• philippa gregory'nin ıv. edward'ın karısı elizabeth woodville'in öyküsünü anlattığı kitap.
  • alice in wonderland filmindeki iyi kalpli, garip yürüyüşlü kadın.

    anne hathaway oynamıştır.
  • yine fazlasıyla etkileyici bir philippa gregory romanı.

    yazarın açıklamasına göre, diğer kitaplarında olduğu gibi burada da tarihi gerçeklerle birlikte kurgu bolca yer alıyor. "kitap burada bitmemeliydi" diyorsunuz bir kere, devamının gelmesini istiyorsunuz. ayrıca her gregory kitabında olduğu gibi, bu kitabı bitirdikten sonra da kendinizi 15. yüzyıl ingiltere kraliyeti için tarih arşivlerinde kaybetmeniz muhtemel.
  • özgün adı "the white queen" olan 500 küsur sayfalık tarihi roman. kuzen savaşları serisinin ilk kitabıdır. ardından kızıl kraliçe adlı ikinci kitap çıkmıştır. ve şu an hangi renk olduğunu hatırlayamadığım bir renk kraliçe adlı son kitapla da seri son bulacak, bekliyoruz.

    bundan sonrası spoiler içerebilir, bilemedim. philippa gregory'nin önceki kitaplarının seviyesinde bi kitap yine. boleyn mirası ve öteki kraliçe adlı kitapları kadar sıkıcı değil ama bi boleyn kızı yahut bakire'nin aşığı kadar da sürükleyici değil. yine de kendini okutuyor. yalnız önce tudor'ları okuduğumuz için, tudorlardan önceki hanedan olan plantagenetleri de hep tahta sahip çıkmak isteyen, arabozucu tuhaf yaratıklar olarak gördüğümüz için -ki en azından ben öyle görüyordum boleyn kızı ve devamını okurken- bu kitap biraz şaşkınlığa uğratıyor. çünkü kitabın ana hatları gerçek tarihe dayandığına göre, gerçekten taht plantagenet ailesinindi. bu kitapta da tudor'lardan soysuz olarak bahsediliyor zaten. her neyse, bilgim sadece %95 kurgu içeren tarih romanlarından ibaret olduğuna göre, tahtın gerçek sahibini bilemem tabi.

    o değil de ingiltere tarihinde takıldığım nokta farklı. şimdi bu ingilizler avrupalı tabi. şahane yaratıklar. modern çağdaş falan. he tabi baksan tuvalet kültürünü -evet bu bi kültürdür- doğudan öğrenmiştir. bilmem kaç yıl banyo yapmamış kralları vardır ve saraylarında banyo namına bir şey yoktur ama olsun yine de süper harika yaratıklar bunlar. tanrı'nın insanlığa lütfu falan fistan. ama osmanlı öyle miydi? cıx cıx cıx. zaten avrupalı da değillerdi. hadi bu sebeple affedelim de peki ya haremlerine ne demeli? bi kadına nikahla bağlanmadan onlarca kadını himayesinde tutan padişahlara ne demeli? bu nasıl bi ahlaksızlık ya değil mi? oysa ki ingilterede krallar tek eşliydi, aman ne süper. kraliçe bi taneydi. tahtta kralın yanında oturmak ve çocuk doğurmaktan başka da bi meziyeti yoktu, orası ayrı. hee resmiyet biter, kraliçe dairesine gider, sonra kral istediğiyle takılırdı tabi. kraliçe'nin nedime grubu da dahil ülkesindeki tüm kızlardan istediğini yatağına alırdı, istemezse kovardı, ülke çapına dağılmış milyonlarca gayri meşru çocuğu vardı. ama önemli olan tek eşliydi değil mi, huuv harika yaratık. nasıl da sadık. peki sonra ne olurdu? metreslerinden hırslı olanlar, sevgili veled-i zinalarının tahta oturabilmesi için meşru kraliçe'yi binbir entrikalarla tahttan indirtebilirlerdi. kral'ın tek sözüne bakıyordu bu işler; "evliliğim geçerli değil". ve sonra, haydi bye bye meşru kraliçe, bye bye tahtın varisleri, gelsin yeni kraliçe, yaşasın yeni varisler! ingiltere tahtında bu yüzden hep savaş vardı. hanedan bu yüzden hep değişti. kraliçe görünüşte bir taneydi ama onun bile yeri garanti değildi. üstüne koklanan gülün haddi hesabı yoktu. ama şimdi, hiçbir ingiliz ne geldiği yeri inkar eder ne de soyundan utanır. hatta kral soyunu devam ettirirler, hala kraliyet ailesi mevcuttur göstermelik de olsa. ama biz ne yapıyoruz? padişahlarımızın "meşru" haremlerine laf atıyoruz. yahu, padişahın tamam birden fazla cariyesi varmış, çokça da varisi varmış. ama bu varislerin yahut cariyelerin hiçbiri gayri meşru değildi ki. hepsi tahta aynı uzaklıktaydı. hepsi saltanat ailesindendi. hepsi aynı rahat hayatı sürdü. kenara atılmaları demek padişahın yatağından uzaklaştırılmaları demekti, unutulmaları yahut katledilmeleri değil. şu durumda ingiltere kraliyet ailesi daha mı yüceymiş bizimkinden? daha mı şerefliymiş? olay bu mu yani, resmiyette tek eşli görünüp arkasından milletin gözüne soka soka yüzlerce metres değiştirmek mi? çok acayip arkadaş, mantığı kavrayamıyorum. adamlar hala kraliyet ailesini ayakta tutuyorlar ya. bizim mustafa kemal de padişah sürmüş memleketten, hey yavrum heeey. torunları daha birkaç yıl öncesine dek memlekete giremiyorlardı. olaya bak sen. fark ne biliyor musunuz? biz atalarına gerektiği değeri veremeyen, onları anlamayan hain ve iftracı evlatlarız. ingilizler'in de tek özendiğim fonksiyonu bu, nereden geldiklerini biliyorlar, atalarına toz kondurmuyorlar, gururla anlatıyorlar. o kadar.

    son paragrafın kitapla pek alakası yokmuş, gaza geldim. pardon.
  • rebecca fergusonin beyaz kraliceyi canlandirdigi 2013 yapimi dizisi cekilen bol entrikali tarihi roman. philippa gregory'nin tamamen kadinlara hitap eden bir yazar olmasi dolayisiyla dizinin son derece iyi kotarildigini soyleyebilirim, kitaptaki gibi coklukla basroldeki kadinin dunyasini anlatmaktan ziyade her karaktere esit agirlik vermeye calisilmis, savas ve macera sosuyla guzellestirilmis bir yapim. daha fazlasi icin:
hesabın var mı? giriş yap