• "salt iyilikten oluştuğu iddia edilen bir varlığın nasıl olup da böyle kötülük dolu bir evreni varedebildiği çelişkisi" basitçe özetlemek gerekirse dogmacıların laf kalabalığı arasından sıyrılıp göze batan tarihi bir çelişkidir. hristiyan dogmacıların. bunun inançta yarattığı menfi etkiyi bertaraf etme konusundaki girişimlere bir yenisini alvin plantinga eklemiş. plantinga, cesaretli bir çıkışla bunun bir çelişki olmadığını "evrendeki kötülüğün tanrı'nın varlığına engel teşkil etmeyeceğini savunuyor. haliyle görüşleri bizim dogmacı çevrelerde de bir hayli ilgi ve sempati ile karşılanmış.

    "tanrı'nın her şeye gücü yetiyorsa.. kendisinin yaratmadığı kötülüğün olduğu bir sistem var olabilir." diyen plantinga'ya göre: "büyük oranda iyilik ve çok ender oranda kötülük yapan özgür insanların var olması her zaman iyiyi seçen makine insanların yaşamasından daha iyi bir sistemdir." buna göre tanrı, bilinçli bir tercih olarak "insana özgür irade vermeyi" seçmiştir.

    oysa:
    a) bir tanrı tarafından yaratılmış bir evrene ait bu model, "ahlaki kötülük" (insan özgür iradesinden kaynaklanan kötülük) problemini çözüyor görünse de fiziki (doğal) kötülük (depremler, seller gibi doğal felaketler) problemini çözmekten uzaktır. çünkü plantinga, ahlâkî kötülügü bu sekilde insanın özgürlügüne bağlayarak çözmeye çalışırken, doğal kötülügü de aynı sekilde seytan ve onun gibi insânî olmayan ama büyük oranda özgür olan varlıkların eylemlerine baglayarak çözmeye çalısmaktadır. ancak kanımızca, özgür irade savunması ahlâkî kötülükler karsısında insâni özgürlüge yaptıgı vurguda oldukça basarılı ve mâkul bir tavır içinde iken, aynı başarının doğal kötülük karşısında da devam ettirildiği söylenemez. bu durumda "özgür irade savunması"nın tatmin edici olduğunu iddia edebilen teist felsefeci bulunmamaktadır.

    b) burada asıl yanılgı, iyilik veya kötülük denilen kavramların mutlaklığından emin olmaktır. oysa böylesi bir önkoşulla yola çıkarak akıl yürütme olmaz. çünkü bir başka bakış açısına göre iyilik ya da kötülük insanın ürettiği kavramlardır. ve tam olarak da "işine gelmek"le açıklanırlar. bu evrenin bir tasarlayıcısı var mıdır? o başka tartışmadır. ama bu olası tasarlayıcının herşeyi insanın menfaatlerini düşünerek yarattığı fikrinin de kaynağı büyük olasılıkla insandır.

    zaten herşeyden önce evrendeki bazı olayları kötülük olarak tanımlamak tamamen özneldir. bu evrende pekala ışığın hiç girmediği karanlık yerler bulunmaktadır. bu evrende pekala soğuk vardır. çünkü kavramlar herşeyden önce kullanımlarına bakarak tanımlanır. bu sebeple aydınlığın var olduğunu kabul edip karanlığı inkar etmek, sıcağı tanımlayıp soğuğu yok saymak herşeyden önce saçmadır. kaldı ki az ışık karanlıksa çok fazla ışık da kör edici olabilir. az ısı dondurucuysa çok ısı yakıcıdır. ama bunlar "somut" kavramlardır. dolayısı ile soyut ve göreceli kavramlar olan "iyi ve kötü"nün ne olduğu sadece bireyin o kavram karşısındaki konumuna bağlıdır. yani gözlemciye bağlı değişen, yani "rölatif"tir. dolayısı ile mutlak değildir.

    evrende mutlak olan şeyler varsa da, bunların "mutlak iyi" ya da "mutlak kötü" olarak tanımlanması da yunan "idealist felsefe"sinin bir yansımasıdır ve bunca gündemde kalması ise siyasi sebeplerle, aristo'cu hristiyan dogmasının bir iddiası haline gelmesindendir. isa'nın yaşamını dikkatle ve kilisenin iddialarından soyutlayarak ele alanlar göreceklerdir ki onun bile mutlak iyiliğin temsilcisi olduğunu iddia ettiği olmamıştır. o, sadece bir buyruğa aracılık etmek için varolduğunu iddia etmiştir.

    c) "özgür irade" savının asıl eksiği ise tanrı kavramının hala tanıma muhtaç oluşudur. plantinga bu boşluğu kendi "ontolojik kanıt" denemesi ve "tanrı inancının delilsiz rasyonelliği" kavramıyla kapamaya çalışır. teist tayfa, plantinga'nın "tanrı inancının delilsiz rasyonelliği" fikrinde bir orijinallik olduğunu iddia etse de bunun "tanrıya inanmak için kanıta gerek olmadığını" söyleyen en klasik dinci görüşten bir farkı yoktur. bu konuda plantinge tarafından getirilen savların ‘great pumpkin itirazı’ (great pumpkin objection) olarak isimlendirilen ve ‘temel inanç için nesnel ve evrensel bir kriter yoksa ve eger tanrı inancını temel bir inanç olarak kabul edeceksek, baska inançları da niçin aynı sekilde temel inanç olarak kabul etmeyelim ki?’ şeklinde ifade edilebilecek olan temel eleştiriyi bertaraf edemediği açıktır.

    d) öte yandan ontolojik kanıt, anselmus tarafından ele alınışından bu yana birçok düşünür tarafından işlenmiş, çeşitli eleştirilere hedef olmuş ve bazı değişik formlarda yeniden oluşturulmuştur. alvin plantinga da ontolojik kanıtı, çalışmalarında konu edinmiş ve modal mantık çalışmaları çerçevesinde yeniden formüle etmiştir. plantinga'nın formüle ettiği yeni ontolojik kanıt versiyonu şu şekildedir:
    1- aşılamaz/ maksimum büyüklüğün gerçekleştiği mümkün bir dünya vardır,
    2- bir şey ancak ve ancak her mümkün dünyada maksimum mükemmelliğe sahipse, o aşılamaz büyüklüğe sahiptir (önermesi zorunlu doğrudur),
    3- maksimum mükemmel olan varlık, âlim-i mutlak, kâdir-i mutlak ve ahlaken mükemmel olan bir varlıktır (önermesi zorunlu doğrudur),
    4- o halde, gerçekte her mümkün dünyada âlim-i mutlak, kâdir-i mutlak ve ahlaken mükemmel olan bir varlık vardır.

    plantinga'nın kanıtı, aşılamaz büyüklüğün her mümkün dünyada maksimum mükemmelliği gerektirdiği ve aşılamaz büyüklüğün gerçekleştiği bir dünyanın var olduğu iddiasına dayanır. ontolojik kanıtın diğer versiyonlarının aksine, var olma bir mükemmellik veya büyük-kılan bir nitelik olarak değil, maksimum büyüklük ve maksimum mükemmelliğin ortaya çıkmasını sağlayan bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. ona göre var olma, maksimum büyüklük ve maksimum mükemmellik niteliklerinin gerçekleşebilmesi için bir zorunluluktur.

    plantinga'nın formüle ettiği bu kanıt versiyonunda temel sorun, "aşılamaz/ maksimum büyüklüğün gerçekleştiği mümkün bir dünya vardır" şeklindeki ana öncülün doğru olup olmadığıdır. modal mantık gelişmeleri çerçevesinde geliştirilen kanıta birçok eleştiri yapılmıştır. yapılan eleştirilere bakıldığında, eleştirilerin:
    (i) ana öncülü kabul etmek için herhangi bir sebebin olmadığı,
    (ii) bu şekilde oluşturulan kanıt formuyla başka varlıkların da varlığı ortaya konulabilir şeklinde iki noktada toplandığı görülmektedir. plantinga ikinciyi eleştiriye, tanrı'nın ontolojik yapısıyla diğer varlıkların ontolojik yapısı birbirinden farklı olduğu için, biz diğer mümkün varlıkları tanrı'nın statüsünde değerlendiremeyiz şeklinde cevap vermektedir. ancak bu cevap tanımlanıp sınıflandırılamadıktan sonra diğer mümkün varlıklara ait her kavram gibi tanrı kavramının da her kişiye göre farklı olabileceği gerçeği göz önüne alındığında kanıt sayılamaz.

    birinci eleştiriye cevap vermekse plantinga için bile imkansız görünmektedir. maksimum büyüklüğün gerçekleştiğini iddia eden bu öncülün doğruluğunu gösterebilmek için herkesi ikna edecek bir sebebin olmadığı görülmektedir. plantinga da bu öncülün sadece doğru olduğunu ve diğer başka iddialara da benzediğini (örneğin, leibniz'in ilkesi) ifade ederek öncülü savunmaya çalışmıştır, fakat bu öncülün doğruluğunu kabul etmek için herhangi bir sebep gösterememiştir. bu durumda kanıtın, maksimum büyüklüğün gerçekleşmesinin mümkünlüğünden daha fazlasını göstermediği ve kanıtın önceki versiyonları aşamadığı söylenebilir.

    peki, aşılamaz büyüklüğün mümkün bir dünyada gerçekleştiğini nasıl göstereceğiz?

    kanıtın en can alıcı tarafı, bu iddianın doğruluğunu ispatlayabilmektir. geldiğimiz noktada, sadece teizmin doğruluğuna ikna olmuş biri bu iddianın doğru olduğunu kabul edecektir. o zaman, plantinga'nın ontolojik kanıtın anselmus'dan bu yana yapılmış versiyonlarına yaptığı eleştirilerin aynısını kendisinin geliştirdiği kanıta da yapabiliriz. bu durumda, plantinga'nın kanıtına göre eğer aşılamaz büyüklük gerçekleşmişse, biz her dünyada aşılamaz büyüklük ve maksimum mükemmellik niteliklerini taşıyan bir varlığın var olduğunu iddia edebiliriz. diğer bir ifadeyle, diğer kanıt versiyonlarının, tanrı'nın var olmasının mümkünlüğünden daha fazlasını gösteremediğini söyleyen plantinga, kendi kanıtında da aynı noktaya ulaşmaktadır. çünkü onun kanıtı da, maksimum büyüklüğün gerçekleşmesinin mümkünlüğünden daha fazlasını başaramamaktadır. sonuç olarak, bu değerlendirmeler ışığında plantinga'nın kanıtının önceki versiyonlardan daha başarılı olduğunu iddia etmek mümkün görünmemektedir.

    hal böyle olunca plantinga'nın felsefesi bırakınız ateist ya da naturalistleri, teist felsefe çevrelerini bile ikna edememektedir. böyle iken kendisini yere göre sığdıramayan islamcı yaratılışçı tayfanın, plantinga'nın görüşlerine bir can simidi gözüyle bakmalarını anlamak mümkün olamamaktadır. çünkü kanımca islami dogmayla çelişmektedir. islama göre allah'ın varlığı sadece bir inanç meselesidir. topyekün bir önkabulden ibaretttir. dolayısıyla kanıta ihtiyacı yoktur ve yine dolayısıyla tanrının varlığının akıl yoluyla bir kanıtının bulunmayışının inananı bağlayan bir yanı da yoktur. o yine serbestçe inanmayı sürdürecektir. evrende varolan ve insanoğlunun varlığını tehdit eden gerçeklerin "kötülükler" olarak adlandırılması ve neden varolduklarının sorgulanması alanı da felsefeye kapalıdır. bunu tanrı'yla ilişkilendirerek akıl yürütmeye çabalamak basitçe küfre girmekten öte birşey değildir. bir kez bu yola başvurulduğunda haliyle tanrının işine akıl erdirme çabası başlayacaktır. buysa topyekün "nafile" bir girişim olur.

    kaynakça:
    http://www.scribd.com/…losophy-of-religion#download
    http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/5731/
    http://scienceblogs.com/…-plantinga-gives-philosop/
    http://en.wikipedia.org/wiki/alvin_plantinga
    http://whyevolutionistrue.wordpress.com/…heologian/
    http://www.agnostik.net/viewtopic.php?f=1&t=7104
    http://skeptically.org/logicalthreads/id8.html
  • kendisi hakkında türkçede yapılan en iyi çalışmaların başında kemal batakın tanrıyı bilmek isimli kitabı gelmektedir.
  • calvin college’de felsefe alanında lisans eğitimini tamamladı. michigan üniversitesi’nden yüksek lisans derecesini, yale üniversitesi’nden doktora derecelerini aldı. harvard üniversitesi, yale üniversitesi, notre dame üniversitesi, chicago üniversitesi, arizona üniversitesi, ucla üniversitesi, syracuse üniversitesi ders verdiği ve misafir akademisyen olarak bulunduğu üniversitelerin sadece bir kısmıdır. notre dame üniversitesi’nden emekli olmuştur. hala akademik çalışmalarını sürdürmektedir. çok etkili olmuş, çok ünlü hıristiyan felsefecilerden birisidir; ortaya attığı birçok iddia felsefede gündemi oluşturmuş, ona katılmayanlar bile ona cevap vermek zorunda kalmıştır. din felsefesi, bilim felsefesi, bilim-din ilişkisi, ahlak felsefesi, zihin felsefesi, mantık başlıca çalışma alanlarıdır.

    "allah, felsefe ve bilim" kitabında, bilim-felsefe-din arasına duvarlar örülemeyeceğini savunan, teizmin ateizmden daha rasyonel olduğunu felsefi ve bilimsel argümanlarla temellendiren 6 akademisyenden biridir. aynı kitapta makalesi olan diğer akademisyenler şöyle:

    caner taslaman, enis doko, william lane craig, richard swinburne, robin collins.

    makalesinin adı “natüralizme karşı evrimsel argüman.” bu çalışmasında, birçok kişinin göstermek istediğinin aksine natüralist-ateist görüşle bilim arasında “derin bir çatışma” olduğunu, buna karşı teistik inançla bilim arasında ise derin bir uyum olduğunu gösteriyor.

    kitabın pdf'si:

    http://www.canertaslaman.com/…ebilim_13.08.2012.pdf
  • dini epistemolojiye işlevselciliği, özgür irade paradoksuna bambaşka bir boyut getirmiş ve naturalizme de eleştirinin bitiricisini yapmıştır gözümde.
  • bir kısım pek inançlı gencimizin "hocam", "natüralizmin kıçını tekmeleyen süpermen", "platinga bir din kahramanı" muammelesi çekmesine müteakip, "ne der bu amca" diyerek yazdıklarını ve konuştuklarını inceledim şu iki gün boyunca fırsat bulduğum kadarıyla.

    üzgünüm ama, felsefi kapsamı taa garajımdaki ejderha'da yanıtlanmış, ortalama bir teologdan öte bir yanını göremedim. güncel değil, bilimsel değil, ha eğlenceli bir üslubu var, gülümsetiyor.

    yegane yeniliği denebilecek şey, güncel gereksinimler yüzünden, evrim teorisi başta olmak üzere, bilimsel gerçekliğin alanına doğru götüm götüm kayması zorunlu olan teolojik felsefenin, bunu yapmasında kolaylaştırıcı bir etki taşıması. ama bu süreç de yeni değil, galileo'yu yargılayanların "evrene hükmeden tanrı"ya geçiş süreci, şuracıkta duruyor.

    aslında geldiği nokta, bir teistin gelip gelebileceği yegane nokta olan, "tanrının olmadığını kanıtlayamıyorsunuz" ile "her şeyi açıklayacak total bir anlatınız yok" söyleminde ibaret. canım amcam, biricik "bilimsel insanım", yüce şarlatanımsı gayri materyalistim, tanrının olduğu iddiası sana aitse, senin tanrının olduğunu kanıtlaman lazım, benim olmadığını değil. ayrıca ben bilmediğimi bilmediğimi bilirken, sen temeli belirsiz bir yerden üretilmiş ve hiçbir kanıtı olmayan bir şeyi bilmediğini bilmediğini inkar etmek için kullanıyorsun; bu da o ağır abi hallerinde, üniversite derecelerinde filan komik kaçıyor.

    bir de ara ara dawkins'e hakaret edip, kendince çürüttüğü sanrısı yaratıyor; bu da hizmete gönlünü vermiş gençlerimizin kalbinde bir kıpırdanma, bir buldumcuk olma hali ortaya çıkıyor. ama bu da gol değil, vallahi billahi değil; üzgünüm.

    çok süper bir insanmış; saygılar sayın abimiz.
  • tanrı kavramına az önce hadım edilmiş bir erkeğin pipisine tutunması gibi tutunan kimselerin arasında saydığım kişidir. felsefe ve bilim hakkında azıcık kendini eğitmiş bir insanın eforsuzca defedebileceği argumentum ad ignorantiamlarla dolu savlarla çıkagelmiş insan evladı.

    alvin'in dağınık savı hakkında #29881206 no'lu entry'de andrew nikli suser'ın cevaplarından daha iyi bir metin yazamayacağımı düşündüğüm için kendisinin ellerinden öperek, alvin'e "bırah bu işleri la," deyip geçiyorum.
  • ekşicilerin basit bir teologdan öte olmadığını söylediğini, garajımdaki ejderle filan karşılaştırdığını gördüğüm feylesof. size bu özgüveni sağlayan şey ne? cidden yani merak ediyorum, din felsefesi çalışan hemen her felsefecinin (inancı önemsiz olmaksızın) saygı duyduğu, michael martin'in "karşılaşana kadar dini zeki insanların savunabileceğini düşünmediğim, fakat benden çok daha zeki olan ve din felsefesine yönelten kişilerden biri" dediği bir adama böyle ithamlarda bulunmak cahil cesaretinden öte bir şey değil.

    ilk entriyle alakalı da;

    1) ahlaki realizm nedir ne değildir bir öğrenelim

    2) özgür irade savunusunda şeytanı kullanması, kötülük problemini mantıksal problem olmak çıkarmak için, fazlası değil. kendisi de "inanmıyor" buna, ama bu ortadaki teorik/mantıksal çelişkiyi (doğal kötülükleri) ortadan kaldırmaya yetiyor. ha evidential kötülük problemi savunulabilir, o başka.

    not: ateistim
  • university of notre dame 'da felsefe dersleri veren, analitik felsefe alanında kitapları bulunan abd'li filozof.
hesabın var mı? giriş yap