• isteyerek rüya görmek gibi bir olay. uyurken farkettiniz ki rüya görüyorsunuz, -nasıl yapıldığı için:(bkz: rüya ile gerçeği ayırma teknikleri)- hemen bundan faydalanırsınız bilinçli olarak hayallerinizi yaratırsınız, o hayalleri yaşarsınız, istediğiniz anda uyanırsınız. hatta bunu abartıp uyandıktan sonra tekrar aynı rüyaya dalabilen insanlar mevcuttur*.
  • rüyada bir anda bir mantıksızlık görüp bi dakka ya bu imkansız ben rüyadayım lan denir ve normal hayatta yapılamayacak her şey yapılır, etraf kırılır dökülür, gerekirse adam öldüresiye dövülür sinir çıkarılır. uzun sürmez` :sürmedi` hiç ama.
  • (bkz: lucid dream)
  • (bkz: asik olmak)
  • (bkz: istihare)
  • rüyalarımın tanıdık sokakları var, farklı zamanlar ve farklı başroller için fon ve zemin oluşturan. ve ben öylesine tanıyorum ki o sokakları, evimin bir odaymışçasına biliyorum her taşın altını, duvarlardaki her çentiği, günün hangi saatinde güneşin ağaçların arasından geçip billur ışıktan bir deniz oluşturacağını.. hatta o sokaklarda yaşayan insanlar var, o mekanda geçen hemen her rüyanın ev sahibi, kimi figüran, kah uzakta futbol oynuyorlar, kah bir grup okullu genç yanımdan geçip gidiyor, kah evlere doluşmuşlar, bir sonraki rüyaya kadar kendilerine sıra gelmesini bekliyorlar.

    doğduğum ve büyüdüğüm ağaçlıklı bahçeleri, iki katlı evleriyle o eski zaman kasabasında olmalı rüyalarımın coğrafyası... o kentin sokakları; ilk gençliğime, ilk aşkıma, kavgalarıma, bisiklete binmeyi öğrenişime, ağaçlardan meyve çalışıma ve büyüme savaşıma şahit oldu. yazları nemsiz havanın iyice toza buladığı sokaklarında serseri mayın gibi amaçsızca gezinirken hatırlıyorum kendimi en çok, ancak rüyalarımda gördüğüm sokaklara ait hayallerin ve görüntülerin gerçekten var oldukları için mi rüyama girdiğini, yoksa o kadar çok sefer rüyamda görünce bilincimin zamanla oraların gerçek mekanlar olması gerektiğini mi kabullendiğini bilmiyorum.

    rüyalarımdan en çok aklımda kalan; bir ortaokul bahçesi... alçak duvarlarla çevrilmiş bir futbol sahası, gerçeğe yakın ölçülerde tasarlanmış, hatta olması gerekenden belki biraz daha büyükçe kaçmış toprak bir saha... toprağın rengi kahverengiye çalan sarı, killi bir toprak bu, sonbahar yağmurlarında yapışkan bir çamura dönüşen, yaşamakta olduğum kasabanın çocukları oyun hamuru ile henüz tanışmamışken hayli rağbet gören, kolay şekil alabilen, güneşte kurutulduğunda çatlamayan bir toprak. 10 yaşlarında bir çocuğun boyunu aşmayan bahçe duvarlarının dibinde çam ve gürgen fidanları dikilmiş uzun yıllar önce, ama karasal iklim fidanların büyümelerine izin vermemiş, hep çocuk kalmaları karşılığında öldürmemiş de ağaçları.

    yıllardır tanıdık bir yüzü arıyorum bu okulun bahçesinde, ben büyümeye devam etsem de o hep 15 yaşında, alnında çocukluğundan kalma bir yaranın belli belirsiz izini gizleyen uçlara doğru sarıya dönen bukleleri var, mor ve turkuaz çizgili bir tişört giyiyor olmalı, üzerinde bordo bir mont vardı en son onunla vedalaştığımda... çoğu zaman o hariç rüyanın ev sahibi aynı insanlar orada oluyor; kimi zaman ise uzaktan görüyorum, ama yanına gitmeye korkuyorum ya o değilse diye.. nadiren de olsa buluyorum onu, duvarın üzerine oturmuş, aşağıya sarkıttığı ayaklarına bakıyor, ya da uzaklara dalmış, kim bilir aklından neler geçiyor. belki de hayal kuruyor, rüya içinde rüya..

    yaklaşıyorum yanına, sanki çok uzun süredir beni bekliyormuş gibi, aynı mekandaki son rüyamdan bu yana onun yanına gitmediğim için hafif kırgın gözleriyle bana bakıyor. baktıkça eriyor gözlerindeki kırgınlık, susuyoruz birlikte, zamanın akışına itirazımız yok. yaslandığımız duvarın akşamüstü güneşiyle ısınmış taşlarını inceliyorum. belki bir 100 yıl önce inşa edilmiş gibi, yılların izleri taşların yüzünden okunuyor, yorgun ama bilgece suskun... bir zaman sonra, bu rüya sokağına hapsedilmiş sessiz ve huzurlu anların, 13 senelik bir rüyaya ait oluşunun farkına varıyorum, ama uyanmak değil bu; “lucid dreaming”. yine de müdahale etmiyorum rüyanın akışına, olması gerektiği gibi dokunulmamış kalmalı her ayrıntı.

    gözlerimin kıyısında iki damla yaş birikiyor. o, gözlerime bakmadan göz yaşlarımı görüyor. sarılıyor usulca, özlediğimin o olmadığının farkında, ama özlediğim zamanların bir parçası olmanın mutluluğu bir ışık gibi dolaşıyor yüzünde. farklı yazılmış hayatlarımızın bize sundukları ve sunamadıklarını düşünüyoruz birlikte, bu unutulmuş okulun bahçesinde yine bir gün karşılaşmak ve ait olduğumuz zamanların karmaşasından uzaklaşıp çocukluğumuzun güvenli sularında kendimizi iyileştirmek üzere buluşmak için sözleşip vedalaşıyoruz; ve ben uyanıyorum. buruk bir meyve tadı kalıyor ağzımda, tanıdık, çok sevdiğim, hafif ekşi...
  • sonunda gerçekleştirebildiğim durumdur. aylar süren gerçeklik testlerinden sonra ilk defa bu testi rüyada yapıp, rüya olduğunun farkına vardıktan beynin bunu yalanlamak için her şeyi netleştirmesi ve gerçekleklik algısının tavan yapması, ama benim buna kanmayıp, rüyanın tadını çıkarmam günüme anlam katmıştır. merak edenler için (bkz: rüya ile gerçeği ayırma teknikleri)
  • bilinçli rüyalar gören kişiler, rüya görmekte olduklarının farkındadırlar ve olayların olağan uyanık gerçeklikteki gibi olmadığını kanıtlamak için kendi rüyaları içinde ''deneyler'' yaptıklarını belirtmeleri tipiktir. hollandalı bir hekim olan van eeden (1913), olayların normal bir şekilde gerçekleşmediğini kanıtlamak için bilinçli bir rüyanın içinde eylemler başlattığını bildiren ilk kişilerden biridir, brovn (1936) atlayıp kendini havada asılı tuttuğu standart bir deneyi açıklamıştır. eğer bunu başarıyla gerçekleştiriyorsa, rüya görmekte olduğunu fark ediyordu.brovn' da eeden da rüya içinde zaman zaman bir ''yanlış uyanma'' olduğunu belirtmiştir.
  • bilimsel entrylerin içerisine şiir yerleştirip gideceğim.
    “kurşun tüy, parlak duman, soğuk ateş, hastalık sağlık! hep uyanık uyku”
    sheakespeare
  • gezginlerine oneironaut denir.

    rüyada sıklıkla bilinçle gezinebilme yeteneğinizi keşfetme şansını yakalayabilirseniz, bir ömürde çok ömür yaşayarak tekamül yolculuğunuzda otobana çıkarsınız.
hesabın var mı? giriş yap