*

  • "insan savunma mekanizmaları için yaşamaz, tepki oluşumları uğruna ölmez. ama insan ,bir anlam için yaşar ,bir dava uğruna ölebilir. insan ,doğası gereği ve doğuştan gelen bir güdüyle anlam yönelimlidir. anlam arayışının engellenmesi "varoluşsal bir boşluk" yaratır." diyerek insansızlaşmış psikoloji ve psikoterapiyi yeniden insanlaştırmayı uman viktor e. frankl ' ın kitabı.

    edit: dilimize "duyulmayan anlam çığlığı" şeklinde çevrilmiştir.
  • iyi düşünülmüş, çok çalışılmış bir kitap olmakla beraber sözlük ortamında dilimize sözlük bana koca bul lan allahsız olarak çevrilince çok mana kazanıyor. yazılışı bile değişiyor, o derece.

    (bkz: the unheard cry for meaning)
  • logoterapi, anlam yoluyla terapi metodunu detaylıca anlatan kitap.

    (bkz: anlam istemi)
  • bu kitabı almak üzereyim ancak bir psikolog değilim. sadece terapi yöntemi anlatıyorsa almayacağım, ama konu çok ilgimi çekti. okuyan arkadaşlar yeşillendirirse sevinirim.

    tanım: psikoterapi ve hümanizm mottosuyla yola çıkmış; varoluşsal kriz hakkında kafayı yiyen hastalar hakkında kelam eden kitap.
  • viktor e. frankl bu kitabında "bilimcilerimizin bilgiden fazlasına ihtiyacı var: bilgeliğe sahip olmaları gerek. bense bilgeliği bilgi artı bilginin sınırlarının bilincinde olmak olarak tanımlıyorum." demiştir.
  • ''sigmund freud, prenses bonaparte'a yazdığı mektubunda şöyle demiştir: ''kişi, yaşamın anlamını veya değerini sorguladığı an, hastadır.'' ama ben, yaşamın anlamını merak eden bir insanın, ruh hastalığı dışa vurmaktan çok, insanlığını kanıtladığına inanıyorum. yaşamda anlam arayışına yönelmek için nevrotik olması gerekmez, ama gerçekten de insan olması gerekir. ne olursa olsun, daha önce de belirttiğim gibi anlam arayışı insan olmanın ayırt edici bir özelliğidir. başka hiçbir hayvan, hatta konrad lorenz'in kazları bile, yaşamda anlam olup olmadığını merak bile etmez. ama insan eder.'' (sayfa: 27)
  • benim ne haddime victor flankl ı beğenmemek, eleştirmek. ama haddimi aşacağım çünkü hiç mi hiç sevmedim.

    anlam arayışı kitabını da benzer hislerle, içimden yükselen otoriter bir ses ayıp olmasın bitir dediği için ite kaka okumuştum, bunu daha da büyük bir zorlukla okudum ve bugün bitirdim çok şükür.

    okuma güçlüğü çekmemin ilk sebebi, basımın inanılmaz eski oluşu ve o zamanlar psikanaliz literatürünün henüz türkçeye yerleşmemiş olmasının yanısıra, inanılmaz baştan savma olan çeviri girişimi.

    ama asıl sıkıntı şu ki, bunu 'anlam arayışında' da buram buram içime çekmiştim, viktor amca, elbette ki çok önemli ve değerli işler yapmış/tır ama, yazdığı bu iki kitapta logoterapi üzerine bilimsel bir anlatıdan ziyade, bir pazarlama materyali mantığı gütmüş gibi geliyor kulağa.

    bunlar şunlar yanlış, logoterapi süper. bakın logoterapinin ne kadar şahane olduğunu sadece ben söylemiyorum. şu da söylüyor, bu da söylüyor... bütün kitap bu şekilde ilerliyor.

    oysa, logoterapi neden süper, hangi yönleriyle süper, süper ne demek, hangi anlamlara gelebilir, ne gibi eleştiriler getirilebilir, gelişme süreçleri nedir, ne gibi zorluklarla karşılaşılır, nasıl aşılır gibi, 360 olmasa dahi 180den daha geniş bir açıyla meseleyi incelenmesini, ters yüz etmesini, incelikleri üzerine bilgi verme amacı gütmesini ve eleştirel bir dille anlatmasını her şeyden çok isterdim. yani, neden olmasın ki? (her şeyden çok biraz abartı olmadı mi?)

    bu kadar süper olan bir terapi yönteminin uygulama detayları ve süreçleri hakkında çok az bilgiye, çok üstün körü şekilde ve bence fazla iddialı bir dille değinilmiş olması, üzüyor, mutlu etmiyor; çok şey vaad edip yine de aç bırakan sofralar gibi yıpratıyor, can sıkıyor.
  • insanın anlam arayışı'nı okuduktan sonra okumaya karar verdiğim, anlaşılması güç bölümler barındıran fakat logoterapiyi daha detaylı öğrenmek isteyenlerin okuması gereken, benimse henüz bitirdiğim victor e. frankl kitabıdır.

    frankl'ın konuyla ilgili yazdığı deneme ve makalelerini bir araya getirerek oluşturduğu bu kitabı ben, birkaç haftada ancak bitirebildim. çünkü bazı bölümler gerçekten anlaşılması güç cümleler içeriyor. hatta bazı kısımları birkaç kez okuyup üstüne düşünmeniz gerekebilir. kolay bir dili yok ancak dayandığı temel ve savunduğu düşünceler gerçekten anlamlı.

    benimse özellikle beğendiğim bölümlerden biri; belirlemecilik ve hümanizm bölümü.

    "insan nihai anlamda karşısına çıkan koşullara tabi değildir; bu koşullar onun kararına tabidir. mücadele mi edeceğine, boyun mu eğeceğine, koşullar tarafından belirlenmeye göz yumup yummayacağına isteyerek veya istemeyerek karar verir.

    bütün seçimlerin nedeni vardır ama seçimlere neden olan seçenin kendisidir."

    bu durumla ilgili alıntıladığı tek yumurta ikizleriyle ilgili bir olay örneği ise şöyle:

    "ikizlerden birisi kurnaz bir suçlu olur. diğeri ise kurnaz bir suçbilimci. kurnaz olmak, bir kalıtım sorunu pekala olabilir. ama bir suçlu veya suç bilimci olmak, bir tutum sorunudur. kalıtım, insanın kendini yarattığı malzemeden başka bir şey değildir. kalıtım, duvarcı tarafından kullanılan veya atılan taşlardan öte bir şey değildir. ama duvarcının kendisi taştan yapılmamıştır."

    elbette bu açıklama ve örnek ile kalıtımı tamamen reddetmiyor. fakat insanın insani yönünü, seçim yapma ve sorumluluk alma gibi diğer canlılardan farklı olan yönlerini de göz önünde bulundurmamızı söylüyor.

    çünkü çoğu zaman yaşadıklarımız karşısında kurban rolünü benimsiyor ya da sorumluluğu başkalarına atıp kendi yapabileceklerimizi yok sayma tembelliğine gidiyoruz. çünkü böylesi işimize geliyor.

    fakat toplama kamplarında yıllarını geçirmiş ve bu kamplardan anne babası ve eşini kaybetmiş birinin bile hayatta kalıp yeni bir terapi biçimini dünyaya kazandırabileceğini bilirsek, bizler de içinde bulunduğumuz koşullardan çıkma gücü ve cesaretini kendimizde bulabiliriz diye düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap