• geçen akşam mıydı, yoksa birkaç sene geçti mi üzerinden? tabi ki geçen akşamdı. genus üzerine bir entiri girdim, sonra bilgisayarın başından ayrıldım. yattım mı, uyudum mu, uyumayla uyanıklık arasında mıydım, neydim, tam anımsamıyorum yeniden bilgisayarı açtım ikinci genus entirisini girdim. çünkü zihnimde, iki husus arasında, üzerinde çok düşünmediğim bir bağ kurulduğunu gördüm. unutmamak için hemen entiriyi döşemek istedim. nitekim döşedim de.

    sex/@jimi the kewl ve genus/@jimi the kewl entirilerinde temelde farklılaşan tür belirlemeleri olduğunu söyleyip, bu başlıkta inceleyeceğimiz classis'in, özellikle de "klâsik" teriminin (classicus) atası olması açısından düzene ilişkin bir tür belirleyiciliğini baz aldığını dile getirmiştim. buna entiri girilmezse database'de bu konudaki triology'nin (sexus, genus ve classis) anlamını yitireceğini düşündüm. girmeye başladım, başlamaya girdim (son dönemdeki favori üslubum bu. mastarla fiili, objeyle subjeyi değiştirip anlam zenginliğini aralamak, aralamayı zenginleştirmek. olmadı değil mi? değil mi oldu ama).

    classis'in ancak augustus sonrası dönemde (charlton t. lewis) batı dillerindeki torunları gibi (alm. klasse, fr. classe, ing. class, isp. classe, it. classe, por. classe, rom. clasa) "sınıf" ve "tür" anlamlarını kazandığını görüyoruz. ancak bu tür'lük, tıpkı askerî düzendeki, birlikteki bir araya gelmişlik gibi düşünülmeli. bizim türkçemizde class'ı genelde sınıf diye çeviririz, ancak askeriyede bu kelimeyi kullanmayız. daha çok bölmek'ten "bölük", birleşmek'ten "birlik" tabirlerini kullanırız. oysa latincede aynı zamanda askerî birlik, donanma, filo anlamlarındaki classis sıfatı tam anlamıyla düzeni işaret eder, "düzenli ordu" gibi. bölme ve birleştirme anlamı da saklıdır içinde ancak temelde dikkat çekilmesi gereken bir düzenin olduğudur. ben de özellikle genus entirilerinde ve klâsik/@jimi the kewl entirisinde, klâsikliğin temel ölçütünün ordu gibi düzenlilik ve ölçülülük olduğunu dile getirdim. bu, tıpkı modernite'nin modus yani ölçü'den gelmesi gibi, söz konusu yapıya bir reçete biçilebilmesini sağlar. "şunları şunları yaparsanız modern ve klâsik sayılırsınız" gibi.

    oysa genus entirilerinden ikincisinde de söylediğim gibi, türkiye'nin batılılığı ve avrupalılığı söz konusu edildiğinde, karşı taraf yani batı, türkiye'yi kendi klâsik ve kadim kültürüne dâhil etmekte zorlanıyor. çünkü ölçütünü classis bölümlemesinden değil, genus ve stirps gibi (türklük ve müslümanlık), türkiye'nin değiştiremeyeceği, değiştirdiği vakit artık türkiye olmayacağı nitelik belirleyicilerinden oluşturuyor. böylece türkiye'nin önüne bu ölçüte göre hangi koşulları koyarsa koysun, onun kendisine yetişmesine izin vermemiş oluyor. bu, onları suçlu çıkarmaz; zira kurdukları yapının temelinde türk ve müslüman karşıtlığı ön plandadır. bunu ömer naci soykan üstadımız şu şekilde dile getirmişti: "avrupa bir anlamda avrupalılığını kendisini dıştan çevreleyen ve bir arada tutan türk sınırına borçludur." (modernite/@jimi the kewl) nantes fermanı'ndan bu yana bu böyledir.

    böylece edmund husserl'in tarihsellik ve haritasallık gütmeyen avrupalılığı ciddiye alınmaz, çünkü ölçüt yasa değil, söz konusu birleşmeyi canlı kılan varlık sebebidir. "bu devirde hâlâ böyle bir düşmanlık sürüp-gider mi?" demeyin; isviçre'deki referandumu (ki onda oy kullanma hakkı bulunan herkesin vatandaşlık hakkı saklı saklıdır- onları destekliyorum) aklınıza getirin. adam istemezse istemez minareyi. çünkü kendi yaşamsal alanında bir canlılığı var, bize sürekli referandumdan korkmamamız gerektiğini söyleyen dâhilî idarecilerin haricî referandumdan korkmaması gerekiyor. daha türkçesi için: allah'ın sopası yok.

    konu fazla dağıldı. yukarıda bir yerde dediğim gibi, classis bir tür birlik ve bölük anlamını verir ama içinde esas olan düzen ve tertiptir. buradan hareketle ingilizcedeki classic'in "judged over a period of time to be of the highest quality" (concise oxford english dictionary) gibi bir anlam edinmiş olmasına şaşırmamak gerekiyor. klâsik tabiri classis'in doğasından ötürü "en yüksek kaliteye sahip olunan döneme ait"liği verir. en yüksek kalite, düzenden ve tertipten kaynaklanır. militaristseniz, "ordu nizamı başarı getirir" şeklinde de okuyabilirsiniz bunu. onda da "türünün en iyi örneği" anlamı olmak zorunda (coed: "a very good example of its kind"). bu örnek sonradan edinilebilir, öğrenilebilir nitelikleri gösterir. genus ve sexus bölümlemesinde bu yoktur. insanın cinsiyetini değiştirmesi gibi bir şey değil bu, aksine onda cinsiyetini kabullenip, onu düzenli bir şekilde geliştirmesi, üzerine koyması ve cinsinin en iyisi olması söz konusudur. daha modern türkçesi için: bu yaptığın çok baba, çok klâs bir hareket! türünün en iyisi!

    ancak değişmeye ve farklılığa övgü düzüldüğünde, klâsik olanın küçümsendiğine de şahit olabiliyoruz. "ıyy çok banal, çok klâsik..." diyorlar mesela. yıllar evvel biriyle konuşurken "ben klâsik biriyim" demiştim, o da bana "üfff" çekmişti, ki bu üff'ün anlamı "ne yani kendini fasulye gibi nimetten mi sayıyorsun" idi içten içe. oysa ben "uçarılığım yoktur, mazbutum" anlamında kullanmıştım. hatalı kullanmışım, tam demek istediğimi aktaramamışım ama üff'ü de hak ettiğimi sanmıyorum. şu dünyada hiç kimse suratına suratına "üfffff"ü hak etmez. bir insanın gerçekten "üffffff"ü hak ettiğini düşünüyorsanız, ona "üüüüfff" çekmezsiniz. ortamdan uzaklaşmak yeterlidir. yok eğer "üüüfff" çekiyorsanız, karşınızdaki de türünün en iyisi olarak nizamlı nizamlı "başka istanbul yok" der, ya da "başka istanbul yok" diyerek nizamiye koğuşuna sığınır. nizamiye, adı üstünde, nizamlı yapı anlamında.
  • gece gece nereden buldum da okudum bilmediğim klasifiye etme olayı.

    (bkz: ben ne okudum dediren entry'ler)
hesabın var mı? giriş yap