• düğünlerde gelinlerin beline takılan kırmızı bir kurdeladır. bu kırmızı kuşak geleneği aslında bekareti simgeliyor. yani evin erkeği kırmızı kuşağı kızın beline bağlıyarak bugüne kadar kızın namusunu koruduğunu ifade ediyor. yani adeta bir devir teslim töreni gibi. damada bundan sonra bu kızın namusu senden sorulur der gibi. bir malı, bir eşyayı ya da iradesiz bir canlıyı teslim eder gibi. sanki o kızın temizliğinin ve namusunun tescilinin gerdek gecesi öncesi hazırlığı gibi. bir kadının yoksayılarak cinselliği üzerindeki toplumsal kontrolünün bir simgesi olan bu kurdelaya karşı çıkıyorum. ve bütün gelinlere, genç kızlara, annelere bu geleneğe karşı duralım diyorum. bu yüzyıllık hegomonyaya son verelim. beden insanın kendisine aittir kimseye değil...
  • prime time kuşağından farklı olmasını temenni ettiğim.
    aynı zamanda bir karatede ustalık derecesi de olabilir tabi.
  • yeni yayın döneminde trt'nin ekranlara taşıyacağı edepli program olabilir. yanına da şöyle herkesin tanıdığı bildiği, iyi aile kızı imajı olan, adı bile reklamına yetecek hanım buldular mı tamam. böyle çıkıp bekaretin edep ile ahlak ile çok ilintili birşey olduğunu sürekli genç dimağlara işleyebilecek biri lazım. halkın güvendiği, gençlerin örnek aldığı biri.. örneğin;

    örneğin dedim de aklıma böyle biri gelmedi şimdi. yine de örneğin o zaman;

    (bkz: x ile bekaret kuşağı)

    olayın biraz daha trajikomik bir hal alabilmesi için şu da uygun gibi sanki

    (bkz: seda sayan ile bekaret kuşağı)

    ulan trt bu, yapar mı yapar he. ben diyeyim.

    edit: bu entry yazılmaya başlandığında bu başlıktaki 3. entry idi.
  • bu entrylerden anlıyoruz ki bu konuyu sallayan yokmuş. ya kimsenin aklına böyle birşey gelmiyor, hegemonya falan da yok, feminist duygularla yaklaşmayalım olaylara, dünya pis de o kadar da pis bir yer değil canım. takılıyor millet ellemeyin işte.
  • düğünden önce gelinin beline bağlanarak, gelini hediye paketi haline getiren kurdeladır. açılmadan tertemiz sana veriyoruz, hediyeni güle güle kullan anlamına geliyor olsa gerek.
  • (bkz: #24679294)
  • kendisi ile tanışmam, biraz erken yaşta ve kel alaka olmuş alet. sene seksenlerin sonu, yoğun ingilizce öğrenme dönemi. anne, baba ne kadar yabancı şey okursa, o kadar yabancı dili oturur gazını almış, ne var ne yok, al oku diye önüme koyuyor. anneanne eksik kalır mı, bunlar da rahmetli dedenden kalma, ecnebi kitapları diye yıktı önüme. dedem öyle ingilizce bilen birisi değil, 1960'lı yıllarda bir liman inşaatında hollanda liman inşaat şirketinde çalışmış, sanırım hollanda spor, iş bitip dönünce, geride bıraktıklarını aralarında bölüşüp, almış, türkler. dedem de meraklıydı kitaba, yabancı kitapları okuyamasam da resmine bakarım diye almış gelmiş. bu çıkarımı şurdan yapıyorum kitaplar hep resimli, hiç düz yazı yok.

    işte o kitapları yığdı nene önüme, böyle elime birini aldım, baktım anlamadım ismini, içine geçtim, böyle anlamlandıramadığım şekiller, ulan daha ingilizceyi şimdiki ve geniş zamanda konuşmaktan yeni çıkmışız, aldım elime redhouse sözlüğü,

    girdle: kuşak, kemer
    chastity: iffet, namus, temizlik

    namus kemeri, bakıyorum resimlere, ne kemere benziyor, namus desen, kafamda iyi bir şey gibi canlandırmışım, ama o kadar, o yaşta.
    sonra ergen olduk, yavaş yavaş otto bazum serileri, seçmeli almanca'nın sinemasal listening pratiği gırla gidiyor, o şekiller, o ortasında tırtıklı delik bulunan demir kelepçeler, daha anlamlandı gözümde.

    fakat, bu kadar sene geçti, aklımdaki çok önemli şu sorulara cevap arıyorum: benim hacı dedem, o kitap resimlerine bakıp, ne olduğunu anladı mı? daha ilginci, türkiyeye liman inşası için gelen bir hollandalı, başka kitap mı bulamamıştı yanında getirip, okumaya? en son adamın, devamlı, yurtdışında çalışan, kıskanç yeni evli bir mühendis, olduğuna karar verdim, iç kemirenine çare arayan.

    kitap budur
hesabın var mı? giriş yap