yapılabildiği gibi şeme ziyaratında olduğu gibi topluca da gerçekleşebilir.

    ağaç kutsalı
    emlek’te ağaç kültünü dağ/tepe kültünün mutlak bir tamamlayıcısı olarak görüyoruz. kutsal ziyarat yerlerinde bulunan ağaçlar da kendiliğinden kutsallaşıyor. dokunulmaz, kesilmez hale geliyor. bu ağaçların türü bu durumda bir önem taşımıyor. çalı çırpı bile böyle değerlendiriliyor. köylülere göre ziyarattan bir dal kesenin onması mümkün değildir. o kişinin başına mutlaka bir kötü iş gelir. diğer dağlar kel-kır olmuşken ziyaratın bulunduğu bu yerler kutsallığı nedeniyle yeşil kalmıştır.
    bir de ziyarat yerlerinde dukunulmazlık dolayısıyla büyümüş ulu ağaçlar bulunuyor. çam gibi, ardıç gibi yüzlerce yıllık ağaçlar. bu ağaçlar da ziyaratla birlikte dileklere mazhar olabiliyor. en çok görülen dilek biçimi ağacın gövdesini kucaklayarak iki eli kavuşturma şeklinde.
    emlek’te ulu ağaçlara özellikle ardıç ve çam kutsallık atfedilirken bozkırda yetişen “alıç” ağacına da zaman zaman kutsallık atfediliyor.
    bazan da yalnız başına varlığını sürdüren bir ağaç ziyarat yeri olabiliyor.

    su kutsalı
    dağ/tepe, ağaç kültü bir çok durumda su kültü ile bütünleşiyor. ziyarat yerlerinde, ağaçların gölgesinde hoş içimli bir su kutsallık kazanıyor. bu suyun kirletilmemesi gerekiyor. bu sularda hastalıkları sağaltıcı bir öz bulunuyor. suyun insanı koruyucu özelliği olduğu da düşünüldüğü için suyun başına gelemeyenlere o sudan götürülüp içirildiği de görülüyor.

    taş/kaya kutsalı
    büyük bir kaya kitlesi, şekil almış bir taş ya da renkli bir taş parçası emlek’te bu külte konu oluşturabiliyor. ziyarat yerlerindeki taşlardan ziyade tek başına, bir yamaçta, bir dere kenarında, bir ormanın içinde yüzyıllardır orda duran taş/kaya insanda bir kutsallık uyandırıyor. tarihsel olma, dünya durduğundan beri var olma, ebedilik, sonsuzluk insanları cezbediyor. o taşa niyaz etme, dilekte bulunma insanlara hiç te garip gelmiyor.
    taş’ın insanın kendi gerçekliği, kendi dünyası ile bire bir ilişkisi olduğu gerçeği dilek tutma durumunda söylenen “tutarsan da kara taştan tut” sözüyle bir daha anlam kazanıyor.
    ocak kutsalı
    ateş kültünden ve ateşin kutsallığından farklı olarak emlek’te karşımıza çıkan şifa ocakları kültüdür. bir ev, bir aile geleneksel olarak bir hastalıkta adeta uzmanlaşmış oluyor. sarılık ocağı, al ocağı, derma ocağı, şaşılık ocağı,
    emlek’te tüm emlek köylülerinin üzerinde anlaştıkları bir çok şifa ocağı bulunuyor. ocaklarda çeşitli hastalıkların iyileştirilmesi –ki bu şamanın hekim olma özelliğinin kalıntısı olmalı- son derece yaygınlık gösteriyor. hastalık iyileştiricisinin illa da keramet sahibi, evliya bir kimse olması gerekmiyor. o hastalığın iyileştirildiğine inanılan bir ocak var. o ocağın mensupları hastalığı tedavi ediyorlar. bazen o ocakta bir su, bir kuyu, bir toprak parçası tedavide kullanılabiliyor. fakat asıl iyileştirme etkisi ocağın manevi gücünde ve insanların buna inanmalarında bulunuyor.

    sonuç
    emlek’te inanç ile gündelik yaşantının maddi gereklerinden ortaya çıkan ve süreklilik kazanan ve giderek manevi bir külte dönüşen birçok inanç özelliği bulunuyor. bu inanç özelliklerinin temelini insanın doğa ile, evren ile barışık, birleşik ve bir bütün olması oluşturuyor. inanç insan doğasının bizahati bir parçası olarak algılanıyor. insanın dışında, onun dünyasının uzağında ona hükmeden bir varlık olarak değil.
    tanrı sevgisi insan sevgisiyle eşlenirken doğa ve bütün insanlara dostluk kendiliğinden ön plana çıkıyor.
    (1996, anadolu inançlar sempozyumuna sunulan bildiri)
hesabın var mı? giriş yap