• (bkz: hatirlamak)
  • uyuz bir kelimedir. hatirlamaki kücümseyen bir tarafi vardir.
  • hatırlamanın kardeşi de olsa içinde biraz fluluk gizlidir. anımsamak gölgeli, flu hatırlamaktır; hatırlamanın o keskin eminliği yoktur. gözün ısırması gibidir. ama diğer yandan anımsanın insanda uyandırdığı duygular da fludur, keskin değildir. anımsanın getirdiği kötü hislere, kötü anılara dahi şüpheyle yaklaşılır, tabi iyi anılara yaklaşıldığı gibi.
  • "anımsadıkça bilebilecek insan
    neyi unutmaması gerektiğini" *
  • microsoft'un* inatla hatırlamak fiili yerine kullandığı, aynı zamanda benim de sinir olduğum bir fiil.
  • merak etmekle özdeş bir yanı var bunun. insan geçemiyor önüne.
  • bu fiili günlük hayatında kullanan insandan korkacaksın. çünkü roman karakteri filan değilsek "hatırlamak" varken bu yapmacık fiili kullanmayız, kullananın da bir sebebi vardır.
  • türkçe'den nefret eden 12 eylül çocuklarının nefret söylemine konu olmuş türkçe'nin güzel sözcüklerinden birisi.

    türkçe'nin o gizemli güzelliğini yaşatan bir sözcüktür.
  • anamnesis ve anamneze sadece sesçe değil anlamca da yaklaşan, fakat onlarla akrabalığı olmayan kelime.
    kelimeler ne tuhaf sürprizli filan.
  • doğduğum kentteyim, istanbulda. ilk çocukluğumu bu kentte geçirdim, 7 yaşında izmir'e taşındık.

    hafızam pek iyi değildir, hatta hiç iyi değildir. ben ortaokul yıllarımı bile hatırlayamazken istanbul yıllarımı hatırlamam imkansız, bir kaç bölük pörçük anı dışında.

    ama oldu işte, o gün tek başıma otobüse bindim amaçsızca. pek amaçsız da sayılmazdım sahile çıkmayı planlamıştım, herhangi birine. istanbul planım buydu, sanki kurak bir yerden gelmiş gibi denize doğru gitmek istiyordum. cam kenarından dışarı seyrediyordum kulağımda kulaklık. epey gittik öylece, uzun bir otobüs yolculuğu oldu, beni sıkacak kadar. artık oflamaya puflama başlamışken çok tanıdık bir yapıyı gördüm, kemeri, bir süre izledim, izlemek değil de daha çok dalmak. adını hala bilmediğim sıralı kemerler, yol bunların altından geçiyor. ben bu kemerleri hatırlıyordum. bir anda bilindik geldi şehir, butona bastım ilk durakta indim, hangi durak olduğunu bilmiyorum ama ben inerken otobüsteki mekanik ses vefa gibi bir şey mırıldanıyordu. kemerlere doğru hızlı adımlarla yürüdüm. amacım saçma da olsa kemerlere ulaşmaktı. benim gibi unutkan biri için en küçük anı kırıntısı bile değerliydi. kemere doğru giderken içimde çok tanıdık bildik bir his vardı. daha kemere varmadan dar bir sokağa daldım. oradaydı, sokağın sonundaki gri yüksek duvar, anaokulum. ben okurken de böyle gri böyle yüksekti. dar sokakta daracık bir binaydı, büyükşehir belediyesinin anaokulu. adımlarım yavaşladı, kemerleri hatırladım anaokuluma giden servis o zamanlar bana devasa gelen bu büyük kemerlerden geçerdi. ben her gün bu kemerlerin altından geçerdim ve her defasında daha devasa gelirdi kemer.

    ağır adımlarla ilerliyordum hem hatırlamanın verdiği keyif hem de kulağımda çalan love is mystery tesiriyle. yaklaştım, tabelada sosyal hizmetler daire başkanlığı yazıyordu. açık kapıdan şimdi avlu eskiden çocuk bahçesi olan yere girdim. o daracık avludaki iki üç çim topluluğu, salıncak, kaydırak, hoşlandığım çocukla bindiğim tahterevalli gözümde canlandı. şimdi tamamen mermerle döşenmiş bu dar avluya baktım, yavaş yavaş gezindim, etrafıma göz gezdirdim, eski halini görüyordum. binanın kapısında bekleyen güvenlik görevlisi ile göz göze geldim, bana tuhaf tuhaf bakıyordu. hem onun merakını hem de kendi merakımı gidermek için sordum. burası anaokulu muydu? güvenlik görevlisi sanki bu soruyu daha da tuhaf karşılayarak tereddütle cevap verdi; "evet, burası çok eskiden anaokuluymuş". baktım anlamıyor, bu anlamsız şaşkınlığa son vermek için "burası benim anaokulumdu" dedim, kapıdan çıktım. ben yine eski halini hayal ederek avluyu geçtim, kapıdan çıktım, arkama bakmadan yürüdüm.

    velhasılıkelam sanırım böyle bir şey anımsamak, ne unutmak gibi bir şeyin bütünüyle yok olması ne hatırlamak gibi bir şeyin tümüyle var olması. sanki orada pek de yolunun düşmediği bir yerde öylece hep duran bir şeye bir gün -uzun bir aradan sonra- göz ucuyla bakmak gibi bir şey.
hesabın var mı? giriş yap