*

  • bilgi üniversitesinden kovulan zeynep sayın hocanın olaydan sonra yayınladığı yazıyı aşşağıda bulabilirsiniz sayın çomarlar.

    "düşünsel iade-i itibarımı istiyorum"

    "körükörüne basitleştiren, kendi yanında olmayan herkese karşı
    kayıtsız bir adalet canavarı...
    rené char

    bilmeden uzundur beklendiği için hep ordaymış gibi karşılanan düşüncelerden söz ediyordu merleau-ponty. hepimizde ortak duygu: bilmeden uzundur beklediğimiz bir şeyle karşılaşıyor, başımıza geldiği an zaten uzundur beklemekte olduğumuzu, hazır olduğumuzu, bilmeden hazırlanmış olduğumuzu kavrıyoruz. gece vakti türkiye düştüğünde aklıma, uykum kaçar ânında.

    saygınlığını, düşünsel birikimini, toplumsal konumunu ve değerini tek hamleyle silme, itibarsızlaştırma merkezi: kendini yok etmekte olan şu türkiye meşgul etmesin sadece kafanı, 1936 yılında sanatın teknik yeniden üretilebilirliği üzerine kafa yoran benjamin’i hatırla, kendi dünyanı ihmal etme.

    dehşete kapıldım, ama şaşırmadım. derste anlattığım şuydu; dersin adı imge antropolojisi idi: sekiz aya gelene değin, çocuklar kendilerini annelerinin organı zanneder. annelerin bedeninin organı olmadıklarını, başka biri olduklarını, aynadaki görüntüyü bir başka yavru zanneden genç hayvanlar gibi, aynayla ilk karşılaşmalarında ayrımsarlar: kendilerini bir yarık olarak algıladıkları bir tecrübedir bu. aynadaki görüntüleri hem kendileridir hem değildir. görüntü, onlara şunu öğretir: imgem ile ben, iki ayrı merciyiz; imgem, anneyle ve babayla kurduğum ilişkide ve daha sonra diğerlerinde kurgulanabilen, oynanabilen bir şeydir. her sabah hepimizin ilk seyrettiği görüntü, kendi imgemizdir. güne, kendimizi bir imge olarak hazırlamakla başlarız. yeni başlayanlar için lacan.

    simgesel düzen, insanın dil ile ilişkilenmeye, babanın yasasına adım atmaya başladığı an başlar. anneden babaya geçiştir dil. bilinçaltının işleyişini, rüyalarımızı, benim kâbuslarımı örgütleyen şeydir. yasanın adıdır. insanın kendini sevdirmesi için, insanın tanınması için, arzulanması için nasıl davranması, ne yapması, ne olması gerektiğini söyleyen mercidir, büyük öteki’dir.

    insanın arzusu, öteki tarafından arzulanma arzusudur çünkü. ötekinin arzusunu çelmek, onun takdirini kazanmak için kendini örgütler. büyük öteki, iktidardır, iktidarin dilidir; lacan. en büyük afrodiziyaktır iktidar.

    yasa, kim olduğunu ele vermese de, buyruğu doğrultusunda nasıl davranılması gerektiğini söyleyen; benim benzeşmek, özdeşleşmek istediğim, beni sevmesini istediğim öteki’dir. siyasal iktidarlar böyle çalışır. kendilerini bir büyük öteki imgesi olarak örgütler. (burada derste lacan’dan şaşıyorum biraz.)

    her tarih, aynı zamanda bugünün ve buradanın tarihidir: türkiye cumhuriyeti, kuruluş aşamasında, kendi büyük öteki’si olan batı’ya benzemek, onun gibi olmak, onunla özdeşleşmek istemiştir. her ulus, yeni bir tarih (bkz: türk tarih kurumu) ve yeni bir dil yaratmak zorundadır (bkz: türk dil kurumu). türkiye cumhuriyeti, kuruluş tarihini ve yeni dilini, imparatorluğun yadsınması, batılı büyük öteki’nin ölçütlerinin benimsenmesi şeklinde gerçekleştirmiştir. çeşitli nedenlerle başarısızlığa uğrayan bir projedir bu. (nedenlerine girmiyorum derste.)

    dolayısıyla konjonktürel olan, yeni türkiye’yi bu eski türkiye’nin reddiyesi üzerine kurmak, bunu osmanlı imparatorluğuna istinat ederek gerçekleştirmektir. imparatorluk, imperare kipinden buyurmak demektir. yeni büyük öteki’miz, buyurgan bir dil ile, eski bir pastoral iktidar kipidir: koyunlarını ağıla, doğru yola götüren çoban... bence bu, benim kendi örneğimde de görüleceği üzere, nobran ve kaba bir şekilde gerçekleşmektedir. (kendi örneğimi derste veremezdim tabii.) değişen ölçütlere göre, herkesin arzusu, bu yeni büyük öteki’nin arzusunu kazanmaktır. kendini onun arzusuna göre, kendini ona uygun bir imge olarak örgütlemektedir. çünkü kendini batı karşısında yenik düşmüş, noksan kalmış hissetmekte, bu yeni büyük öteki, ona uygun bir özdeşleşme olasılığı bahşetmektedir. büyük öteki, özdeşleşilecek bir rol modelidir.

    cumhurbaşkanı da, ayna evresindeki örneğe geri dönülecekse, aslında kendisi ve imgesi olmak üzere, iki kişidir. beni ilgilendiren, onun göründüğü, temsil ettiği imgedir.

    derste söylediklerim bunlardı. geri kalanı, eğer söylenmişse, her vatandaşın, sohbet sırasında sarf edebileceği sözlerdir. ve kamuoyunda anılan bir isim, asla onun kendisi değil, her zaman imgesidir.

    kamuoyuna bu açıklamayı yapmak zorunda kaldığım için utanç içindeyim. bunların zaten biliniyor olması gerekirdi. her hocanın, düşünce olduğu sürece, düşünce terbiyesine saygı duymak gerekirdi.

    benim düşüncelerim yanlış ya da eksik olabillr. ama memleket, düşünceyi imha ettikçe, kendini yok etmektedir. iktidarın dili dışında rüyalara da izin vermelidir.

    düşünsel iade-i itibarımı, imgemin iadesini istiyorum."
  • bir şey’i bildiğini varsaydığın kişi ve dolayısıyla da büyük öteki yoktur!
    o da eksiktir.
  • fransızcası autre (a harfi büyük harfle yazılır) olan, ingilizcesi big other(o harfi büyük harfle yazılır) olan ve ayrıca türkçeye büyük başka (b büyük harfle yazılır) olarak çevrilen jacques marie émile lacan'ın sıklıkla kullandığı bir ifadedir.
  • jacques lacanbüyük öteki kavramı, dilin ötekiliğini temsil eder.

    bir bebek doğduğunda, herhangi bir dil bilgisine veya kendini ifade etmek için herhangi bir dilbilimsel yeteneğe sahip değildir. ilk başta, yeni yürümeye başlayan bir çocuk için dil yabancı bir şeydir ve bir bebek, dili doğal olarak içten gelen bir şey olarak birleştirmeyi ebeveynlerin yetiştirmesi yoluyla başarır. mesele şu ki, dil ne ebeveynlerden ne de ebeveynlerin ebeveynlerinden doğmuş doğal bir şey değildir. hiç kimse gerçek anlamda dil ustası değildir; dil, insanların onu nasıl kullandığına bağlı olabilecek sosyo-tarihsel bir olgudur, ancak kimse onu kontrol edemez ve istediği gibi tanımlayamaz. lacan, bu yüzden insanların dili konuşuyor gibi göründüğünü, ancak gerçekte daha çok onun tarafından konuşulduğunu öne sürer. dolayısıyla lacan, dil alanını sembolize etmek için 'büyük öteki' terimini kullanır.

    büyük ötekinin, bilinçdışına işaret eden başka çağrışımları buradan kaynaklanmaktadır, çünkü öncelikle bilinçdışı, bir insanda dilin başarılı bir şekilde birleşmesinden ortaya çıkan ve böylece bir özne hâline gelen bir şeydir ; ikinci olarak, bilinçdışının kendisi bir dil gibi yapılandırılmıştır, bu da, yapısal ve post-yapısal dil kuramlarının (özellikle lacan'ın) dil için geçerli olduğu gibi, bilinçdışının gösterenler arasındaki farklılıklar sistemi olduğu anlamına gelir.
  • bilgi'den kovulan bir teyze vardı.

    "büyük öteki yani tayyip" diyordu (zaten bunun üzerine kovulmuştu).

    kendisi profesör olmuş bu memlekette*
hesabın var mı? giriş yap