• genclerin, tatil koyu ya da kamp gibi ortamlarda, anlamsiz bi sekilde kendilerine mesken belirledikleri, denizin ustundeki batmadan salinabilen nesne.
    (bkz: dubaya kadar yarisalim)
  • fazla kilo almi$ olan ki$ilere söylenen bir laf
    "duba gibi olmu$un"
  • kale gibi oyunların ve anca kanca gibi atlayış stillerinin ilk kez ortaya çıktığı mekan
  • değişik atlama şekillerinin denendiği*, rüzgarlı havalarda insanı hasta edebilen*, ters çevirmeye çalışarak eğlence kaynağı olabilen sohbet mekanı ...
  • dubaide yasayan insan irki.
  • (bkz: tuba)
  • duba gibi olmak benzetmesinde kullanılan özelliğinden farklı olarak, kendisiyle ilgili gözden kaçan önemli bir nokta, koskoca denizin ortasında yalnız ve alakasız bir nesne olmasıdır. yani sen istediğin kadar duba gibi ol, denizde en hacimli nesne bile ufak kalır. insanlar, martılar, kuşlar, dalgalar gelir geçer; çokluk (~şişmanlık) içinde teklik baki kalır. ayırıcı olan, duba olmak değil denizin ortasında duba gibi olmaktır.
  • bir çeşit mevsim habercisiydi. denize gelişi yazın en cıvıl halinin başladığını, fırtınayla karaya ilk vuruşu da yazın yavaş yavaş bittiğine dair sıkıntıyı içimize salık verirdi. her sene bizim kampımıza da gelirdi bu garip deniz taşıtı da bir türlü gelemedi. kaçak kaçak yan kampınkini kullandık uzunca yıllar. sahilden bakıp bu sene uzağa koymuşlar, duba sanki çok kıyıda diye konuşmuşluğumuz da oldu, üzerinde durduğu boş varillerin arasındaki boşlukta çok garip bir yeşilliğin ortasında kız öpmüşlüğümüzde.üzerinde kale kimin oynamışlığımız. sabahları daha güneş doğmadan yüzerek üzerine balık tutmaya gittiğimizde,yemler ıslanmasın diye havada tuttuğumuz elimizin hafif ıslak kısımlarından, kıpırtısız sudan çıktığımızda donacağımızı bile bile ıspara, istavrit yavruları, mırmır, gupez,yalandırma, minik kuzu yavrularının, şansımız varsa kolyosun peşinden gitmişliğimiz. büyüdükçe ıslanmayan eli sigaralar,çakmaklar doldurdu.sonra biz birden büyüdük,gitmez olduk.aramızda isyan edenler oldu onlar bir yaz daha gitti. sonra onlarda büyüdü.sonra kampın arkasından çok uzaklarda evler büyüdü, üzerimize şehir olarak geldi. oteller dövizler geldi.geliştik şehirce halkça.bizim kampımızı da yuttu bu gelişim,bizim gibi bir gelişmemişe,tahtadan obalara,ama kum zambaklarına, kaplumbağalara da tahammül edemedi.ama bu duba yırttı.onun sahiplerinin kırkdokuz yıllık kiralık olduğuna karar verdiler.

    şimdi bilmiyorum bu mevsim saatini her yazın başında denize indirip,sezon sonunda tekrar denizden alıyorlar mı, tek bildiğim bu deniz salının,durduğu yerde salına salına yazın en güzel zamanına yıllarca benim gibi tanıklık ettiğidir.
hesabın var mı? giriş yap