• insanın doğayla, içinde yaşadığı dünyayla ilişkisini yeniden değerlendirmeye yönelten bi anlayış; aslında, zamanla bu insan merkezli ve -insan dünyanın sahibidir- şeklindeki düşünceye doğru gitmiş ** *insanoğluna, kötüleşen çevrenin** verdiği alarm sinyallerine karşı bi uyarı niteliğinde gelişmiş tepkilerden biri...doğaya kendi yaşayışımıza hatta keyfimize göre müdahale edebiliyor olmanın bizi -üstün- yapan özelliklerden biri olmadığını, sonra bunların ceremesinin fitil fitil burnumuzdan geleceğini, geldiğini söyleyegelmişlerdir zamanında bir bakıma ki şimdi de bunları -daha da kötüye giden halleriyle- gayet net yaşamaktayız...radikal bi düşünüş biçimi olmakla beraber, getirdiği muhtemel ütopik çözüm önerilerini tasavvur edebiliyorum*, zira dünyada kendimizi gördüğümüz konumu, o snobluğumuzu, hor kullanan-pekiştirmek gerekirse har vurup harman savuran ve dominant anlayışı (burası belki de sosyal ekolojiye de bakılabilcek yerdir, hatta başından beri ordayızdır belki hahah, bilmemiyorum) kökünden değiştirmeye iten bi düşünce ki ismi de bu yüzden diiip olsa gerek**.. sosyal yönüyle de beraber bakıldığında bu düşünce o mistisizminden sıyrılabilmekte, ben öyle anlamak istiyorum ya da en azından; ama gelin görün ki bu diip ekolojistler, insan topluluklarındaki hiyerarşi ve bu agresif, dominant bıdır anlayış değişse bile, oluşacak yeni eşitlikçi toplumun*, dominantlığını bu sefer aynı şekilde doğal çevre üzerinde uygulayacağını, bunun kesin bi çözüm olmadığını söyledikleri için tam da ordalar*; onlar bunu derken sosyal ekolojister de -e bu senin dediğin sonra eko-faşizme doğru gidivermesin?? diye merakla sormazlar mı? sormuşlar,sorarak da biraz uçmuşlar bana kalırsa**. yani yavaş yavaş hayvan haklarıydı bıdıydı diye emin adımlarla mayınlara basmadan ilerlerken, direk cepheden bi saldırı yapmakta derin ekolojistler bi bakıma, sen kimsin ki hayvanlara "hak" veriyosun bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demekteler, ya da ben tamamiyle yanlış bi yoldayım...ama hiç merak etmeyin ekofaşizm fln olmıycak öyle şeyer, en fazla bigün sıcaktan kavruluruz, ya da ona yetişemeden topluca cinnet geçirip birbirimizi öldürürüz*, ya da işte bir şekilde olay oralara kadar gitmez*, o yüzden şimdi rahat rahat uyumak istiyor da olabilirim ben *
  • doğa ile bütüncül bir yaşam biçimini savunan bakış açısı ilk kez norveçli felsefeci arne naess tarafından kullanılmış bir terimdir
  • ekolojik sorunların toplumsal ve siyasi ilişkilerle bağını kopardığı için eleştirilir.
  • içinde ırkçı, cinsiyetçi ve sınıfçı nüveler barındıran ekolojist anlayış. hepimiz kaplanız, hepimiz akrebiz tadında vahşi doğa felsefesi.
  • herhalde memleketteki en gözü kara derin ekolog panter emel'dir... öküz'deki bir yazısında, avlanırken oğlunu öldüren adamın dramını aktarıp, öldürülen kuşların dikkate bile alınmamasını zalimlik olarak değerlendiriyordu: yani panter emel'e göre ölen oğul ile avlanırken öldürülen kuş arasında hiçbir fark bulunmuyor. asıl mesele, iki olay arasında fark gözetmeyişin moral kaynağının nerede olduğudur. eğer insanmerkezcilik, insanın hümanizm'den türeyen kibrinin bir yansıması ise insanmerkezciliğe karşı duruş da aynı insani tavır almaktan filizlenecektir. yani derin ekolog kendisini ne kadar bütün değerlendirmelerden yalıtırsa yalıtsın, her girişimini tayin eden bir insani unsurdan kaçınamayacaktır- insanmerkezcilik tasavvuruna karşı çıkıp, hayvan-insan eşitliğini ve hayvanların haklarını destekleyenler, gayet insani düşünmüş olacaklardır (cogito ergo sum'un determinizmi). hayvanlara abilik / ablalık yapmak zaten onların kendi haklarını bilen varlıklar olmadıklarını peşinen tasdiklemektir- çünkü hak ve hukuk beşeriyete mahsustur!
  • ülkemizde tamkoç, günseli -derin ekolojinin genel çizgileri- 1994. ile kazandırılan düşünce.
  • “derin ekoloji” olabildiğine bulanık bir terim. insan-çevre dikotomisinde; çevre merkezcil olan oldukları, üzerinde uzlaşılabilecek tek tanımları olabilir. tabii, ortaklaştırıcı maddeleri var da maddeler ne yöne çekersen oraya gelebilir. diyelim ki “insanların doğadan alması gerekeni alması”… gereken nedir? insan ihtiyacı kavramı böyle bir evrensel genel geçer resim çizer mi? örneğin, bu ihtiyacın içerisinde bilgisayar var mıdır? “ekonomik ve sosyal sistem etkilenecektir” nasıl etkilenecek? ekonomik ve sosyal sistem değişmeden, insanların çevre ile ilişkisi nasıl değişecek? pardon değişecek demiyorlar, sadece etkilenecek…zaten, özellikle ekonomik sistem konusunda oldukça muhafazakar bir duruşları var, ekonomide statükonun tarafı oluyorlar. statüko dediğimiz de safi kapitalizm.

    dikotomi demişken; “derin ekoloji” kavramı, “sığ ekoloji” teriminin de doğumuna neden oluyor. yani bu akım kendini var ederken; karşıtına, insanmerkezcil çevre anlayışına, sığ diyor. geçenlerde derin ekoloji hakkında ciddi eleştiriler yapan bir makale okurken “bir kere bize niye sığ diyor, çok alındık :/” üslubunda bir paragraf görmüştüm, iyi gülmüştüm. sürdürülebilirlik goy goycuları ilk defa haklı ya!

    çevre merkezcillik, mizantropi demek midir? earth first!’ün kurucularından david foreman “çevreye zarar vermeyecek bir nükleer silahın iyiliğinden” bahsederken, christopher manes “etiyopyalılar’a yardım etmeyelim, açlıktan ölebilirler. alın size nüfus fazlalığına çözüm” mantığı ile makale yayınlıyor. mizantropinin dibi! ama aynı örgütten olduğu için derin ekolojist sayılan judi bari ise işçileri örgütleyerek çevreci mücadele vermenin derdinde. daha da garibi “earth first! ıngiltere” de olabildiğine farklı, amerika’daki örgütten farklarını şöyle belirtiyorlar: “we knew ef! us's original hardline "rednecks for wilderness" attitude wouldn't appeal here, so we set out to build a group that combined radical action and social justice to protect britain's few remaining natural places.” sosyal adalet kavramını sokarak sadece mizantropide değil, derin ekolojinin çoğu maddesinde ef! abd’den ayrılıyorlar. bütün bunların ışığında derin ekolojinin, doğalından mizantropik mi olduğu bilgisine ulaşılamadığını düşünüyorum. hatta genel olarak derin ekolojinin, din gibi, nasıl okursan öyle inanacağın bir kavram oladuğunu düşünüyorum.

    en popüler günümüz çevre stklarının, greenpeace ve wwf’in derin ekolojist olup olmadıklarını sorguladım. wwf’in olmadığı kesindir; misyonlarında insan ve çevrenin harmonisininden, bütünleşik stratejiden bahsettiklerini okuyoruz. greenpeace ise derin ekoloji öğeleri taşısa da derin ekolojist sıfatını alamaz. çünkü nükleer silah karşıtlığının yanı sıra, “savaş karşıtı” da diyebiliriz kendilerine ki sadece çevre üzerinde laf söylemeyi bıraktıkları anda derin ekolojiden hızlıca uzaklaşıyorlar.

    derin ekolojiye yapılan en ciddi ve önemli eleştirilerin sahibi ise bookchin ve guha’dır. kime göre derseniz, bana göre (sözlükte yazmanın işte bu aymazlığını seviyorum ben ^.^). bookchin’in eleştirilerini yazmak uzun sürer. zaten kurucusu olduğu “toplumsal ekoloji” ye bakınca anlaşılır. lakin parmak basmak istediğim bir nokta var: bookchin, derin ekolojiye “eco la la” diyor ya anladığım kadarıyla bu bütün çevreciler böyle laf sokuyor birbirine. (bkz: shallow ecology)

    ne varsa hintlilerde var kontejyanından gelen guha ise; derin ekolojiyi, birinci dünya ideolojisi olmakla suçluyor. çok da haklı! christopher manes (etiyopyalılar açlıktan ölsün dien lavuk) afrika’da salgın haline gelen aids’in nüfus problemine çözüm olacağını söylüyor. insanı bıraktım da, geribeyin manes, 33 tane afrikalı çocuk birleşse, bir amerikalının çevreye verdiği zararı vermiyor. manes, sen önce kendine bak kendine, dön de bir bak haline, beyinlere küsmüşsün, ne oldu abi! hadi manes’i bir kenara koyarsak, guha der ki “derin ekoloji tamamen amerikandır, üçüncü dünya ülkelerine uygulanmaya çalışılırsa yarar yerine, zarar verir. üçüncü dünyada toprağı korumak, genelde insanların göç etmesine ve refah seviyesinin düşmesine neden oluyor. ayrıca, derin ekolojinin ayıklayarak içselleştirdiği doğu felsefesini, yanlış gösterdiğini de söylüyor. hatta çok güzel açıklıyor: “east… as a vehicle for western projections”.

    neyse, entry’nin sonuna geldik. tabii ben aslında bu eleştirilerde hiç ama hiç samimi değildim, misyonerim ben, ajanım. şimdi de hepinizi doğru yola davet ediyorum: (bkz: toplumsal ekoloji)
  • ekosistemi içkin bağlarla birbirine bağlı bütünsel bir sistem olarak düşünen derin ekolojisitler, tüm düşüncelerini şu temel ilkelerde toplarlar:

    1. yeryüzünde insanların ve insan dışında kalan canlıların yaşamlarının rahatı, refahı ve gelişmesi kendi başına bir değer taşır. bu değer, insan dışındaki dünyanın, insanlar için taşımakta olduğu dar nitelikli değerden bağımsızdır.

    2. yaşam biçimlerinin zenginliği ve türleri kendi başlarına bir değer olup, yeryüzünde yaşamın zenginliğine ve çeşitliliğine katkıda bulunur.

    3.yaşamsal gereksinimlerini karşılamak dışında, insanların bu zenginlikleri ve
    çeşitliliği azaltmaya hakları yoktur.

    4. insanların günümüzde insan dışındaki doğaya müdahalesi aşırı ölçüdedir ve
    durum giderek kötüleşmektedir.

    5. insan yaşamının ve kültürlerin gelişmesi çok daha az bir nüfus gerektiriyor.
    insan dışında kalan canlı yaşamın gelişmesi de böyle bir azalmayı gerekli
    kılmaktadır.

    6. yaşam koşullarının iyileştirilmesi için önemli değişiklikler yapılabilmesi,
    politikaların esaslı bir biçimde değiştirilmesini gerektirmektedir. bu politikalar
    temel ekonomik, teknolojik ve ideolojik yapıları etkilemektedir.

    7. ideolojideki değişme esas olarak giderek yükselen bir yaşam kalitesinin (içsel
    değeri olan konularda saklı olan) değerlendirilmesine yönelmelidir. yoksa
    yüksek bir yaşam standardına ulaşmaya değil. kocaman (big) ile büyük (great)
    arasında farkın derinden bilincine varılacaktır.

    8. derin ekoloji'nin bu etik ilkelerini paylaşan herkesin, gerekli değişikliklerin
    yaşama geçirilmesi konusunda doğrudan ya da dolaylı bir sorumlulukları vardır.

    kaynak: whitehead metafiziği açısından ekoloji problemi, vedat tezcan, doktora tezi
  • (bkz: eko anarşizm)
hesabın var mı? giriş yap