• martin bernal'ın 1985 tarihinde çıktığı zaman tarih çevrelerini yerinden oynatan, klasik sanat tarihçilerini ve arkeologları had safhada rahatsız eden antropolojik temalı kitabı. bernal, black athena'da özet olarak mısır uygarlığının afrika kültürüne dahil edilmesi gerektiği, bunun da ötesinde eski yunan'la başlatılan batı kültürü tarihinin esas atası olduğu yönünde savunmalarda bulunmuştur. ben kendi açımdan bir noktada epey ileri gittiğini düşündüğümü söylemeden geçemeyeceğim, zira elimizdeki bilgi mısırlıların "afrikalı" olduğunu kanıtlar yönde değil. üstelik mısır krallığının sürekli olarak güneydeki komşuları nubian'larda savaşta olduğunu, bu halkı köle olarak kullandıklarını biliyoruz. nubian'ların zenci oldukları hem mısırlıların eserlerinden hem de kendi sanat örneklerindeki tasvirlerden anlaşılıyor. mısırlılar ise ölülerin bir sonraki hayatı ve mumyalanmaları konusunda epey takıntılı olduklarından bize bıraktıkları bir çok yarı-bozulmamış mumyadan herhangi bir zenci görüntüsü vermiyorlar.

    bu iddia ile ilgili esas rahatsızlık verici nokta temple üniversitesinin african studies dekanı olan şimdi adını unuttuğum takkeli bir herifin yaşadığı coşkunluk ve black athena'dan aldığı gazla çıkardığı kitaplar. adını hatırlayamadığım takkeli öğretim üyesinin etrafına topladığı diğer takkeli hayranları ile kimi slaytlara bakıp "hey that looks like my great uncle maaan" ve "man look at that when these whites were digging ditches we sat on golden thrones, my brothers" gibi son derece akademik yorumlar yaptığını hemen ekleyeyim. (böylece temple üniversitesine saygımız bir kat daha artıyor)

    bernal'ın haklı olduğu bir konu ise, mısır uygarlığının genel olarak ege ve özel olarak yunan kültürüne etkili olmuş olması. bunu anlamamak için ya salak ya da elitist ingiliz olmak gerektiğini düşünüyorum, zira yunanlıların cycladic tabir edilen dönemden helenistik döneme aldıkları yolda mısır sanatından etkilendikleri açıkça ortada. rahatsız edici nokta ise kimsenin yakın doğu adı altında geçen yazıyı ortaya çıkarmış sümer'i ve etkileyici olduğuna kimsenin karşı çıkamayacağı babilleri; herkesten 3000 sene kadar evvelinden "uygarlaşmış" oldukları aşikar olan çinlileri ve hintlileri barındıran uzakdoğuyu, hele de burunlarının dibindeki hititleri ve diğerlerini ortaya çıkaran anadaolu'yu sallamaması. şu güne dek marija gimbutas ve onu hemen hemen her zaman desteklemiş ünlü mitolog joseph campbell dışında kimsenin bu konuya elle tutulur bir şekilde değinmemiş olması ise hepten şaşırtıcı, zira black athena'nın çıkış tarihinin üzerinden yaklaşık 20 sene geçmiş durumda. sayılan uygarlıkların çoğunun (ortadoğu, kuzey afrika ve yunanistan yarımadası) akdenize en az birer limanı olduğu ve sürekli ticarette bulundukları düşünülürse bunu tahmin etmek zor olmasa gerek. bu da bizi "dünya klasik yunanla başladı" takıntısında ısrarlı olan klasik sanat tarihçilerinin scene'i (siiiin) hala ne ölçüde kontrol ettiğini düşünmemize yol açıyor. eski yunanın bir çok şeyi standardize ettiği, politika, demokrasi, matematik vs. gibi şu an hayatımızda önemli yer işgal eden kimi şeyleri düzene oturttuğu ve hatta isimlerini dahi verdiği bir gerçek de olsa; misal, 0 araplar tarafından bulunmamış olsa idi matematik nereye kadar ilerleyebilirdi, şehir devleti mantığı, satraplıklarla yönetilen yakın doğu devletleri olmamış olsa bu kadar çabuk yayılır mıydı; çinliler kağıdı bulmasa halimiz nice olurdu, ve hatta hindistandan çıktığı kabul edilen hint-avrupa kavmi batıya doğru yol almaya karar vermemiş olsa ne halt ederdik? (matrifocal olarak devam edebilirdik, bir ihtimal bu)

    black athena ise tersi yönden siyah ırkçılığına vardırılmadan biraz filtre edilerek okunursa faydalı bir eser zira günümüz sanat tarihi çevrelerinde hala popüler bir konu kabul ediliyor, aşağı yukarı 5 senede bir kitabın üzerine ya karşı çıkmak ya desteklemek amacıyla yazılmış bir yenisi çıkıyor. benim buradaki kişisel hırsım şu yönde ki; batı kültürü tarihinin klasik yunan - milattan önce 450 standardı ile başlamasına illet oluyorum. mısırlıları seviyorum, babillilere hasta oluyorum, perslerin ellerinden öpüyorum, hititlerle iyonyalıları kucaklıyor, (off), memleketim adriyatik kıyılarını ise "old europe" olarak tanımlamış marija gimbutas'ı saygı ile anıyorum. klasik yunanın klasik döneminin ne kadar iç sıkıcı olabildiğini ve o mük-kem-mel erkek figürlerinin kasım kasım kasılmalarından gına getirmiş olanlar bana hak vereceklerdir. yaşasın çatalhöyük, aslansın milet, büyüksün iskenderiye!
  • yunan panteonuna sonradan (mö 6-7) katıldığı iddia edilen dionysos'un adının linear tablet b'lerde yer alması üzerine dionysos'un ortaya çıkışının mö 13-15. yüzyıllara dayandığını söyler ve dionysos ile osiris arasındaki parallelliklerden bahseder.
  • martin bernal'in avrupa kulturu'nu antik yunan'a dayandirip, ayni derecede etkiye sahip misir, afrika - biz de ekleyelim- arap etkilerini tamamen disarida birakan ve avrupa tarihini manevi basari oykusune ceviren avrupa merkezli tarih miyopluguna ayarin hasini verdigi 1985 tarihli kitabi.

    bernal'in bu tarihsel baglantilari ifsa etmesi, avrupanin tarihinden arindirilmaya calisalan afrika uygarliklarini hikayeye dahil etmesi, avrupa'yi beyaz pur-i pak hristiyan ve diger medeniyetlerin uzerinde goren bunyelerde sitma etkisi yaratmis, kendisine karsi buyuk bir beyaz avrupa'li dusmanligi gelismesini de koruklemistir.

    kitaba yaptigi yorumda muteveffa edward said ne kadar kendimizi ve kimliklerimizi karismamis ve pur-i pak hayal edip kurarsak, kendi tarihimiz ve kim oldugumuz konusunda o kadar yanlis sonuclara variriz diyerek bernal abimize ve kitabina arka cikmistir.
  • bernal aslen bir çin uzmanı iken sonradan antik ortadoğu dillerine merak salarak (nasıl bir meraksa artık) bu kitabı yazmaya başlamış. iyiki de başlamış. geniş hacmine rağmen önceden öğrendiğiniz tüm bilgileri tersine çevirmesi dolayısıyla oldukça akıcı bir kitap kendileri. şahsım adına önce yunan mitolojisi okuyup literatürüne hayran kaldıktan sonra okuduğum için başta kabullenmekte oldukça zorluk çektim fakat konuya uzak bir insan olarak kabullenmekten başka çarem yoktu. her ne olursa olsun ufuk açan kitaplardan kara athena. okuduktan yıllar sonra bir konuşma esnasında bakıyorsunuz konuşmanızda savunduğunuz kimi fikirleri kara athena'dan yürütüvermişsiniz.
  • ilk adını duyduğumda heyecanlanmıştım bu kitabın, lakin yunan medeniyetinin kökenini ararken yunan alfabesi'nden girit'teki baskın kültlere kadar nice etkisi olan fenike kültürüne, izleri gerek filolojik gerek arkeolojik verilerle takip edilebilen anadolu'ya zerre yer vermemesiyle hayal kırıklığına uğramıştım. yine de hakkını vermek gerek, bu derece tepki çekmeyi göze alıp avrupa'nın resmi mitos'unu kökünden sallayan ve bu konuda tartışmaların önünü açan bir eser, mustafa topaloğlu'nun deyimiyle faydalı bir eserdir, takdire şayandır.

    bu arada anadolu etkisi derken hellenler de türktür filan demek istemiyorum*, bahis konusu dönem m.ö. 3 bin yıl.
  • martin bernal'in had safhada ikonoklast kitabı. tam adı, "black athena: the afroasiatic roots of classical civilization".

    1.cilt: the fabrication of ancient greece 1785-1985 (1987)
    2.cilt: the archaeological and documentary evidence (1991)
    3. cilt: the linguistic evidence (2006)

    bernal esasen şunu söylüyor: yunan uygarlığının ortaya çıkışına dair iki açıklama vardır. birincisi, "ancient model", antik yunan'ın, yerli halk ile fenikeli ve mısırlı kolonicilerin sentezinden doğduğunu iddia eder. ikinci açıklama, "aryan model", yerli halkla, kökleri bilinmeyen hint-avrupa kökenli istilacıların karışımı iddiasına dayanır.

    bernal'a göre, 18 ve 19.yüzyıllara kadar kabul gören, hatta antik yunanlıların da inandığı, mısır-fenike kolonileri savı, bu dönemde avrupa'daki romantizm akımının ve yaygın kabul gören ırkçılığın etkisiyle reddedilir, mısır ve fenike bağları reddedilerek, yunan uygarlığı bir aryan-avrupalı-beyaz uygarlık olarak yeniden kodlanır. black athena'nın yapmaya çalıştığı şey, "aryan model"ı eleştirmek ve "ancient model"ı, bazı düzeltmelerle de olsa, tekrar kabul ettirmek.

    özellikle ilk cilt bir tarih kitabından çok tarihyazımı kitabı; bu nedenle de konuya çok aşina olmayan okurlarca da (mesela ben) zevkle okunabiliyor. kitap, genellikle "afrikamerkezcilik" tartışması içinde ele alınıyor. oysa ne yazarın böyle bir derdi var ne de kitap böyle bir tartışmaya doğrudan malzeme sağlıyor. "afrikamerkezcilik" eleştirisini ciddiye almak mümkün değil; bu, kitabın ileri sürdüğü iddiaların sarstığı geleneksel akademik çevrelerin belaltı vurma çabası olarak görülebilir.
  • şu çok sık duyduğumuz, "avrupa'nın yunan zaafı veya nevrotik, saplantılı yunan mythos'u algısı" gibisinden ifadeler elbette ki tartışılmalıdır, ancak black athena denilen kitap, avrupa'da yaygınlıkla kabul edilmiş tezlere ilk karşı duruş,onu ilk sallayış falan değildir. batılı manada, hem diller hem de ona bağlı olarak toplumlar açısından genesis araştırmalarında salt bizde "etrüskler tüktür." veya "troyalılar türktür." gibisinden kaynaksız çıkarımlar da bulunulmamıştır. avrupa'da neredeyse her milli devlet, kendini bir şekilde resmi tarihi ve genesis üzerinden propaganda açısından (bu şaşkaloz ifadeyi kullanmak zorunda kaldım, kusura bakmayın. kendimi murat belgesavar gibi hissettim.) yunan veya eski anadolu medeniyetlerine bağlamıştır.

    mavi anadoluculuk/@jimi the kewl entirimde çok ayrıntılı bir şekilde değinmeye çalıştığım, ionya-atina karşıtlığı çerçevesinde dahi bakarsanız bakın, göreceğiniz şey; bu havzada yunan kimliğinin neyi ifade ettiğine dair söylemlerin çok çeşitli olduğu olacaktır. zira nietzsche yunan'ı sokrates'e kadar sürmüş bir mucize olarak görmüyor muydu? (bkz: nietzsche'nin sokrates sorunu) ee hal böyleyken, sokrates'e kadarki yunan mucizesi denilebilecek olan o olgunun coğrafi zemini anadolu'dan başka bir yer değil. die geburt der tragodie aus dem geist der musik 'de özellikle bunun altını çiziyor, diğer başlıklarda uzun uzun konuştuk bu bahiste. oraya bakılabilir. ancak şunun altını özellikle çizmek istiyorum; yunan dediğimiz şeyin halikarnas balıkçısı'nın da altını çizdiği gibi, avrupa'ya kök olması hadisesinin elbette ki politik ve ideolojik bir saplantı yönü var. batı için varsa yoksa sokrates-platon-aristoteles'tir. der balıkçı, yani üzerine konuşulabilir, farklı tezler öne sürülebilir. ancak yunan'ın aslında ne olduğu keskin sınırlarla çizmek güç olduğundan, yunan'ın kökenini belirlemek de buna bağlı olarak güçleşir. elieade'da, robert graves'te, walther kranz'da daha araştırmacıda çok ilginç saptamalar, çok ilginç bağlantılar görürüz. ancak en sansasyonel olanı ve içlerinde en fazla gümbürtü koparanı black athena değil, almanya'da presokratikleri (özellikle herakleitos'u) sokrates ve ardıllarının önüne koyarak, onlara dionysiak bir sevdayla bağlı olan nietzsche'dir.

    tragedyanın doğuşu'nda aslında onun batışını anlatan üstadın herakleitos'un tanrı olması hadisesinde sık dile getirdiğim gibi; duyduğu heyecan işte böylesi bir sansasyonel bir tavrı içinde barındırır. o yüzden black athena'nın söylemlerini çok fazla da sarsıcı ve yenilikçi bulamıyorum.
  • kitap avrupamerkezcil savları başka bir bağlamda yeniden üreten, yani avrupamerkezcil düşünceleri eleştirme kaygısıyla yola çıkıp avrupamerkezcillik tuzağına saplanıp kalan bir eserdir. bunun sebebi de şu: avrupamerkezcil savların özüne ilişkin bir eleştiri yoktur kitapta. gelişmişliğin değişkenleri ayniyle kabul edilmiş, fakat bu değişkenler başka bir coğrafyada aranmış- ve nitekim bulunmuştur da. biz buna "avrupamerkezcillik karşıtı avrupamerkezcillik" (eurocentric anti-eurocentricism) diyoruz.

    benzer iki eser önerelim:

    hobson, j., (2004) "eastern origins of western civilization"
    abu-lughod, j., (1989) "before european hegemony: the world-system a.d. 1250-1350"
hesabın var mı? giriş yap