• hukuksal sonuçlar doğuracak nitelikteki belirli bir olayı,,bir durumu,bir eylemi ya da bir belgeyi üçüncü kişilerin bilgisine resmen sunma işlemidir.
  • (bkz: irade beyanı)
  • vaclav havel'in vasat bir oyunu. belki baskalarina ilginc gelebilir ama bizde yillarca yapila yapila bayginlik gecirten kirtasiyecilik elestirisinden ibaret. zaman zaman levent kirca kivaminda devam ediyor.
  • bu gece aradığım ikrar ve vasat sözcüklerini birleştiren bir kelimemiz. kozmik tesadüflere inanan bir kelime olduğuna inandığım...
  • çok ünlü bir geri hali bulunan şey.
    (bkz: geri bildirim)
    (bkz: feedback)
  • vaclav havel'in ilk kez abd'de oynanan bildirim oyunundan:

    gross: güzel tanrım! kendinizi hasta etmez misiniz ?
    ballas: kendimizi hasta mı ediyoruz bay p.?
    (pillar başını hayır anlamında iki yana sallar.)
    elbette hayır. insanın iyiliği söz konusu olduğu zaman hiçbir şey bizi hasta etmez.
  • bir zamanlar sanat yönetmeninin "amatörlük, usta-çırak disiplinine dönüşmediği veya gelişim sürecinin başlamadığı takdirde yalnızca, bilgisizliğin hevesle devinim kazanması anlamına geliyor bana göre." dediği, ve fakat defalarca amatör tiyatrolar şenliğinde boy gösteren çağrışım tiyatrosunun odtü mimarlık amfisinde sergilediği oyun. amatörlüğe alternatifleri ise sanırım kadrolaşma.
  • ilki bugün yayınlanmış seri.
    "erman çağlar, feyyaz yiğit ve ozan akyol, çeşitli konular üzerine görüş bildirerek beynin aslında o kadar da gerekli bir organ olmadığını kanıtlamaya geliyor."
  • protest* bir yazarın içinde bulunduğu atmosferin kusurlarını ele aldığı ve teoride idealize edilenin, pratikte nasıl çuvalladığını gösteren oyun. iki perde boyunca buruşturulup havada uçuşan kağıtları ve bürokrasi yumağını gördükçe kafamda milli servet ve gizli işsizlik kavramları çınladı.

    aslında her sistem belli bir disiplin üzerine kurulu da kiminde dozajı fazla kaçtığından bünyeye ağır geliyor. o hayalini kurduğu ve insanı baz alan ütopyayı gerçekleştirmek üzere çıkılan yolda, projelermiş gibi potansiyelini zorladıkları için varılan nokta, kaçınılmaz şekilde insanı hırpalayan bir distopya...

    elde var kapalı kalmaya mahkum bir ekonomi. üstelik her şey eşitçe pay edilecek. haliyle bu, kapasitenin üstünde istihdam yaratmak demek ve görev dağılımı, içindekileri, en ufak satın alma işlemlerinde dahi baş döndüren bürokrasi sarmalına sokuyor. ve bu ağ'a dolaşmamak için inisiyatif kullanmayı da hile saydığından elini kolunu sıkıca bağlıyor. eğer her şeye rağmen mücadeleyi seçersen, en ufak bir hata şansın bile olmadığını kabullenerek işe girişeceksin.

    yazar, liberal düşüncenin en güçlü iddiasını, bürokrasi paradoksunda nihayete erdirilemeyen resmi evraklarla, sürekli tıkınmak için izin isteyen asistan üzerinden sekteye uğrayan ya da hiç bakılamayan resmi işlerle ve hiçbir şey yapmayıp yapıyormuş gibi görünen çalışanlarla izleyicinin gözüne sokuyor. zaten neredeyse bütün büro, karnaval tadında geçirmektedir mesai saatlerini. önemli kalemlerden* kesilen harcamalara rağmen ziyafetlerin ardı arkası kesilmez. tek dertleri, pastadan o dilimi yemektir.

    aslında 70'lerin sonlarından itibaren bizim sinemamızda, detaylarda da olsa çokça gösterilmiş memuriyetin kamu sırtında yarattığı kambur. esas adamı kimi zaman kemal sunal canlandırmıştır kimi zaman ilyas salman ve o filmlerde, devlet dairesinde 1 kişi eşşek gibi çalışır; kalan 10 kişi keyfine bakar. ama neticede 11 kişilik maaş çıkar devletin kasasından.

    oyundaki final, mutlu son gibi görünse de aslında bir mücadelenin başlangıcıdır. çünkü içi cız ettiren ve her şeyi hale yola sokmuş marie'den esirgenen iyilik, eğer yapılsaydı; kuralları, tuzak gibi kullanan zihniyete karşı mücadelesinde yumuşak karnı olacaktı. halbuki savaştığı sistemin çarklarını kırmaksa amaç, önce kumandası elinde olmalıydı.

    daha geçenlerde bir oyunda liberal ekonominin yarattığı sınıf farkı ve kapitalizmin şeytani çekiciliğinin neden olduğu vahşeti izlemiştim. tam zihnim bunların zıttı yönde koşmaya başlamıştı ki engellenemeyen imtiyazlı sınıf olgusu, bu oyunun eleştirdiği sistemde de kafasını çıkardı. yetmezmiş gibi icat çıkarılan istihdamıyla kötürüm sistemin hırçın sesi, gözetmenlik üzerinden 1984- big brother is watching you etkisini hortlattı üzerimde. anlaşıldı, uç noktalarda düşünmek hata.

    nilüfer kent tiyatrosu, dt sanatçısı ışıl kasapoğlu yönetmenliğinde sahneye koydu oyunu. bu arada oyuncular iyice pişmiş. rolü oturmayan, göze batan kimse yoktu. kostüm ve dekor tasarımı sürreralist parçalarıyla oyun atmosferinin uçukluğunu destekleme açısından yerindeydi. sözleri atmasyon * şarkının melodisi de hakeza öyle.

    ve oyunla öğrendim ki yazarı, liberal bir devlet başkanıymış. otoriter bir rejime başkaldırmış, bedel ödemiş, kararlılığını sürdürmüş ve sonunda muvaffak olmuş*.
  • "sosyalizm çoh bırokratikti," şeklindeki ezeli liberal tezin dile getirilmesi için yazılmış, salt bunun için yazılmış gibi duran vaclav havel eseri.

    bursa nilüfer belediyesi kent tiyatrosu oyuncularının performansına diyecek yok. özellikle hana rolünde ayşe gülerman ve masat rolünde mesut özsoy olağanüstüydü. dekor ve kostüm, ilk paragrafın ilk cümlesinde değinilen iddiayı zıtlık üzerinden vurgulamada çok başarılı. ne var ki...

    oyun, bir eserin, herhangi bir eserin, yaratıcısının ideolojisinden bağımsız ele alınamayacağının apaçık bir kanıtı niteliğinde. sovyetler birliği'nin çözülüşüyle birlikte kapitalizmin, tüm dünyaya pompaladığı "tarihin sonu geldi" tezinin ve sscb çözüldüğü için sosyalizmin de sürdürülmesi imkansız bir ütopya olduğu, zaten insan doğasına da aykırı bir düşünce sistemi olduğu iddiasının altını geride kalan yaklaşık otuz yılda dolduramadığı gün gibi ortaya çıkmış vaziyette. kapitalizm veya onun en gelişkin (ve aynı zamanda en ilkel) aşaması olan emperyalizm yıllardır bir hegemonya krizi içerisinde ve bunu aşmanın yollarını aradıkça kriz daha da derinleşiyor. kapitalizmin dünyaya ve insanlığa vaat edebileceği iyi ve güzel hiçbir şey kalmamış durumda. kapitalizmin alternatif üretmeye çalıştıkça ortaya çıkardığı zirzop ideologlar (örnek için (bkz: yuval noah harari)) her ne kadar pop yıldızı muamelesi görürse görsün tarihi yorumlamadaki çarpıklıkları ayan beyan ortada.

    emperyalizmin yarattığı bu çürümüşlüğü akılda tuttuğumuzda (abd'nin ırak işgalini meşrulaştırdığı metinlerden biri olan "abd özgürlüğün garantisidir" bildirisini gururla imzalamış olmasına rağmen) bir demokrasi kahramanı olarak propaganda edilen havel'in ve onun nezdinde tüm liberallerin tezlerinin kofluğu da ortaya çıkıyor; bu oyun da dahil olmak üzere liberallerin, insanlığın eşitliğe ulaşma çabasının en güzel, en kıymetli kazanımlarından biri olan sosyalizmi tarihe gömme çabalarının tümünün ne kadar komik ve beyhude olduğu bir kez daha anlaşılıyor.

    üzerine daha sayfalarca eleştiri yazılabilecek bir oyun; lakin yazmaya ne lüzum var ne de vakit. etrafınıza bakın: vaclav havel ve benzerlerinin bize reva gördüğü, insanın insan olarak kalabileceği tek sistem olduğunu iddia ettiği o sistemde yaşıyoruz. kapitalist toplumda yaşıyoruz. etrafınıza bakın: çürüyen bir şeyler var emperyalizm krallığında.
hesabın var mı? giriş yap