• (bkz: dahi)
  • yağmurlu bir akşamüzeri, sıraselvilerde, o ufak otel odasında yaptığımız amatör söyleşimiz esnasında john peel'i bir akşam program çıkışı bbc-radio1 binası önünde nasıl yakaladığını ve demosunu eline tutuşturuşunu, o andan itibaren hayatının asla aynı olmadığını olabildiğince telaşsız bir biçimde ve kısık bir sesle anlatan; stephen malkmus hakkında çok hoş laflar etmeyen; o çok naif ve fazla zarif kız arkadaşıyla [ki kız çok büyük bir fan imiş zamanında, bunların t-shirtlerini falan satarmış, sonra tanışmış ve sevgili olmuşlar] bir fotoğraflarını çekerken biraz gülümsemesini [belki kıza biraz sarılmasını] rica ettiğimizde "i am english, that's what we do!" diyen kibar ve çok yetenekli müzisyen.
  • bunu ne sekilde soylersem soyleyeyim tuhaf sound edecegini biliyorum ama, 16 ekim aksami manhattanda konusup konusup ne dedigini anlamadim (gurultulu ortamda komunikasyon sorunu) fakat yanaklarinin yumusakligini ve bulldogvari gidisini bizzat test ettim. hatta benim hicbir girisimim olmamisken, kendi istegiyle ve bilinci yerindeyken bana sarildi.
    (bkz: asik olduktan sonraki ilk sozler)
  • bu adam şarkı söylerken sanki karşılıklı konuşuyormuşuz gibi oluyor hep.. araya girip lafını kesecek gibi oluyorum ama kulağında ipod ve değişik mimiklerle saçmalayan birine dünya toplumu henüz hazır olmadığı için vazgeçiyorum. (sen lafını bitir de bi hele, ben diyeceğimi diyeyim sonra..)
  • dün bronx'taki the wedding present konserinde bir kez daha olanca alçakgönüllülüğü ve kusursuz performansıyla bizi kendine hayran bırakmış, bununla da yetinmeyip bendenize take fountain'ı imzalamış usta.
  • (bkz: cinerama)
  • kısa şortlu, uzun çoraplı ve kabarık saçlı bi abi olarak aklıma kazınan imajı çok ayrıdır. mahalle maçındaki adam gibi samimi. evet.
hesabın var mı? giriş yap