aynı isimde "buğday" başlığı da var
  • bu hafta konya'da tekrar özel gösterimi olan film. yönetmeni semih kaplanoğlu (bkz: semih kaplanoğlu)
    film farklı farklı eleştiriler alsa da film sonrası semih kaplanoğlu söyleşisinde pek çok soru işaretim cevap buldu. görsel anlamda zaten türkiye'de sayılı yapımlardan. insanlığın herşeyi bildiğini zannetmesi ve aslında olan diyebiliriz temaya. izlenmesini tavsiye ederim. izlemeden ve kaplanoğlu'nun film hakkında röportajlarını izlemeden direk eleştirmeyelim.
  • mehmet açar'ın hakkında güzel bir analiz yaptığı, bana göre semih kaplanoğlu'nun en kötü filmi.
  • semih kaplanoğlu bey. türkiye'de yerli tohumu bitirip gdo'ya boğan, küçük üreticinin anasını belleyen, vahşi kapitalist, küresel sistemle uyumlu, filmindeki "şehir yöneticilerinden" bir farkı olmayan mevcut hükümetten ödenek alıp da bu filmi çekmek nasıl bir duygu ? sanattan anlamazlar zaten bunlar. arapça harflerin olduğu sahneleri gösterip aldım parayı diyorsan o başka tabi.

    --- spoiler ---

    filmin bir yerinde " her şey insan olmaya çalışır " gibi insanı aşırı yücelten bir ibare var. peki filmindeki gibi dünyayı yaşanmaz hale getiren temel felsefe bu " eşref-i mahlukat " olan insan değil mi ? ben diğer her şeyi insana hizmet için yarattım diyen semavi dinler değil mi ? insanı doğanın bir parçası değil de evrenin merkezinde gibi görürseniz hali hazırda filminizdeki distopya çok da sürpriz olmuyor değil mi ?

    --- spoiler ---
  • gerçekten kendine has özel bir dokusu var, klasik türk dizi ve filmlerinden sıyrılıp daha neler yapabilirizi göstermek için güzel olduğunu söyleyebilirim.
  • bir şeyi en iyi ifade biçimi işaret edebilmektir. ifadeyi ok gibi düşünelim. ok ne kadar uzak mesafeden atılırsa, hedefi vurduğunda o kadar kıymet kazanır. ok, mesafeleri katetmelidir ki hedefi vurduğunda bir anlam doğursun. yoksa sen al eline oku, git hedefin önüne, oku elinle hedefe sapla. işte buğday böyle bir film.

    yığınla tasavvufî sembol, üzerine tarkovski vb. göndermeleri, sci-fi atmosfer derken tam bir kaos. sakıncası, bu kaosta ifadesi amaçlanan üstün kavramların formları bozuluyor, form bozulunca anlam kayboluyor ve ortaya gülünç bir iş çıkıyor. hâlbuki yapılmışı var, bab'aziz mesela, ne kadar yalın, güzel ve ok gibi bir film. bu tarz film yapacaklar 500 kere izlesin.
  • özellikle senaryo ve kurguda büyük çuvallayan film..

    genel geçer bir sinema izleyicisi olarak bir filmden beklentim bana doğru soruları sordurabilmesidir.. evet, belki tüm sorularıma cevap vermeyebilir.. dozu ve konumu iyi ayarlandığında tamamlanması için izleyene bırakılan boşluklar keyif de verir.. ve fakat arka arkaya çılgın bir komboyla gelen onlarca atıf hiçbir yere bağlanmayınca rahatsız oluyor insan..

    anlatılan hikayenin tasavvufi boyutu olması ve buraya dayanarak sağlı-sollu ataklarla çakılan referansların hiçbirinin konunun esas omurgasında adam akıllı bir yere oturmaması ile adeta göstermelik ve fena halde sentetik bir hal de alıyor ne yazık ki.. bu da izleyeni zor durumda bırakıyor.. şahsen izlerken iki büklüm oldum onu ona bağlamaya çalışıp becerememekten..

    kaldı ki -ilginç bir rastlantıyla- girişilen esas mevzular itibarıyla (post-apokaliptik dünya, teknoloji, gıda güvenliği, bilim kurgu, fütürizm, insanın haddini bilmezliği, ekstrem şartlarda hayatı idame ve tasavvuf) zaten hemen hemen ilgi duyduğum ne varsa içine almayı bir şekilde başarmasına rağmen damakta hiç bir tat bırakmayan tuhaf bir çorba gibi olmuş..

    yani; yağ var, tuz var, et var, sebze var, baharatlar da gani.. ama çorba yavan.. bunca birbirinden güzel malzemeyle bu aşı pişirmek hakikaten zoru başarmak gibi..

    fakat yine de izlemek gerektiğini düşünüyorum.. bütün içinde ahengi tutturamasa da güzel ayrıntılar var içinde..
  • genel olarak semih kaplanoğlu filmlerini seven biri olarak fragmanı görünce acayip heyecanlanmıştım.fakat estetik ve tarkovski göndermeleri o kadar kör gözün parmağına ki ,bana yavan geldi.senaryo olay orgüsü felan hiç iplenmemiş. sırf gönderme olsun diye çekilen planlar hatta sahneler ,sırf sinema estetiği için hazırlanmış kareler olay örgüsü ve senaryo desteği olmadan yavan kalmış.
  • merakla bekleyip en sonunda trt'de izlediğim bir semih kaplanoğlu filmi.

    tüm alıntılar,referanslar,tasavvufi göndermeler fazla zorlama geldi bana.

    filmin içine giremedim; sıcaklık,samimiyet yoktu.

    filmi izledikten sonra "bu şimdi neydi" demekten kendimi alamadım.
  • sonu gelmez evhamların bir bilinmeyen bardağında taşması ve birtakım içsel arayışların dünya kavramıyla rabt ederek bir noktaya gelip dayanması, nezdimde sırlı sanatı oluşturmaktadır.

    sır bilmeyen benlik içgüdüsü, dünyayı bir an gözden kaybetmeden, kendini, kendi kolundan tutup getirme yarı açlığı ile sofraya sunması, filmde cemil akman'ın daireyle çizdiği ve kutsal alan olarak kendi benliğini yerleştirebilmesi varlığa karşı olan eksiklik imajını yansıtmaktadır.

    her birey kendinden önceki geçmişinin ihmallerini ikmal ile geçirebilir. hattâ ikmal ile geçirmeyip ben eşsizim de diyebilir ve her eşsiz gibi başka bir eşsizle de eşleşebilir. bu aşamada yok olmuş bir ekolojinin bilinç düzeyindeki davetine icap etmek, kendi kendine, bir çeşit siyah beyaz izole beyitleri dizilmesine sebep olabilir.

    filmin tanımını ise sırlı sanat olarak ifade etmem naçizane daha doğru olacaktır.
  • son zamanların en büyük bütçeli şakası.yahu allahaşkına,böyle bir anlayışla oluşturulan bir eser insanlığın en ufak bir işine yarar mı...neymiş,bilimadamlarının keşfedemediği bir m maddesi varmış,bilim ne yaparsa yapsın bunu taklit edemiyormuş...güzel kardeşim,bu söylem bilim hasetliği,aydınlanma kıskançlığı değildir de nedir?bilimsel bakış açısından zerre anlamamak değildir de nedir? islam size haset duyun,nefret duyun,tassubu besleyin mi diyor,yoksa yapıcı olun,bilimin ışığında ilerleyin mi diyor? allah müslümanları peygamberden sonra alimlere,yani bilimadamlarına emanet etmiyor mu?bu anlayıştaki bir dinin mensupları olarak,2018 yılında nasıl hala bilimi teşvik etmek yerine insanlara tekkede odun taşıma öğüdü verebiliyorsunuz?hiç utanmıyor musunuz?beyninizi kullanmaktan niye bu kadar ölesiye korkuyorsunuz?kuran müminleri hiç durmadan "aklınızı kullanın,aklınızı kullanın,niye aklınızı kullanmıyorsunuz" diye uyarırken,insanları taassuba ve miskinliğe özendirmeye hiç utanmıyor musunuz?

    üzülüyorum,müslüman toplumun aydın kesimini böyle insanların,böyle eserlerin temsil etmesinden utanç duyuyorum.nerede aklı,bilimi,aydınlanmayı teşvik eden, "bir saatlik düşünme bin saatlik ibadetten hayırlıdır" diyen hak dini islam,nerede buğday filmi gibi üzerine bol tarkovsky sosu dökülmüş tarikat güzellemeleri...yazık...semih kaplanoğlu'nun niyetini,bilgisini,görgüsünü tartışma konusu etmek,meseleyi kişiselleştirmek istemiyorum.günün sonunda söylediklerimin tek cümlelik özeti şudur:

    gerçek islam bu değil.
hesabın var mı? giriş yap