• bir aziz nesin öyküsü...
    .
    .
    .
    ben bir sarmaşıktım; ya tırmanıp yücelecek, ya sürünüp ölecektim. nereye sarılıp tutunabilirim diye uzun zaman aranıp durdum. bir ilkyaz günüydü. bir sarmaşık boyu ötemde sarı sarı çok güzel çiçekler açmış çalımsı bir bitki vardı. o dolaylarda o kertede güzel çiçekler açmış başka bir bitki, çalı, ot, ağaç yoktu. güzelliğine gönlüm kaydı. doğamdaki işte o önlemez sarılma isteğini duymuştum. yan köklerimi, filizlerimi, kıvır kıvır sülüklerimi ona doğru uzatarak yanına vardım. kendimi tanıttım ve anlattım. dedim ki: "ben bir sarmaşığım; bulutlara, yıldızlara, sonra da aya, güneşe yücelmek istiyorum. oralara yücelmem için de birşeye, senin gibi bir güzelliğe tutunmalıyım. tutunacağım o güzelliğin adı sevidir. senin sevine tutunabilir miyim?" o sarı çiçekli bitkiye dedim ki: "tek başıma yücelmek istemiyorum. çünkü tek başına yücelmenin tadı yoktur. biz sarmaşıklar bencil değilizdir. birlikte yüceleceğiz seninle. sen bana tutunarak, ben sana sarılarak, ortaklaşa sevimize dayanarak yükseleceğiz... bak şu bulutların güzelliğine. bulutlara sarılacağız seninle. tasarlayabiliyor musun sevgilim, senin sarı sarı çiçeklerinle ve benim koyu yeşil yapraklarım ve dallarımla sarılıp sarmalanmış ve süslenmiş bir ak bulutun güzelliğini, hele hele sabah kızıllığında ve akşam morluğunda... sonra bulutlardan daha yukarılara tırmanacağız yine birbirimize sarılıp tutunarak, sevimize dayanarak... taa yıldızlara dek böylece... yıldızları senin sarı çiçeklerinle süsler ve benim yeşil dallarımla birbirine bağlarız, ayın çevresine gerdanlık gibi dizeriz. sonra? ver elini ay. sonra? ver elini güneş... hep yüceliriz. " öyle coşkulu anlatmıştım ki, kendi coşkumun yelinden yapraklarım pırpırlanmış, onun da sarı çiçeklerinin taç yaprakları göz kırpmaya başlamıştı. dayanışma istediğim sevgilim, dünya güzeli çiçeklerini açmış bir katırtırnağıydı. evet güzeldi, ama... nasıl söyleyeyim, beni anlamıyordu. gözü yukarılarda değil aşağılardaydı, aşağıdaki pırıltılarda ve ışıltılarda...yukarılara çıkmaktansa ayın pırıltısını, yıldızların ışıltılarını aşağıya, kendi yanına indirmemi istiyordu. bişeyi birlikte yapmanın, ortaklaşa çabanın tadını bilmiyor, bu beğeniyi tatmamıştı. o herşeyi salt benden bekliyordu. güzelliğine güvenerek -ki yabanıl bir güzelliği vardı - ya benim ya da başkalırının nasıl olsa onun güzelliği uğruna yıldızların ışıltısını, ayın pırıltısını, güneşin kızılığını, bulutların tüllerini yere indirip ayaklarının dibine sereceğini sanıyordu. öyle seviyordum ki, ne kerte güzelse o kerte de aptal demeye dilim varmıyor. ona, sevimize tutuna tutuna birlikte yücelmemizin güzelliğini anlatabilmek için boşu boşuna yıllarımı tükettim. sonunda; bulutları, yıldızları, ayı ve güneşi yere indireceğini söyleyen bir bitkinin yalanlarına inanıp bana yüz çevirdi. sonu mu? sonunda; ayın pırıltısını, yıldızların ışıltısını, bulutların tüllerini, güneşin kızıllığını içine düştüğü çamurdaki yansımalarından görebildi ancak...
    .
    .
    .
    (bkz: maçinli kız için ev)
hesabın var mı? giriş yap