*

  • istanbul'da bir doneme damgasini vurmus kamonda ailesinin yazgisini anlatan biyografik kitap. biyografileriyle unlu fransiz pierre assouline tarafindan yazilmis, ulkemizde de can yayinlarinda erhan buyukakinci cevirisiyle yayinlandi.
  • osmanlı'nın daha doğrusu saray'ın en büyük mali destekçisi olan banker kamondoların gayet derli toplu şekilde anlatıldığı kitap. tarihi, yaşadığı şehri, içinde bulunduğu toplumu bilmek, tanımak isteyenlerin okumasının çok şey katacağı kitap. incecik zaten. sonuncusunun toplama kampında öldüğü, doğunun rothschild'i olarak anılan bu ailenin bir de müzesi var; elbette paris'te. https://madparis.fr/musee-nissim-de-camondo-742 doğup büyüdükleri yer istanbul'da ise, meşhur merdivenler, yeniköy'deki sinangog dışında bir de müze değil ama paris'te ölen ve gömülmek için istanbul'a götürülmekte ısrarcı olan salomon kamondo'nun içinden otoyol geçen anıt mezarı var. gerçekten de müthiş bir saygı, tarih bilinci.
    https://www.ntv.com.tr/…vxaa/wc6djl1li0cvhjsd2mzq6g
  • google translate'in henüz mevcut olmadığı zamanlarda çevrilmiş olmasına rağmen dili/üslubu ondan daha fena devrik, kopuk kopuk olan kitap. metni iyice boğan "konuklama fabrikası", "eskil", "alaysama" gibi zorlama kelimeler de gözlerimi çok yordu. ayrıca sayfa 60'ta olduğu gibi, cümlenin anlamını karıştıran çeviri hataları da çokçaydı. (asıl metinde "belleklerde" denildiğine emin olduğum kısımda "belgesellerde" denmişti mesela.) aileyi merak edip daha önce "camondolar bir hanedanın çöküşü" kitabını okumamış olsaydım bunu okumayı yarıda bırakır, kesinlikle sonuna kadar katlanmazdım!

    kitabın başlangıcında, aileden önce ve ziyade, artık müze olan konaklarının yapımı, malzemesinden planlarına tasarımı işlenmiş; ailenin öyküsü daha sonra parça parça verilmeye başlanmış. camondolar, kitabın adına rağmen eserlerinin gölgesinde kalmış yani. (gerçi kendileri gitmiş, eserleri kalmış yadigâr diye yorumlayacak olursak, belki de "camondoların sonuncusu"yla kastedilen/işaret edilen, yaşayan tarih olan müzedir, kim bilir.) fakat mekânın mimarisine dair bilgiler de meraklısına ilgi çekici gelmiştir tabii. zira yazar, konaktaki eserlerin çoğunu da bir panorama gibi adım adım tasvir etmişti ve benim ilgimi o yönden çekti, o sayfalarda müzeyi sanal turla ziyaret etmiş gibi hissettim. anlaşılan o ki kitabı yazarken müzeyi de en ince ayrıntısına varana kadar dikkatle gezmiş, gözlemlemiş. fakat çevirinin tuhaflığı öyle detayların rahat anlaşılmasını da engellemişti ne yazık ki.

    yazar, kitabını bu gözlemlerle süslemesine rağmen, fransa'daki dönemin yahudi karşıtlığına, yaşanılan toplumsal dönüşümlere ve aristokrasinin geçirdiği değişimlere çokça daldığı yerde konuyu yaydıkça yaymış, o kısımlarda camondolar sadece sos gibi kalıvermiş. bilhassa kulüplerden, avlardan, aristokratların davetlerinden bahsederken moise resmen tablonun en kıyısındaki köşesindeki renk gibi görünmüş ancak.

    fakat kitapta en enteresan gelen detay, marcel proust'un, moise de camondo'ya, oğlu nissim'in kaybı için mektup yazmış olmasıydı. hattâ kitabın karmaşık dilinden çıkarıp anlayabildiğim kadarıyla, "kayıp zamanın izinde"deki karakterlerden biri de nissim'den izler taşıyormuş.

    son olarak şöyle bir ayrıntının aklıma düşüp takıldığını da söylemeliyim: bu kitap, nora şeni ve sophie le tarnec'in ortak çalışmasından hemen önce yazılmış ve enteresandır ki diğer kitabın gayet de uzun olan kaynakçasında adı hiç geçmiyor. kitabın çevirisi yerden yere vurulmayı hak edecek kadar yorucuydu, evet; ama aslının, üstelik aynı ülkede, fransa'da, hem de aynı konuyu ele alan kişilerin gözüne ilişmemiş olması mümkün değil. enteresan.
hesabın var mı? giriş yap