• bronte kardesler'in en kucugu. 1820-1849 yillari arasinda yasadi. kardesleri arasinda en dindar olani olarak biliniyordu. acton bell takma adi ile 1846'da bir siir kitabi yayinlandi. bu kitabi 1847'de agnes grey ve 1848'de the tenant of wildfell hall adindaki romanlar izledi. ne yazik ki, eserleri hicbir zaman charlotte ve emily bronte'ninkiler kadar ilgi gormedi.

    hayati ve eserleri hakkinda detayli bilgi icin:
    http://digital.library.upenn.edu/…/bronte-anne.html
  • kısıtlı bir çevrede yaşamış olmasına ve genç yaşına rağmen the tenant of wildfell hall gibi etkileyici bir romanı nasıl yazmış olabildiğine hayret ettiğim en küçük bronte. ablalarının gölgesinde kalmış olmasına rağmen, bu son romanı, eğer daha uzun yaşasaydı çok daha değerli eserler ortaya çıkarabileceğini gösteriyor.
  • "şatodaki kadın" romanının yazarı, bronte kardeşlerin en küçüğü..

    neden bu kitapların yeni türkçe çevirileri yok anlam veremiyorum..
    o nedenledir ki, sahaf sahaf geziyorum.
  • "...he who dares not grasp the thorn
    should never crave the rose."

    "dikeni kavramaya cesareti olmayan, gülü asla arzulamamalı." cümlesiyle; "gülü seven dikenine katlanır"dan ziyade, gülü seven dikenine saplanır demiş yazar.
  • 17 ocak 1820 yılında doğup, 28 mayıs 1849 yılında vefat etmiştir.
    ingilizdir.
    en önemli eseri: agnes grey(1847)
  • bugün 200 yaşına basan en küçük bronte.
  • hazırladığım kısa yaşam öykülerine buradan ulaşabilirsiniz.

    charlotte, emily ve anne brontë kitap sayıları az olmasına karşın dünya edebiyatında klasikleşen kitapları yazmayı başarmış kardeşlerdir. en büyükleri charlotte 1816, emily 1818 ve anne 1820 yılında ingiltere’nin yorkshire kentinde dünyaya geldi. henüz çocukken ölen 2 kız kardeşlerinin yanı sıra bir de branwell adında erkek kardeşleri vardı.

    anneleri 1821 yılında hayatını kaybedince çocukların bakımını baba patrick bronte ve teyzeleri elizabeth üstlendi. babaları patrick, yorkshire kırlarındaki haworth köyünün rektörü olarak atanan anglikan bir din adamıydı. aynı zamanda cottage poems ve rural minstrel kitaplarının yazarıydı. oldukça modern, kültürlü, açık görüşlü ve zeki bir adamdı.

    çocuklarına koşulsuz sevgiyle bağlıydı ve onların kitap, oyuncak veya diğer türlü ihtiyaçlarını karşılamak için elinden geleni yapıyordu. eşi maria öldükten sonra hiç kimseyle evlenmedi ve zamanını hastaları ve fakirleri ziyaret ederek geçirir, cemaate yol gösterici olurdu.
    38 yaşında ölmeden önce anneleri de oldukça sevecen, okur-yazar ve saygın biriydi. narin bedeni genç yaşta rahim kanserine yakalanınca son zamanlarını acılar içinde geçirdi ve bronte kardeşler annelerinin bu zor zamanlarına henüz çocuk yaşta şahit oldu.

    anne öldükten hemen sonra kardeşi elizabeth çocukların bakımını üstlendi ve patrick’e destek oldu. elizabeth metodist bir kadın olmasına rağmen inancıyla kızları etkilemedi. onların kitap ihtiyacını karşıladı ve dergilere üye olarak okuma yapmalarını istedi. ingiltere’de her kız çocuğunun öğrenmesi gereken nakış ve kanaviçe gibi el işlerini kendisi öğretti. elizabeth kardeşi maria öldükten sonra hayatını onun çocuklarına adamış cömert bir kadındı.

    1824 yılında anne hariç 4 kız kardeş cowan ruhban okulunda eğitime başladılar. başladıktan kısa bir süre sonra maria ve elizabeth kardeşler ardı ardına tüberkülozdan hayatını kaybetti. kız kardeşler annelerinin ölümüne henüz alışmışken, kardeşlerinin ölümüyle adeta sarsılmışlardı. bu durum düzensiz bir eğitim hayatına sürükledi onları ve baba patrick tarafından bir süre evde eğitim gören kardeşler yine de okur-yazarlıktan vazgeçmedi.

    bunun haricinde babaları maddi olarak zor durumda olsalar dahi çocukların eğitimi için sınırları zorladı. bunlardan biri john bradley adındaki ressamın çocuklara resim eğitimi vermesiydi. fakat bronte kardeşlerden erkek olan branwell hariç kimse ressamlığa yanaşmadı yine de hepsi bir ressam kadar iyi resimler çizebiliyordu.
    bronte kardeşler yazım hayatına henüz küçük yaşlarda başlamışlardı. mini hikayeler yazan kardeşler aynı zamanda şiire de ilgi duyuyordu. babalarının yazarlığı kardeşler üzerinde etkili olmuştu. hatta branwell bile gelecekte ressam olmasına rağmen kardeşlerin hikayelerine katkı sunmaktan geri kalmıyordu.

    ilk edebi evrimlerini henüz genç yaşta gerçekleştiren kardeşleri ateşleyen şey babalarının onlara verdiği 12 tahta askerdi. bu askerlere isimler veren çocuklar daha sonra içindeki hikaye aşkını dizginleyemedi. afrika’daki cam şehrinden, bir kadın tarafından yönetilen adaya, çocuklar ufkunda yatan öyküyü hem yazdılar hem de kendi zevklerine göre çizdiler.

    adı angria efsaneleri olan kitabın haritasını bile çıkarmışlardı. öyle yaratıcı çocuklardı ki yazdıkları kitap tahta askerlerin okuyabileceği küçüklükte kağıtlara yazılmıştı.
    yarattıkları kurgusal dünyalar kardeşlerin okuma ve tartışma ufuklarını geliştirmiş, edebiyat tutkusuyla beslenen ruhlarını hayal gücüyle destekleyerek olgun yıllarında yazacakları eserler için ilham kaynağı olmuştu.
    zor başlayan yaşamlarında acıyı kullanmak yerine zihinlerinde yatan hayal gücünün mimarı oldular.

    eğitim hayatları bölük pörçük ilerliyordu. charlotte 1831-1832 yıllar arasında özel bir okula gitti ve birkaç yıl sonra brüksel'de constantin heger ile karısının işlettiği bir okulda öğretmenlik yaptı. burada heger’e karşılıksız aşk besleyen charlotte zaman buldukça ona mektup yazdı ama hiçbir zaman mektuplarına karşılık bulamadı.

    aynı dönem emily de halifax’ta öğretmen olmuştu. anne ve branwell beraber eğitim gördüler ama branwell portre ressamlığını seçerken anne yazar olma hayali kuruyordu. erkek kardeşin çalıştığı yerde işverenin eşiyle adı çıkması kız kardeşleri de etkiledi. anne ve emily okul açıp eğitim vermek gibi bir işe atılmışlardı ama branwell’in ortaya bıraktığı kötü ün kızları bu işten etmişti. kardeşler hararetli ve hareketli geçen bu dönemde bir araya gelmekte sıkıntı çektiler, ta ki onlara annelik yapan teyzelerinin ölümüne kadar.

    bu durum kardeşlerin yeni bir travma yaşamasına sebep oldu. her ne kadar yirmili yaşlarında olsalar da oldukça etkilenmişlerdi ve bu tarihten sonra da kardeşlerin yazım hayatı büyük bir değişime uğradı. elizabeth kardeşinin çocuklarına annelik yapmıştı ve bir anne gibi bütün malvarlığını çocukları olarak gördüğü kardeşlere bıraktı. bu para kardeşlerin çalışma mecburiyetine son verecek kadar büyüktü. böylece zihinlerde yatan romanlar için ilk adım atılmıştı.

    charlotte heger’in okulunda öğretmenlik yaparken “profesör” adında bir romana başlamıştı. birlikte okul açma fikri de branwell sayesinde suya düşünce hep birlikte kitap yazma işine soyundular. elizabeth’ten kalan paranın verdiği güçle “poems by currer, ellis and acton bell” adında bir kitap yayınladılar. fakat bu teşebbüs son derece başarısızlıkla sonuçlandı. yine de bronte kardeşler pes etmedi. zihinlerinde dolaşan kitaplar artık kâğıda dökülmüştü. aynı anda charlotte “profesör” kitabını, emily “uğultulu tepeler” kitabını ve anne de “agnes grey” adlı kitabını bitirdi.

    yayıncıya gittiklerinde emily ve anne’in kitapları basıma kabul edilmişti fakat charlotte için aynı şey söz konusu değildi. bu durum her ne kadar charlotte’u üzse de içinde yanan yazarlık ateşini söndürmedi ve bir yazarda olması gereken bütün imkanların sahibi olduğunu biliyordu. kısa bir süre içinde “jane eyre” adlı kitabını editörlere teslim etti ve bu sefer büyük beğeni kazanan roman yayına hazırlandı. eser yayınlandıktan kısa bir süre sonra büyük bir başarı kazanmıştı.

    jane eyre kitabı victoria dönemindeki ingiltere’yi ve farklı sınıftan gelen iki kişinin yaşadığı aşkı anlatan toplumsal tarafı da ağır basan bir romandı. toplum içinde yaşanan dini baskının ve insanlar arasındaki sınıfsal çatışmanın anlatıldığı romanda gerçekçilik ön plandaydı.

    uğultulu tepeler kitabı birçok eleştirmenin büyük beğenisi kazanan ama aynı zamanda endişeyle yaklaşılan bir romandı. eleştirmenlere göre emily kesinlikle bir dâhiydi… kontrol mekanizması fazla gelişmiş olan emily’nin otistik olabileceği bile düşünülmüştü. tuhaf olduğu kadar dehşet uyandıran bir romandı ve burada anlatılan aşk hikayesi kesinlikle örnek alınacak cinsten değildi.

    agnes grey’i ise anne mürebbiyelik yaptığı dönemden aldığı ilhamla yazmıştı. bu kitap dönemin ingiltere’sindeki sosyolojik ve toplumsal olaylara değinerek, sınıfsal ayrımlara ve birey olma yolculuğunda genç bir insanın yaşadığı zorluklara değinir. kardeşler arasındaki geri planda kalan bir kitap olmasına karşın edebiyat eleştirmenleri tarafından büyük bir beğeniyle karşılanmıştır.

    dönemin ingiltere’sinde kadınların kitap yazması hoş karşılanmıyordu. birçok büyük ingiliz yazar gibi bronte kardeşler de kitaplarını kendi ismiyle değil takma isim kullanarak yayınladı. baş harflerini değiştirmeden kullandıkları isimlerde soyadları bell idi. charlotte currer bell, emily ellis bell ve anne acton bell ismiyle kapağa taşınmıştı.

    kitaplar yayınlandığında charlotte 31, emily 29 ve anne 27 yaşındaydı. her kardeş birbirinden yetenekliydi ve her biri bir o kadar da farklıydı. bu hem yazım aşamasında belli oluyordu hem de yaşantılarında. edebiyat tarihinin en başarılı grubu olarak nitelendirildiler ve bu söylemler boşa değildi.
    fakat ilk iki kardeşlerinin yaşadığı kaderi ne yazık ki diğer kardeşler de yaşayacaktı. önce kitaplarında her zaman ilham aldıkları erkek kardeşleri branwell 24 eylül 1848 yılında tüberkülozdan dolayı hayatını kaybetti.

    bu ölüm artık geri dönülemez bir evrenin ilk adımıydı. birbirilerine sımsıkı bağlı olan bronte kardeşler için yolun sonu yaklaşıyordu. branwell’in ölümünden sadece 3 ay sonra emily de tüberkülozdan dolayı hayatını kaybetti.

    girdikleri edebiyat dünyasında belki onlarca kitap verecekken genç yaşında hastalıktan yitip gitmişti emily. fakat arkasında bıraktığı tek eseri uğultulu tepeler onu ingiliz edebiyatının ölümsüzleri arasına yerleştirmişti.

    tarih 1849 yılını gösterdiğinde anne ikinci kitabı the tenant of wildfell hall’u yayınladı. bu roman ilk romanından daha başarılıydı. gücü ve etkisi herkesi büyülemişti ama aynı zamanda içerik bakımından oldukça sertti. bu yüzden ileriki yıllarda charlotte’un isteği üzerine uzun süre basımı yapılmayacaktı.

    kitap yayınlandıktan birkaç ay sonra bu sefer anne tüberkülozun pençesine düştü. 28 mayıs 1849 yılı charlotte için yalnızlıktı. anne hayatını kaybettiğinde charlotte kahrolmuştu. fakat bir yandan da kendi sonunu da görmeye başlamıştı. o yıl yazımını tamamladığı shirley adlı eseri yayınlanmıştı ama bundan sonraki hayatı tamamen durağan bir hal alacaktı.

    memleketinden ayrılmadı ve soğuk yüzlü bu yerle yüzleşmeyi tercih etmişti. çalışmak ve yazmak onun için tek sığınak olmuştu. aradan birkaç sene geçti ve yazar villete adlı otobiyografik romanını kaleme aldı. 1853 yılında yayınlanan roman büyük bir sadelik ve ustalıkla kaleme alınmıştı. kitap yayınlandıktan kısa bir süre sonra bu sefer de rahip babası patrick hayatını kaybetti.

    son yıllarında ölüm ve acıdan başka bir şey bulamayan charlotte babasının yerine papaz olarak atanan nicholls ile 1854 yılında evlenmeye karar verdi. aradan sadece 1 sene geçmişti ki hamileliğinin dokuzuncu ayında tıpkı diğer kardeşleri gibi tüberkülozdan dolayı hayatını kaybetti.
  • gölgedeki kız kardeş. vallahi sevgimiz gölgeden büyüktür.

    duruşumuz da ektedir hehe: görsel
  • “benim için tebessümler ve gözyaşları birbirine o kadar benzer ki, hiçbiri belli bir duyguyla sınırlı değildir: çoğu kez mutluyken ağlarım ve hüzünlüyken gülümserim.”
hesabın var mı? giriş yap