2 entry daha
  • bizim eve hanım sokakta telef olmak üzere yeni doğmuş bir kedi yavrusu getirdi. annesi olan sokak kedisi daha olgunlaşmadan erkek kedilerin tecavüzüne uğramış, en kabadayısı 1 yaşında bu yavruları doğurmuş. doğan 3 yavrudan biri galiba ölmüş, biri güçlüce, mahallenin çocukları sütle mütle ayağa kaldırmışlar. anne bir süre sonra ortadan kaybolmuş. zaten çocuk anne, o da ölmüş olabilir, veya annelik refleksleri gelişkin değildir, bırakıp gitmiştir.

    hanımın kedi tüyüne alerjisi var, kızımızın kedi isteğine her zaman kahramanca karşı koydu. son zamanda kapı antresinde beslersek, ev içine almazsak izin verebilirim der olmuştu. kedi bakmaya çok istekli olan kızım hayallerinde kediyle yatıp kalkıyormuş, bu ortaya çıkan yavru belki onun dilek gerçekleştirimi, spiritüalist yorumla tezahür ettirmesi. eylül doğumlu kedi bize sonbahar soğukları başlayacağında geldi. veterinere danışıldı, önerileri alındı, yavru eve battaniye üstünde kapı eşiğinde yuvalanarak girmiş oldu.

    hiç umut vermeyen bir hali vardı. gözleri donuk donuk, karanlık mı karanlık. bu ölür, çok dayanmaz diye geçirdiğimi saklamıyorum. kız çok duyarlı, belli olmaz diye ölebilirliğini arada anımsatıp duruyorum. azıcık dünyaya bakmaya başladı, hem karanlık bakışları devam ediyor hem bir psikopat hali var gibi. bir sıkımlık canıyla. isim için fazla uğraşılmadı, kız ona hemen mini dedi geçti. mikroskopik, canlı kaldığında bile büyümüyor. yalanmayı bilmiyor, kilo basmıyor. anne baba bildiği yok, boş bulduğunda sarsak adımlarla hemen tura başlıyor. yani kayboluyor. kaç kere kayboldu, çağrılmaya duyarsız. kaç kere kızımız onun peşinden öldü, yitirdim diye ağladı. birinde arabanın altında durmaya ısrar etti, izini bulamadık, bir yerde düşmüştür, ezilmiştir diye kızın yaslarına bir kütük daha attım. sitede 3-4 gün sonra bulundu. bu sefer başka bir evin önüne gelince evin kızı hemen içeri almış, sitenin diğer çocukları bizimkinin olduğunu söylediyse de tınmamış, benim diye bizim kız gittiğinde de zorluk çıkarmış. hem ölmek üzere hem insanları birbirine katıyor mini. bizim kedi ve tüy allerjisi 5 ayda sıfırlanmadıysa da hafifledi, kabul etmek gerek.

    komşunun sarman kedisine birey muamelesi yapışları, tekdüze bir sesle bir sonraki kedileri kara'yı çağırıp duruşları bizim yüzleşme konularımız oldu. aynısını yapmayacağız diye dikkat kar etmiyor, biz de insan gibi davranıyoruz, biz de kaybolduğunda komut alır, ses verirmiş gibi mini, mini, çağırıp duruyoruz. artık kendini kanıtladı, sağ duruyor, ismi ise fazla renksiz kaldı. kız birinde adını zenginleştirelim diye bir istekte bulundu. belki değiştirecektik, benim aklıma kedinin kriminal bakışları geldi, eskiden ölüp gideri oluşunu da anımsatıyordu, krimini/kri-mini olsun dedim. ileride annesi minuşka da diyecekti ama zor söylenen bu krimini adı olarak yerleşti. zaten gitgide cins kediymiş gibi tüyleri uzadı. tekir değil, sarman değil, boynunun altında hizmetçi yakalığı gibi beyaz tüyleri var, her dört ayağının ucu süte batırılmış gibi beyaz, gözleri dik dik bakıyor, derin ve karanlık, zamanla koyu yeşil olarak rengi oturdu. tüylerinin ağırlıklı rengi ise hiçbir zaman temizlenemez hissi veren kirli bir gri. tabii sahiplerine öyle gelmiyor, naparsın. kız onu vahşice seviyor, inletiyor oynarken. her şeye sızlana sızlana göğüs gerişi iç acıtıyor, gene de kızın peşinden ayrılmıyor. gel zaman git zaman hepimiz övünmeye başladık. bu kedi bana aşık. bu kedi, yok, bana aşık. hepimize zehri şırınga etmiş. kız bodrum'da onbeş tatilde iken kremini diye şeker bulmuş, onun resmini çekip bana gönderiyor. bağlantılar ve eşlemeler her yerden yağıyor. bir belirgin özelliğini unutmuşum: o vaşak kulakları! her iki kulağının ön içyüzlerinden çıkan vaşak gibi sivri kulaklı hale getiren tüyleri var. zaten avcı genetikli belli, vaşağımsı kedi kulağıyla birlikte korkutucu hal alması doğal.

    verdiğim bu kri-mini isminin cri du chat (kedi çığlığı/ kedi ağlaması) sendromuyla ses bağı daha bugün aklıma geldi. kedim öykülenmek istiyormuş. kabul ediyor ve onu yazıya döküyorum. daha önce de konuk olduğumuz evdeki çakıl ve efe kedilerini öykülemiştim. bir de minyatür pinscher'imiz zeytin'in yazılı anıları vardı. doktorluk ile sese, fonetiğe ilgi bu kriminal ile cri du chat'ı ben sahibine çaktırmadan uyuşturmuş, birbirini çağırtmış olabilir. maceramız devam ediyor tabii. yenileyi krimini'yi kısırlaştırdık, annesi gibi çocuk gelin olmasın. uçan kedi hızla hımbıllaşacak diye bir korkum vardı, bu henüz piyasada yok. aynı yaramazlık ve avcı refleksleri sürmekte. bizimkiler beslemekte sınır tanımamışlar, kısırlaştırılırken yağdan çalışmak zor olmuş. ben onlara, artık şu kediyi şişirmeyin, az besleyin diye ültimatom veriyorum, onlar he he deyip beni geçiştiriyorlar. daha bu sabah o tavrımı da elime aldım: kedi sabah bacaklarıma sürtünüp duruyor, peşimden ayrılmıyor. bir gariplik var, beni bu kadar seviyor olamaz. baktım, mama kabı ortada değil. telaşa kapılıp telefonla sordum, ana mama deposunun üstündeymiş, akşam beslemiş sabah vermemişler. tam istediğime göre yapmışlar. yok, bu sefer ben karşı kutba savruldum: hayvanı aç bırakmışlar, hayvan sevgi gösterileriyle yemek dileniyor. hemen kabını doldurdum, 15 dakikada yediği kadarını yiyip önünden çekme ilkesine de aldırmadım, önünde akşama kadar kalmak üzere mamayı bırakıp olay yerinden ayrıldım. bu haydut kedi kanıma girdi, ilke milke bırakmadı.

    aslında ben pek kedi sevmem. serin, yakın, mesafeli, değişir durumumuz. severim de mesela kedi beslemem, veya oyun oynatmam. yatan, uyuyan, hımbıl kediyi yeğlerim. bu kediye başlarda 'ısırmak yok!' diye ciddi baskılar uyguladım, burnuna vururdum. yalnız kızımın tavrı değişik (zıt) olduğundan benim disiplin işe yaramadı. alışan ben oldum, artık huyu gevşeyecek diye korkuyorum. annesi de kızımızı çığlık çığlığa, boğkalayarak, yoğurarak severdi. bizim kız anadan gördüğünü krimini'ye uyguluyor. o inletiyor, krimini mecbur kaldığında yüzüne tırmık bile atıyor. sadece kıyarcasına değil, inleyip, sıkıldığını son hadde kadar gösterdikten sonra. avcı, savaşçı, haydut, psikopat karışımı, hiçbiri de az ölçüde değil, hepsinden bol var. krimini'yi işyerine götürdüğümde köşeye pustu, aşırı yumuşak davranandan ve benden başkasına hiç yanaşmadı. bu da korku veya çekingenlik sanılmasın: kendi saldırganlığının bilincinde mini, ben saldırgansam ötekiler de saldırabilir, köşede pusuda kalayım, demiş oluyor.

    çapkın kedim sabah karanlığında banyonun örtülü değil ıslak zemin kısmına kıvrılarak bana 'seninle samanlıkta bir ömür boyu,' mesajı veriyor ki, uykulu halde bile dengemi bozuyor şerefsiz. soğuk seramikte gurrunlamak nesi, göz süzmek nesi.. işe gitmek ya da telaşla otelden çıkmak isteyen erkeğine banyoda arkadan dolanan kadın gibi.. işe gitme, evde ekmek var diyecek sanki. ölür müsün, sever misin. tam çorabımı giyicem, çoraba fare muamelesi yapıyor. ilk yataktan kalkarken topuklarımı cırmalıyor. kıyıcı değil, hafif. tekrar tekrar. bir yalıyor bir ısırıyor. sabaha karşı yatağa gelip bir ananın bir babanın göğsüne yatması, ellere yaslanıp hareketsiz bırakması neye işaret, iyi niyet var mı?

    (bkz: cri du chat sendromu), kedi çığlığı sendromu, kedi miyavlaması sendromu
    (bkz: hayatta en hakiki antidepresan kedidir)
    (bkz: kedi/@ibisile)
    (bkz: maine coon/@ibisile)
    (bkz: laperm/@ibisile)
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap