• 12 çocuklu bir aileyi anlatan gülünç kitap ve 1950 yapımı film
    anlamı: düzinesi daha ucuza gelir.
  • aile babasini steve martin'in oynadigi, bazen sikici da olabilen bir komedi filmi.
    en komik sahnesi belki de cocuklardan mark'in ölen kurbagasi beans'in mezari ba$inda bir konu$ma yapmasi istenen steve martin'in istemeye istemeye yaptigi $u konu$madir:
    "beans iyi bir kurbagaydi, günümüzdeki kötü kurbagalara benzemezdi"
  • yer yer komik, genelde sevimli aile filmi. bahçedeki doğum günü sahnesi için bile vakti olan izleyebilir.
  • ashton kutcher'i da bunyesinde bulunduran tam bir pazar gunu izle unut filmi..

    soyleki, izlerken hos vakit gecirtir, izledikten sonra suratta kucuk bir tebessume neden olur, sonra araya baska filmler de girer, unutulur..
  • türkçe ismi sürüsüne bereket olan film
  • steve martin versiyonu çıktığında, yalnızlığı hayat tarzı olarak benimsemiş pek çok amerikalının "benim niye böyle neşeli bir ailem yok" diyerek intihar etmesine neden olan komedi filmi.
  • eğlencesi tadında, komedi unsurları çok ta kahkahalar attıracak seviyeye çıkmayan bir aile komedisi. filmin geneli bir dizi film bölümü tadındaydı yani küçük bir iki olay üzerine bir biri ardına gelen ve tahmin edebileceğiniz yine küçük olaylar silsilesiyle finale gelindi. filmden çıkarılacak sonuç eğer bulunduğunuz konumdan bir aile olarak memnunsanız mutlu ve huzurlu yaşıyorsanız kendinize macera arayıp başınıza dert çıkartmayın olacaktır ki, bu oldukça da güzel anlatılmış.
  • küçük, mavi ciltli milliyet çocuk kitapları serisi vardı, türkçe çevirisini masal niyetine okumuştum(*), 12 çocuklu çok şirin bir aileyi anlatıyordu. babaları eksantrik bir adamdı, günlük hayat dahil her şeyin en hızlı nasıl yapılabileceğini araştırıyordu, hayatlarında macera, eğlence eksik olmuyordu, sonra üniversitede keşfettim, gerçek yaşam öyküsüymüş, baba endüstri mühendisliğinin kurucularından biri imiş. şimdi dokuz yaşındaki oğluma okuyorum, her ayrıntıyı hatırladığımı, kafamda mutlu aile deyince canlanan görüntülerin kısmen bu hikayeden geldiğini görüyorum.

    (*) türkçe ismini öğrendim, 'oniki kardeş', hala ikinci el kitap satan yerlerde tek tük bulunabiliyor.

    kitap 1920’lerin amerika’sında geçiyor. kardeşlerden biri bebekken ölmüş, aslında on iki değil, onbir çocuk var. kitabı da iki kardeş ortak yazmış. bunları yeni keşfediyorum. tek şikayetim, zaman her şeyi nasıl çabucak eskitiyor, anlam veremediğimiz yerler oluyor. birinin karnı guruldayınca anne “there is an eskimo in the house” diyor. bu ne demek. böyle bir deyim mi var. eskimolar gurultulu insanlar olarak mı bilinirler. böyle yerleri anlamadan geçmek zorunda kalıyoruz.

    şu dikkatimi çekti, ünlü bir çocuk klasiği, ama bugün olsa hiçbir yayınevi basmaz. çünkü “politically correct” değil ve zamanın ruhuna uymuyor. en başta büyü yok. içinde “prostitute”, “gold digger” gibi kelimeler geçiyor, ki o zaten olmaz. sonra gayet geleneksel, ama isa'yla, kiliseyle alakası olmayan bir aile, ortada ne bir azınlık var, ne çevreci bir mesaj var, hatta ne de kendine güvenlerini kazanmalarına tanık olacağımız içe kapanık ergen oğlanlar, kızlar var, didaktik değeri sıfır. sonra baba girintili çıkıntılı bir insan, düz bir kalıba sokulamıyor: çocukların eğitimine aşırı önem veriyor, ama okulu zerre sallamıyor, kızlarına ayrımcılık yapmıyor, ama yaşları erip makyaj yapmaya kalktıklarında kıyameti koparıyor. her zaman adil ve oyuna hazır, ama arada dayak atmayı yanlış birşey olarak görmüyor. çocuklara mors alfabesi, daktilo, yıldız gözlemi öğretiyor, ama cinsel eğitim olunca kızarıp bozarıp konuyu anneye havale ediyor.

    zaten kitabın sonunda da gerçek bir insan gibi pat diye kalpten ölüveriyor. oğlumla daha oraya gelmedik. bir de şunu öğrendim, babaları öldükten sonraki yıllarını anlatan ikinci bir kitap daha yazmışlar: belles on their toes, bitirelim, bizimki kahraman öldü diye küsmezse onu da okuyacağız.
  • türkçesi sürüsüne bereket olan başrolünü smallville den tanıdığımız tom welling in oynadığı film.
hesabın var mı? giriş yap