• istanbul büyükşehir belediyesi tarafından kurulmuş olan klasik müzik senfoni orkestrası.
    yarın [16 kasım] cemal reşit rey konser salonu'nda konser verecekle ayrıca. (bkz: beethoven) (bkz: mendelssohn)
  • 28 aralık 2005 tarihinde yeni yil konserinde john williams'in star wars, e t, jurassic park ve hook soundtracklerinden seçmeler calacak orkestradır. yeni yil konserinin biletleri tükendiği için , içeri giremeyecekler için hiç değilse ocak ayında bir konser daha vermelerini beklemekten başka çare yoktur.

    velakin böyle bir programı oluşturmak bile çok büyük başarıdır. kendilerini tebrik ediyorum buradan.
  • 28 aralik'ta verecekleri konserde star wars temali bir curcunaya musade edeceklermis, isteyen isin kilicini bile getirebilirmis.
  • 28 aralık'ta cemal reşit rey'de yeni yıl konserini veren orkestra. sırasıyla; hook, e t, jurassic park, star wars ve aladdin film müziklerini, filmlerden görüntüler eşliğinde sunup hem kulağa hem gözlere hitap eden orkestra.

    müzisyenlerinin bu kadar genç olduğunu bilmediğim*, görünce hayli şaşırdığım ve performansları karşısında "işte takım işi buna denir" dediğim müzisyen topluluğu... star wars'a başlamadan önce orkestra şefi ender sakpınarın ışın kılıcını getirdiği görülmüştür*...

    13 kişi 1. keman
    11 kişi 2. keman
    10 kişi viyola
    8 kişi viyolonsel
    6 kişi kontrabas
    3 kişi flüt
    3 kişi obua
    3 kişi klarnet
    3 kişi fagot
    4 kişi korno
    3 kişi trompet
    3 kişi trombon
    1 kişi tuba
    1 kişi tenor saksafon
    1 kişi arp
    1 kişi piyano
    5 kişi de vurmalı çalgılar olmak üzere 79 kişiden oluşmasıyla göz dolduran* orkestra*
  • insana senfoni orkestrasını sevdiren alışkın olduğumuzdan farklı olarak yaş ortalaması bir hayli genç olan güzel insanların oluşturduğu güzel topluluk.
  • icinde adinin gectigi 'orkestralarimizda kadro sorunu' temali, facebook'da halka acik paylasilmis bir yazi:

    "bu yazıyı istanbul'daki bütün trompetçi abilerim, hocalarım için yazıyorum. hepinizi ilk önce babamın arkadaşı olarak tanıdım. bu zamana kadar susmam da bu sebeptendir. hepinizle çalıştım, hepiniz bana bir şeyler öğrettiniz. teşekkür ederim; hepinizin ama az, ama çok emeği var üstümde. peki ama neden emeklerinizi harcadınız?.. madem benim bu eğitimimi mesleğim haline getirmeme izin vermeyecektiniz, neden baştan söylemediniz de ben boşu boşuna saatlerimi, günlerimi çalışmak ve trompete emek vermek için harcadım?.. benim trompetle yapabileceğim tek bir iş var: o da klasik müzik. çünkü hem seviyorum hem de eğitimimi bunun üzerine aldım. ama imkan olmuyo, bunun sebebi de iş eksikliği. yani orkestra olmaması değil, aksine idso'da, idob'da kadrolu hocalarıma, abilerime sesleniyorum: bütün orkestralara siz mi gideceksiniz? biz ekmek yiyemeyecek miyiz? siz 10 kazanıyorsunuz zaten, biri de demiyo ki "biz 10 kazanıyoruz gençler de bari zaten az para veren, en azından 10 olmasa da 1 kazanabilecekleri 'x' orkestrasına gitsinler. orayı da onlara bırakalım" demiyorsunuz? 10 değil de 9 kazansanız çok mu bitersiniz? evet, şimdi neden bahsettiğimi daha net anlatabilmek ve özellikle işimizin iç yüzünü bilmeyen facebook arkadaşlarımın tamamının daha rahat anlayabilmesi için bir de şu şekilde anlatacağım.
    istanbul içindeki, şu an faal olan orkestraların bazılarını karışık şekilde yazıyorum örnek olarak...
    borusan,
    idso,
    idob,
    crr,
    mr,
    sion...
    en başa idso ve idob'u koyalım...
    kadrolu abilerimiz,hocalarımız; zaten maaşlarınız düzenli yatıyo. (maaşınızı buraya yazmayacağım şimdi)
    idso'ya giden crr, borusan, mr ve sion'a gidiyo.
    idob'a giden crr, borusan, mr ve sion'a gidiyo.
    başka orkestra kaldı mı bu hesaba göre? tabii ki orkestra yok, yani iş yok gözüküyo ama işin iç yüzü yukarıdaki tabloda, üstelik istanbul'daki orkestralardan sadece bazıları bunlar. tamam, şimdi tablo ile daha iyi anladığımıza göre şunu soruyorum...
    vicdani olarak hiç mi rahatsız etmiyo bu sizi? "ona da ben gideyim, şuna da ben gideyim" diye birbirinizi yiyorsunuz? hepsine git git kaça bölüneceksiniz? biz n'apalım peki? yıllarımızı harcadığımız eğitimi bi kenara bırakıp, tamamen bizi bozan abuk sabuk günlük işlere gitmeye çalışıyoruz yaşamak da değil, hayatta kalabilmek için. oralarda bize yakışmayacak muameleler görüyoruz. üstelik işimiz de kötü olarak etkileniyo. bütün bunlarla yaşamaya çalışıyoruz. şimdi başa dönersek abilerim ve hocalarım, madem tablo bu olacaktı, "neden?" diye soruyorum tekrar, keşke baştan söyleseydiniz...
    ben istanbul'da doğdum, burada büyüdüm ve bazılarınızdan evvel ben vardım, hep buradaydım o koridorlarda koşuşturuyodum. herkesten önce benim ve bazı arkadaşlarımın hakkıdır orada olmak. biz buna da bir şey demedik. "abilerimiz" dedik, "hocalarımız" dedik, onlar işlerine baksınlar, bize de kapılar açarlar dedik... sonra gördüm ki boşuna çalışıyoruz, çeşmenin ağzını tutan tutmuş, bırakmaya niyetli olmadığı gibi bir de üstüne 2.-3.-10. çeşmeleri de tutuyorlar. şimdi diyecek çok şeyiniz olur, ben hepsini biliyorum zaten ama onların sebebi de zaten gelecekte bu halde olacağımı görmemdir. insanda şevk bırakmadınız...
    neyse, bunları özellikle facebook'a yazdım. çünkü bütün bunları söylemek isteyen birçok arkadaşımı, kardeşimi büyük bir dertten kurtarmak istedim. çünkü hepimiz bunca zaman "zaten iş yok, sesimizi çıkartmayalım da, bi takviye bir şey olur gideriz, işten de olmayalım" diye susuyoruz. ama işte, o da bi yere kadar. bunu okuyun, yayın, her yerde konuşun, herkes görsün diye buraya yazdım. benim gibi sıkıntıları olanlar, bu yazıyı kopyalayıp, düzenleyerek kendilerine uygun hale getirip yayınlayabilirler. belki bir sürü kişinin önünde biraz da olsa vicdanınız sızlar. bunu okuduktan sonra kafanızı yastığa koyduğunuzda, bi kere aklınızdan geçse yeter bana...
    şimdi merak edenlere, benim başıma en fazla ne gelebilir söyleyeyim mi? :)
    senede sadece 3 kere gittiğim işimi kaybetmiş oluyorum sanırım. sizce hayatımı etkiler mi? :)
    bu yazının; babam *** *** ile hiç bir bağlantısı yoktur. hatta haberi olsa izin vermezdi. terbiyemi korumamı isterdi, çünkü öyle öğretildi bana. bizde büyüğümüze saygısızlık yoktur ama bugün dahil olarak, bugüne kadar herhangi bir saygısızlık yaptığımı da düşünmüyorum zaten... (ha bir de küçüğe de sadece sevgi yetmez, saygı da duymak gerekir.)
    bu yazı 1 insana değil, kesinlikle birçok insana yazılmıştır. lafımın gideceği kişiler bellidir.
    bir de siz otursaymışsınız cumhurbaşkanlığı koltuğuna, of neler olurmuş düşünmek bile "beterin beteri vardır" dedirtti.. :)"
  • https://crrkonsersalonu.ibb.istanbul/…crrlang=tr-tr

    cem mansur şef elvin hoxha ganiyev keman
    m. ravel (1875-1937) ölü bir prenses için pavane
    c. saint – saens (1835-1921) ıntroduction & rondo capriccioso, op. 28
    j. massenet (1842-1912) thais operası'ndan méditation
    m.ravel “tzigane” (çigan) konser rapsodisi
    l.v. beethoven (1770-1827) 5. senfoni do minör op. 67

    çok renkli bir program. ganiyev'in tinisi saint saens için biraz 'naif' kaldi lakin ravel'in çigan'inda yapitin ruhuna uygun guçlu bir tunu yakalayabildi. bu kisa ve sig gozlemlerin haricinde ilk yari icin "keyif aldik" otesinde bir sey demeyecegim.

    5. senfoninin seslendirilisine iliskin yorum yapmaya cabalamaktansa (isaret edilecek ilginç bir sey duydugumu sanmiyorum) konser oncesinde mansur'un konusmasi hakkinda bir iki gozlemimi dile getirmek istiyorum

    mansur besteciyle, yapit ve çaginin siyasi konjonkturu arasinda baglar kurdu. yarim saate yakin suren konusmasinin hemen tumu yapita bu acidan yaklasma uzerine kuruluydu. beethoven'i devrini siyasetinden bagimsiz dusunmek imkansiz olsa da 21. yy dinleyicisi icin o devrin siyasi dunyasina iliskin bu kadar ozel isim ve degerlendirme duymak bence pek ilginç degildi.

    bana daha ilginç gelense yapitin temalari ile o devrin kimi bestecilerinin yapitlari / o devrin kimi devrim marslari arasinda ilintiler kurmasi, ancak bunu yaparken, orn. andre previn'in isaret ettigi mozart 40. ve 41. senfonileri ile bu yapitin tematik benzerliklerine hiç deginmemesiydi (konunun siyasete deginen bir yani olmadigindan tecih nedeni olmamis olabilir)

    ote yandan bu yapitin muzikal kurgusu bence siyasi yonunden cok daha ilginç ve izaha ve anlamaya elverisli. porto'da yasarken oranin yerel orkestrasinin kimi konserlerinden once calinacak yapiti sahnede sefin yonetiminde muzikal alintilarla tanittigina sahit olmustum. belki boyle bir yol tercih edilebilirdi. ılk bolumde dinleyiciye sonat formundan bahsedilir, nerede serim, nerede gelisme, nerede rekaputilasyon nerede kapanis basliyor gibi noktalara deginilebilirdi. ikinci bolumde tema(lar) ve cesitlemelerinden konusulabilirdi.

    3. bolumde scherzo-trio kavramindan bahsedilebilirdi. finalin gelismesinin sonunda bestecinin 3. bolume verdigi referansin ne kadar ilginç oldugundan bahsedilebilirdi. mozart'in son iki senfonisinde geçen temalarin benzerlerinin varligina isaret edilebilirdi. 1. bolumun ana motifinin çok benzerlerinin (uc kisa bir uzun, bir uzun uc kisa vb. ) kullanildigi diger klasik çag yapitlarina deginilebilirdi vb.

    gibi gibi... tum bunlar yeni ve eski dinleyici kitlesini muzige yakinlastirmak icin yapilabilirdi.

    guzel program ve hos temsil ve oncesindeki bilgilendirmeler icin kendilerini kutluyoruz ve tesekkur ediyoruz.
  • bana rüya gibi bir akşam yaşatan haşin rus keman virtüözü yury revich'e eşlik eden orkestradır. parçaların hareketli olmasından sebep birkaç kez keman yayının telleri koptu. notalara tabletten bakarak çalması dikkatimi çekti. tüylerim diken diken bir şekilde antonio vivaldi'den le quattro stagioni'yi yorumlayışına tanıklık ettim. klasik müzik severlerin kaçırdığına üzüleceği bir konser oldu. finalde susmak bilmeyen alkışlarla 2 kez sahneden ayrılıp tekrar geldi ve summer bölümü'nün presto'su ile rüyayı taçlandırdı.
  • bu gece crr'de (bkz: kanlısırt)/ (bkz: anzak) senfonik şiiri harikaydı. sahnede; volkan akkoç yönetiminde koro, opera sanatçısı (bkz: zafer erdaş), müezzin (bkz: akif kılıç), anlatıcı (bkz: ali rıza kubilay) ve 17 avustralyalı müzisyen vardı. yönetim (bkz: murat cem orhan)'daydı. her dakikası aklımda. konserin sonunda benim kalbime en çok dokunan detaysa; biricik önderimizin (bkz: anzak askerleri)nin annelerine söylediği şu sözler oldu:

    "bu memleketin toprakları üstünde
    kanlarını döken kahramanlar!
    burada dost bir vatanın toprağındasınız
    huzur ve sükun içinde uyuyunuz
    sizler mehmetçiklerle yan yana
    koyun koyunasınız
    uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
    gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız
    bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler
    ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır
    onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra
    artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

    (bkz: mustafa kemal atatürk), 1934
  • cem mansur’dan sonra eskisi gibi olamadılar. geçen yaz neredeyse her hafta mükemmel konser veren orkestra şu an kayıpları oynuyor. imamsona oy vermeme sebebi kadar büyük bir kayıp oldu benim için…
hesabın var mı? giriş yap